Türkiye`nin Kurtuluş Yolu
UYAN TÜRKİYE / l
Erbakan Konuşuyor
MİLLİ GAZETE
TAKDİM
AKP iktidarının güvenoyu aldığı tarih olan 28 Kasım 2002 akşamı Kanal D ekranları tarihi bir olaya aracılık yapıyordu. Sayın Uğur Dündar, Milli Görüş`ten kopan bir kadronun güvenoyu aldığı gün Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan`ı Arena programına konuk ediyor, gelişmeleri bir de Milli Görüş liderine yorumlatıyordu.
Bu programda konuşulan şeyler yeni bir iktidarın eleştirilmesi tarzında değildi. Zaten henüz güvenoyu almış bir iktidarın eleştirilecek bir icraatı da söz konusu olamazdı.
O program baştan sona bir tavsiye, ikaz niteliğinde cereyan etti. Yeni işbaşına gelen kadronun başarılı olması için dua edeceklerini ve başarılı olmalarının hepimizi sevindireceğini söyleyen Erbakan, onlara bir kez daha Milli Görüş`ün ne demek olduğunu anlatıyor; neleri yaparlarsa bu milletin kurtuluşuna vesile olurlar, neleri yaparlarsa kendileriyle birlikte Türkiye`yi de perişan ederler.. Bütün bunları bir baba şefkati, bir ağabey sevgisiyle anlatmıştı.
Aradan yaklaşık 3 yıl geçti. Bu süre içerisinde Erbakan`ın uyarılarının dikkate alınıp alınmadığını değerlendirmeniz için sizlere o tarihi konuşmayı bir kez daha hatırlatmayı düşündük. Buyurun..
UĞUR DÜNDAR – İyi akşamlar sevgili seyirciler, seçimler öncesi ve sonrasında hep ilklere imza atan Arena, bu akşam da yine bir ilki gerçekleştiriyor ve uzun süredir hiçbir televizyon programına katılmayan önemli bir siyasetçiyi konut ediyor. Konuğumuz, 3 Kasım seçimlerinde Saadet Partisini destekleyen Refahyol İktidarının Başbakanı Prof. Dr. Sayın Erbakan. Hoş geldiniz Sayın Erbakan.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN (54. Hükümetin Başbakanı) -Hoş bulduk efendim.
UĞUR DÜNDAR – Sayın Erbakan, sizinle yaklaşık 10 yıl kadar önce, hayatınızın, yaşam öykünüzün anlatıldığı “İşte Hayatınız” programında bir araya gelmiştik. Şimdi, isterseniz, o programdan kısa bir Özetle başlayalım programımıza.
(1991`de yapılmış olan “İşte Hayatınız” adlı programından kesitler sunuluyor)
UĞUR DÜNDAR – Sayın Erbakan, 1991 yılında TRT stüdyolarında çektiğimiz “İşte Hayatınız” programından bir özet sunduk.
Arkadaşlarınız size takılıyorlar, herkesin bir sayfada özetlediğini, Sayın Erbakan kırk sayfada hülasa ederdi diyorlar; ama, biz o uzun programı 10 dakikaya sığdırmayı becerdik galiba.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çok iyi yaptınız, çok teşekkür ediyorum.
Tabiî, biz, bu programı hiçbir zaman unutmuş değiliz; ancak, bugün bir kere daha hatırlatmanız çok makbule geçti. Bu hususta teşekkür ederim. Kaldı ki, bu programın çok önemli bir özelliği var; çünkü, 1991 yılından sonra, bu program çok faydalı sonuçlar doğurdu. Biz kısa bir zamanda en büyük parti olduk ve ülkeye birçok hizmetler yapmamız böylece .mümkün oldu. Dolayısıyla, sizin o programınız çok uğurlu geldi. Sizin isminiz de Uğur zaten; dolayısıyla, şimdi…
UĞUR DÜNDAR – Başka liderler için de yapmıştık; ama…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, nedense bize uğurlu geldi.
Şimdi, bir kere daha bir programı birlikte yapıyoruz. Bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkürler ederim.
UĞUR DÜNDAR – Rica ediyorum.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ve temenni ediyorum ki, aynı şekilde bu programda milletimiz için, ülkemizin bütün evlatları için hayırlı ve uğurlu olsun.
UĞUR DÜNDAR – Sayın Erbakan, ben o programı hazırlarken dikkat ettim, girdiğiniz okulları hep birincilikle bitirmişsiniz; hatta, Teknik Üniversiteye sınavla 2 nci sınıftan başlamışsınız. Beden eğitimi sınavını yazılı yaptırabilecek kadar zeka pırıltılarıyla dolu, deha düzeyinde bir beyin, bunu daha sonra Almanya`da günün teknolojisine hâkim olan ülkede Aachen gibi çok önemli bir teknik üniversitede, leopar tanklarında kullanılan motorların hem dizelle hem de
benzinle çalışabilecek hale dönüştürülmesine ilişkin bir projeye imza atmışsınız. Bütün bu başarılardan sonra Türkiye`ye geliyorsunuz, gümüş motor, şimdiki adıyla pancar motor fabrikasını hayata geçiriyorsunuz. Türkiye`de bütün parçalan ülkemizde üretilen ilk motor fabrikası ki, halen o motorlar aynı patentle imal ediliyor. Şimdi, insan bu geçmişe bakınca… acaba diyorum, Sayın Erbakan bilim adamı olarak kalmış olsaydı, ülkesine ve insanlığa siyasetçi Erbakan`dan daha fazla mı hizmeti dokunurdu?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Tabiî, 50 yıldan fazla bir zamandır aynı muhasebeyi ben zaman zaman hep yapmışımdır.
UĞUR DÜNDAR – Yaptınız mı efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ve tabiî, Cenabı Hakka şükretmişimdir ki, O`nun lütfuyla memleketime, milletime hizmet için çok daha hayırlı bir yolu seçmiş olarak çalışmaktayım; çünkü, bir üniversitede bir profesör olabilirsiniz, Nobel ödülleri alabilirsiniz; ama, eğer ülkenizin insanı bugün olduğu gibi, açsa, sefalet içindeyse, müşkülat içerisinde, sıkıntı içerisindeyse, sizin bu Nobel ödülleriniz ne işe yarar? Bu sebepten dolayıdır ki, asıl faydalı olan, ülkesinde yaşayan 70 milyon insana hizmet edebilmektir. Allah`a şükürler olsun, biz bu yolu seçtik, Millî Görüş çığırını açtık ve Türkiye’mizin, ne zaman Millî Görüş işbaşına geldiyse hep yüzü güldü. Ne zaman bu ikinci plana atılıp, bizim taklitçi zihniyetler dediğimiz zihniyetler geldiyse, maalesef, bugünkü güçlüklere benzer güçlüklerle karşılaştı. Dolayısıyla, hayırlı bir yol seçmişiz ve hayırlı bir hizmet yapmışız.
Bizim partilerimizin kapatılması meselesinin ayrı bir programda ele alınmasında çok yarar görürüm. Bu partiler başarılarından dolayı kapatılmıştır. İlk Millî Nizam Partimiz kısa zamanda Türkiye`nin en büyük partisi olma istidadını gösterince, rakipler tarafından ve dış güçler tarafından, ortaya atılan fikirler beğenilmediği için, çeşitli etkiler, mekanizmalar kullanılmış.
UĞUR DÜNDAR – Bu, ayrı ve uzun bir konudur.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Uzun bir konudur.
UĞUR DÜNDAR – O zaman, uzun konuya girmeyelim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ancak, bütün bunlara baktığımız zaman, arkasından yeni bir parti kurulmuş. O partiyle Türkiye`ye büyük hizmetler yapılmış, Millî Nizam Partisinden sonra kurmuş olduğumuz Millî Selamet Partisi, Türkiye`de büyük ağır sanayi hamlesini geliştirdi. Türkiye`de Kıbrıs Barış Harekâtının yapılmasında en büyük rolü oynadı. Aynı zamanda, Türkiye`nin İslam Konferansına üye olmasını temin etti ve Türkiye`de bugün hasretini çektiğimiz reel ekonomiye dönüşün en büyük adımlarını attı. Biz 1974-1978 yıllarındaki hükümetteyken, Türkiye`de buğday üretimini 10 milyon tondan elimize aldık, Tarım Bakanlığı bizdeydi, 20 milyon tona çıkardık. Et üretimini 125 bin tondan aldık, 625 bin tona çıkardık. Üretim, asıl ülkenin zenginliği, bu hususlarda hiçbir dönemle mukayese edilmeyecek başarılı hizmetler yapılmıştır. Ancak, bu hizmetler artıp da bizim demokratik yoldan engellenemeyeceğimiz görüldükçe çeşitli yollara başvurulmuştur. Bunlar, bizim başarımızın birer delilidir. Nitekim, onun arkasından tekrar…
UĞUR DÜNDAR – Yani, bağımsız yargının, Anayasa Mahkemesinin cumhuriyetin temel ilkelerine dayanak verdiği kararlan, siz, önümüzü kesme hareketi olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Biz bunların bilhassa dış güçlerin, Türkiye`nin güçlenmesini istemeyen güçlerin çeşitli etkileri altında meydana gelen olaylar olduğuna inanıyoruz; çünkü, bir an için şimdi bugün düşününüz, bizim Millî Nizam Partisi kapatıldı. Nedir bunun kapatma gerekçesi? Millî Nizam Partisi kurulmadan dört sene önce, bendeniz İzmir`de bir konferans vermişim. O konferansta, İslam ve İlim adını taşıyan bu konferansta, müspet ilimlerin kurucularının, fizik, kimya, matematik İslam alimleri olduğunu anlatmışım, iki saatlik bir konferansta, dört sene önce İzmir`de Atatürk spor salonunda binlerce gencin iştirak ettiği bir yerde, özgüvenimizi artırmak için. Arkasından, parti kurulmuş. Partinin kurulmasının gerekçesini açın bakın, efendim, bu partinin gençlik teşkilatı bir kitap bastırmış, bu konferansın kitabını bastırmış. Bu konferansın kitabının bastırıldığı büyük kongrede zikredilmiş; öyleyse, bu, büyük kongreyi ilzam edermiş… Alın bunları bir okuyun… Bir düşününüz, ilimlerin kurucusu bizim ecdadımızdır adlı bir konferans bahane edilerek bir parti kapatılabilirini?
UĞUR DÜNDAR – Efendim, ben, tabiî, Anayasa Mahkemesi üyesi olmadığım için, yargıç olmadığım için, yüce mahkemenin verdiği kararlan burada tartışmak konumunda değilim. Zaten siz savunmanızı yüce mahkemenin önünde yaptınız ve yüce mahkeme o savunmanın sonucunda bu kararlan aldı. Dolayısıyla, Türkiye`nin başka meseleleri var. Şimdi isterseniz, vaktimizi ta Millî Nizam Partisine dönerek harcamayalım. Siz, biraz önce Millî Görüş`ün iktidar olduğu dönemde…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Yalnız, bu sualinizi bir cümleyle bağlamak istiyorum.
Üniversite hayatında başarılı olmuşsunuz, Avrupa`dan gelmişsiniz, Türkiye`ye ilk defa büyük bir sanayi kuruluşu gerçekleştirmişsiniz, sonra Odalar Birliğine girmişsiniz. Türkiye`de özel sektörün gelişmesi için birçok sanayi bölgeleri yapmışsınız, çok hizmetler yapmışsınız, sonra siyasî hayata gelmişsiniz. Siyasî hayattaki bütün yaptıklarımız bu aynı çizgiye paralel bir harekettir eğer bunlar incelenecek olursa ve biz, siyasî hayatta, memlekete, millete yaptığımız basanlardan dolayı demokratik yoldan önlenemeyeceğimiz için -bizim inancımız odur, belgelerle de tarih bunu yazacaktır- birtakım engellemelere maruz kalmışız; ama, bütün bu engellemelere rağmen, milletimize en hayırlı, en büyük hizmetleri yapmışız. Yani, şunu söylemek istiyorum: Allah`ın lütfuyla bu çizgi aynen devam ediyor. Şu deminki “İşte Hayatınız” programında gördüğünüz Hakkı Bey var ya, o Hakkı Bey, ben profesör olurken -o benden önce olmuştu; çünkü, yaşı benden çok büyüktür- profesörler kurulunda bir söz söylemiştir, demiştir ki, bu Erbakan, fakültemizde daha talebeliğinden itibaren bir jet ve roket gibi bütün her türlü kariyeri yapmış, üniversitemizin en parlak insanı olmuştur demiştir. Şimdi, ben, Cenabı Hakka sonsuz şükürler ediyorum, bizim siyasî hayatımız da aslında, bir gün gerçek tarih yazıldığı zaman, memlekete hizmet bakımından aynı çizginin devamı olduğu görülecektir.
UĞUR DÜNDAR – Ben, tabiî, Aachen`daki teknik üniversitede çalışma arkadaşınız olan değerli yabancı bilim adamının Prof. Geller`in konuşmasının tamamını yansıtmadık; ama, devamında, benimle aynı kanaati paylaşıyor. Diyor ki: “Ben, onun bilim adamı olarak kalmasını isterdim; ama, o, siyasete atıldı,” Tabiî, bu sizin tercihiniz. Zaten kimse size, Türkiye`yi sevmediğinizi söyleyemez, buna kimsenin de hakkı yoktur, ülke için çalıştığınız konusunda hiçbir kuşkumuz yok.
Şimdi, az önce Millî Görüş`ün iktidarda olduğu dönemlerde Türkiye`de daima olumlu gelişmeler yaşanmıştır dediniz. Eski öğrencileriniz şu anda iktidarda olduklarına göre, tabiî, bir bölümü eski öğrenciniz; demek ki, onlar da başarılı olacaklar gibi bir sonuca varabilir miyiz?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bunu çok temenni ederiz.
UĞUR DÜNDAR – Şimdi, o halde, son seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Seçim sonuçlan nasıl bir tablo çıkardı karşınıza? Çünkü, yasaklı olmanıza karşın, Millî Görüş`ün adresi olarak Saadet Partisini gösterdiniz ve Saadet Partisini desteklediniz. Buna karşın, Saadet Partisi yüzde 2,49 oy alabildi. Bu durumda Millî Görüş ne oldu?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bunların değerlendirilmesini doğru yapmak lazım. Doğru hizmetler yapabilmek için, yani, iyi bir tedaviyi orta yere koyabilmek için teşhisin doğru olması lazım, bir.
İkincisi, rahmetli Necip Fazıl`ın her kıymetli sözünün yanında, bir kıymetli sözü daha olmuştur; “bir olayın gerçek tefsiri yapılmadıkça, o olay daima tazedir” demiştir. Bunun için, bu seçimlerin gerçek bir tefsirinin yapılmasında büyük yarar var.
UĞUR DÜNDAR – Sizin yorumunuza bırakıyoruz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Önce, seçime nasıl geldik? Bundan önceki seçimlerde, bilindiği gibi, birçok etkiler altında Millî Görüş yine mahallî seçimlerde en büyük parti olduğu halde, siyasî seçimlerde, milletvekili seçimlerinde ikinci parti durumuna düştü ve diğer partiler bir araya gelerek, bizim 54 üncü Hükümetimizin arkasından bir hükümet kurdular. Herkesin ittifak ettiği ve 54 üncü Hükümet esnasında çıkan bütün yayınların da tasdik ettikleri gibi, 54 üncü Hükümet, hakikaten, ülkeye altı yedi ay içerisinde son derece kıymetli hizmetler yapmıştır. Halka refah getirdi, Türkiye`nin ekonomisini düzeltti, denk bütçe yaptı, yeniden büyük Türkiye hazırlıklarına başladı.
UĞUR DÜNDAR – Ve bu arada büyük gerilimler de yaşandı ve 28 Şubat sürecine kadar…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bunların hepsi, demin söylediğim gibi, aslında, birtakım dış güçlerin, Türkiye`nin güçlenmesini istemeyen güçlerin etkileriyle meydana getirilmiş olan sonuçlardır. Bu sebeple, bunların hepsi bir kısım medya tarafından ortaya atılmıştır.
UĞUR DÜNDAR – Şurada bir parantez açabilir miyim efendim: 28 Şubat, sonuçta Millî Güvenlik Kurulunun aldığı bir karardı, askeri ağırlıklı bir karardı.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hiç nefesinizi yormayın. Sayın Çevik Bir şimdi diyor ki: “Bizi medya dolduruşa getirdi.”
UĞUR DÜNDAR – Hayır, ben şunu söylemek istiyorum: Silahlı Kuvvetlerin ülkenin başarısızlığa gitmesini isteyeceği gibi bir düşünceye asla ve asla sahip olmadığınızı…
Prof, Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, hayır, kesinlikle, kesinlikle.
Biz, Millî Görüş diyoruz, Türkiye’mizde Millî Görüş`ün en sağlam sahibi Silahlı Kuvvetlerimizdir. Dolayısıyla, Silahlı Kuvvetlerimizin ülkenin geriye gitmesi değil, ileri gitmesi için herkesten fazla çalışan kuvvetlerdir. Bunu bir iltifat olsun diye söylemiyorum, samimi inancım böyledir. Şimdi, dolayısıyla, ama, bak, Çevik Bir “efendim, o zaman medya bizi dolduruşa getirdi” diyor, kendisi söylüyor. Silahlı Kuvvetler büyük bir camiadır, büyük bir…
UĞUR DÜNDAR – Asker, medyanın dolduruşuna gelebilecek bir duruma düşmezler.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Askerin içerisinde pek çok insan var. Hepimiz insanız. Pek çok insan var. Herhangi bir insan bunun etkisi altında kalabilir; işte, gelip itiraf ediyor, şimdi söylediği söze inanıyoruz biz ve söylediğimiz gerçekler de teyit ediyor. Ama, bunları bir kenara koyalım.
Önemli olan milletimiz. Bu millet 54 üncü Hükümet zamanında görülmemiş bir parlak dönem yaşadı kası zamanda, altı ayda ki, başka bir fırsatla, konumuzun ilerisinde bunu tekrar orta yere koyacağım. Şimdi, sadece kısaca geçiyorum. Arkadan, Türkiye, işte bugüne kadar beş yıl nasıl bir dönem yaşadı, gördük. Şimdi, ben nereye gitsem Türkiye`de, bir yaşlı hanımı görüyorum “Allah sizden razı olsun Hocam; ben emekliyim, dulum, sizin zamanınızda benim maaşıma 60 milyon lira bir zam yapmıştınız, bugün ekmek yiyorsam, o yaptığınız zam yüzünden yiyorum” diyor. Yani, hâlâ bizim hizmetlerimizle millet ancak ayakta duruyor diyebiliriz. Arkadan gelen dönem, Türkiye`yi bir yangın yerine çevirdi ve sonuna kadar da kalacağım dedi; fakat, buna rağmen bu gerçekleşmedi. Neden; işte bilhassa belirtmek istediğim dış güçler, hükümetin birtakım icraatını kendi maksatlarına uygun görmediler.
Konumuz ne bizim; bizim konumuz, şimdi arkamızdan gelenler Türkiye`yi bir yangın yerine çevirdiler, ille de kalacağız diyorlardı. Onlara kalsaydı kalacaklardı; fakat, dış güçler diye bir faktör var, onların, kendilerinin planlan var. Biz, ille Irak`ı Türkiye`nin yardımıyla işgal etmeliyiz. Kıbrıs`ı Yunanistan`a vermeliyiz. Türkiye güçlü olmamalı Ortadoğu`daki planlarımız için. Ortadoğu petrolüne biz sahip olalım ve Ortadoğu`da İsrail tek kuvvet olsun. Bunu isteyen dış güçler var. Aynı güçler, Türkiye`nin Avrupa Birliğine girmesi hususunda da Türkiye`nin kendi haklarını koruyarak girmesini değil, her şartı kabul ederek girmesini istiyorlardı.
UĞUR DÜNDAR – Kıbrıs`a, Irak`a ve Avrupa Birliğine tek tek geleceğiz. Şimdi, son seçim sonuçlarını değerlendirirseniz, sizin yorumunuzu merak ediyoruz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Estağfurullah, tabiî.
Seçime gelirken, bu dış güçler dediler ki, bu hükümet Kıbrıs`ta, Irak`ta bizim istediğimizi yapmıyor. Sayın Ecevit bunları kabul etmedi. Bundan başka, o MHP var ya, bu Avrupa`ya bizim istediğimiz gibi girme şartlarım kabul etmiyor. Öyleyse, biz bu hükümeti değiştirelim, bütün her türlü imkânımızı kullanalım. Karar oradan çıktı. Nasıl patlak verdi bu? Yine oradan buraya gönderilmiş olan Sayın Derviş “efendim, erken seçim tarihi belirlensin diye bir söz attı orta yere.” Hep beraber, hükümet, ille biz nisan 2004`e kalacağız dediği halde, bir plan mucibince orta yere bir söz atılıyor. Bunu sonradan Sayın Ecevit ve Bahçeli, hepsi teyit ettiler. Bu sözün atılması üzerine, Sayın Bahçeli şöyle düşündü: “Bir seçime gidilecek nasıl olsa; ama, bu seçime giderken, böyle bir sebepten dolayı biz hükümet dışında bırakılmış olarak gidersek, bu görüntü bizim işimize yaramaz. Öyleyse, bu seçimi hemen yapalım, 3 Kasımda yapalım. Bunun fikir babası oldu, orta yere attı. Takdiri ilahî, diğer partiler bunu istemedikleri halde, seçimden kaçıyor gözükmemek için, ister istemez bunu kabul ettiler. Böylece, seçime gidildi. Bu şekilde yapılmış olan bir seçimde, millet yanıyor, tutuşuyor, Türkiye büyük tehlerin içerisinde ve aynı zamanda da içeride birtakım huzursuzluklar var insan haklarına aykırı davranışlardan dolayı. Bundan dolayı tedirgin olmuş olan millet, seçimi bir cankurtaran simidi olarak gördü. Bu gidişattan kurtulmalıyım dedi. Aç insanlar öfkesini orta yere koydu. Bu seçimde en önemli faktör, bir öfke faktörüydü.
UĞUR DÜNDAR – Ekonomik krizin faturasını en ağır şekilde omuzlarında hisseden geniş kitleler tepki gösterdiler.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ülkede 15 milyon insan işsiz, 20 milyon insan aç, 30 milyon insan fakirlik sınırının altında. 50 milyon insan insan gibi yaşamıyor.
UĞUR DÜNDAR – 15 milyon insanın işsiz olduğunu söylersek biraz abartmış oluruz efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, abartmayız; çünkü, bugün ,bizim köydeki insanlarımızın hepsini işsiz saymak lazım gelir. Çünkü, bizim 40 milyon insanımız köyde yaşıyor. Dünyanın her yerinde aynı üretimi nüfusun yüzde 5`i yapıyor. Bunun fazlası orada lüzumsuz…
UĞUR DÜNDAR – Hayır, istatistikler ekonomik krizden sonra 2,5 milyon insanın işsiz kaldığını gösteriyor.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Köyde geçinen insanın çalışabilir…
UĞUR DÜNDAR – İşte onlarla birlikte açlık sınırında olan insan sayısının 12 milyon civarında olduğu söyleniyor.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Türkiye`de, bugün, gizli işsizlik dediğimiz büyük işsizlik vardır. Bizim özlediğimiz, Yeniden Büyük Türkiye`de, köydeki bütün üretimi çok daha az nüfus yapacak, oradaki insanlar sanayide çalışacak ve böylece, o insanlar gerçekten iş sahibi olmuş olacaklar. Böyle realist bir hesap yaparsanız, bu rakamların söylediğiniz rakamların çok üstünde olduğunu görürsünüz.
UĞUR DÜNDAR – Bunlar sizin tespitleriniz, böyle değerlendirelim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, bizim tespitlerimiz.
Şimdi, Türkiye böylesine bir durumun içerisinde düşürüldü. Bu durumda, bu öfkeyle bir patlama oldu. Şimdi, seçimin sonuçlan ortadadır. Bu seçimin sonuçlarına en büyük etken, bilhassa bütün parayı faize götürecek şekilde bir IMF politikası takip edilmesidir. Nitekim, seçim esnasında bütün milletten biz “kahrolsun IMF” sloganını Türkiye`nin her yerinde işittik. Neden; çünkü, köylüye “ekmeyeceksin” diyeceksin, yardım yapılmayacak, işçiye para vermeyeceksin, memura para vermeyeceksin… Bunlar hep IMF talimatı olarak geldi ve yıllarca millet bunun altında inim inim inledi. Millet inliyor; bir tepki duyuyor. Bu duymuş olduğu tepki nedir: Niçin ben yaşayacak kadar para alamıyorum? Çünkü, para faize gidiyor. Niçin faize gidiyor; çünkü, borçlar alınmış. Bu borçlan kim veriyor; IMF veriyor. Verirken de şart koşuyor, bana verilmeyecek diye. Öyleyse, illallah, şu IMF`den kurtulalım, dışarıya borç yapmaktan kurtulalım. Nasıl kurtulacağız; millî kaynaklardan ihtiyacımızı karşılayalım. Bunu milletin büyük çoğunluğu hissediyor, görüyor; para faize gitmesin, bize gelsin. Yani, kaynak millî kaynak olsun ve paranın gönderildiği yer de rantiyeci grubu veya faiz yoluyla dışarıya gitmesi değil, kendi halkımıza gitsin. Bu iki tane cümleyi tercüme ederseniz, buna Millî Görüş derler, adını ne koyarsanız koyun. Bundan dolayıdır ki, bu taklitçi zihniyetlerin tatbik ettikleri IMF politikaları millette bir reaksiyon meydana getirdi ve millet Millî Görüş`e hasret kaldı, 54 üncü Hükümetin de uygulamaları sonucunda. Bu aşkla hareket etme…
UĞUR DÜNDAR – İzin verirseniz, bir soruyla araya girmek istiyorum, daha iyi anlatmanızı sağlamak amacıyla. Diyorsunuz ki, işte IMF`nin dikte ettiği programlan uygulamak durumunda olan hükümetler, parayı faize verdiler; çünkü, borçlan çevirmek için bu gerekliydi, borcu da veren IMF`di. O zaman, şöyle bir soru sorulamaz mı: Türkiye`nin bugün dış borcu 115.1 milyar dolar, iç borcu 130 katrilyon lira civarında. Her ikisinin toplamı yaklaşık 210 milyar dolar civarında.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – 130 milyar dolar.
UĞUR DÜNDAR – Bir rakama göre 210 milyar dolar deniliyor.
Şimdi, Türkiye`nin son 15 yılda yolsuzluklar, ihale usulsüzlükleri, banka hortumlanmaları, çeşitli kayıplar nedeniyle heba olup giden parası 120 milyar dolar. Yani, bugünkü dış borcumuzdan daha fazla bir para Türkiye`nin kötü yönetilmesi, ona buna peşkeş çekilmesi, hortumcuya ve hırsıza kaptırılması nedeniyle, yani, hazinenin soyulması nedeniyle, üretime gideceği yerde heba olup gitmiş, uçmuş, buharlaşmış. Şimdi, bu para, gösteriyor ki, iyi yönetilen bir ülkede üretime kanalize edilmiş olsaydı, IMF ne kadar isterse istesin, Türkiye bu borç sarmalından kurtulup, prangalarından da kurtularak sağlıklı bir şekilde yolunda devam edebilirdi. Yani, sadece IMF`ye bağlamak biraz haksızlık olmuyor mu ya da yanlış bir yoruma bizi götürmez mi?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hiç şüphesiz ki, Türkiye`nin bugünkü duruma düşmesi, milletin yanıp tutuşmasının pek çok sebebi var. Taklitçi zihniyetin orta yere koymuş olduğu çeşitli yanlış politikalar ve çeşitli faktörler bunda etki yapıyor; ancak, bu etkilerin içerisinde IMF`nin etkinliğini küçültemezsiniz. Yani, şimdi, dediğiniz gibi, bir an için bunu kabul edelim. Siz bunları aldınız, borcunuzu ödediniz, o IMF size yarın başka vesilelerle başka şartlar koşacak; çünkü, onun bir inancı var, onun bir programı var. O program, Türkiye`nin zayıflatılmasın istiyor. Bu, bildiğimiz gerçeklerdir. Biz, Sevr diye bir olay yaşamadık mı? Bu Sevr olayı kendi kendine mi oldu? Yani, Osmanlı yıkıldıktan sonra, siz bu güzel topraklarda dahi rahat bir şekilde oturmayacaksınız. Niçin; biz, Ortadoğu petrollerine sahip olmak istiyoruz ve biz istiyoruz ki, Ortadoğu`da tek güç İsrail olsun. Dış güçlerin arzulan bu. Bu arzulardan dolayı, onun hedefi, sen ne yaparsan yap, ben seni işsiz bırakacağım, aç bırakacağım, zayıflatacağım diyor. Şimdi, siz de buna muhtaç oluyorsunuz. Muhtaç olduğunuz için, bu yoldan size etki yapıyor. Dediğiniz gibi, kendinizi koruyacak birtakım tedbirler alsanız, bu sefer başka yoldan etki yapıyor. Bu gerçekleri görmek mecburiyetindeyiz.
UĞUR DÜNDAR – Peki, efendim, Millî Görüş, bu bahsettiğiniz dış kumpaslara karşı, size göre, en tercih edilmesi gereken ve Türkiye`nin millî menfaatlerinin zorunlu kıldığı bir anlayış, bir siyasi anlayış, adı üstünde. O halde, bu gerçek ortadayken, bu vakıa göz önünde dururken, son seçimlerde halkımız Millî Görüş`ün gerçek adresi olan Saadet Partisine niçin oy vermedi de, Millî Görüş`ün bir uzantısı olarak sizin değerlendirdiğiniz Adalet ve Kalkınma Partisine teveccüh gösterdi ve tek başına iktidar yaptı?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bunun sebebi çok basit; çünkü, bu söylediğimiz dış güçler, dünya hakkında kendi planlarına inançlarıyla asırlardan bu yana çalışırken, dünya bakımından fevkalade büyük önem taşıyan Türkiye`ye ilgisiz kalmaları düşünülemez. Türkiye`deki seçimlerle ilgilenmeleri de, elbette, çok doğal olarak gereklidir ve yapmışlardır. Şimdi, onlar ne istemişlerdir? Önümüzde Türkiye`de bir seçim var. Bu Türkiye`deki seçimde öyle bir iktidar işbaşına gelsin ki, bunlar bize taviz versin, bizim arzularımıza uysunlar. Böyle bir iktidar işbaşına getirelim. Şimdi, planı siz kuruyorsunuz onların yerine. Ne yapacaksınız, bildiğiniz bir gerçek var, Türkiye`nin yüzde 25-30`u solcudur, yüzde 70-75 sağcıdır ve bu da milletin seçimiyle olacak. Öyleyse, bu yüzde 75`in oyunu alabilecek bir insanı iktidara getirmek için çalışmanız daha kolay bir iştir. Bundan dolayı, biz bu yüzde 70`i bizim sözlerimizi dinleyebileceğine inandığımız bir yere temerküz ettirelim.
UĞUR DÜNDAR – Ama, Millî Görüş tedrisatını sizden almış kadroların, onların istediklerini yapmaları mümkün mü?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Oraya geleceğim. Onlar işte bu kadar gelişmiş insanlar, inşam gözünden anlarlar, ben kimden istifade edebilirim, kimden edemem, bilirler. Nitekim, mesela, bu oyun Türkiye`de ilk defa oynanmamıştır. Sayın Demirel, bütün iyi niyetine rağmen, yıllarca Avrupa`da, Uzakdoğu`da bu kadar büyük kalkınmalar olurken, Türkiye bu kalkınmaları yapamadı onların etkileri, tesiriyle. Arkadan rahmetlik Özal, bütün arzusuna rağmen, aynı şekilde yine bu kalkınmaları yaptıramadı. Neden; çünkü, onlar kimin işbaşına gelmesinde menfaat temin edeceklerini çok iyi anlayacak kadar büyük tecrübe sahibidirler, Şimdi, bu sefer de bunları gözlerine kestirdiler.
UĞUR DÜNDAR – Ama, icraatlarına bakmadan, onları bu şekilde mahkûm etmek…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, ben mahkûm etmiyorum. Ben, şimdi…
UĞUR DÜNDAR – …biraz eski hoca olarak insafsızlık noktasına sizi götürmüyor mu efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır; ben, şimdi, size bu iş nereden geliyor, daha ben şahsî hüküm vermedim ki, dış güçten bahsediyorum.
UĞUR DÜNDAR – Ama, yani, diyorsunuz ki, dış güçlerin senaryosu sonucunda böyle bir iktidar oluştu.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, bu, benimle alakası yok, dış güçlerin, ben onları anlatıyorum; ondan dolayı, bana izafe ederek bir hüküm vermekte haklı değilsiniz. Dış güçler böyle düşünüyor diyorum; bu, bir gerçektir.
Ben öyle bir iktidar getireyim ki, bu iktidar bana taviz versin, benim maksatlarıma uygun olsun. Onun düşüncesi bu. Bunu nasıl meydana getireceğim; sağda bir oluşum yapayım, solu da bir yerin etrafına toplayayım, iki kutuplu bir seçim yapayım. Şimdi, Türkiye`de 15 tane televizyon kanalı, 15 tane de gazete var. Bunların içerisinde önemli bir kısmı çeşitli etkenlerle bu planlara yardımcı oluyor istese de istemese de. Hem menfaatlerinden hem bazı düşünce tarzlarından dolayı. Şimdi, seçim atmosferini düşününüz. Bu plan seçimin başında orta yere konuldu. Denildi ki, iki kutuplu bir seçim yapılacak daha seçimden iki ay önce. Birçok gazetelerde bunların karikatürleri neşredildi, resimleri neşredildi. Sol CHP`de toplanacak, sağ da AKP`de toplanacak denildi ve böylece yayın yapıldı.
UĞUR DÜNDAR – Yani, çok parçalı medyanın toplumu bu şekilde maniple etme gücü olduğuna inanıyor musunuz?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – İnanıyorum, evet. Anketler vasıtasıyla, bu planlar, programlar yürütüldü. Şimdi, Saadet Partisinin kendi müşahidi, tasavvur buyurun. O müşahit, Saadet Partisine bağlı, candan, Millî Görüşçü.,. Size canlı vakıa anlatıyorum, sayısız vakıadan bir tanesi. Sandığın başında beklemiş, sandıklar saat 6`da kapanmış, hemen sayılmış sandıklar. Saat 6`yı 45 geçe ilçeye götürüp teslim etmesi gereken tutanakları vesaireleri almış, koşarak, vazifesini en iyi yapmış bir insan olmak için ilçe merkezine gelip veriyor tutanağı. Tutanağı aldığı zaman ilçedeki kimseler diyorlar ki: “Bu senin görevli bulunduğun yerin tutanağı mı?” O da “evet” diyor. “İyi ama buradan Saadet Partisine bir tane oy çıkmamış yahu” diyorlar. “Evet, çıkmadı efendim” diyor. “Peki, sen o sandıkta oy kullandın mı?” diyorlar. “Evet, kullandım” diyor. “Senin hanımın kullandı mı” diyorlar. O da “evet” diyor. “Sen ne yaptın” diyorlar; o da, “efendim, biz, işte bu sefer AKP`ye verdik” diyor. “Neden AKP`ye verdiniz” diye sorduklarında; o da “çünkü, efendim, Saadet Partisi barajı geçmeyecek dediler, bunlar da Millî Görüşçü dediler, Baykal gelmesin dediler…”
UĞUR DÜNDAR – Neden gelmesin?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çünkü, solu istemiyor Saadet Partisinin tabanı.
UĞUR DÜNDAR – Ama, Sayın Baykal son dönemde muhafazakâr değerlere saygılı, daha çok merkeze dönük bir söylem geliştirdi. Yani, klasik sol söyleminden uzak, tamamen merkeze yakın bir politika izledi.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bu, ille bütün sağın, aferin Baykal`a, işte oyumuzu Baykal`a verelim demesini gerektirmez ki, ona yapmaya çalışmış, belli bir miktarı da topladı böylece; ama, 70 milyonluk bir Türkiye… Şimdi, ben size sağ tabandan bahsediyorum, tabanın kendisinden, Saadet Partisinin tabanından.
UĞUR DÜNDAR – Gerçek propagandadan mı etkilendi?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hiç şüphesiz; çünkü, bu insan yine Millî Görüşçü şu anda, oyunu oraya vermiş, ben Millî Görüşçüyüm diyor, ben Saadet Partiliyim diyor, canla başla yapacağını, bu sefer rüzgâr böyle esti, buraya verdim diyor.
UĞUR DÜNDAR – Peki, efendim, şöyle bir şey de düşünülemez mi? Ben, daha geniş bir açıdan bakabilmemizi sağlamak açısından, sizinle tartışmak anlamında söylemiyorum tabiî bunu.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Estağfurullah.
UĞUR DÜNDAR – Son seçimlerde şöyle bir kanaat ya da şöyle bir duygu seçmenin oyunu etkilemiş olamaz mı: Millet ekonomik krizden çok fena canı yandı, ezildi insanlar, taşıyamayacakları kadar yük taşımak zorunda kaldılar, bıçak kemiğe dayandı, mevcut siyasî kadrolardan, parlamentoda temsil edilen partilerden ve onların sayın liderlerinde herkes umudunu kesti.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – AKP de parlamentodaydı.
UĞUR DÜNDAR – Ama, lideri dışarıda ve lideri yasaklı olmasından dolayı da sizin gibi, belki ayrıca bir mağduriyet duygusu da halkın kendisine yönelmesini sağladı ya da doğal olarak bu duygu gelişti ve böylece, yeni denenmemiş kadrolara oylar verildi şeklindeki bir yorum daha doğru bir sosyolojik tahlil olmaz mı?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Olmaz. Bu buyurduğunuz hususun belli bir oranda etkisi vardır; ancak, bu sonucu bununla izah etmek mümkün değil; çünkü, mesela, ortada bir Cem olayı var, hiç parlamentoda değil, yepyeni. Bu buyurduğunuz faktör ağırlıklı bir faktörse, herkesin orada toplanması lazım gelirdi, orada toplanmamış.
UĞUR DÜNDAR – Ama, bugün bir araştırmacıyla konuştum. Adalet ve Kalkınma Partisinin aldığı oyların yüzde 30`luk bölümünün gerçekten Fazilet Partisinden geldiğini söylüyor; çünkü, geçen seçimlerde yüzde 15 civarında Fazilet Partisi oy almıştı. Bu seçimlerde Saadet Partisi yüzde 2,5 oy aldığına göre, arada bir yüzde 12,5 puan var. O, doğrudan doğruya Adalet ve Kalkınma Partisine gitti. Bu arada DSP`den 10 puan aldığını söylüyor araştırmacılar.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bu doğrudur.
UĞUR DÜNDAR – Rica ederim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Şimdi, bunların hepsi ne gösteriyor; millet bir bütün. Bu millet bu yangın karşısında kurtuluşun Millî Görüş`te olduğunu görüyor, ister DSP`H olsun isterse MHP`li olsun, hayır, kendi kaynaklarımızla kalkınmalıyız, kendi insanımıza parayı vermeliyiz. Bu, Millî Görüş`tür. Bunu istiyor, bunu arıyor MHP de olsa, DSP`de olsa. Her taraftan bu tarafa doğru yığıldı. Bunu isteyen insanlar yüzde 40 oldu. Yüzde 2,5`i o almış, yüzde 35`i de bu almış. Millî Görüş`ün de zaten yıllardan beri trendi bu. 1997 yılında brifingler yapıldı. Denildi ki, bugün bir seçim olsa, Refah Partisi yüzde 38,5 oy alır. Bir dahaki seçimde yüzde 67 oy alacak, hesaplar yapıldı. Aynen bu hesaplar gerçekleşiyor. Dış güçler baskılarını artırdıkça, millet kurtuluş olarak, daha önce hangi partiyi desteklemiş olursa olsun, büyük bir duyarlılık göstererek, Millî Görüş`e dönüyor. Şimdi, Millî Görüş`e döndü.
UĞUR DÜNDAR – Ya da bunları tepki oylan olarak değerlendiremez miyiz; yani, Millî Görüş de çekirdek olabilir bu oylarda; ama, bunun etrafındaki oy yüzdesi, mevcut yönetime, kötü yönetime, ekonomik krizi getiren kadrolara duyulan tepki nedeniyle AKP`ye gitmiş olmaz mı?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Öfkeleniyor, başka bir partiye gitmiyor, şimdi birinci kademe bu, Millî Görüş`e dönüyor. Millî Görüş`ün bir asıl sahibi var, Saadet Partisi. Bir de, biz de Millî Görüşçüyüz diyemeyen, hayır efendim, biz muhafazakâr demokratız… Halk bunların hepsini, bunlar da Millî Görüşçü, böyle söylemeyi şimdi uygun görmüşler, böyle söylüyorlar diyor, halkın nazarını söylüyorum ben. Bunlar da Millî Görüşçü, bu da Millî Görüşçü. Şimdi, bu, barajı geçemeyecek, bu, barajı geçecek, ben de Millî Görüş`ü arıyorum, burada da iki tane kutup var, Baykal gelmesin, öyleyse buna vereyim. Ağırlıklı faktör budur. Biz bunu ilk defa yaşamıyoruz, biz yıllarca buna benzer olaylar, propagandalar yaşadık. Mesela, Millî Selamet döneminde on yıla yakın bir süre hep şu oyun oynandı: Türkiye`ye komünizm gelsin istiyor musunuz; hayır istemiyoruz; peki öyleyse… Bunu Millî Selamet tabanına söylüyorlar. Söyledikleri şey şudur…
UĞUR DÜNDAR – Ama, o zaman soğuk savaş stratejileri genelde.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, bir dakika, her neyse… O günün modası olarak söylüyorum. Peki, komünizmle mücadele eden en büyük parti hangisi; Adalet Partisi. Siz niye Millî Selamet Partisine oy vererek Adalet Partisini bölüyorsunuz; öyleyse, komünistlere hizmet ediyorsunuz Bunlar, köy köy ve kahvehane, kahvehane söylendi. O yıllarda denildi ki, efendim, bundan da hayır gelmez, bundan da hayır gelmez, kurtuluş Millî Görüş`tedir. İşte bütün bu çalışmalar, bu tohumlar ekildi, bunların sonucu olarak geldi, geldi, Millî Görüş en büyük parti oldu 1995`te. 1995`ten sonra, 1999`da bütün aleyhteki propagandalara rağmen, mahallî seçimlerde yine en büyük parti oldu, yüzde 18,5 oy alarak ve diğer siyasî seçimde de yüzde 15 oy alarak anamuhalefet partisi oldu bütün menfî propagandalara rağmen; ama, onun arkasından, şimdi bu yeni yapılmış olan seçimde aynı Millî Görüş normal trendini takip ederek yüzde 40`a çıktı. Bu, Millî Görüş`tür, yüzde 40. Bu Millî Görüş, şimdi, bir yanda bunun yüzde 2,5`unun oyunu almış olan bir Saadet Partisi var, öbür tarafta da bir AKP var. Bu taban Millî Görüş tabanı. Şimdi, artık, cepheye gelmiş, oyunu vermiş, bir kredi gibi, bu sefer seni deneyeceğim, senin için barajı geçecekler denildi diye veriyorum; ama, eğer sen gerçek Millî Görüş çıkmazsan, bak karışmam ha, benim ne kadar duyarlı olduğumu gördün. Ben, Ecevit`i yüzde 22`den yüzde 1`e düşürdüm, seni de aynı şekilde düşürürüm demektedir, bu oyların manası budur.
UĞUR DÜNDAR – Peki, size göre bu propagandalar sonucunda halk yine Millî GÖrüş`e oy verdi ve AKP`i iktidara getirdi.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ve bu seçim Millî Görüş`ün yüzde 40 olduğunu gösteriyor.
UĞUR DÜNDAR – Size göre de Millî Görüş iktidarda mı şu anda?
Prof. Dr, NECMETTİN ERBAKAN – Şimdi, ben, bunun için evet veya hayır demiyorum. Bu toplantıya benim gelmemim ana maksadı, her şeyden önce bu arkadaşlarımıza, bu kardeşlerimize yardımcı olmak; çünkü, bu vatan bizim. Benim bu toplantıdaki konuşmalarımda üç tane maksadım var. Bir tanesi, halk yanıyor, bir an evvel kurtulsun. Şu geçinemeyen insanın feryadı dinerse hepimiz sevineceğiz, biz de herkesle sevineceğiz, bir.
İkincisi, şimdi, bu evlatlarımız, bu kardeşlerimiz, biz de Millî Görüşüz dediler halk arasında, biz, Hocamızın izniyle yapıyoruz dediler, biz, Erbakan`ı cumhurbaşkanı yapmak için yapıyoruz dediler, köylere gidin bakın, bunlar hep mahallî yerlerde tespit edildi. Halk da söylediğim faktörlerden dolayı, yani, o barajı geçemez, bu geçemez, o gelmesin, bu gelsin propagandası sonucunda verdi geldi. Ne olursa olsun, bunlar arkamızda kaldı. Şimdi, Türkiye bizim. Biz istiyoruz ki, bu arkadaşlarımız muvaffak olsunlar; ancak, muvaffak olmanın tek şartı, gerçek Millî Görüşçü olmakta yatar. Önce bunu belirtmeye mecburum. Niçin; çünkü, ben bu konuşmamı şu yangın sönsün, şu vatandaşımız bu yangından kurtulsun; bir.
Bu arkadaşlarımız muvaffak olsun. Kim yaparsa yapsın, bizim halkımızın yüzü gülsün, bu arkadaşlarımız yapsın. Bunlara yardımcı olmam lazım, benim görevim bu. Bu konuşmayı bunun için yapıyorum; iki. Bir görevim daha var. Şimdi, benim, daha işe başlarken, bütün bu açıklamalarıma, bütün bu tavsiyelerime, bütün bu tekinlerime ve ricalarıma rağmen, aksini yaparlar da…
UĞUR DÜNDAR – Öyle bir kuşkunuz mu var efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Anlatacağım.
Aksini yaparlar da, şayet bu yangın devam ederse veya daha çok artarsa, bak şimdi daha yeni bu güvenoyunu aldılar, ilk gün ben de çıktım buraya, bütün millete sesleniyorum, diyorum ki: Ey millet, şayet böyle bir şey olursa, sakın faturayı Millî Görüş`e çıkarmayın ha. Bu, bu arkadaşlarımızın kendi hataları olur, Millî Görüş`ün hatası olmaz; çünkü, Millî Görüş saadetin tek ilacıdır ve kurtuluşun tek ilacıdır. İşte bu maksatla konuşuyorum.
UĞUR DÜNDAR – Peki, efendim, aralarında eskiden siyaseti birlikte yaptığınız, hatta siyaset yapmayı sizden öğrenen yol arkadaşlarınız var.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Tabiî, pek çoğu.
UĞUR DÜNDAR – Onlar, sonuçta demokratik mücadeleyi yaptılar ve sandıktan birinci parti olarak çıktılar ve büyük bir basan sağladılar, yani, oylara baktığımızda, bir anlamda, yani, farklı bir yorum olarak almayın lütfen, boynuz kulağı geçmiş gibi gözüküyor.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bugün için.
UĞUR DÜNDAR – Yani, sandık sonuçlarım değerlendiriyoruz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Yalnız film burada bitmiyor, yani, iş bitmedi, iş başlıyor. Şimdi, ben, müsaade ederseniz, şu açıklamamı tamamlayayım.
UĞUR DÜNDAR – Lütfen…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Konuşmaktaki bütün maksadını bunları yerine getirmektir; bir.
ikinci bir hususu daha açıklamam lazım, o da şu: Şimdi, ben, bu seçimlerin arkasından Amerika`daki Müslümanlardan Endonezya`deki Müslümanlara kadar binlerce arkadaşımdan telefon, faks ve mektuplar aldım. Bu mektuplarda ne deniliyor biliyor musunuz: “Hocam, sizi candan tebrik ederiz. Türkiye`de Millî Görüş çığırını açtınız, talebeleriniz şimdi çok büyük bir zafer kazandı; bundan dolayı, bu sizin zaferinizdir, sizi candan kutluyorum” diyorlar hepsi. Bu almış olduğum mektuplardan ben memnun oluyorum; çünkü, nihayet, elbette bunlar bizim kendi kardeşlerimiz, bizim camiamızın insanlarıdır. Bunların dışarıdaki bu görüntü beni memnun ediyor; ancak, şimdi, ben buraya huzurunuza geldim. Bu huzurunuzda konuşurken, herkes böyle düşünüyor, aman ne güzel, ben de şimdi burada milletin önüne çıkayım diyeyim ki, ey millet, hakikaten çok başarılı olunmuştur, bundan sonra da her şey çok yolunda gidecektir; onlara da döneyim, aferin, ne güzel yaptınız, yolunuza devam edin deme kolaylığını seçebilirim; ama, şimdi, bak, tarihî bir toplantıdayız, bu, önemli bir noktadır. Bu noktada ben huzurlarınızda bütün millete seslenip diyorum ki: Ey millet, ben sizi seviyorum, Önümüzdeki tehleri de görüyorum; ondan dolayı, böyle söylemeyeceğim, tam tersine, bunların muvaffak olması için kendilerinin dikkatlerini çekeceğim, bana bakın, buraya geldiniz, bu, Allah`ın verdiği bir fırsattır; bu fırsatı sakın elinizden kaçırmayın, şunlara, şunlara, şunlara dikkat edin; böyle böyle yaparsanız, bu kadar duyarlı hale gelmiş olan millet, sizi de aynen Ecevit gibi yüzde 1`e indirir, haberiniz olsun.
UĞUR DÜNDAR – Efendim, hükümetin programına, acil eylem planına dönük görüşlerinizi, eleştirilerinizi ve başarılı olmaları için tavsiyelerinizi hemen alacağım; ama, gündemde çok sıcak bir madde var, Kıbrıs konusu.
Kıbrıs konusu öyle bir noktaya geldi ki, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden bu tarafa bizim Mehmetçiğin kanıyla, canıyla aldığı topraklar, Avrupa Birliği yolunda müzakere masasında neredeyse bir daha geriye dönülmez tavizlerin verilmesi için bir dayatma şekline geldiği noktasında bir kamuoyu oluşuyor. Hatta bugün, bu konuda kanını döktüğü için, Mehmetçiğin kanını döktüğü için, canıyla o toprakları aldığı için, Silahlı Kuvvetlerin sesi olan Genelkurmay Başkanlığının medyaya yansıyan düşüncelerini de basında okuduk. Genelkurmay Başkanlığı bazı konularda kaygılarım dile getirdi.
Bunlar, işte Karpaz`ın ve Güzelyurt`un verilemeyeceği, stratejik önemi haiz toprak olduğu, güneyden kuzeye göçün büyük tehler yaratabileceği ki, bugün yine bir gazetemizde Sayın Başbakan Abdullah Gül`ün kilisede eğitilen 60 bin Rumun kuzeye doğru kaydırılmak istendiğini söylüyor ki, herhalde bu da istihbarı bir değerlendirmedir, istihbarat teşkilatlarımızdan gelmiştir. Ayrıca mülkiyet sorununun büyük kaygılar yarattığı, asker sayısının 10 binden aşağıya düşürülmesinin mahzurlu olduğu gibi maddelerdir.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ve bizim hâkimiyetimizin ortadan kalkması…
UĞUR DÜNDAR – Garantörlüğümüzün…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Kıbrıs Türk Devletinin bağımsızlık ve hâkimiyetinin ortadan kalkması, onlara bağımlı hale gelmesi.
UĞUR DÜNDAR – Evet. Siz, acaba, Kıbrıs konusundaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Tabiî ki, Kıbrıs`ta bir barış ve uzlaşma hepimizin arzusu. Bu sorun ilanîhaye sürüp gidemez. Bir barış sağlanmalı, uzlaşma sağlanmalı, her iki toplumun mutlu olabilecekleri bir formül bütün dünyaya örnek olarak sunulmalı; ama, bu demek değil ki, bizim Mehmetçiğin kanıyla, canıyla aldığımız çok önemli stratejik topraklan müzakere masasında Avrupa Birliği dayatmaları doğrultusunda onlara verelim ve bir daha geriye dönüşü mümkün olmayan hatalar yapalım anlamına gelmez.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bu soruyu kime yönelttiğinizi bütün milletimiz biliyor. Biz, Kıbrıs Barış Harekâtını yapan insanlarız. Ben, o hükümetin Başbakan Yardımcısıydım.
UĞUR DÜNDAR – Özellikle soruyorum.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ondan dolayı soruyorsunuz, ondan dolayı da, çok isabet ediyorsunuz, teşekkür ederim.
Hemen belirteyim ki, şimdi bu arkadaşlarımıza gereken tavsiyeleri yapacağız, görevimizdir. Böyle Kıbrıs meselesi gibi, alt alta yazarsanız, en aşağıya 18 tane kritik mesele var, hepsi de kritiktir. Bunların hepsi de büyük önemi haizdir. Bunların millî menfaata uygun halde çözülmesi lazım.
UĞUR DÜNDAR – Efendim, 7 nci Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren “biz, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında, pazarlık masasında da geriye verebilme ihtimalini düşünerek, biraz topraklan fazla tuttuk,
aldığımız topraklan fazla tuttuk” dediler. Siz o dönemde Başbakan Yardımcısıydınız, olayın birinci derecede sorumlularından diniz. Acaba, Sayın Kenan Evren`in dedikleri tarihî bir gerçeği mi yansıtıyor, yoksa, düşüncesi başka…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, bunun, tarihî gerçekle hiçbir alakası yoktur. Önce, müsaade ederseniz, bıraktığım noktada yürüyeyim.
UĞUR DÜNDAR – Lütfen efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bu kadar önemli meseleler var, şimdi, bu kardeşlerimize vatan ve millet için ve kendilerinin başarısı için, bak, burada şunu yapacaksınız, şunu yapmayacaksınız diye açıkça yol göstermek mecburiyetimiz var. Bunların hepsi birer, kimyada turnusol kâğıdı diye bir şey vardır malum, asit mi baz mı; başarılı mı olacaksınız, kaybedecek misiniz, bunu gösteren birer ölçüdür. Bunlara dikkat etmeniz lazımdır demek bizim görevimizdir.
UĞUR DÜNDAR – Nedir onlar efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Onları söyleyeceğim; ama, önce, sualinizin içerisinde başlayalım, arkadan sayayım onu, insicam kaybolmasın. Bunların hiç şüphesiz ki en önemli maddelerinden biri Kıbrıs`tır. Siz de ondan dolayıdır ki konuyu buraya getirdiniz. Diğerlerini de söyleyeceğim. Kıbrıs konusunu da açtığınız için, oradan başlamak istiyorum.
Kıbrıs, bilindiği gibi, asırlar boyu bizim bir adamızdır. Bu Adamıza zaman içerisinde çeşitli göçler yaptırıldı planlı olarak tıpkı Girit gibi. Bizim olan Ada`nın bizden alınması için her türlü entrika çevrildi, birçok katliamlar yapıldı bizim insanlarımızı yok etmek için. Biz 1974`te hükümet olduk, geldik. Geldiğimiz zaman, bizden önce Johnson`ın mektubu… Halk Partisi bir şey yapamamış katliama karşı. Sayın Demirel`in bir dönemi olmuş, o bir şey yapamamış katliama karşı. Biz geldiğimiz zaman işin şekli değişti. Bilindiği gibi, biz dedik ki, hayır, biz Millî Görüşçüyüz… Sayın Ecevit de o zaman görüşlerimize destek verdi. Hayır, bu katliama göz yumamayız, bunlar bizim kendi soydaşlarımız, kardeşlerimiz, bunu önlememiz lazım. Sampson`un yapmış olduğu büyük katliamlar karşısında, her türlü tedbire riayet ederek, Yunanistan mukabil hareketler yapmasın diye oraya kuvvetlerimizin çıkarılmasının her türlü hazırlığını yaptık. Kuvvetlerimize emir verdik, gideceksiniz ve buradaki kardeşlerimizi kurtaracaksınız.
Askerî kuvvetlerimiz, Sayın Semih Sancar, Allah gani gani rahmet etsin, çok muhterem bir Genelkurmay Başkanımızdı, Kıbrıs harekatımızda baştan sona kadar en büyük kahramanlıklar yapmıştır. Sizi mareşal yapalım dedik, kabul etmedi; bir maaş ikramiye verelim dedik, kabul etmedi; böyle muhterem bir insandır. En büyük fedakârlıkları yapmıştır ve çok başarılı bir şekilde bu işi yönetmiştir.
Şimdi, Kıbrıs`ta, bildiğiniz gibi, ilk önce birinci hareket oldu. Bu birinci hareket bölgesinde durmamız mümkün değildi; çünkü, biz daha baştan hükümet olarak bugünkü hudutları yeşil hat olarak, en asgarî buraya gitmemiz lazımdır diye tespit ettik, en asgarî… UĞUR DÜNDAR – En asgarî…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – O günkü hudutlar en asgarî. UĞUR DÜNDAR – Peki, azamî bir hedef gösterdiniz mi efendini? Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Azamî hedef olarak da şunu gösterdik, bilhassa ben ısrar ettim, dedim ki, bak, mademki önümüzde fırsat var, mutlaka Larnaka`yı almalıyız. Sonradan bir pazarlık konusu olursa, icap ederse o bölgeden bazı topraklan verebiliriz. UĞUR DÜNDAR – Larnaka bölgesini…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Larnaka bölgesinden; ama, bu yeşil hat, bizim en asgarî haddimizdir. Binaenaleyh bu en asgarî hadden önce hiçbir yerde duramayız. Birinci harekâtta, Birleşmiş Millet, harekâtı durdurun murdurun filan dedi, hiçbirini dinlemedik, Amerika, İngiltere, hiçbirini dinlemedik. İşte Millî Görüş bu. O söylediğimiz hatta kadar geldi. Hattan da ileriye gidilmesini söyledik. Bunu söyleyen ısrarcı olan da benim, ille Larnaka`yı alalım; çünkü, Larnaka`da Peygamberimiz (S.A.V) muhterem halası vardır, orası Müslümanlar için mübarek bir yerdir. Bura da kurtarılsın diye ısrarla Sayın Semih Sancar`a da söyledik, o da canı gönülden bunu temenni ediyordu. Oraya doğru giderlerken, bizim hükümet ortağımız, bize haber vermeden burada durun dedi. Biz, Larnaka`nın alınmamasına hükümet ortağı olarak iştirak etmiş değiliz; ama, ilk hareketimiz yeşil hat idi. Madem bu yeşil hatta gelinmiştir, sesimizi çıkarmadık.
UĞUR DÜNDAR – Belki devam edilseydi, çok büyük uluslararası bir sorun haline dönüşebilirdi.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Onun münakaşasına girmiyorum.
Biz, Maraş sahasının da serbest bırakılmasını hiçbir zaman haber vermedik, kabul etmedik. Hayır, bu, yeşil hattın içindedir, tamamen bizim olması mecburiyeti vardır, hükümet olarak kararımı?, böyledir. Onlar hep özel olarak yapılmış olan şeylerdir ve otuz yıldan beri de onların acısını çekiyoruz.
UĞUR DÜNDAR – Peki, Kofi Annan planı neler getiriyor?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Şimdi, ondan önce bir şey söyleyeyim: Şimdi, Sayın Evren “ben Kara Kuvvetleri kurmay başkanıydım, buralar alınırken `fazladan bu topraklan alın` dedi hükümet bize, biz de bunu fazladan aldık, şimdi verebiliriz” diyor. Kesinlikle böyle bir şey demedik. Bunun gerçekle bir alakası yoktur ve Sayın Evren`in böyle kritik tarihî bir günde bu konuşmayı yapması da fevkalade hatalıdır. Genelkurmay Başkanına ne söyleneceğini söyleyen benim. Neden; çünkü, Bakanlar Kurulu ateşkes emrini verirken, biz hükümet içinde ekalliyetteyiz. Ateşkes emrine iştirak ederiz; ama, harekâtı sonra tekrar başlatamayız. Bundan dolayı, gece yarısı saat 3`te Bakanlar Kurulu bekledi, ben, Semih Sancar`ın yanına gittim. Dedim ki, bak, paşam, şimdi bizim halimizi düşünün. Burada şimdi harekâtın durdurulmasına katılabiliriz; ama, siz diyorsunuz ki, biz buradan duramayız, sonra harekâtı tekrar başlatmaya bizim gücümüz yetmez. Ben sizden bir asker sözü istiyorum. Biz burada durduğumuz takdirde, mutlaka bu yeşil hata kadar ikinci harekâtın yapılmasında her bakımdan bizi destekleyeceksiniz. O akşam, bir haftadır orada kalmış birinci harekât esnasında, sakallan bile büyümüş, gece gündüz orada çalışıyor, gecenin o saatinde…
UĞUR DÜNDAR – Yani, tıraş olacak bir zaman bile bulamamış.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Zaman bulamamış. Böyle her an her şeyi takip ediyor, Allah gani gani rahmet etsin. Orada “ben sana asker sözü veriyorum, her halükârda bunu yapmaya mecburuz, başka türlü burada kalmamız mümkün değildir. Biz ancak bu yeşil hatta savunabiliriz” dedi. Bunun üzerine ben saat 3`te Genelkurmay Başkanının yanından geldim, bütün Bakanlar Kurulu beni bekliyor.
UĞUR DÜNDAR – Ne hissettiniz Sayın Genelkurmay Başkanını öyle sakallar içinde görünce? Yani, vatanseverliğin, fedakârlığın…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Elbette, her şeyiyle hayran kaldım. Her şeyiyle yüzüne yansımış… Hayran kaldım vatanseverliğini… Gecesini gündüzüne katmış ve oradaki soydaşlarımızın katliamdan kurtulması, Türkiye`nin…
UĞUR DÜNDAR – Oradaki şehitlerimizi de saygıyla analım, nur içinde yatsınlar.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Nur içinde yatsınlar.
Türkiye`nin stratejik önemi bakımından bu toprakların mutlaka bizim kontrolümüzde bulunması icap ettiğinin önemini, bir tecrübeli asker, hepimizden daha iyi bildiği için, bunu gerçekleştirmek için canla başla çalışmıştır, Allah razı olsun.
Ben, onun yanından Bakanlar Kuruluna geldim, bütün o günkü bakanlarımız bilirler. Sayın Ecevit bekliyor. Kendisine Genelkurmay Başkanıyla olan konuşmamı söyledim, dedim bak, ikinci harekât şart; ama, ille Birleşmiş Milletler böyle dedi, şimdilik burada bunu durduralım diyorsunuz, önümüzde böyle birer kalem vardı, ben bu kalemi aldım, arkadaşların hepsi bilirler, beyaz kâğıt da vardı, böyle üzerine kâğıdı geçirdim. Ben bu şartla şimdilik ateşkese evet diyorum, bu manzarayı unutmayasınız diye. Bunun manası, mutlaka ikinci harekât yapılacak; çünkü, bu noktaya kadar gelmedikçe savunmamız mümkün değildir. Biz, Genelkurmayın prensipler dairesi başkanını da Bakanlar Kuruluna çağırdık, o da aynı şeyleri teyit etti. Bunlar asker insanlar, burası olmadan burada barınmamız mümkün değildir dediler.
UĞUR DÜNDAR – Çünkü, orayı savunacak olanlar yine onlar.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – İşte yeşil hat dediğimiz hat bugünkü huduttur. Bu huduttan bir tek zerresi verilemez. Bunu Genelkurmay Başkanımızla konuşan benim.
UĞUR DÜNDAR – O halde Kofi Annan planını şimdi değerlendirdiğimizde…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Kofi Annan`dan önce Sayın Evren`e hatırlatıyorum ki, Kara Kuvvetleri kurmay başkanı olabilirsiniz; ama, bu karan hükümet almıştır. Hükümetin bu kararını Genelkurmaya bildiren de ben olmuşumdur. Aynı ben olarak, böyle tarihî noktada diyorum ki, böyle bir şey söylenmemiştir, bu, bizim asgari haddimizdir. O söylenen Larnaka içindir. Bunu bir defa tespit edelim; bir.
Şimdi, biraz önce buyurduğunuz gibi, buraya gelmişiz, aradan otuz küsur sene geçmiş, burada bağımsız bir devlet kurmuşuz, haklarımızı korumuşuz. Gelmişler, şimdi bize, efendim, Avrupa Birliğinden siz
bir takvim istiyorsunuz ya, bu müzakere takvimini size söyleyebilmemiz için, bu Kıbrıs`ı Yunanistan`a vereceksiniz. Oynanmak istenen oyun bu. Farz ediniz ki bir anda bu takvimi verdiler. Bu takvim ne ifade eder? Efendim, dört sene müzakere edeceğiz dedi, üçüncü sene sonunda yine bir bahane buldu. Kaldı ki, Avrupa Birliği meselesine geleceğiz. Biz, Avrupa Birliğine girmeye mecbur değiliz.
UĞUR DÜNDAR – Önce Kıbrıs`taki Kofi Annan planını bir bitirelim efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Girmeye mecbur değiliz. Bu sebepten dolayı, Avrupa`dan gün alacağım diye bir insanın götürüp de Kıbrıs`ı Yunanistan`a vermesi, memlekete yapabileceği en büyük kötülüktür. Şimdi, bakın, bizim bu arkadaşlarımızın hali, önce dikkatlerini çekiyorum, bir pehlivan mindere çıkarken belli olur.
UĞUR DÜNDAR – Daha verilmiş bir şey yok ama efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, yok ama…
UĞUR DÜNDAR – Yani, kimsenin de bu konuda şu tavizi sonuna kadar vereceğiz şeklinde bir ifadesi olmadı.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır yok da, geçtiğimiz 15 gün, emareler var. Şimdi, şu emarelere bir bakın. Ben burada görev yapmaya mecburum. Bu emarelerde, Sayın Tayyip Bey çıkmış “efendim, Belçika modelini düşünebiliriz,..” Ne olduğundan haberi yok. Sonra geldiler ona dediler ki, yahu, bu olmaz, Belçika modeli dediğin, Ada`nın verilmesi demektir; vazgeçti. Yanındaki Dışişleri Bakanı olan arkadaşımız, bunu değiştirdi “efendim, İsviçre modelini düşünebiliriz`1 dedi. Şimdi, o 15 gün içerisinde olanları söylüyorum size. Arkasından, Sayın Erdoğan dedi ki “efendim, Kıbrıs ayrıdır, Avrupa Birliği ayrıdır, bunu bir araya karıştıramayız.” Sonra, arkasından “bir paket halinde görüşmemiz lazım” dedi. Diğer yandan, Dışişleri Bakanı olan arkadaşımız “bir paket halinde görüşmemiz lazım” dedi. Önce ayrı görüşeceğiz, sonra… Tam bir çorba. Bu kadar ciddî bir meselede bu beyanatlar nasıl verilir? Bak, ben, bulutlan görüyorum, uzakta tehye işaret ediyorum, benim vatanî vazifem bu. Bir defa, bu işlerde böyle her ağızdan bir ses çıkmaz; madde bir.
Madde iki, efendim, kendine güveniyorsan masaya otur, git fikrini söyle. Böyle yağma yok, masaya oturulacak şey var, oturulmayacak şey var.
UĞUR DÜNDAR – Bu planla masaya oturulur mu efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Oturulmaz.
Bu plan, işaret ettiğiniz gibi, bu Ada`nın Yunanistan`a verilmesidir; çünkü, buraya gelecek Rumlar, yerleşecekler bizim bölgemize, bizim hâkimiyetimiz kalmayacak; çünkü, sonunda Mecliste çoğunluk nüfusa göre olacağı için, hâkimiyet Rumlara geçmiş olacak. Biz askerimizi çekeceğiz, insanımız orada yarın katledilse koruyamayacağız ve buradan birtakım topraklan onlara elimizle götürüp vereceğiz biraz önce işaret ettiğiniz gibi. Ne demekti bunun manası; burası Türkiye`nin stratejisi için o kadar hayatî ki, biz istediğimiz bir askerî harekâtta burayı kullanabilmeliyiz. Şimdi, bu söyledikleriniz yapıldığı zaman, Kıbrıs`a siz başınızı çevirip bakamazsınız; çünkü, o Kıbrıs Avrupa Birliğine girecek, karşınızda Avrupa Birliği var ve bir daha banş harekâtını da yapamazsınız. Ondan dolayı, bu adımların en ufak bir tanesinin atılması, Ada`nın Yunanistan`a verilmesi demektir. Bizim Kıbrıs meselemiz diye hiçbir meselemiz yok.
UĞUR DÜNDAR – Ama, Sayın Denktaş, biliyorsunuz, bu konuda başından beri Kuzey Kıbrıs`ın haklarını en gerçekçi şekilde savunan…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Savunmuş olan bir insan.
UĞUR DÜNDAR – Hatta, bazı çevrelerce şahin olarak nitelendirilen, aman işte onun şahinliği yüzünden Kıbrıs`ta barış bir türlü gerçekleşmiyor şeklinde eleştirilere maruz kalan bir lider. Sayın Denktaş, toplumlar arası görüşmeler için bir baz olabileceğini açıkladı.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, Sayın Denktaş`ın söylediği şu, biz yakinen takip ediyoruz. Kofi Annan “bu ay sonuna kadar bana, siz kendi şartlarınızı bildirin, biz, şu şartlan istiyoruz deyin, o şartlan görelim. O şartlarınızı eğer karşı taraf kabul edebilecekse, ona göre müzakere etmenize karar vereceğim” dedi. Sayın Denktaş`ın söylediği, peki, biz şartlarımızı bildireceğiz demekten ibarettir; yoksa, bu bazla toplantıya otururuz dememiştir, demez de zaten; çünkü, buyurduğunuz gibi, yıllarca bunların içinde, vatanperver bir şekilde savunmuş bir insanımızdır. Bunu demez.
Şimdi, yalnız, Sayın Denktaş`a Türkiye`den bir kısım çevreler baskı yapıyorlar, ver kurtul baskısı yapıyorlar; ama, millî menfaatleri gözeten insanlar olarak, bizim tam tersine, işte ben şimdi bu toplantıda bu vazifeyi yapmaya çalışıyorum, hayır, kesinlikle bizim böyle bir mecburiyetimiz yok, neden Ada`yı Yunanlara verecekmişiz?
UĞUR DÜNDAR – Peki, efendim, Avrupa Birliğinin, Kıbrıs planını, Kofi Annan planını kısa bir süre içerisinde mutlaka hal olmalı şeklindeki dayatmasını siz nasıl yorumluyorsunuz, neye bağlı olarak yorumluyorsunuz?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çok açık; çünkü, Avrupa Birliği içinde Yunanistan var, Yunanistan`ın etkisine bağlıyorum. Yunanistan etkisiyle Avrupa Birliği, kendi arzulan da öyle, bu Kıbrıs Yunanistan`a verilsin istiyor. Hazır bir bahane var, bunlar da illa tarih verilsin bize diye kapı kapı dolaşıyorlar. Onun karşısında bu bahaneden istifade ederek bu açıkgözlülüğü yapmaya kalkıyor. İşte bunun için şimdi bize görev düşüyor. Bir yandan Rauf Denktaş`a diyoruz ki, sıkı dur, hayır, bu Ada`yı biz vermeyiz, millet olarak vermeyiz. Öbür taraftan, bugünkü yönetimdeki arkadaşlarımıza da sesleniyorum ki, yanlış istikamette baskı yapıp durmayın, sonra bunun altından kalkamazsınız.
UĞUR DÜNDAR – Peki, efendim, Türkiye 12 Aralıktaki Kopenhag zirvesine kadar, bir taraftan Kıbrıs konusunu bir koz olarak elinde tutarak ve hiçbir zaman onların istedikleri geri dönülmez tavizleri vermeksizin ciddî bir diplomasiyle Kıbrıs`taki haklarımızı koruyarak ve bir koz olarak da Avrupa Birliği müzakere takvimini alabilmek için, hem Avrupa Birliğinden tarih almayı hem de Kıbrıs konusunda haklarımızı kaybetmeden bir barış sağlamayı başaramaz mı?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Şimdi, siz, dış politikada Millî Görüş olması mümkün değil midir diyorsunuz, bu tarifinizin manası bu. Buna Millî Görüş derler. Ancak, hemen şunu kestirmek gerekir ki…
UĞUR DÜNDAR – Ama bütün siyasetçiler millî menfaatlerimizi korumak ve Türkiye`nin millî çıkarlarını uluslararası anlaşmalarda, pazarlıklarda gözetmek için ülkeyi yönetmezler mi efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bu yetmez ki. Bunun için yönetirler; ama, eğer zihniyetlerinde hata varsa, hata yaparlar, O hatayı yapmamak için Millî Görüş sahibi olmak lazım. Biz, yıllarca bu sözümüzü…
UĞUR DÜNDAR – O halde, siz, Avrupa Birliği ve Kıbrıs konularında uyarılarınızı yapın efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Uyarılarımı yapıyorum, bir;
önce, Avrupa Birliğine bizim tavrımız ne olacaktır? Böyle Tayyip Beyin gidip, tekrar tekrar ille takvim verin demesi çok yanlış bir harekettir. O, bir baloma, samimi olarak söylüyorum, efendim, şimdi Abdullah Bey Başbakan oldu, işte hükümet programı okundu, güvenoyu aldı, ön plana çıkıyor, ben arka planda kalmamayım diyor.
UĞUR DÜNDAR – Ama çok kısa bir süre var efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bir dakika efendim…
UĞUR DÜNDAR – Daha güvenoyunu yeni aldılar, 12 Aralığa da çok kısa bir süre kaldı, yani, zorlamak gerekmez mi, diplomatik faaliyetleri artırmak gerekmez mi?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAJST – Evet de neden bu görüşmeleri Başbakan yapmıyor yetkili bir kimse olarak?
UĞUR DÜNDAR – Başbakan hükümet programını okudu, güvenoyu aldı.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Tamam, işte böylece o hükümet programının içinde de bunu açıkça yazar, arkasından da gider. Dolayısıyla, böyle tekrar tekrar gitmek, aslında, bir nevi onlardan bir yardım istemek diye bizi küçük düşürüyor, önce, şahsiyetli bir dış politika takip etmeye mecburuz.
UĞUR DÜNDAR – Siz Avrupa Birliğine karşı değilsiniz…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır.
UĞUR DÜNDAR – Ama, onurlu bir çizgiyi takip etmemiz gerektiğini söylüyorsunuz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bak, cümlelerimi takip buyurun lütfen.
Biz, Avrupa Birliğine girmeye mecbur değiliz; bir.
İkincisi, ama Avrupa Birliğine girmekte fayda görüyoruz, mecbur değiliz. Nerede fayda görüyoruz; insan haklarını… Avrupa Birliği, insan haklarını bizim ecdadımızdan almıştır. Biz Osmanlı`nın ahfadıyız. Yedi asır otuz ayrı kavmi, otuz ayrı dinî mezhebi barış içerisinde yaşatmış bir Osmanlı`nın ahfadıyız. Yani, insan haklan bakımından dünyaya en güzel örneği göstermiş ecdadımız. Bir tane kiliseye dokunmamış, bir tane havraya dokunmamış. Onlar da bunu biliyor.
UĞUR DÜNDAR – Peki, Avrupa Birliği, cumhuriyetin ilanından bu tarafa, büyük önder Atatürk`ün gösterdiği çağdaşlaşma, muasır medeniyet seviyesini yakalamak anlamında Türkiye`nin en büyük projelerinden biri değil mi?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Atatürk hiçbir zaman Avrupa`nın her emrine uyun dememiştir, tam tersine…
UĞUR DÜNDAR – Hayır, uyun dememiş; ama, muasır medeniyet seviyesini yakalayın demiş.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Benim meşhur sözümü bilirsiniz, Atatürk sağ olsaydı, Millî Görüşçü olurdu ve Refah Partili olurdu sözünü ben yıllarca önce söyledim. Yine tekrar ediyorum, o, her zaman Millî Görüş`ü Ön planda tuttu,
UĞUR DÜNDAR – Türkiye`nin ulusal çıkarlarını her zaman ön planda tuttu; ama, medeniyeti ıskalamamak gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, ama, medeniyet demek, gidip onları taklit etmek değil ki, tam tersine, sakın bunu yapmayın diye her zaman tembih etti ve doğru olan da budur. Dolayısıyla, bu örnekleri asırlar boyu onlar bizden almışlar; ama, kabul edelim ki, uygulama itibariyle, bugün, biz, Türkiye`de insan haklan bakımından Batı`dan çok gerideyiz. İşte biz, insan haklan Türkiye`de daha mütekamil hale gelsin, insan haklan evrensel anlamda uygulansın. Bu yetmez, bizim tarihimiz bunların en güzel örnekleriyle dolu olduğu için, Avrupa`ya da bu insan haklarını tekamül ettirmek için öncülük yapalım. Bunun için, insan haklarını geliştirmekte ve ekonomik işbirliği yapmakta her bakımdan her türlü işbirliğine hazırız, bizim fikrimiz bu. İlla biz bunları yapacağız diye, İslam alemiyle alakamızı kesemeyiz. Biz, Karadeniz KEİP anlaşmasıyla alakamızı kesemeyiz. Biz, Asya`daki cumhuriyetlerimizle, bizim Türk cumhuriyetlerimizle münasebetlerimizi kesemeyiz. Dolayısıyla, şimdi, İngiltere, benim Commonwealth`ime karışmayacaksınız şartıyla girdi. Fransa, benim Afrika`daki Frankofon bölgelerime karışmayacaksınız şartıyla girdi. İsviçre, ben asırlardan beri bitarafım, yine bitaraf kalacağım diye girdi. Yine İngiltere, ben eoruya geçmiyorum dedi. Bunların hepsinin birtakım şartlan oldu. Avrupa bunların hepsine evet dedi. Türkiye gibi eşsiz tarihe sahip bir ülke olarak da, bizim oraya girişimiz ancak insanlığa yapacağımız büyük hizmetleri engellememeli. Biz oraya mafsal üye olarak gireriz. Mafsal üyeden maksat bu; hem orada olacağız hem İslam birliğinde hem D-8`leri kuracağız hem KEİP yapacağız; çünkü, yeryüzünde barış ve adaletin tesisi için Türkiye`nin öncülüğüne ihtiyaç var.
UĞUR DÜNDAR – Aslında Türkiye`nin çok da önemli bir misyonu var. Yani, ben, uzmanların görüşünü aktarıyorum size, İslam dünyasına sırtını dönmüş bir Avrupa ya da içine kapanmış bir İslam dünyası, yani, polirizasyon, barış arayan, globalleşen dünyada gelecek için çok daha büyük bir teh yaratmaz mı? İşte Türkiye, İslam`a Batı`nın sırt dönmemesini sağlamak açısından bir köprü oluşturamaz mı?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Sizin girişinizin şekline bağlı. Taklitçi zihniyetle girerseniz…
UĞUR DÜNDAR – Gayet tabiî, onurlu bir şekilde girmek koşuluyla.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Millî Görüş`le girmek başka, taklitçi girme başka. Taklitçi bir düşünceyle girerseniz, sizi bu Batılılar bir kafesin içine kitlerler, İslam alemiyle alakanızı kesersiniz, hiçbir şey yapamazsınız. Şu andaki şartlar böyle zaten. Yani, sizin İran`dan ne kadar mal alacağınıza ben karar veririm diyor, gümrüğünüzün ne olacağına ben karar veririm diyor; ama, Fransa`nın Cezayir`le münasebetine karışmıyor, bize gelince bu şartlan koşuyorlar.
UĞUR DÜNDAR – Peki, Kıbrıs konusunda da, maazallah diyorsunuz, bu Kofi Annan planını, aman ha, sakın böyle kabul etmeyin diyorsunuz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Kabul edemeyiz tabiî. Ve bunların sonucu olarak şuraya bağlıyorum: Efendim, Kıbrıs`ı Yunanistan`a vermezseniz, sizi buraya sokmayacağız; sokmazsanız sokmayın. Onlar bizim arkamızda koşmaya mecburdurlar, bunu unutmayalım. Millî Görüş budur. Bak, biz D-8`leri kurduk. D-8`ler, yeni bir dünya kuruluşudur. Niçin? Bu, Türkiye`nin öncülüğünde Türkiye`nin bütün kalkınmakta olan ülkelere lider olması hareketidir. İşte Millî Görüş budur. Bak, ben, Başbakan olduğum zaman…
UĞUR DÜNDAR – D-8`i açmak gerekiyor, Development, gelişen ülkeler anlamında D-8… 150 ülke var galiba değil mi efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ben, Başbakan olduğum zaman, şimdi, bugünkü Tayyip Beyin yaptığı bu seyahatleri bana da tavsiye ettiler Hariciyeden, dediler ki, efendim, Batı ülkelerine ilk Önce giderseniz, çok iyi olur; hayır dedim. Neden; biz Millî Görüşçüyüz dedim. Ben, önce D-8`leri kuracağım, 5 milyar insanın, kalkınmakta olan 150 ülkenin, çünkü, D-8 budur. O 8 tane ülke onun çekirdeği, Bunların temsilcisi olarak Batı`nın karşısına…
UĞUR DÜNDAR – Siz, ama, önce, yanılmıyorsam, İran ve Libya`ya gittiniz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, D-8`i kurmak için.
UĞUR DÜNDAR – Sayın Erbakan, hükümet programını hazırladı, acil eylem planını açıkladı, programını okudu Mecliste ve bugün de güvenoyu aldı.
Ülkenin çözüm bekleyen dağ gibi sorunları var, ekonomide yangın var. Milyonlarca insan işini kaybetti. Yaklaşık 12 milyon insan açlık sınırında bir yaşama mahkûm oldu. Bunların acilen çözülmesi gerekiyor. Hükümetin başarılı olabilmesi için neler yapması gerekiyor?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, bugünün en önemli sorusu budur. Türkiyemiz şu anda üç büyük mesele grubuyla karşı karşıyadır.
Birincisi, buyurduğunuz gibi, içerideki yangın, milyonlarca insan aç, işsiz, perişan.
İkincisi, ülkede insan haklan bakımından birçok huzursuzluklar var, bunların çözülmesi lazım.
Üçüncüsü de, dış politikadaki konuların mutlaka millî menfaatlerini korunarak yürütülmesi lazım.
Bu hükümet bu görevleri başarmak mecburiyetiyle karşı karşıyadır.
UĞUR DÜNDAR – Dış politikada Avrupa Birliği ve Kıbrıs konularına değindik. Bir de, Irak`a olası operasyonu var ki, çok Önemli gelişmelerden biri, gerilim noktalarından biri.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Irak meselesi üzerinde birkaç kelime konuşmak mecburiyetindeyiz; çünkü, bu hükümet daha işe başlarken, Bağdat`a Amerikan askerleriyle girersek büyük menfaatler elde ederiz gibi birtakım sözler söyledi. Kendilerini hemen bu noktadan uyarmak bizim için bir millî vazifedir. Kesinlikle Irak bizim kardeşimizdir.
UĞUR DÜNDAR – Efendim, bunun söylendiği konusunda…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Gazetelerden okudum, kesin bir malumatımız yok, inşallah doğru değildir.
UĞUR DÜNDAR – Ben, yine bu konuda ihtiyatlı olmak gerektiğine inanıyorum. Tedbirli, deneyimli siyasetçiler, böyle bir beyanda bulunmazlar.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ancak, çok haklısınız; ama, şu anda Amerika`dan bir heyet geliyor. O heyet bu işi konuşacak.
UĞUR DÜNDAR – Devamlı geliyor zaten heyetler efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ama, bu konuyu bilhassa pazarlık etmek üzere, bugünkü gazetelerde yazan haberlere göre, o heyet size, işte ekonomik yardım yapalım, siz de Irak harekâtında bizimle beraber olun diyor.
Şimdi, önce bir defa, bu hükümetin programında çok tehli bir cümle var. Deniliyor ki, efendim, kritik bölgelerde daha aktif olacağız dünya meselelerinde. Bu, tabiî…
UĞUR DÜNDAR – Ne anlama geliyor sizce?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Anlamı şu: Yani, Amerika birtakım bölgelerde birtakım işler yapmak istiyor; Türk askeri ucuz olduğu için bunu kullanmak istiyor.
UĞUR DÜNDAR – Hayır, bunu Türkiye`nin stratejik önemini ön plana çıkararak diplomatik anlamda barışı sağlamak amacıyla aktif olacağız şeklinde yorumlamak mümkün değil mi efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Mümkün; ama, aksi ihtimal de mevcut olduğu için, biz, aksi istikameti teminat altına almakla mükellef olduğumuz için, ben o tarafa bakıyorum ve vazifemi yapmak için kendilerine haber veriyorum ki, bu kritik bölgeler bizi ilgilendirmez. Bizim vatanımızda bu kadar yangın varken ve daha geçen seferki Körfez Harekâtından 40 milyar, 80 milyar dolar zarar etmişken, tutup da onun bunun birtakım kendi maksatları için yaptığı hareketlere, biz ucuz asker olarak katılamayız, millî menfaatlerimizi korumak mecburiyetindeyiz.
UĞUR DÜNDAR – Askerimiz, Mehmetçiğimiz hiçbir zaman da ucuz değildir.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Tabi değil. Ama, onlar kendileri açıklıyorlar ki, en ucuz asker bunların askeridir. Biz bunlara bir miktar yardım yaptığımız zaman, istediğimizi yaptırırız diyorlar. Bunları okuyoruz. Bir hükümet hiçbir zaman, tabiî, bu çeşit düşüncelere iltifat edemez, alet olamaz, meyledemez.
UĞUR DÜNDAR – Ben, hiçbir cumhuriyet hükümetinin bu şekildeki düşüncelere prim verebileceğini zannetmiyorum efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, ama, mesela, bizim Somali`de ne işimiz vardı, bizim Afganistan`da ne işimiz vardı? Bunların hepsi yanlış hareketlerdir. Başkalarının menfaati için çeşitli tavizler, borçlar kopartabilmek için yapılmış şeyler yanlış hareketlerdir.
UĞUR DÜNDAR – Ama, Mehmetçiğin burnu kanamadan oralardan geldi.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çok şükür, çok şükür… Kanayabilirdi de. Mehmetçiğin kanını her şeyin üstünde tutmaya mecburuz.
UĞUR DÜNDAR – Dünyada barışı sağlamak açısından, Mehmetçiği de riske etmeden, Türkiye gücünü zaman zaman böyle yerlerde hissettirmeli, değil mi efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Riske etmemek mümkün değil ki, ne olacağını bilemezsiniz. Onun için, böyle şeyler, bize ne, bizim işimiz gücümüz var, bizim kendi millî hedeflerimiz var. Şimdi geliyorum Irak meselesine.
UĞUR DÜNDAR – Yani, barış için dahi olsa…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Biz başka yerlerle uğraşmayız, kendimizle uğraşacağız; çünkü, bizim işimiz başımızdan aşkın.
UĞUR DÜNDAR – Hayır, D-8`lerin kuruluş amacı da, dünyada barışı bir anlamda sağlamak olduğu için ve siz de savunduğunuz için söyledim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – D-8`ler dünya barışını sağlamak için, hiç şüphesiz tabiî, o çok zorunlu bir şey. Şimdi, oraya geçmeden önce şu Irak hakkında hemen kısaca arz edeyim.
Irak bizim kardeşimiz. Şurada bizim insanımız oturuyor, teyzesinin oğlu karşı tarafta oturuyor. Biz o bölgeleri biliyoruz. Neden biz kendi kardeşlerimizle savaşacak mışız? Bu, çok yanlış bir şeydir. Tam tersine, biz hudutları açmalıyız, daha Önce 2 milyar dolar olan ticaretimizi en kısa zamanda 3 milyar, 4 milyar dolara çıkarmalıyız; bizim yapmamız icap eden iş budur. Nitekim, biz hükümetteyken bunu yaptık, 54 üncü Hükümet döneminde, biz, hudut ticaretini başlattık. 50 bin kamyon her gün sefer yaptı, güneydoğumuzun yüzü güldü, memlekete hayırlı bir hizmet yaptık. Arkamızdan kapattılar, güneydoğuda bu kadar büyük felaketler, perişanlıklar meydana geldi. Hududun hemen açılması lazım. Sadece hudut ticareti değil, bölgesel ticaretlerin de geliştirilmesi lazım.
UĞUR DÜNDAR – Zaten Türkiye`nin dış politikası, hem dünyada hem bölgesinde barış esasına dayalıdır.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ancak şimdi dış güçler, efendim, sizin borcunuz var, borçta kolaylık gösterelim, şu kadar daha da para verelim; çünkü, eğer biz kendimiz Amerikan askerî olarak Irak`a girersek, 250 milyar dolara mal olacak, Türk askerini sokarsak, 125 milyar dolara bu işi kurtarırız, mümkünse Türk askerini sokalım; ne münasebet Burası bizim kardeşimiz. Biz, komşularımızla harp edecek bir ülke olmayacağız; tam tersine, her türlü ticaretini, işbirliğini geliştiren, kucaklaşan bir ülke olmak bize yakışır. Bundan dolayıdır ki, Irak politikasında son derece dikkatli olmak mecburiyetindeyiz.
UĞUR DÜNDAR – Her şeyden önce, bizim gençlerimizi niçin kaybedelim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Gayet tabiî.
UĞUR DÜNDAR – Yani, bizim bir Mehmetçiğimizin canı her şeye bedeldir, yani, dünyanın bütün zenginliklerine bedeldir.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Gayet tabiî. Başkalarının menfaati için biz nasıl buna karar verebiliriz? Onun için, kesinlikle burada kendilerine sesleniyorum: En ufak bir şekilde aklınızın kenarından geçirmeyin; şu taviz, bu menfaat, bilmem ne, bunların hiçbiri söz konusu olamaz. Buyurduğunuz gibi, bir tek Mehmetçiğimizin kanı dahi hiçbir tavizle değişilmez. Bu sebepten dolayıdır ki, Irak meselesinde şimdi kritik bölgelerde daha aktif davranacağız sözü bizi rahatsız ediyor. Çünkü, o kritik bölgeler başkalarının menfaatları için tespit edilmiş olan bölgeler, bize ne.
UĞUR DÜNDAR – Biz onu barışçı diplomatik faaliyetler olarak değerlendirelim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – İyimser olarak; ama, ya aksi kastediliyorsa, bunu hatırlatmamız lazım ki, böyle bir şey kesinlikle akıldan geçmemeli. Biz, Irak`la ve diğer komşularımızla barış içinde olmalıyız. Bizim vazifemiz, Amerika`nın bu harekâtına biz yardımcı olmayacağız sözüyle bitmez. Biz, bu bölgenin ta tarihten beri hep ağabeyisiyiz. Bizim mahalleyi biz koruyacağız yine tarih boyunca olduğu gibi. Yani, buraya yabancı sokmayız. Bunun manası, bu bölgedeki diğer Müslüman ülkelerle beraber bir araya gelerek, bölgenin barışını korumakta asıl aktif rol oynamamız lazım. Sadece, efendim, İncirlik Üssünü isterse vermeyiz, şunu söylerse yapmayız, bunu yap-
mayız demek yetmez. Gözümüzün önünde, bütün bu şeyler yapılacak…
UĞUR DÜNDAR – Tabiî, geçmişte bazı komşu Müslüman ülkelerin Türkiye`ye dönük terörist faaliyetleri beslediğini, himaye ettiğini ve Türkiye`de de terörist eylemler yaptığını unutmadık.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bunlar apayrı bir konu; ama, bize düşen vazife, biz bu mahallenin ağabeyisiyiz, yıllardan beri hep bu görevi yaptık, bu ülkeleri koruduk. Biz sadece bu bölgeleri korumadık. Ben, D-8`leri kurmak için Nijerya`ya gittiğim zaman, şaşırdım, bütün halk sokaklara dökülmüş, beni alkışlıyor, yanımda da Devlet Başkanı var. Dedim ki, Sayın Başkan, bu ne haldir, ben buraya ilk defa geliyorum, kimse beni tanımaz. Açıkladı, dedi ki, bak, sen Osmanlı`nın ahfadısın, vaktiyle Portekiz, İspanya bizi işgal etmek istediği zaman, Osmanlı bir donanma gönderdi, bizi korudu. Şimdi, bu halk onu tarihten biliyor, o sevgisini orta yere koyuyor. Endonezya`ya gittik, aynı şey. Hollandalılar buraya gelecekti, bizi korudunuz diyor. Yani, biz, dünyanın her yerindeki haksızlıkları önlemiş bir ülkeyiz. Böyle yakınımızdaki bir tehde de bugün elimizden geldiği kadar barışçı hareket etmeye, bunları önlemeye mecburuz.
UĞUR DÜNDAR – Peki, şimdi, insanımızı bu ekonomik kriz kasırgasından nasıl koruyacağız efendim? Bu hükümet neler yapmalı ki, vatandaşımız, artık bu kadar soluksuz kalmış durumda olan vatandaşımız rahat bir nefes alabilsin?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Dış politika konularından bu buyurduğunuz noktaya geçerken, bu arkadaşlarımıza, kardeşlerimize en önemli tavsiyem, bütün bu konularda söz sahibi olabilmek için D-8`ler çok büyük bir olaydır. Bunun manasını bilip, bunu canlandırmak mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki, hükümet programında tek kelime yok. Sayın Gül, D-8 çalışmalarının pek çoğuna iştirak etmişlerdir. Bunun ne olduğunu herkesten iyi bilir. Şimdi, hükümet programını hazırlarken tek kelime bahsetmemesini hayretle karşıladım.
UĞUR DÜNDAR – O da belki bu sözlerinizi bir uyan olarak değerlendirir.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ben de onun için söylüyorum zaten. D-8`ler, gerek Ortadoğu barışı bakımından gerek Türkiye`nin dünyadaki prestiji bakımından gerekse dünya meselelerinin barışçıl olarak çözümlenmesi için çok önemli bir olaydır, çok yönlü bir dünya
hareketidir, bunun önemini katiyen küçümsemememiz lazımdır.
UĞUR DÜNDAR – İçerideki bu ekonomik meseleler konusunda uzun uzun konuşacağız… Gelelim içeriye…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hemen geliyoruz.
Şimdi, içerisi yangın yeri. Alalım önce emeklimizi. Emekli insanımız, bugün, 4 milyon kişidir; işçi, memur ve Bağ-Kur emeklileri. 4 milyon insan, bu insanlar büyük çoğunlukla 130 ilâ 180 milyon lira arasında aylık alıyor ve bunların çoğu 5 kişilik aileyi geçindirmekle mükellef. 5 kişilik bir ailenin geçinmesi için, daha dün memur sendikaları hesaplarını orta yere koydular, l milyar 300 milyon lira lazım. Bir tek bekar insanın geçinmesi için de 700 milyon lira lazım. Şimdi, emekli insan 130 milyon lirayla nasıl geçinecek? Feryat etti, yandı tutuştu, öbür hükümete öfkesinden patladı, bunlar Millî Görüşçü-dür, bu kaynağı bulurlar, paralan faize vermez bize verirler diye getirdi oylarını bunlara verdi; ama, bu kredi şartlı açılmıştır, benim karnımı doyuracaksın.
UĞUR DÜNDAR – Vadesi ne kadardır kredinin efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Efendim, kredinin vadesi, tabiî, çok kısadır; çünkü, bütün ihtiyatlar gitmiştir, emeklinin tahammül edecek hali yok.
UĞUR DÜNDAR – Ne kadar kısadır?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Şimdi, bu yılbaşında bu açığa çıkacaktır. Şimdi, bayram var. Bayramın arkasından, bayram 5, 6, 7, 8, dört gün sürüyor, pazar da geliyor arkasına. Onun arkasından 21 gün var yılbaşına. Şimdi, bu yılbaşında memur ve emeklilik katsayıları tayin edilecek. Şimdiden memurlarımız başladılar, dediler ki, efendim, bu katsayının tayin edilmesi yetmez, önce bizim nemalarımızı ödeyin, yıllarca kestiniz. İstedikleri nema memur başına 3 milyardır. 3 milyar lira 2,3 milyon memur için hesaplayacak olursanız, 4,5 milyar dolar yapar. Şimdi, bu hükümet yılbaşından önce 4,5 milyar dolar bunlara ödemeye mecbur. Bunun karşılığı bütçede yok; çünkü, elindeki bütçe 90 milyar dolardır, dolarla konuşuyorum. Bu 90 milyar doların 30 milyarı açık, kaldı 60 milyar. 60 milyar doların 40 milyarı faize verilecek. Ne kaldı; 20 milyar dolar.
UĞUR DÜNDAR – Onu da maaşlara…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – 20 milyar dolarla bütün devletin hizmetini göreceksiniz, maaşlar, yatırımlar, her şeyler, şu programdaki sonsuz vaatleri bununla yapacaksınız. Programda bir sürü vaat var, hiçbir kaynak yok.
UĞUR DÜNDAR – O halde kalem kalem gidelim efendim.
Şimdi, memura ve emekliye, aç kalmamaları için, insanca bir yaşam sağlayabilmek için…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bunu yapmak için en aşağıya bu memurlara, emekliye 500 milyon lira ayda ilave para vermek lazım gelir. Emekli 130 milyon lira alıyor… 130 milyon liraya 500 milyon ura ilave edeceksiniz. Bu, en asgarî miktardır; çünkü, kendiniz diyorsunuz ki, 5 çocukla l milyar 300 milyon… Hiç değilse yansını ver. Efendim, 130 milyon lira alana 500 milyon lira nasıl ilave edilir. Biz bunu 54 üncü Hükümette yaptık. Biz, hayali konuşmuyoruz. İşte Millî Görüş bu. Biz, 100 alan memura 250 verdik, 100 alan SSK emeklisine 300, 100 alan Bağ-Kur emeklisine l 000 verdik.
UĞUR DÜNDAR – Şimdi, efendim, ülke bir ekonomik krizin içine itilmiş.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bizim geldiğimiz zamanda da aynı…
UĞUR DÜNDAR – Sizin o dönemdeki Türkiye`nin dış borçlarıyla, millî geliriyle bu mümkün. İşte 210 milyar dolarlık iç ve dış borç toplamı, ulusal gelir inmiş 150 milyar dolara. Şimdi tahmin ediyorum ki, siz, aşağı yukarı 100 milyar dolarlık bir ihtiyaç tablosu, acil ihtiyaç tablosu çıkaracaksınız, tahminim öyle.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çıkaracağım evet.
UĞUR DÜNDAR – Şimdi, bu parayı millî geliri 150 milyar dolar mertebesine inmiş olan ve borç yükü altında inim inim inleyen bir ülkede abrakadabra olsa, yani, o sihirbaz kutusuna sığdırmak mümkün değil. Biraz abartılı konuşmuyor musunuz efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – İşte biz, o abrakadabrayız. Biz bunları yaptık. Bizim, Mecliste 17 Nisan 1996`da bir konuşmamız var. 1995 seçimlerinde en büyük parti olarak çıkmışız, bizi hükümet yapmamışlar. Bir geçici hükümet kurmuşlar, geçici bütçeyi getirmişler, sonra asıl bütçesini getirmiş. Bütçeyi görüşüyoruz. Görüşürken, orada söylediğim sözler şu: Siz, koskocaman bir Türkiye`yi 47 milyar dolar bütçeye koyamazsınız. Sizin bütçeniz 120 milyar dolar olmak mecburiyetindedir. Ne yapıp yapıp, 70 milyar dolar daha bulacaksınız; çünkü, işçi, köylü, memur yangında, aynen bugünkü
gibi, bunlara en aşağı 32 milyar dolar vermeniz lazım. Devlet yatırımları durmuş, 14 milyar dolar vermeniz lazım. Devletin temel hizmetleri, sağlık, eğitim, savunma ve adalet, bunlara 24 milyar dolar vermeniz lazım. Kalem kalem bir muhalefet örneği gösterdik ve bunları şuradan bulup vereceksiniz diye kaynaklan da gösterdik. Ne zaman; 17 Nisan 1996. 70 gün geçti biz hükümet olduk. O zaman çok doğal olarak, onlar dediler ki, hadi bakalım, bul bakalım. Biz besmeleyi çektik ve bunu bulduk. Biz, 1996 yılının ikinci yansında, altı ayda 13 milyar dolar kaynak paketlerinden, 10 milyar dolar faizden kurtardık, programdaki faizden. 7 milyar dolan KİT`leri kâra geçirerek teinin ettik. Bunları köylüye, işçiye, memura verdik, ekonomi canlandı. Programda 30 milyar dolar vergi toplanacak, 35 milyar dolar geldi. 5 milyar dolar da oradan ilave ettik. Altı ayda 35 milyar dolar… Bir kuruş vergi koymadık, bir kuruş zam yapmadık, bir kuruş iç borç, bir kuruş dış borç almadık.
UĞUR DÜNDAR – Peki, efendim, şimdi bu hükümetin, memura…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Altı ayda 70 milyar dolar…
UĞUR DÜNDAR – Evet, oraya geleceğim.
Şimdi, bu hükümetin memura, emekliye, işçiye, çiftçiye ve yoksula…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hepsine en aşağı 10 milyar vermesi lazım.
UĞUR DÜNDAR – Yani, 50 milyar dolar.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – En aşağıya. 85 milyar dolar da borç ödemesi lazım, borç ve faiz.
UĞUR DÜNDAR – 100 milyar doların üstünde…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – 135 milyar dolan şimdi bulmak mecburiyetindeyiz. Ne var elinde; 20 milyar dolar var bütçesinde. 20 milyarın dışında onu ilave ederseniz, 100 milyar dolar en aşağıya ilave para bulacak bu bütçeye.
UĞUR DÜNDAR – Şimdi, efendim, elinizi vicdanınıza koyun. O günkü başarıyı sağlamış olan hükümetin Başbakanı olarak, diyelim ki, abrakadabra başarısı sağladınız.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Efsane Başbakan diyorlar bize işte bundan dolayı.
UĞUR DÜNDAR – Bugün abrakadabra olsanız, bunu yapabilir misiniz? Elinizi lütfen vicdanınıza koyun efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Evet, tabiî ki. UĞUR DÜNDAR – O halde yolunu gösterin hükümete. Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Göstereyim, alsınlar Saadet Partisinin programını okusunlar.
UĞUR DÜNDAR – Sadece programı okumakla oluyor mu efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Olmaz; çünkü, çok önemli bir konu vardır: Millî Görüş lafla olmaz. Millî Görüş`te önce hidayetiniz olacak. Nereden bulacağınızı bileceksiniz. Sonra, ferasetiniz olacak.
UĞUR DÜNDAR -Efendim, bunlar Arapça sözcükler olduğu için gençler bilmeyebilirler.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hidayeti halkımız bilir. Hidayet, hak ile batılı ayırma kabiliyetiniz olacak; yani, bu, faize mi gidiyor, köylümüze mi gidiyor, ayıracaksınız.
İkincisi, ferasetiniz olacak. Ferasetiniz…
UĞUR DÜNDAR – Öngörü, hissetme…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Yani, ayırma kabiliyetiniz olacak.
Üçüncüsü de, dirayetiniz olacak.
UĞUR DÜNDAR – Becerikli olacaksınız.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayra matuf gördüğünüz şeyin gerçekleşmesi için, bütün gücünüzle çalışıp, onu gerçekleştirebileceksiniz, dirayetiniz olacak. Şimdi, bu arkadaşlarımıza ben gösteriyorum programı. Bu hidayettir, bak, şu on kalemden 100 milyar dolar temin edebilirsiniz. Bunu temin etmek için şimdi onların detayları var. O detaylar için…
UĞUR DÜNDAR – O on kalem nedir efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Saadet Partisinin programını getirtelim, orada satır satır yazıyor.
UĞUR DÜNDAR – Ama efendim, onların programında da zaten ülkenin sorunlarına nasıl çözüm bulanacağına…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, ona benzemez. Onların programında ne yazıyor biliyor musunuz; demin söyledim size, verimliliği artıracağız. Tek söylenen bu.
UĞUR DÜNDAR – Doğru değil mi efendim? Verimliliğin artması gerekmez mi?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Doğru; ama, bu laf para getirir mi, kimin karnını doyurur? Böyle şey mi olur? Saadet Partisinin programında kuruş kuruş gösterilmiş ve de açıklaması yapılmış, nereden nasıl hesaplan verilmiş. Alıp okusunlar lütfen. Verimliliği artıracağız, üretimi artıracağız… Neyle artıracaksın üretimi? Üretimi artırmak için, bak bunların Sayın Demirel kadar bile tecrübeleri yok. Demirel, 24 Ocak kararlarını aldı. Mecliste bir müzakere yaptık. Ben ona dedim ki, bu IMF`ye teslim olmakla hata ettin; çünkü, bunlar bize şart koşuyorlar, şöyle, şöyle, şöyle… 24 Ocak kararlarını biliyorsunuz, 1980`den bahsediyorum- Şubat ayında Mecliste bunu görüşüyoruz. Ne olacak Hocam? Bak, bu memleketin bu kadar ormanları var, madenleri var, şu kadar boş duran kapasitesi var, bu kadar genç nüfusu var… Trafik lambası olmayacaksın arkadaş; kırmızı yandı dur, yeşil yandı geç. Ne demek bunun manası; para lazım vergi koy, döviz lazım borç al. Hayır, bu kafayı bırakacaksınız, terleyeceksiniz, Millî Görüş sahibi olacaksınız ve bunları temin edeceksiniz dedim. Arkamdan çıktı, bunlar hep Meclis zabıtlarında var. Dedi ki, hocam, geldin buraya, bunları söyledin, bunlara hayır diyen var mı? Ben de elbette ormanın işletilmesini isterim, ben de elbette madenlerin işletilmesini isterim, ama, bunları harekete geçirmek için bir ilk hareket benzini lazım bana. Sen motorcusun, ilk hareket benzinin zaruretini herkesten iyi bilirsin. Ben bunun için borç alıyorum, IMF`ye bunun için gidiyorum dedi. Sonra, arkasından ikinci müzakerede ben tekrar çıktım, dedim, bana bak Demirel, sen benim elli senelik arkadaşımsın. Bana motor dersi vermeye kalktın; ama, söylediklerine dikkat et. Şimdi, bak, sen diyorsun ki, ben bunu ilk hareket için istiyorum; doğru, motorda ilk hareket benzinine lüzum var; ama, senin kaçıncı başbakan oluşun bu; beşinci. Biz sana beş kere ilk hareket için bu benzini verdik, hiçbir zaman senin motorun çalışmadı, sen neyin farkında değilsin biliyor musun; senin arabanın motoru yok arkadaş, sen bunu motora koyacağım diye alıp sokağa döküyorsun.
UĞUR DÜNDAR -Şimdi, bugünkü hükümete dönersek…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bununla, ben, bugünkü hükümete hatırlatmak istiyorum ki, bak, böyle boş programlarla hiçbir şey yapamazsınız. Bu programda kaynak olarak hiçbir şey yok. Bu 100 milyar dolan bulacaksın. Aç Saadet Partisinin programını oku. Bunu yapamazsan bu yangını söndüremezsin.
UĞUR DÜNDAR – Diyelim ki, açtılar, okudular; ama, olmuyor; o zaman, Saadet Partisinin programı mı başarısız olacak?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır. Burada demin söylediğim gibi, bunların hidayetten başka feraseti lazım, dirayeti lazım. Şimdi, bunlar, un, su ve tuz bir araya gelirse ekmek olur zannediyor. Halbuki, bununla ekmek olmaz, bu işin mayası lazım, mayası. Maya olmadan ekmek olmaz. Bunların programı mayasız ekmeğe benziyor. İçinde asıl maya yok.
UĞUR DÜNDAR – Peki siz, eski bocalan olarak, maya yapmayı onlara öğretmediniz mi efendim?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bu öğrenilmez, bu Allah vergisidir. Onun için, şimdi Allah`a dua edecekler, Ya Rabbi sen bize bunu ver diyecekler ki, gerçek Millî Görüşçü olsunlar. Bunlar obuadan Millî Görüşçü olunmaz. Şimdi, bak, günü geldi, l Ocak geliyor, memur bekliyor, emekli bekliyor, köylü bekliyor, yoksullar yanıp tutuşmuşlar ve köyünü bekliyor. Bu 100 milyar dolar yıl içinde bulunacak; ama, şimdiden bulunacağı kesinleşecek; çünkü, yılbaşından itibaren bunun ödenmesi lazım. Bu olmadığı takdirde, bu emanet oylar, yarın, Sayın Ecevit`e yapılanın çok daha şiddetlisini bunlara yapar.
UĞUR DÜNDAR – Siz burada uyarıyorsunuz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ve de uyarıyorum ve derler ki, biz IMF`den kaçıyorduk, IMFnin kucağına düşmüşüz meğer farkında olmadan. Ne olacak; millî kaynaklardan kendi insanımıza bu paralar verilecek. Bun yapmaya mecburlar. Yapmadıkları takdirde, Önümüzdeki bayrama kadar, bunlar hakkında millet bir kanaat sahibi oluyor. Şimdi, bu bayramı inşallah ağız tadıyla yapacağız, Allah nasip etsin. Ama, iki ay sonraki bayram…
UĞUR DÜNDAR – Süreyi çok kısalttınız, sorulan zorlaştırdınız, âdeta sıfırcı hoca gibi davranıyorsunuz eski öğrencilerinize karşı Hocam.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çünkü, hayır, ben onlara bunu hatırlatıyorum yardımcı olmak için. Bunu yapamazlarsa, bu yangını söndüremezler ve bütün bu bahar havası değişir. Ben Almanya`ya gittiğim zaman, Vaynahten`de bir de baktım ki, bütün dükkânları, caddeleri süslediler. Bunlar yahu dinlerine ne kadar tutkun dedim, bir de baktım ki, arkadan meğer ticaret erbabı alışveriş olsun 42
diye bunu körüklüyormuş. Şimdi, birtakım basın, bunlara bahar havası gösteriyor malını satmak için, bunları sevdiğinden, bunları…
UĞUR DÜNDAR – Ama, bir yeni hükümete toplumsal olarak kredi açmak gerekmez mi efendim? Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çok gerekir. UĞUR DÜNDAR – Üstelik bu kadar ağır bir ekonomik yükü, hatta bir enkazı devralmış olan hükümetten üç ay içinde halkı ferahlatabilecek bir uygulamaya gitmesini beklemek biraz insafsızlık olmaz mı?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Pehlivan mindere çıkışından belli olur diye bir atasözü vardır. Şimdi, ben onlara ufuktaki kara bulutlan gösteriyorum. Diyorum ki, bak, memur, işçi, köylü;`bunların hepsi aç. Bunların mutlaka karınlarını doyurma şartlarını temin etmeniz lazım. Ben bu bulutları görüyorum. Eğer bunu siz ocak ayında yapmazsanız, önümüzdeki Kurban Bayramı bütün millete zehir olur; çünkü, milletin ihtiyatı kalmamıştır. Demirel döneminde, Özal döneminde köyden bulgur geliyordu şehirdeki memura, o dayanıyordu. Şimdi, köy mahvoldu, köyde bulgur yok. Dolayısıyla, millet zaten fevkalade duyarlı hale gelmiştir. Hemen bu problemlerin çözüldüğüne kanaat getirmezse, Allah muhafaza buyursun, Türkiye çok kısa zamanda tersine döner. UĞUR DÜNDAR – Allah korusun.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Onun için, gözlerini dört açmaları lazım. Saadet Partisinin programını iyice okumaları lazım.
Bunların elinde iki şık vardır; ya bunları yaparsınız ve böylece, aldığınız oyun hiç değilse yarısını muhafaza ederseniz. Bu oyu aynen muhafaza etmeleri mümkün değil, bu kadar tecrübemize istinaden söylüyorum; çünkü, Demirel de edemedi, Özal da edemedi. Bu, bir defalık verilmiş olan bir kredidir. Veyahut da Ecevit gibi yüzde 1`e inersiniz.
UĞUR DÜNDAR – Peki efendim, es kaza -öyle diyelim, yani, Türkiye`nin selameti açısından, her hükümetin başarılı olmasını isteriz diyelim ki, maalesef başarısız oldu. O zaman siz onların eski hocası olarak kendiniz de bir sorumluluk payı yüklenmiş olmayacak mısınız?
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır, işte bu konuşmayı bunun için yapıyorum.
UĞUK DÜNDAR – Uyan…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Uyan yapıyorum ki, bak, başarılı olmazsanız kabahat sizdedir. Ben size söylüyorum, yerini de gösteriyorum, okuyup da anlamayacak olursanız, gelin sorun.
UĞUR DÜNDAR – O zaman, üç ay sonra bir başka program daha iyi olur, bir değerlendirme sunalım topluma.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Şimdi, dolayısıyla, önümüze bir bakış yapacak olursak, önümüzde, size şunu söylüyorum, bir kelime daha konuşulması lazım. Şimdi, bu seçimlerin sonucunda teşekkül etmiş olan Meclis içi muhalefet, görülüyor ki, birtakım faydalı işleri engellemek istiyor. Ondan dolayı, milletin asıl ümidi Meclis dışındaki muhalefettedir. Millet Millî Görüş`ü istediğine göre…
UĞUR DÜNDAR – Meclis içindeki muhalefet de yapıcı katkılarda bulunacaklarını söylüyor.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Efendim, şimdiden, bilhassa insan haklan bakımından, mesela, sakın başörtüsüne yanaşma diyor. ^
UĞUR DÜNDAR – Hayır, Sayın Deniz Baykal, bizim Arena programında Sayın Tayyip Erdoğan`la konuşurken, bu sorunun bir uzlaşma içerisinde çözülmesinden yana olduklarını söylediler efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hayır efendim, kamuda başörtüsü…
UĞUR DÜNDAR – Yani, ülkede gerilim yaratmadan çözelim dedi efendim.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Kardeşim, siz üniversite kapısına gidip okumak isteyen bir kız çocuğunu coplayacaksınız, ondan sonra da gerilim yaratmayacaksınız. Gerilim yaratan kim?
UĞUR DÜNDAR – Efendim, bu, ayrı bir tartışma konuşu. Şu anda süremiz…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Biliyorum tabiî, tartışma… Yalnız, bakınız, bunlara oy veren Millî Görüş tabanı hâlâ üniversite kapısında başını örttüğü için kız çocukları eğer coplanırsa, bir gün o sandalyede oturtmaz, haber veriyorum.
UĞUR DÜNDAR – Kimsenin coplanmasını istemeyiz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Oldu bu iş.
Şimdi, bugünkü Meclis içi muhalefet bu kabil konularda bir yanlış tavrın içerisinde, ben tavırların] görüyorum, seziyorum. Bundan dolayı, asıl milletin beklediği Meclis dışı muhalefettedir. Şu sözü söylemek istiyorum: Bilesiniz ki, bugünden itibaren Türk siyasetinin yıldızı Saadet Partisidir. Neden; çünkü…
UĞUR DÜNDAR – Peki, Sayın Baykal adına konuşmak konumunda değilim; ama, yasaların ve yargı kararlarının uygulanmadığı bir yönetim biçiminden de demokrasi olarak söz etmek mümkün değil ta Aristo`dan beri.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Efendim, milletin şu kadar çoğunluğu, biz…
UĞUR DÜNDAR – Sayın Baykal bunu kastetmiş olabilir.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Biz, demokrasi diye bir şeyi kabul ediyor muyuz?
UĞUR DÜNDAR – Gayet tabiî efendim; ama, yasaları ve yargı kararlarını da kabul ediyoruz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Demokrasi yasalarını meclisler yapar, demokrasinin hükmü budur. Mecliste siz anayasayı değiştirecek çoğunluk aldığınız zaman hiçbir bahane bulamazsınız. Millet sizi seçmiştir…
UĞUR DÜNDAR – Bazen demagojiyle de, bu anlamda söylemiyorum, bu konu için söylemiyorum, bazen demagojiyle de bazı konulan halka kabul ettirmek de mümkün olabilir yine çok eskiden beri.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ettiremezsiniz.
UĞUR DÜNDAR – Onun için, yasalara ve yargı kararlarına saygılı olmak gerekiyor.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Hiç şüphesiz; ama, konuştuğumuz konunun bununla alakası yok. Bu halkın çektiği zulüm ne yasalardan ileri geliyor ne yargı kararından ileri geliyor.
UĞUR DÜNDAR – Efendim, üniversite kapılarında hiçbir gencimizin, bırakın üniversite kapılarını, hiçbir yerde hiçbir insanımızın bigünah yere coplanmasına, hatta bir suç bile işlemiş olsa, yargıya tevdi etmeden zarar görmesini asla ve asla istemeyiz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – İstemeyiz; ama, yapılıyor.
UĞUR DÜNDAR – Geçen gün coplanan üniversiteli çocuklarımızla ilgili, polis yetkilerini de getirdik, üniversite hocalarım da getirdik ve Türkiye`deki insan haklarını savunan bir program yaptık.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Annesi babası da alınıp tevkif ediliyor.
UĞUR DÜNDAR – Bunların olmasını asla istemeyiz.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Onu bırakın, imam-hatip okulları ne olacak? Bunların hepsi ülkenin temel meseleleri. Ben, çocuğuma dinimi öğretmek istiyorum. Herhangi bir inşanın çocuğunu alıp zorla imam-hatip okuluna koyuyor muyum; koymuyorum, bu, benim en doğal insan hakkım. Evladıma dinini öğretmek istiyorum. Niçin bu engelleniyor?
UĞUR DÜNDAR – Temel hak ve Özgürlüklerin önündeki bütün engellerin kalkması zaten Türkiye`nin çağdaşlaşma projesinin temel ereklerinden, temel amaçlarından; dolayısıyla…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Çok güzel buyuruyorsunuz da, bu hükümetin programında niçin beş artı üçe dönülecek demiyor? Ne demek bunun manası; 15 yaşına gelinceye kadar çocuk Kur`an-ı Kerim`i öğrenmeyecek. Bunları kaldırmazsa bu hükümet o sandalyede bir gün oturamaz. Çünkü, onlara oy veren bu Millî Görüş tabanıdır. Bu Millî Görüş bugün yüzde 40`e çıkmıştır ve bunlar da insan hakkıdır.
UĞUR DÜNDAR -Efendim, bizim gördüğümüz kadarıyla, Meclisteki aritmetik, Türkiye`de temel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasını bir gerginlik yaratmadan, bir uzlaşma, hatta Meclis dışındaki muhalefetin de katkısıyla, sivil toplum örgütlerinin de katkısıyla, çözüme…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Nasıl yapacakları ayrı bir konu.
UĞUR DÜNDAR – Öncelikle ülkenin, az önce konuştuğumuz, ekonomik yangınını söndürmek gerekiyor.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ekonomi yangın da sönecek, bunlar da yapılacak.
UĞUR DÜNDAR – Ekonomik meselelerle uğraşmak bir kenara itilerek, bazı böyle gerginlikleri tekrar Türkiye`nin gündemine sokmak, aslında bu sorunların çözümünü de güçleştirecek. Bu bakımdan…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Ama bu buyurduğunuz zihniyet, bu zulümlerin hâlâ devam edeceğini gösteriyor. Ben de bu kardeşlerimizi uyarıyorum ki, bak, bu zulüm sizden önceki hükümetle devam etti, ne hale geldiler gördüğünüz . Sayın Mesut Yılmaz, bunları yaparken, bu imam-hatip okullarını kapatırken, kendisi açıkça söyledi: “Benim siyasî hayatıma mal olsa dahi ben bunu yapıyorum”
dedi ve siyasî hayatına da mal oldu. Bak, şimdi kendilerine hatırlatıyorum: Aynı şeyi yaparsanız, sizin de siyasî hayatınıza mal olur… Kendisine de aynı şekilde yardımcı olmak için söylüyorum ki, bu insan haklarını engellerse bir insan, sonu böyle olur. Bunlara da örnek olsun diye söylüyorum. Binaenaleyh şimdi toparlayalım lütfen.
UĞUR DÜNDAR -Lütfen…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Bir yere geldik. O gelmiş olduğumuz noktada, bütün temennimiz, bu hükümetin başarılı olmasıdır. Milletimizin bu dertlerden kurtulmasıdır. Bu konuşmaları zaten bunun için yapıyoruz. İşe başlarken, bizim görevimiz, bir kardeş, bir ağabey olarak, nasıl tasvir ederseniz edin, bu inandıklarımızı samimi bir şekilde sırf fikir olarak kendilerine duyurmaktır. Bak, kurtuluş Millî Görüş`tedir. Gerçek Millî Görüşçü olmanız lazım. Taklidiyle iş göremezsiniz. Bunu kendilerine söylemiş oluyorum; bir. Gerçek Millî Görüşçü olmanın da kriterlerini orta yere koy, somut kriterlerini. Önce bu yangını söndür. Bu 100 milyar dolan bulacaksınız. Nasıl bulacağınız için referans veriyorum. Eğer okuyup anlamazsanız, gelin sorun, anlatayım. Biz bunu bulduk.
İkincisi, bu toplamış olduğunuz paraların rantiyeye faize değil, gerçekten bu halka gitmesine gereken tedbirleri almak mecburiyetindesiniz, yani, yangını böylece söndürmek mecburiyetindesiniz.
Dış politika meseleleri fevkalade önemlidir. Kıbrıs`ta en ufak bir taviz veremezsiniz. Bu baz üzerinde oturamazsınız çalışmaya.
UĞUR DÜNDAR – Irak konusu…
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Irak kardeşimizdir, kesinlikle sadece katkıda bulunmak değil, onu engellemek için elimizden gelen her şeyi yapmak mecburiyetindeyiz.
Avrupa Birliğine şahsiyetimizi muhafaza ederek girmek mecburiyetindeyiz. Bizim bütün dünyaya karşı vazifelerimizi yapabilecek şartlarla girmeliyiz. Bu takınılan tavırlar doğru ve isabetli değildir, yanlıştır. Öbür taraftan, D-8leri mutlaka canlandırmak mecburiyetindesiniz. Bu, Türkiye için hayatî önemi haizdir. Bunlara ilaveten de, ülkenin diğer mühim bir meselesi olan bu iç huzursuzlukları ortadan kaldırmanız lazım. Bunun için şu yapılan haksızlıklar devam etmemelidir. Bunları bir bir ortadan kaldırın. Bunları kaldırırsanız ne ala, o takdirde oyunuzun bir kısmını muhafaza edebilirsiniz; ama, kaldırmazsanız, millet bu seçimde göstermiştir ki, fevkalade duyarlı
hale gelmiştir, Ecevit`e yaptığını size yapar maazallah.
Böylece, hatırlatıyorum ki, bir an evvel elinizi çabuk tutun, vaktiniz yoktur, zamanınız yoktur, yapılacak olan işleri mutlaka başarmak mecburiyetindesiniz.
UĞUR DÜNDAR – Bütün iyi niyetinizle söylediğinize inanıyorum.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Mübarek ramazan ayındayız. Ben, sizin, bütün televizyon mensuplarınızın ve ekranları başında bizi dinleyen bütün vatandaşlarımızın hem ramazanlarını hem de önümüzdeki Ramazan Bayramlarını tebrik ediyorum.
UĞUR DÜNDAR – Ben de.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – Mübarek ramazan ayında dua ediyorum ki, Cenabı Hak, milletimize saadet versin, bu dertlerden en kısa zamanda kurtarsın.
UĞUR DÜNDAR – Ve dileriz, Türkiye’miz bu sıkıntıları en kısa zamanda geride bırakır ve hak ettiği güçlü, çağdaş yolda ilerler.
Çok teşekkürler Sayın Erbakan.
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN – İnşallah. Sağ olun, ben teşekkür ederim.