Suriye-Türkiye Merkezli MELHEME-I KÜBRA – TARİHİ HESAPLAŞMA
Arzı Mev’ud (Doğu Akdeniz havzası) merkezli güya Yahudilere vaad edilen Büyük İsrail hayalinin ve Batı emperyalizminin (ABD ve AB’nin) Ortadoğu hedeflerinin önündeki en büyük engel, Türkiye görülüyordu. Çünkü tarihi mirası (Osmanlı’nın varisi sayılması), tabii yapısı (coğrafi ve jeo-stratejik avantajları) ve talihli fırsatları (potansiyel şansları) bakımından Türkiye İslam ve Türk dünyasına lider ve lokomotif olacak imkânları özünde taşıyordu. Bu nedenle dirilip derlenmeden ve yeni bir medeniyet devrimine öncülüğe yeltenmeden önce, Türkiye’nin zayıflatılıp parçalanması ve tehlike olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Özellikle Erbakan Hoca’nın “Yeniden Büyük Türkiye” gayesiyle başlattığı kutlu atılımları ve Adil bir Dünya Düzeni yönünde attığı umutlu adımları; Siyonist odakları ve emperyalist Batıyı iyice ürkütüyor ve şeytani merkezleri harekete geçiriyordu. BOP’tan Arap Baharına, Dinlerarası Diyalog safsatasından “Kürt Açılımı” tuzağına kadar, bölgemize yönelik bütün Siyonist ve emperyalist tezgâhların asıl hedefinde Türkiye bulunuyordu. Bu amaçlarına daha kolay ulaşmak için, işbirlikçi iktidarlar ve ılımlı İslamcılar kiralanıp parlatılıyor, Kur’an’ın hakkaniyet ve hâkimiyet esaslarını yozlaştırıp, şekilci ve taklitçi bir “demokratik dindarlık” tesis ediliyordu. Ama “özüne dönecek ve liderlik misyonu üslenecek bir Türkiye’nin” tehdit ve tehlike olmaktan çıkarılması için, bütün bunlar yeterli sayılmıyordu. Türkiye’nin resmen olmasa da fiilen işgal edilmesi ve kuşatılması için; NATO karargâhı İzmir’e taşınıyor, başta İncirlik, ülkemizdeki 28 ABD üssü güçlendiriliyor ve bunlara ilaveten, Adana, Gaziantep ve Kahramanmaraş’a PATRİOT füzeleri konuşlandırılıyordu. Ve bütün bu gaflet ve dalalet girişimlerinde AKP kiralık taşeron olarak kullanılıyor, hatta sonunda terör merkezi İsrail’le bile işbirliği yapılıyordu. Kimilerine göre, bu savunma sistemleri İran’ın İsrail’e, hatta Türkiye’ye yönelik füze saldırıları ihtimaline karşı, ülkemize yerleştiriliyordu. Kimileri ise, güya Esad Suriye’sinin Türkiye’ye yollayacağı zehirli gaz füzelerini savuşturmak üzere patriotların getirildiğini söylüyordu.
Oysa bunların hiçbirisi gerçeği yansıtmıyordu. Çünkü sadece 60 ile 80 km’de etkili olan bu patriot (savuşturma) füzelerinin, 2500-3000 km mesafeli İran füzelerini engellemesi mümkün görülmüyordu. Tam aksine, NATO’nun patriotları; ülkemizi fiilen işgal ve kontrol altına almak ve kurulması planlanan Güneydoğu Kürdistan’ına itiraz edecek Türkiye Cumhuriyeti güçlerine karşı kullanılmak üzere ülkemize getiriliyor ve dikkat buyurun, Özerk Kürdistan haritalarının sınır bölgelerine (Adana, Antep, Maraş, Malatya) yerleştiriliyor ve hamdolsun ASELSAN merkezli milli müdahalelerle, elektronik beyin sistemleri devre dışı bırakılınca, hurdalarını geri götürmek zorunda kalınıyordu.
Patriotlar konusunda şu noktaları tekrar hatırlatmamız gerekiyordu.
•Önce Patriotları Türkiye istemiyor, onlar zorla gönderiyordu.
•Patriotlar savunma silahı biliniyordu, ama, bizimkilere özel saldırı füzeleri yerleştirildiği konuşuluyordu.
•Patriotlarla birlikte 2000 Haçlı askeri de Türkiye’ye taşınıyordu.
•Patriotlar, Türkiye’nin gayri resmi, ama fiili işgali için getiriliyordu.
•28 ABD üssü, İzmir’deki NATO Karargâhı ve şimdi Patriotlar, Türkiye’nin Batı güdümünden çıkması ve Milli bir iktidar kurulması halinde, ülkemize karşı kullanılmak üzere hazır bekletiliyordu. Çünkü menzilinin sadece 80 km olduğu biliniyordu.
•Dikkat buyurun; Körfez harbindeki Patriotlar, İsrail’i koruma konusunda %100 başarılı, ama Arabistan ve Doha’ya karşı sadece %40 başarılı olabiliyordu!? Yani kumandası Haçlı ve Siyonist gavurların elinde bulunan Patriotlar, İsrail’e yönelik füzeleri tam vuruyor, ama İslam ülkelerini hedefleyen saldırıların sadece %40’ını savuşturuyordu! Çünkü gavurlar, Müslümanların birbirleriyle boğuşmasını ve saldırmasını istiyor ve bu korkuyla işbirlikçi iktidarlar daha çok Amerika’ya bağımlı hale getiriliyordu.
Türkiye’nin sessiz ve derinden işgalini kolaylaştırmak ve garantiye almak için, TSK’nın da zayıf bırakılması, etkisiz ve yetkisiz konuma taşınması ve “demokratikleşme – darbelerle yüzleşme” palavrasıyla, ordunun burnunun kırılıp hizaya sokulması öngörülüyordu.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…