Bugünkü Sözde “Faizsiz Finans Kurumları” veya “Katılım Bankacılığı”, Siyonizm’in Sömürü Düzenine Yedek Lastik Olmaktır. Oysa;
SİYONİZM YIKILMADAN ADİL DÜZEN KURULAMAYACAKTIR
Bu ise Ancak Cihat ve İçtihat ile Mümkün Olacaktır
Faizi “Alışveriş gibi mubah sayan” ve ders programları bu marazlı mantıkla hazırlanan fakültelerde okuyanlara göre: Faiz, ekonomi biliminde iki anlamda kullanılmaktadır. Birinci anlamda faiz, bir borç anlaşmasının satışı sonucu elde edilen gelir oranıdır. İkinci anlamda ise üretim amaçlı girdi olarak kullanılan sermayenin kazanç miktarıdır. Bu iki anlam aslında iktisadi açıdan birbirlerinin aynısıdır ve iktisatçılar tarafından faiz olarak tanımlanır. Bunlara göre faiz ekonominin canı-kanıdır, faizsiz sistem imkânsızdır. Oysa faizin gerçek tanımını ve yaptığı tahribatları en iyi açıklayanlar ve faizsiz sistemin kurum ve kurallarını en iyi ortaya koyanlar, İslam fakihleri olmuşlardır.
Çünkü Faiz, kredi kullanılan teşebbüsün kârla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı veya kârla sonuçlanacaksa bu kârın ne miktarda gerçekleşeceği önceden bilinememesine rağmen, faiz nispetinin baştan tespit edilmesi sebebiyle, bu kredi kullanımından elde edilen sonucun taraflar arasında âdil ve dengeli bir şekilde paylaştırma imkânının ortadan kalkması; neticede, ister alan ister veren olsun, taraflardan birinin mutlaka zarara uğraması ve bu zararın hiçbir şekilde önlenmesinin mümkün olmaması sebebiyle haram kılınmıştır.
Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde faizin zararları ve haram kılınma sebepleri konusunda herhangi bir beyan yer almazken, tarafları zalim ve mazlum durumuna düşürme sebebi konusunda ise açık ayet vardır. Bu ayet, faizin her halükârda iki taraftan birisi için zulüm sebebi olduğunu net bir şekilde açıklamaktadır: “Eğer tevbe eder, faizden vazgeçerseniz, anaparanız sizindir. Böylece ne zulmetmiş ne de zulme uğramış olursunuz.” (Bakara: 279) Mefhum-u muhalifi (zıt anlamı) şudur: “Eğer faizden vazgeçmezseniz ya zulmeder ya da zulme uğrarsınız.”
Yani faizli bir kredi muamelesinde kaçınılmaz bir surette haksızlık ve zulüm ortaya çıkmaktadır. Bu haksızlık ve zulüm, faizin ayrılmaz bir parçası olarak onun bünyesinde kökleşmiş bulunmaktadır. Bu haksızlığın hem ortaya çıkmasına hem de önlenememesine sebep olan unsur ise, faiz miktarının baştan tespit edilmesidir. Piyasa şartlarının değişken olup gelecekte neler olup biteceğini ve faizli kredi kullanılan işin akıbetini baştan görmek mümkün olmadığına göre, kredi işlemini takip eden günlerde faiz, iki taraftan birini şöyle veya böyle incitmeye başlayacaktır. Çünkü işin akıbeti çok büyük bir ihtimalle en azından bir tarafın beklentilerinin tersine cereyan edecektir. Şöyle ki: Olumsuz piyasa şartları kredi kullananı sıkıntıya sokarken, parasını her şeye rağmen faiziyle birlikte sağlama almış bulunan sermaye sahibinin rahatı bozulmayacaktır. Bunun tersi durumda, yani belli bir faiz haddiyle kredi işlemi yapıldıktan sonra piyasa şartlarının beklenmedik bir şekilde canlanması, başka bir ifadeyle, sermayenin getiri oranının çok yükselmesi durumunda ise, parasını daha evvel normal bir getiriyle faize bağlamış olan sermaye sahibi şöyle veya böyle bir pişmanlık duyabilecektir. Bu pişmanlığın sebebi, bu işlemde faiz oranını biraz daha yüksek tutmamış olması veya şu anda elinde olsaydı çok kârlı işler çevirebileceği parasını, sadece normal bir faize bağlamakla şimdi karşısına çıkmış bulunan cazip imkânlardan mahrum kalmasıdır. İki tarafın da memnun kalabileceği tek sistem İslam’ın Katılım Ortaklığı ve “Karz-ı Hasen” programıdır. Fakat insanların maddî hesaplarını çok ince yaptığı düşünülecek olursa, faizli bir işlemin sonucundan iki taraftan birinin mutlaka rahatsızlık duyacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…