Siyonist İsrail’le Normalleşme Girişimleri
ve
ERDOĞAN İKTİDARININ ÖZEL DİPLOMAT TAYİNLERİ
Bazı İranlı Siyasilerin Erdoğan Küstahlıkları!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir telefon görüşmesi yaparak, “Bilim adamı Muhsin Fahrizade’nin uğradığı menfur suikast sonucu hayatını kaybetmesinden derin üzüntü duyduklarını” belirtmiş ve “kardeş İran halkına ve merhumun ailesine başsağlığı” dileklerini iletmişti. Suikastın zamanlamasına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “saldırının bölgenin barış ve huzurunu hedef aldığını; ancak bölgeyi istikrarsızlığa sürüklemek isteyen karanlık çevrelerin ümitlerinin bir kez daha boşa çıkarılacağına inandığını” dile getirmişti.
Sn. Erdoğan, ayrıca Hasan Ruhani’ye; Dağlık Karabağ ihtilafında artık yeni bir döneme girildiğini söyleyerek: “Bu dönemde de Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine gölge düşürebilecek her türlü eylemden hassasiyetle kaçınılmasının fevkalade önemli sayıldığını; kalıcı barış ve istikrarın tesisinin yeni fırsat pencereleri açacağını, bunun Ermenistan dahil tüm bölge ülkelerinin yararına olacağını” da ifade etmişti. Bu sözler, diplomatik bir dille; Haçlı Batı ve Rusya tarafından kışkırtılan saldırgan Ermenistan’a herhangi bir şekilde destek verilmesinin yanlışlığına ve bunların yanıtsız kalmayacağına İran’ın dikkatlerinin çekilmesiydi ve Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kanaat ve kararlığını, mecburen dile getirmişti.
Ancak bu haklı talep, İran yönetimindeki bazı art niyetli siyasilerin zoruna gitmiş olacak ki, Karabağ Zaferi kutlamalarında; Laçin kentinden geçen ve İran’la sınır teşkil eden Aras nehriyle ilgili okuduğu bir şiiri bahane ederek, Sn. Erdoğan’ı hedef alan ayarsız ve ahlâksız beyanlara girişmişlerdi. Kendilerine saldıran kuduz İsrail orada dururken, “Katıra göz kestiremeyip, palanına sataşmak” cinsinden bu talihsiz tepkilerin, ne Türkiye-İran ilişkilerine ve ne de bölgemizde barış ve güvenin tesisine hiçbir yararı olmayacağı kesindi. Sn. Erdoğan’ın Dinimize, Devletimize, Milletimize ve İslam Ümmetine zararlı gördüğümüz yaklaşım ve davranışlarına karşı çıkmamız, onun şahsında ülkemize ve Milli Menfaatlerimize yönelik saldırıları hoş göreceğimiz anlamına gelmezdi.
Gelelim asıl konuya; Sn. Erdoğan’ın birtakım kurusıkı çıkışları nasıl okunmalıydı?
On sekiz yıllık iktidarı süresince Erdoğan’ın şu taktiği artık su yüzüne çıkmıştı ve iyice sırıtmaya başlamıştı. Bu taktik aslında onun karakteri halini almıştı. Şöyle ki: Zahirde (görünüşte) hangi ülkelerin ve güçlerin aleyhinde en sert ve sivri çıkışlar yapıyorsa, gerçekte ve gizlice; en sıkı ve samimi irtibat ve ittifakları da işte onlarla kurmaktaydı… Ve yine sürekli ve en hararetli şekilde, hangi değerleri ve dinamikleri sahiplenip savunuyorsa, aslında en çok onların istismarını yapmakta, şahsi ikbal ve ihtirasları uğruna işte onları bozuk para gibi harcamaktaydı!.. Bu konuya en başından beri defalarca dikkat çekip vurgu yapmış ve her seferinde haklı çıkmıştık.
Bakınız, Sn. Erdoğan en açık, hatta acıtıcı tenkitlerini İsrail’e yapmakta, ama en sinsi ve tehlikeli tavizlerini İsrail’e sunmaktaydı. Ve işte şimdi de Siyonist merkezlerin yetiştirmesi ve SETA üyesi Ufuk Ulutaş’ı İsrail’e büyükelçi atamaktaydı. Ve yine sıkça ve sıkıca uyardığı Haçlı AB’nin bütün gizli talimatlarını kutsal görev gibi ve harfiyen uygulamaktaydı. AB’nin hatırına Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’taki tavizleri ve teslimiyetçi tavırları, hatta zinayı suç olmaktan ve ceza almaktan çıkarması, eşcinselliğe ve lezbiyenliğe meşruiyet sağlayan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalaması bunların sadece birkaçıydı!..
Ve öyle anlaşılıyor ki; malum ve mel’un merkezler, Sn. Erdoğan’ın bu özelliklerini keşfettikleri, makam ve çıkar uğruna hangi tavizleri (özverileri) yerine getireceğini bildikleri için iktidara taşımışlardı ve orada bunca yıl kalmasını sağlamışlardı. Böylece, “eski Millî Görüş’ün adamı ve Erbakan’ın devamı” palavrasıyla, dindar halkı oyalayıp oylarını devşirme ve demokrasi kılıflı demagoji dalaveresiyle sömürü ve tahakküm çarklarını çevirme imkânı da bulacaklardı. Bu tespit ve tahlilleri, Sn. Erdoğan’ı ilk gençlik yıllarından itibaren yakinen tanıyan ve kendisiyle ilgili kanaatlerini her fırsatta paylaşan birisi olarak yaptığımız da hesaba katılmalıydı.
Bu arada, Sn. Erdoğan’ın en büyük şansı da, karşısında ciddi ve gerçekçi bir muhalefetin bulunmamasıydı. Gerek “sağ”dan gerek “sol”dan, ona muhalefet edenler, Erdoğan’ın işini kolaylaştırmaktan ve ona mazeret ve malzeme sağlamaktan başka işe yaramamaktaydı. Çünkü hepsi de Erdoğan ve AKP gibi AB’ci, ABD’ci, hepsi de İsrail’ci, hepsi de faizci, hepsi de İstanbul Sözleşmeci takımıydı. Hatta bu sağcı solcu muhalefet kanadı, Erdoğan üzerinden Erbakan ve İslam gıcıklıklarını kusma ve tatmin olma fırsatı yakaladıkları ve bununla rahatladıkları için de sinsi ve şeytani bir memnuniyet duymaktalardı…
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…