Ergenekon davası, artık tamamen TSK’yı yıpratma ve yılgınlaştırma kampanyasına dönüştürülmüş durumdaydı. Emekli ve görevli paşaların, subay ve astsubayların böyle hırpalanıp hakarete uğratılması; aslında Türk Ordusunun Milli Savunma yeteneğini ve moralini bozmaya yönelik bir Siyonist ve emperyalist projenin adım adım uygulanmasıydı.
Güneydoğumuzu Kukla Kürdistana katmanın, Türkiye’yi parçalamak üzere federasyonlara ayırmanın önündeki en zor ve son kale gördükleri TSK’yı beyninden vurup felç bırakma operasyonları giderek pervasızlaşmış ve hız kazanmıştı. İnançlı, akıllı ve iddialı bir bağımsızlık sevdalısı ve batı emperyalizmi karşıtı Mustafa Kemal’i karalayıp, tarihi ve milli konumundan kaydırıp, “ılımlı Muhammed” safsatası gibi “ılımlı Atatürk” imajı uydurulması da yine TSK’yı tahrip programının bir parçasıydı.
Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyetini, içerdeki Sabataist (Yahudi dönmezi) ve mason İttihak Terakki çömezi CUNTA’yı ve dışarıdaki Siyonist ve emparyalist odakları, bir müddet onlardan görünüp oyalayarak, daha rahat ve zayiatsız kurmayı başarmıştır. Ama ayakları yere bastıkça Milli adımlar atmaya başlamış, mason ve sabataistlerin bir kısmını dışlamış, onlar da aldatıldığını anlayınca Atatürk’e suikastler hazırlamış ve bir çoğu İzmir komplosunda olduğu gibi, asılmıştı. O süreçte kendileri Atatürk’ü övmeye mecbur hisseden sabataist ve Mason cunta, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra İsmet İnönü’yü başa geçirip, Atatürk’ün savsakladığı Lozan’ın gizli maddelerini uygulamaya, ertelenen Sevrin gereği Türkiye’yi parçalamaya zemin hazırlamaya ve bu maksatla ülkemizi Amerika’nın güdümüne sokmaya muvaffak olmuşlardı.
Gavura Taraf gazetesinin, RONİ MARGULİES adlı soysuz yazarı hızını alamayıp derin bir kinle, Osmanlı ve Atatürk üzerinden Milletimizi aşağılayıp hakaretler yağdırmakta ve Müslüman halkımızı “kendi düzenlerince düzülen zavallı hayvanlara!” TBMM’ni ise “burjuvazi ahırına” benzetecek kadar şımarıp küstahlaşmaktaydı: Bu memlekette Oğuzların Kayı boyundan gelen, hamamda şişman kadın kovalarken sabuna basıp kayan ve kafayı kurnaya çarpıp ölen padişahlar tarafından yönetilmeye alışık insanlar yaşıyor. Yöneticilerinden “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir”, “İstikbal göklerdedir.” Gibi ibareler duymaya alışık insanlar yaşıyor. Çok eziyet çekmiş, çok dayak yemiş insanlar yaşıyor.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…