YOZLAŞTIRILAN BAZI KAVRAMLAR VE KURALLARI
Velayet ve Risalet
Cenab-ı Hak hiçbir kavmi hiçbir asırda “Resul”süz bırakmayacağını, İslam’ı öğretecek ve Hakka davet edecek bir Peygamber, Mürşit veya Mehdi göndermedikçe, toplumları sorumlu tutmayacağını, “Biz bir Resul göndermedikçe (hiçbir kavme) azap edecek değiliz”[1] ayetiyle açıkça haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de “Resul” kelimesi, Allah’ın peygamber olarak seçip görevlendirdiği ve kendilerine kitap ve şeriat gönderdiği zatlar için kullanıldığı gibi, o peygamberlerin dinini tebliğ ve tecdid eden davetçiler hakkında da kullanıldığı bilinmektedir.
“(Belkıs dedi ki:) Ben onlara (Hz. Süleyman’a) bir hediye göndereyim de bakalım, resuller (elçiler) ne ile dönecekler.”[2]
“Onlara resullerin (davetçi ve tebliğcilerin) geldiği şu kent halkını misal olarak anlat ki, Biz onlara iki resul (mübelliğ ve mürşit) gönderdik, onları yalanladılar, Biz de (elçileri) üçüncü biriyle destekledik ve güçlendirdik…”[3] gibi ayetler, geçmişte peygamberlerin dinine hizmet ve davet eden “Resul”ler görevlendirildiği gibi…
“Göğün, açık bir duman getireceği günü gözetle ki (bu duman) insanları kuşatır ve bu çok acı bir azap (vasıtası)dır. (O gün, çaresiz insanlar:) ‘Ya Rabbi, bizden bu azabı kaldır. Çünkü biz artık inanıyoruz.’ diye yalvaracaklardır. Ama artık bu noktadan sonra düşünüp pişman olmalarının faydası olmayacaktır. Halbuki kendilerine apaçık bir resul gelmişti de, ondan yüz çevirdiler ve bu ‘cinlenmiş ve (boş şeyler) öğretilmiştir’ dediler.”[4] ayetlerinin bildirdiği gibi ileride bazı “resul”ler, yani müceddit, müçtehit ve mürşitler de mutlaka gelecektir.
Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz; “Benim ümmetimin âlimleri, Ben-i İsrail’in peygamberleri makamındadır” buyurmakla da bu gerçeğe işaret etmişlerdir.
Elbette mürşitler ve mücedditler, hâşâ peygamber yerinde değillerdir. Çünkü peygamberler Kitap ve Şeriatla gönderilir. Davetleri resmi ve umumidir. Mürşit ve mübelliğ makamındaki resuller ise, kendi peygamberlerine tâbidir. Hizmetleri samimi ve özeldir. Hem peygamber olan resuller bizzat “Vahy-i İlahiye” muhataptır. Mürşit ve müceddit olan resuller ise ancak “İlham-ı Rabbaniye” mazhardır. Üstelik, Peygamber Efendimizle “Nübüvvet makamı” kapanmış, İslam dini her bakımdan kemâle erdirilmiştir. Artık yeni bir din ve yeni bir peygamber gelmeyecektir. Ancak:
“Onların içinden, emrimizle hidayete ve istikamet yoluna ileten imamlar (önderler) yetiştirmiştik.”[5] “Her kavmin bir hâdîsi (yol göstericisi) vardır.”[6] ayetlerinin işaret buyurduğu gibi, Müslümanları bid’atlardan ve bozuk itikatlardan temizleyerek, Kur’ani hükümleri kendi asrının şartlarına ve ihtiyaçlarına göre yeniden tarif ve tatbik edecek önemli şahsiyetlerin her zaman bulunması Allah’ın rahmet ve hidayeti gereğidir.
“Onları, emrimizle hidayete vesile olan (ibadet ve istikamet yoluna çağıran) imamlar (ve önderler) yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı vahyettik”[7] ayeti de bu gerçeği ifade etmektedir.
Cenab-ı Hakkın vahyetmesi de değişik şekillerdedir. Cemadata (cansız varlıklara), nebatata, hayvanata ve insanlara kendi seviyelerine ve ihtiyaçlarına göre derece derece vahyetmektedir. “İşte o gün (yeryüzü) haberlerini söyler. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir”[8] ayeti bütün madenlerin ve cansız görülen molekül ve elementlerin, gayesine hizmet için özel bir vahye ve sevk-i İlahiye, mazhar ve muhtaç olduklarını göstermektedir.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…