Artık işbirlikçi AKP zihniyetinden de, Masonik Kemalist ideolojisinden de, FETÖ gibi münafık hain ve gerici dinci çeteleşmelerden de kurtulmak; ilmi, insani ve İslami temellere dayalı, genel insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına bağlı ADİL bir DÜZEN’i kurmak zamanıydı!
Bazı gafil, cahil ve na-ehil hükümetler, hatta işbirlikçi yöneticiler döneminde ve iyice laçkalaşmış sistem içerisinde, başta TSK, Yargı, Polis ve diğer kurumlara sızan dış çevrelerin desteklediği hain çeteler bir noktayı atlamışlardı. Yeni bir medeniyet merkezi olma potansiyeli taşıyan ve buna uygun derin ve etkin devlet politiki ve refleksi bulunan Türkiye’nin doğal ve sosyal tepkilerini hesaba katmamışlardı. Bu hıyanet ekipleri ve dış destekçileri, yularlarının uzatılıp kendilerine fırsat tanınmasının, çıbanların olgunlaşması ve kangren urlarının vücuttan koparılması için yapıldığını daha yeni yeni anlamaya başlamışlardı.
Bu nedenle “Ordu’da darbeci subay yetiştirme ve onları harekete geçirme” gibi yarım asırlık bir hıyanet hazırlığı ve planı, çok önceden haber alınıp kontrollü şekilde erken doğuma zorlanmak suretiyle boşa çıkarılmıştı. Ayrıca bu hıyanet girişimi darbe kurallarına uyulmadan ve emir-komuta zinciri kurulmadan uygulanmaya kalkışılmıştı. Dış güçlerin ve hain çevrelerin şaşırıp kaldığı diğer bir durum ise; bu darbenin önlenmesi de savunma kurallarına ve askeri taktik programlarına aykırıydı. Şaşılacak kuraldışı tedbir ve direnişlerle çok kısa zamanda ve en az zayiatla sonuç alınmış, yarım asırlık hıyanet hazırlığı bir kaç saatte etkisiz bırakılmıştı.
“Olayları açıklamak son derece zor ve karmaşıktır. Örneğin; tüm partiler nasıl oldu da iki saat içinde anlaşmışlardı? Herhalde Siyonist sömürü sermayesi yarım asırlık hazırlıktan memnun kalmamıştı, sonuçlarından kuşku duymaktaydı. Evet Ordu’yu bölecek paralel bir Ordu hazırlanmıştı, yarım asırlık sabırlı çalışma amacına ulaşmıştı. Yalnız bu paralelciler İslamiyet’e bağlı olanlardı. Başarıya ulaşsalar bile, bunları dizginlemek, (mevcut Kemalist takımı) dizginlemekten zor olacaktı. Bekleyecek zamanı da kalmamıştı. Çünkü paralelciler ileriki zamanlarda tamamen Ordu’ya hâkim olacaklardı ve bunların içinde artık Sermaye’yi takmayacak olanlar da vardı. Bu durumda sermaye, mevcut olan durumu şöyle değerlendirmeyi amaçladı: Darbe girişimini başlatırım, ama paralel darbecileri diğerleriyle bastırırım. Aralarında çatışma çıkarır ve Türkiye’de iç savaşı kızıştırırım. İç savaş başlarsa, iki tarafı da kışkırtıp Türk halkını birbirlerine kırdırtırım. Sonra komşularını bu ülkeye saldırtıp II. Sevr’i uygularım ve böylece Türkiye’yi parçalarım. Bunun için Suriye “toplanma merkezi” yapılmıştır. Türkiye’ye saldıracak olan devletler orada hazır kuvvet olarak bulunmaktadır” yorumlarında haklılık payı vardır. Ancak Ordu’ya sızan paralel parazitlerin “İslamiyet’e bağlı oldukları” tam bir safsatadır ve Süleyman Karagülle’nin halâ Fetullah Gülen’i savunma ve aklama çabasıdır. Oysa bunların tamamı gerçek Müslümanlığa değil Fetullah Gülen’in batıl Yahudi ve Hıristiyanlıkla uzlaştırılmış İslam’ına, yani Amerika ve Avrupa uşaklığına inanmış insanlardır.
“Devlet kadrosu ve Türk Ordusu bütün bu olayları uzun zamandır takip edip gerekli tedbirleri almıştır. MİT’in haberi olmasa da Türk Ordusu’nun haberi vardır. Unutmayınız, MİT’e darbeyi ihbar eden de bir Binbaşı’dır. Türk Ordusu da deneye deneye onların bu oyunlarının farkına varmış, o da büyük saldırıya hazırlık yapmıştır. 1960 müdahalesi; 1971, 1980 ve ondan sonrakiler hep bu oyunların taktik sonuçlarıdır. Ordu’da Genelkurmay Başkanları ser verip sır vermeden tarihi görevlerini yapmışlardır. Siyonist sermaye, darbe kurallarına uymayan kalkışmayı belki de darbenin başarısız olmasını istediği için yap(tır)mıştır. Ancak bu darbeyi önlemede dâhiyane bir siyaset uygulandığını hesaba katmamıştır. Anlaşılan askerler, Cumhurbaşkanı’nı da haberdar etmeden yani hiç kimseyi ürkütmeden savunma taktiğini ayarlamıştır. Önce komutanlar yakalanacak ve etkisiz konuma sokulacaktır. Bunu darbecilerin askerleri yapacak, ama Ordu’nun verdiği görev gereği böyle davranacaktır. Bundan Ordu komutanlarının haberi olmayacaktır. Birinci Ordu Komutanı’na stratejik bir görev aktarılmıştır. 15 Temmuz gecesi paralelcilerin planlarını kısmen uygulamalarına fırsat tanınacak, ama Meclis’e dokunulmayacak, Cumhurbaşkanı’na dokunulmayacak, Hükümet’e dokunulmayacaktır. Sermaye’nin yaptığı planların bir kısmının gerçekleşmesine göz yumulacak ve inandırıcı olmaya çalışılacaktır. Ama hemen ardından halk sokaklara, meydanlara doldurulacak, Sermaye’nin hesapları bozulacaktı. Halkı sokağa dökme hazırlığı daha önce yapılmıştır, ama halkın bundan haberi olmamıştır. Ama devletin ve askerin halkla doğrudan irtibatı vardır. Halkın müdahalesi sistemli ve stratejik bir hazırlıktır. Atatürk Havalimanı önceden seçilip ayarlanmış ve orada tam emniyet sağlanmıştır. İşte böylece devlet kadrosunun ve Ordumuzun bu taktiği başarıya ulaşmıştır. Yoksa; “Bütün komutanlar yakalanıp rehin alınsın, ama hiç birisini bir şey olmasın!?” Bu olayın başka türlü izahı imkânsızdır. Halkın iki saat içinde organize olup meydanlara toplanması, muhalif partilerin de halkın ve Ordu’nun yanında yer alması da bu planın bir parçasıdır ve ikna ekibi o esnada faaliyete geçmiş, böylece milli birlik sağlanmıştır. Devlet kadromuz ve Ordumuz böylece ülkemize musallat olan PKK ve paralel urlarını deşmiş, ameliyatını yapmaya ve temizlik operasyonuna başlamıştır. Artık devlet kadromuz ve Ordumuz, bu ikinci İstiklal Savaşı’ndan sonra, şimdi “ADİL DÜZEN”e geçiş görevini yerine getirmeye başlayacaktır” tespit ve tahminleri ise bazı abartıları ve tutarsızlıkları bulunsa da darbe girişiminden hemen sonra, 16 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Milli Çözüm Dergimizdeki yorum ve yaklaşımlarımızın sanki bir özetini yansıtmaktadır. Yoksa bunları yazmak için 15 gün beklemesi anlamsızdır.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…