UYAN EHLİ VATAN; NAMUS GÜNÜDÜR!
Ey ehl-i vatan uyanın; namus günüdür
Bu gafletle, bil ki yarın; kâbus günüdür!
Demokratik demagoji, ülkem parçalar
Haksızlığa susan şeytan, suspus günüdür!
Aybaşı olacak gibi, yılbaşı kutlar
Bu gidişle her gün gâvurun, mahsus günüdür!
Din ve devlet yıkılıyor, namus günüdür!
‘PKK Silah bırakacak’ yalanıyla halkımız aldatılıyordu:
Erdoğan’a yakın gazetelere servis edilen bilgiye göre Öcalan’la görüşmeler, Mayıs’tan itibaren yoğunlaşıyordu. Öcalan, Hükümet’ten belli sözler alarak açlık grevlerinin sona erdirilmesi çağrısı yapıyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Öcalan’la görüşmeler üzerinden PKK’ya silah bıraktırma iddiasını, PKK yöneticileri yalanlıyordu. PKK’da Öcalan’dan sonraki kişi olan Murat Karayılan Kasım ayı sonunda “silah bırakmaya niyetimiz yok” diyordu. Bir başka PKK yöneticisi Duran Kalkan’ın “2013’te ideolojik, siyasi, askeri bütün alanlarda topyekûn bir devrimci hamleyi ifade edecek ve sonuç alacağız” diye konuşuyordu. Evet, PKK ile Oslo sürecinde yapılan görüşmelerin sonucunda, silah bırakmanın yanına bile yaklaşılmıyordu. Tam tersine PKK, tarihinin en üstün politik ve askeri düzeyine ulaşıyordu. Sürecin hedefi, adı “özerklik” olmayan özerklik diye konuluyordu. PKK’nın ise özerk bölgenin silahlı ve politik gücü olarak siyasal sistemin içine dâhil edilmesi hedefleniyordu. Ekim ayında cezaevlerindeki PKK’lıların açlık grevlerinin durdurulmasıyla kritik eşik aşılıyordu. Hükümet’in bu çabasıyla Öcalan sürecin baş aktörü haline getiriliyordu. Öcalan’ın, ev hapsi ve özerkliğin adım adım hayata geçirilmesi karşılığında öncelikle PKK’yı ateşkese ikna etmesi ardından sınır dışına çekmesi gündeme geliyordu. Görüşmelerin bu temelde ilerlediği belirtiliyordu.
İşte gerçek yol haritası
1. Öcalan’a ev hapsi ve serbestlik sağlanması
2. Anayasa’dan Türk kavramının çıkarılması ve özerklik için altyapı oluşturulması.
3. Güneydoğu’da fiili özerklikle paralel olarak federal yapıya yasal kılıf hazırlanması.
4. PKK’nın siyasal sisteme dahil edilerek, özerk Kürdistan’ın silahlı gücü olarak yeniden yapılandırılması.
5.Türkiye-Barzani-Suriye Kürt bölgesi işbirliği yapılarak, Irak ve Suriye’nin parçalanması ve özellikle İran’ın sıkıştırılması.
AKP yalakası Abdulkadir Selvi, Kürt sorununun ABD’siz çözülemeyeceğini şöyle itiraf ediyordu:
“Çünkü Kürt sorununun çözümü konusunda girdiğimiz yeni süreç, CHP’nin desteğini önemli kılıyordu. Tony Blair, İRA sorununun çözümünde en büyük desteği muhalefetten aldım diyordu. İmralı ile başlatılan sürecin başarıya ulaşmasında CHP’nin katkısı önemli sayılıyordu. Çünkü Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu olmaktan çıkalı çok oldu. Hatta Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu olmaktan daha çok Türklerin sorunu haline dönüşmüş bulunuyordu. Çünkü Kürt sorunu, Türkiye’nin bir iç sorunu olmaktan çıkıyordu. Bir süredir girilen yeni süreçte ABD’nin tavrını öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü Tony Blair, İRA’yla barışa ulaşmaların perde arkasını anlattığı, ‘Bir yolculuk’ isimli kitabında, ABD’nin rolünü çok başarılı bir şekilde ortaya koyuyordu.
“Clinton süreç boyunca çok büyük destek verdi bize, hatta geceleri uyumadan görüşmeleri takip etti. Clinton kriz anlarında devreye girerek, çözümün güçlü bir aktörü olmuştu.”
Yeni sürecin başlama vuruşu Başbakan Erdoğan tarafından yapılıyordu. Ama sürecin ilerleyen aşamalarında Obama’nın desteğinin sağlanması yararlı görülüyordu. Sanıyorum Başbakan Erdoğan’ın ABD’ye yapacağı gezinin bir numaralı gündem maddesi bu oluyordu.”[1]
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…