Sayın ERBAKAN’nın Hayatına Genel Bakış
Dolayısıyla “Necmettin Erbakan Türkiye’nin “Saraylılar” diye adlandırılan bir ailesinden geliyor. Baba tarafı 19. yüzyıl sonlarında Adana’nın Kozan ve Saimbeyli bölgelerinde hüküm süren Kozanoğullarından. Dedesi Kozanoğlu Hüseyin Bey, İkinci Abdülhamit döneminde saraya yakınlığı ve bağlılığıyla tanınan bir zattır.”
İşte Erbakan bu zatın oğlu Mehmet Sabri Bey’in oğludur. Annesi Kamer Hanım’dır. “Kamer Hanım ise Sinoplu Kale Kumandanı Binbaşı Halil Bey’in torunudur.”
Erbakan’ın dedesi Hüseyin Bey, oğlu Mehmet Sabri Bey’e hukuk tahsili yaptırır. Mehmet Sabri Bey hukuk mektebini bitirdikten sonra ilk görev olarak Erzurum İstinaf Mahkemesi Savcılığı’na tayin edilir. “Erzurumlular bu beyefendiyi çok severler ve tanınmış ailelerden Korukçuların kızı Sabriye Hanımla evlendirirler.”
“Savcı Mehmet Sabri Bey’in ve Sabire Hanımefendinin Nizamettin ve Selahattin isimli iki çocukları dünyaya gelir.”
Birinci Dünya Savaşı sonunda Ruslar’ın Erzurum’u işgali sebebiyle zorunlu bir göç başlar. İşte bu korkunç şartlar içerisinde yapılan göç sırasında Sabire Hanım yolda vefat eder. Böylece bu mutluluk bozulur.
Arkasından Ağır Ceza Reisi olarak Sinop’a tayin edilen Mehmet Sabri Bey bu sefer Sinoplu Kamer Hanımla evlenir.
Kozanoğulları daha sonraları Nazırzade oldular. Yani Bakanlık payesine erişmiş oldular. İşte bu yüzden 1934 senesinde Soyadı Kanunu çıktığında herkes soyisim ararken Nazırzadeler Erbakan soyadını aldılar.
Böylece Necmettin de Erbakan soyadını almış oluyordu.
ERBAKAN’IN DOĞUMU
Erbakan, Anadolu’nun kuzeye doğru en çok ilerleyen ve ince Burun ile sona eren kara çıkıntısına doğudan birleşen küçük bir yarım adanın yüksekliği az olan berzah kesiminde kurulmuş ve 1924 yılında vilayet yapılan Sinop ilinde dünyaya geldi.
Babası Mehmet Sabri Bey, Cumhuriyet’in üçüncü yılının kutlandığı 29 Ekim 1926′da dünyaya gelen oğluna “Dinin Yıldızı” anlamına gelen Necmettin adını koydu.
Erbakan, anne (Kamer Hanım’ın) ve babası (Mehmet Sabri Bey’in)nın üçüncü çocuğudur. Abilerinden Nizamettin Erbakan cildiye doktoru, Selahattin Erbakan göz doktorudur. Küçük kardeşlerinden Kemalettin Erbakan diş doktoru, Atife (kız kardeşi) eczacı ve Ak-gün Erbakan ise mühendistir.
Bu, Erbakan ailesinin tüm fertlerinin akademik seviyede bilgili ve kültürlü olduğunu gösteriyor.
29 Ekim 1926′da Kamer Hanım’ın dünyaya getirdiği çocuk, yuvarlak yüzlü nurtopu gibi idi. Bu çocuk, istikbalde hangi ilklere imza atacağını, neler kuracağını, neler yapacağını, nelerle karşılaşacağını, devlet adamı olup olamayacağını, hangi şeyi dava edineceğini, kimin rızasını kazanmak için uğraşacağını, ne ile suçlanacağını, hangi şeyi dava edineceğini, kimin rızasını kazanmak için uğraşacağını, milyonların gönlünde nasıl taht kuracağını kimse bilmiyordu. Annesi Kamer Hanım da bilmiyordu.
Dindar bir şilenin çocuğu olan Necmettin Erbakan, temel ahlaki eğitimini ve sağlam aile terbiyesini anne ve babasından aldı.
“Dinin Yıldızı” 29 Ekim 1926′da Türkiye’de doğmuştu artık. Karanlıkta kalan nice meseleleri, bilinmeyenleri aydınlatacaktı. Onu söndürmek için, ışığının önüne geçmek için nice kimseler ne entrikalar çevireceklerdi…!
İLKOKUL
Erbakan 1937 yılında İstanbul taşındı. Babası Mehmet Sabri Bey’in niyeti, oğlu Necmettin Erbakan’ı o yıllarda Almanya’nın dünya’da giderek artan prestiji nedeniyle Alman Lisesi’ne kaydettirmekti. Ancak bu okuldaki öğrenim süresi hazırlık sınıfıyla birlikte yedi yıl olduğundan Alman Lisesi yerine İstanbul Erkek Lisesi’ni tercih etti.
Okulda hep takdirle geçmenin yanı sıra sıfırcı Avni olarak ün yapan fizik öğretmeni rahmetli Avni Ku-ren’den 10 puan almayı başaran ilk öğrenci Necmettin Erbakan oldu.
Erbakan öğretmenlerinden öğrendiği tarifleri noksansız ve fazlasız anlatırdı. Bu sebeple bütün öğretmenlerin ilgisini çekerdi. Bir gün okula yeni tayin edilen bir öğretmen öğrencilere bir tarif sormuş. Bu soruya en mükemmel cevabı Erbakan vermiş. Dersten sonra öğretmenler odasında Erbakan’ın zekasından bahseden bu öğretmene diğer öğretmenler gülmüşler.
“Niçin gülüyorsunuz?” diye sormuş. Öğretmenler de “okula yeni geldiğiniz belli” diye cevap vermişler.
ERBAKAN LİSEYİ BİRİNCİLİKLE BİTİRİYOR
Erbakan okul derslerinde gösterdiği üstün başarılarla lise tahsilini devam ettirdi. Sonunda lise hayatını okulu birincilikle bitirerek noktaladı.
İlk üç dereceyi paylaştığı arkadaşları belki girememek ihtimalini düşünerek İstanbul Teknik Üniversite-si’nin yanısıra başka fakültelere de kayıt olmuşlardı. Oysa Erbakan sadece İstanbul Teknik Üniversitesi’ne başvurdu.
O dönemlerde liseyi birincilikle bitirenler İstanbul Teknik Üniversitesine imtihansız giriyorlardı. Erbakan bu imkanı reddetti. Daha sonra girdiği imtihanda gösterdiği üstün başarı nedeniyle İstanbul Teknik Üniversitesinin ikinci sınıfından okumaya başladı.
Böylece Erbakan öğrencilik yıllarında bir ilke imza atmış oldu.
ERBAKAN ÜNİVERSİTEYİ DE BİRİNCİLİKLE BİTİRİYOR
Erbakan liseyi birincilikle bitirdikten ve üniversite imtihanlarında gösterdiği üstün başarından sonra İstanbul Teknik Üniversitesi ikinci sınıfında okumaya başladı. İlkokul, ortaokul ve lisede gösterdiği üstün başarıyı üniversite hayatında da katlayarak devam ettirdi. Özellikle matematik derslerinde gösterdiği üstün başarıdan dolayı arkadaşları ona “YARIM DÜNYA” ve “DERYA” diye isim takmışlardı.”
OKUL ALBÜMÜNDE ERBAKAN
“Necmettin Erbakan, Toylardandır, dindardır, çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeler işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarsını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği konuyu, o kırk sayfada hülasa eder.
Kendisine civata nedir diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar. O kadar uzun anlatır ki nihayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar, gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder.”
OKUL ALBÜMÜ ILE İLGİLİ KENDİSİ ŞÖYLE DİYOR
Okul yıllığının başındaki “TOY” kelimesini arkadaşlarımız İstanbul Teknik Üniversitesi ikinci sınıfa gidenler için kullanırlardı. Ben üniversiteye ikinci sınıftan başladığım için banada aynı ifadeyi tabir etmişlerdi.
ALMANYA’LI BİLİM ADAMI ÜSTÜN BAŞARISI SONUCU İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ’NİN ALMANYA’YA GÖNDERDİĞİ ERBAKAN’I ANLATIYOR
‘Sayın Erbakan çok girişimci bir insan.Te-mel niteliği hem dizel hem benzinli motorlarda yanan bir yakıt geliştirmekti. Ya da öyle bir motor geliştirmekti ki her iki yakıtla da kullanılabilsin. Onun özelliklerine gelince, Ekim 1951 yılında Üniversitemize geldi, odama girdi yanımdaki boş masaya oturdu. Bizi tanıştırdılar. Bu Bay Galler çok yardımcı olacak dediler.
Ama benim yardımıma hiç gerek yoktu. Kendini hemen işe adapte etti. Hem deneysel hem teorik olarak çok büyük bir projeye başladı. Bir buçuk yıl içinde bu projeyi hayran olacak şekilde tamamladı. Bütün problemleri çözdü. Ama onun bunların yanında çok başka özellikleri de vardı. Çok düşünceli çok sevecen bir insandı. Öyle diyebilirim ki ilk geldiği günden beri aramızda bir sempati oluştu. Ona çok çabuk ısındım. Beraberce sadaterel konular üzerine de konuştuk. Her şeyden önce bana İstanbul’u sevdiren, İstanbul ‘dan zevk almamı sağlayan insandır. Onu dinamik bir insan olarak tanıdım. Sempatik bir çalışma arkadaşı ve çok iyi bir dost.” Prof.Dr.Josef Geller
ERBAKAN ALMANYA’DAN TÜRKIYE’YE DÖNÜYOR
Kendi sanayimizi kurmalı, batıya muhtaç olmamalıyız düşüncesiyle yaşayan Erbakan Almanya’nın nasıl kalkındığını bizzat yaşayarak gördü. Bu büyük sanayi imparatorluğuyla karşılaşınca gözleri kamaştı, heyecanlandı. ”Almanya milli sanayini kurar da Türkiye millî sanayisini kuramaz mı?” diyerek Almanya’yı bırakıp 1953 yılında Türkiye’ye İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki görevine döndü.” Bu görevi esnasında Türkiye’nin sanayileşmesinde en önemli rol oynayacak olan öğrencileri yetiştirmeye çalıştı.
Erbakan’ın doçent olarak öğrenci yetiştirmeye çalıştığı Motorlar Kürsüsü’ndeki bu görevi 1954 yılına kadar devam etti.
Aynı yıl onsekiz ay sürecek yedek subaylık için İstanbul Kağıthane’deki İstihkam Okulu’nda askerlik görevine başlamak için öğretim üyeliği görevinden ayrıldı.
ERBAKAN KENDI ÜLKESİNDE FABRİKA KURUYOR
Almanya’dan büyük bir aşk, şevk, azim ve heyecanla Türkiye’ye dönen Erbakan, l Temmuz 1956 yılında 200 ortak toplayarak Konya’da Gümüş Motor Fabrikası’nı kurdu. Böylece düşlerini hayata geçirme olanağını yakaladı. Tarımsal sulamada kullanılan 5-15 beygir gücünde motor ve pompaları üretmek üzere kurduğu bu fabrikanın açılışına ilim ve irfan sahibi olan ve Türkiye’nin sanayileşmesini çok arzulayıp tavsiye eden Mehmet Zahit Kotku Efendi de katıldı.
Büyük yankılarla ve ihtişamla açılan Gümüş Motor Fabrikası çok uzun ömürlü olmadı. Erbakan’ın yönetimindeki Fabrika iki yıl sonra büyük bir mali krize girerek batma noktasına geldi. Bunun üzerine en büyük hissedar olan Şeker Şirketi fabrikaya el koydu.
Erbakan’ın kurduğu Gümüş Motor Fabrikası, bugün Pancar Motor adı altında çalışan fabrikanın oluşumunu başlattı.
Görülüyor ki Erbakan hayalci değil icraatçı bir lider.
Bu yıllarda Gümüş Motor Fabrikası’nda çalışan bir usta şöyle anlatıyor.
GÜMÜŞ MOTOR USTASI ANLATIYOR
Necmettin Erbakan Bey’in insana vermiş olduğu değer, ikna edici bir mahiyet taşır,”Coşkun Tezcan
TÜRKİYE’DE İLK YERLİ OTOMOBİL YAPAN ERBAKAN’DIR
Erbakan’ın 1956 yılında kurduğu Gümüş Motor Fabrikası’nda 850 işçi çalışmakta idi. Yılda yüzde yüz yerli 5000 dizel motoru yapılıyordu. Erbakan 1963 yılma kadar üniversiteden izinle ayrılmış fabrikanın genel müdürlük ve idare meclisi reisliğini devam ettirmekte idi. Bu genç bilim adamı her şeye rağmen Gümüş Motor’un devam etmesini, hatta Gümüş Motor’un yerli araba üretmesini istiyordu.”
1960 yılında, Ankara’da yapılan Sanayi kongresinde konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi Motor Kürsüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Necmettin Erbakan Türkiye’nin kendi otomobilini yapabileceği fikrini ortaya attı. Bunun üzerine zamanın ihtilalcileri de, Eskişehir Demiryolları CER Fabrikası’nı Erbakan’ın emrine verdiler. Buradaki Türk mühendis ve işçilerle el ele veren Erbakan, Türkiye’nin ilk ve tek “Devrim” adlı yerli otomobilini yaptı.
CEMAL GÜRSEL YERLİ OTOMOBİL İÇİN ERBAKAN’A NE DİYOR
“Yerli arabamıza “Devrim Otomobili” diyelim. Anlattığın hususlar Türk sanayii adına düşündürücü şeylerdir. Sizi tebrik ederim…”
ERBAKAN ODALAR BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ OLUYOR
Gümüş Motor Fabrikası’nın mali kriz sebebiyle kapanması olayının ardından Erbakan’ın yaşamında yeni bir dönem başladı. Bu dönem Erbakan’ı politikaya hazırlayan Odalar Birliği dönemi idi.
Bu dönemde Şubat 1966′dan Kasım 1966′ya kadar Odalar Birliği Sanayi Daire Başkanlığı görevinde bulundu. Kasım 1966′da Odalar Birliği Genel Sekreteri oldu.
Odalar Birliği Genel Sekreterliği döneminde, Odalar Birliğinde milletimizin mutlu bir azınlığa istismar ettirildiğini, bütün illerden bankalara tevdi edilen mevduatın % 80′e yakın kısmının büyük şirketlere yüzde 20′sinin ise Anadolu tüccarına bırakıldığım ve memlekette kurulacak olan sanayi tesislerinin yüzde 80′ı yine kayırdan bir büyük şirketlere verildiğini gören Erbakan bu dengesizliği ve haksızlığı düzeltmeye kalkınca, başta o günkü Başbakan Süleyman Demirel olmak üzere bazı rant çevreleri büyük bir rahatsızlık duymuşlardı.
Böylece Erbakan Odalar Birliğinde tek başına Süleyman Demirel’in başkanı bulunduğu hükümete karşı sözkonusu dengesizliğin ve haksızlığın giderilmesi için mücadelesini başlatmıştı.
ERBAKAN ODALAR BİRLİĞİ BAŞKANI OLUYOR
Gördüğü dengesizliği ve haksızlığı Genel sekreter olarak gideremeyeceğini anlayınca, yaklaşan Odalar Birliği Genel Kurulu’nda, yönetim kurulunu ve Genel Başkanlığı eline geçirmeye karar vermek zorunda kalan Erbakan Büyük Ankara Oteli’nde bir daire kiralamış ve sıkı bir çalışmaya girişmişti. Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi ise mevcut yönetimi ve onun başkanı Sezai Diplan’ı desteklemek üzere koalisyon kurmuşlardı. Böylece Erbakan iktidara ve muhalefete karşı tek kişi olarak mücadele ediyordu.
“Demirel Hükümeti Odalar Birliği seçimini Erbakan’ın kazanacağını anlayınca anayasa, ve diğer mevzuata aykırı olmasına rağmen bir bakanlar kurulu kararı çıkararak, kongre gündeminin seçimler maddesini ertelemek zorunda kaldı.”
Bakanlar Kurulu kararına iktidar ve muhalefet güç-birliğine rağmen Erbakan Anadolu tüccarının desteği ile % 75 kahir ekseriyetle rakiplerini yere vurarak Mayıs 1969 yılında Odalar Birliği Genel Başkanlığı seçimini kazandı.
Ancak bu yenilgiyi hazmedemeyen Adalet Partisi Hükümeti verdiği hukuk dışı kararı yürütmek için antidemokratik bir yola tevessül ederek o günün İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın talimatıyla Erbakan’ın polis zoruyla Odalar Birliğinden atılmasını istemişti.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, polis zoruyla Erbakan’nın Odalar Birliği Genel Başkanlık görevine son verdi.
ERBAKAN SİYASET’E BAŞLIYOR
Odalar Birliği’ndeki bu mücadele Erbakan’ın siyasete girme arzusunu güçlendiriyordu. Dolayısıyla 14 Ekim 1969′da yapılan Genel Seçimlerde Konya’dan bağımsız milletvekili adayı oldu.
Erbakan’ın seçilmesini önleyebilmek için bir takım çevreler hemen harekete geçip çeşitli çarelere başvurdular. O günlerde bir kesim müslüman insanların gözdesi olmayı başarmış olan BUGÜN gazetesinde Erbakan’ın alacağı oyların iptal edilmesi maksadıyla, Erbakan’ın oy pusulasını da mühürleyerek sandığa atın şeklinde haberler yayınlandı. Bu sebeple Erbakan’ın aldığı oyların yarıya yakım iptal çıktı.
Erbakan’ın aldığı oyların yarıya yakını iptal çıktığı halde, yine fazlasıyla oy alarak milletvekili seçilmeyi başardı. Çünkü O, başarmak için Konya ve çevresinde gece demeden gündüz demeden fevkalade bir aksiyon ve organizasyon ile çalışmıştı. Çalışan elbette başarır.
Erbakan milletvekili seçilir seçilmez, sonraki dönemde dava arkadaşları olan Ahmet Tevfik Paksu, Hasan Aksay, Süleyman Arif Emre ve Ali Hikmet Güner’in hazırlıklarını 1967′den buyana sürdürdükleri Milli Görüş düşüncesine sahip bir partinin kurulması için kolları sıvadı.
ERBAKAN 43 YAŞINDA MİLLETVEKİLİ SEÇİLİYOR
1969′da Konya’dan bağımsız milletvekili seçilen 43 yaşındaki Prof. Dr. Necmettin Erbakan, istikbalde fikir ve düşüncelerinden dolayı bir çok zorlukla karşılaşacağını bildiği halde aday olup siyasete girdi.
ERBAKAN İLK PARTİSİNİ KURUYOR
14 Ekim 1969 tarihinde Konya bağımsız milletvekili olarak Meclise girmeyi başaran Erbakan, parti kurmak için istişare çalışmalarına başladı. Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Zahit Kotku Efendi, Bayburtlu Paşa Dede Efendi başta olmak üzere ülkedeki bir çok olgunluğuyla, ilmiyle, tarihi bilgisiyle, tecrübesiyle, faziletiyle, irfanıyla, itibarıyla tanınmış kişilerle bireysel ve toplu istişareler yaptıktan sonra 24 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Milli Nizam Partisi, Adalet Partisinden istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas Beylerin de katılımıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde üç sandalyeye sahip oldu.
Böylece Türkiye’nin sanayileşmesi, kalkınması ve Milli Görüş Davası’nın yürütülmesi için ilk parti kurulmuş ve Mecliste temsil ediliyordu. Milli Nizam Parti-si’nin Genel Merkezi Ankara’nın Meşrutiyet Cadde-si’nde idi. Genel Merkez binasındaki Genel Başkanlık koltuğunda Erbakan oturuyordu. Artık O, ilk ve yeni kurulan bir partinin Genel Başkanı ve siyasetin ortasında olan bir lider idi. Hem de Milli Görüş Lideri.
Erbakan’ın kurduğu ilk partiye “Milli Nizam” adının verilmesi hususunda partinin genel başkan yardımcısı Hasan Aksay Bey şöyle der:
“Partimize “Milli Nizam” adının konulması merhum Eşref Edib’in teklifi ve arzusu eseri olmuştur. Eşref Edib Cumhuriyetten beri, Mehmet Akif’le böyle bir partinin hasretini çektiğini de belirtmişti.”
MİLLİ NİZAM PARTİSİ’NİN FAALİYETLERİ
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Genel Başkanı olduğu Milli Nizam Partisi mecliste on kişiyi bulup grup kuramadığı için, milletvekilleri resmen parti adına aksiyonlara girişemiyorlardı. Yapılacak teşebbüsleri kendi adlarına yapıyorlardı. Böyle olmasına rağmen çok önemli parlamento faaliyetlerine girişilmiştir.
Bu faaliyetlerden bazıları şunlardır::
l- Ap’nin Yerli Sanayicilere Karşı Oluşunun Tesbit Edilmesi
Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, partisinin meclisde grubu olmadığı için Bütçe Plan Komisyonu’nda şahsı adına söz alarak hükümetin yapılacak yeni sanayi yatırımlarında tercihini yerli müteşebbislerin aleyhine kullandığını açıklayarak Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi iktidarını köşeye kıstırmıştır.
Bu gerçeklerden haberi olmayan AP’li milletvekili ve senatörler bu iddiaları aşırı bularak Erbakan’a çıkışarak şöyle diyorlar:
“Yağma yok hoca, bu kadar ağır ithamları partimize yönelteceksiniz, sonra da çekip gideceksiniz, olmaz böyle şey. Delil isteriz, bu işi bu safhada bırakamazsınız.”
Erbakan’ın isteği de zaten bu idi. Ama kişisel konuşmalar 10 dakika ile kısıtlı. Erbakan cevaben: “Mühlet verin, delillerimi, misallerimi açıklayayım” diyor.
Mühaletefe mensup çok sayıda milletvekili, kendi konuşma haklarını Erbakan’a devrediyorlar. Bunun üzerine Erbakan kırk’ı aşkın dosya üzerinde ayrıntılı açıklamalar yapıyor, hükümetin yerli tüccarı, yerli sanayici, yabancı sermayeye haksız bir şekilde nasıl ezdirdiğim bir bir açıklıyor. Erbakan’ın bu açıklamalarından sonra hükümet adına bu iddiaları cevaplamak için o günün sanayi bakanı Bursa Milletvekili Ahmet Türkel Bey konuyu incelemek için Bütçe Komisyonu’ndan 8 saatlik süre istiyor. Kendisine istediği kadar süre veriliyor. Hazırlığını yapıp geldikten sonra yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
“Yapılan iddiaları dosyalar üzerinde bir bir inceledim. Erbakan Bey’in söyledikleri doğrudur. Maalesef hükümetimiz verilen her misalde tercihini yerli müteşebbisler lehinde kullanmamış, yabancılar veya onlarla ortak olanlar lehinde kullanmış…”
Bunun üzerine Adalet Partili parlementerlerden “sıfır, sıfır” sedaları yükseliyor, sen nasıl bakansın bizi savunacağın yerde Erbakan’ı doğruluyorsun; diye kızıyorlar.
Bu olay gerek Erbakan ve gerekse onun ortaya koyduğu Milli Görüş aksiyonu bakımından çok müsbet gelişmelere yol açmıştır.
2- Ortak Pazar Hakkında Gensoru Önergesi
Erbakan, Milli Nizam Partisi olarak Ortak Pazar’a karşı olduklarını kamuoyuna açıklamış ve büyük bir kampanya başlatmış, yurdun her bölgesinde büyük mitingler düzenleyerek gizlenen gerçekleri anlatmaya çalışmış. Bununla da yetinmeyip bu meseleyi ilk kez meclis gündemine getirmiştir. O zamanlarda Avrupa Topluluğu’nun siyasi birleşme gayesi, masonik partiler ve bazı çevrelerce çok daha sıkı bir şekilde gizli tutuluyordu. Erbakan’ın meclisteki açıklamaları, bu sebepten sert tepkilere neden oluyordu.
3- İnsan Hakları Önergesi
Milli Nizam Partisi döneminde 12 Mart Askeri Müdahalesi olduktan sonra anayasada değişiklikler yapılmaya başlandığında Erbakan fırsat bu fırsattır diyerek, fikir suçlarını cezalandıran 163.’cü maddeyi ele alan zor kullanılmadıkça fikirlerin açıklanmasının suç sayılamayacağım öngören bir değişiklik önergesi hazırlayarak Anayasa Komisyonu’na verdi. Komisyonda söz alarak savunmasını da yapıyor. Ama AP ve CHP oylarıyla reddedildi.
MİLLİ NİZAM PARTİSİ KAPATILIYOR
Dava açan: Hikmet Gündüz Gerekçe: Anayasa’nın 2,19 ve 57. maddeleri Sebep: Laikliğe aykırı faaliyette bulunmak Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz’ün Milli Nizam Partisi’nin laikliğe aykırı faaliyette bulunduğu sebebiyle kapatma davası açtığı için anayasa Mahkemesi Milli Nizam Partisi Genel Merkezine dava ile ilgili bir tebligat gönderiyor. Savcı partiye veya partililere hiç haber vermeden, savunma istemeden kapatma davası açtı, Anayasa Mahkemesi de duruşma yapmadan evrak üzerinde karar vererek, Milli Nizam Partisi’ni kapattı.
Partisinin kapatılması kendisini çok üzdüğü için Erbakan bir kalp rahatsızlığı geçirdi ve İsviçre’de tedavi gördü.
MİLLİ SELAMET PARTİSİ KURULUYOR
Muhterem Erbakan Hocamız ülkemizin Milli Görüşe olan ihtiyacının devam ettiğini ve ülke için Milli görüşün tek kurtuluş yolu olduğunu bildiği için Milli Selamet Partisi ismiyle siyasete devam ediyor.
ERBAKAN BAŞBAKAN YARDIMCISI OLUYOR
1973 seçimlerinde CHP 146 milletvekili kazanarak birinci olduğu için Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk hükümeti kurma görevini Bülent Ecevit’e verir. Bunun üzerine Ecevit parti liderleriyle görüşmeye başlar.
Erbakan Hoca ile de görüşür. Ancak Erbakan Hoca Genel İdare Kurulu, Meclis gurubu ve il başkanlarıyla istişare yaptıktan sonra Ecevit’e hayır dedi. Erbakan’ın arzusu Demirel’le hükümet kurmak idi. Ancak Demirel milletin kendisine muhalefet görevi verdiğini söyleyip hükümet kurmaya yanaşmıyordu.
“Erbakan, Ecevit’in ilk hükümet kurma teklifini red ettikten sonra Meclis’ten bir hükümet çıkması ihtimali çıkmaza giriyordu. Böylece üç buçuk aylık hükümet buhranı meydana çıkmış oluyordu.”
Erbakan sonunda Türkiye’nin hükümet buhranını aşması ve davasına faydalı olacağı düşüncesiyle Ecevit’le hükümet kurmaya kerhen de olsa razı oldu. Böylece koalisyon protokol çalışmaları, hükümet programı ve bakanlıkların taksimatı hazırlıkları başlatılmış oluyordu.
Derken CHP-MSP hükümeti 26 Ocak 1974 tarihinde kuruldu ve l Şubat 1974′de hükümet programı Millet Meclisi’nde ve Cumhuriyet senatosunda okundu, bilahare müzakere edildi ve koalisyon hükümeti güven oyu aldı. Güven oyu alan hükümetteki bakanlıklardan başbakanlık dahil 17 bakanlık CHP’ne 7 bakanlık MSP’ne verilmişti. MSP’nin almış olduğu bakanlıklar şunlardı:
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan,
Devlet Bakanı S. Arif Emre,
Adalet Bakanı Şevket Kazan,
İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk,
Ticaret Bakanı Fehim Adak,
Tarım Bakanı Korkut Özal,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Abdülkerim Doğru.
Bu adımlarla Erbakan, davası uğrundaki mücadelesinin Başbakan Yardımcılığı basamağında hizmet için yeni bir start veriyor.
ERBAKAN’IN MSP DÖNEMİNDEKİ HİZMETLERİ
Erbakan, MSP’nin ortak olduğu koalisyonlu hükümetlerde başbakan yardımcılığı görevleri dönemlerinde çok önemli hizmetlere imza attı. Hakkı müdafaa etmeyi, milletin maddi ve manevi bakımdan menfaatlerini korumayı önemli bir görev kabul eden Erbakan’ın MSP döneminde yaptığı önemli hizmetlerden bazıları şunlardır:
A- Ahlak Ve Maneviyatla İlgili Hizmetleri
Maddi yönden kalkınmış toplumların manen kalkınmadıkları için çökmeye mahkum olacakları gerçeğin çok iyi idrak eden Erbakan “önce ahlak ve maneviyat’ diyerek yola çıktığı için bu sahada önemli hizmetlere imza atmayı başardı. Bu hizmetlerden bir kaçını zikredelim.
1- Elli iki tanesi Süleyman Demirel hükümeti tarafından kapatılan orta kısımlarını yeniden devreye koymak üzere tam 300 tane İmam-Hatip Okulu’nün açılması. Bu hizmetin büyüklüğünü şundan anlıyoruz; Cumhuriyet tarihi boyunca 50 yılda 50 tane, MSP döneminde sadece 3 yılda 300 tane İmam-Hatip okulu açılmıştır.
2- İmam-Hatip Okulu mezunlarının üniversitelere girmelerini sağlaması. Bu sebeple Îmam-Hatip çıkışlı yüzbinlerce inançlı, dürüst, rüşvet almayan, rüşvet vermeyen avukat, doktor, mühendis, polis, öğretmen, memleket ve milletine hizmet etmektedir.
3- Îmam-Hatip Okulu mezunu öğretmenlerin ilkokullarda Din ve Ahlak dersi öğretmeni olmalarının sağlanması.
4- Bütün okullara Din ve Ahlak dersi mecburiyeti konulması. Bu Din ve Ahlak derslerinin Ortaokul ve Liselerde ilahiyat mezunlarınca okutulması talimle şart koşulmuştur.
5- 1976-1977 ders yılı başından itibaren ilk, orta ve liselerde bütün ders kitaplarının yeniden yazılmasının Bakanlar Kurulunca karara bağlanması.
6- Mısır, Suudi Arabistan gibi müslüman ülkelerde okuyanların diplomalarının Türkiye’de geçerli sayılması
7- Müstehcen neşriyatla ve ahlaka aykırı yayınlarla mücadele kanununun çıkartılması, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca ciddiyetle uygulanması.
8- Vakıf mallarının yağmalanmasına son verilmesi,vakıflarca 500′e yakın cami’nin yeniden restore edilmesi, vakıf gelirlerinin üç-dört misline çıkarılması, vakıf aşevlerinden yedirilen yoksulların sayısının artırılması ve 5000 kadar âmâ, sakat ve sahipsiz insana vakıflardan maaş bağlanması. 9- Risale-i Nur gibi dini, ilmi ve ahlaki eserlerin okutulmasına konulan yasakların kaldırılması.
10- Kur’an Kurslarının yapılması, yaşatılması için Cumhuriyet tarihinde ilk defa bütçeden ödenek ayrılması ve 3000′den fazla Kur’an Kursu’nun açılması.
11- Din görevlilerinin meslek içi eğitimi için 7 tane Bölge Eğitim Merkezinin kurulması. 12- Fahri olarak görev yapan din görevlilerine kadro verilmesi.
13- MSP’nin hükümet ortağı olduğu dönemde başörtüsü zulmüne mani olması ve bu sebeple hiç bir kız öğrenciye zulüm yapılmaması.
14- MSP-CHP koalisyonu döneminde Milli Eğitim Bakanlığı CHP’ye verilmişti. Bakan ise Mustafa Üstündağ idi. Bu bakanlık tarafından başörtüsü ile okullara girilmesini yasaklayan bir tamin yazılıyor. Ancak bu tamimi haber alan Erbakan harekete geçiyor ve tamimin uygulanmasını durdurtuyor.
B-Maddi Kalkınma İle İlgili Hizmetleri Milletimizin huzur, güven, mutluluk içirişinde yaşaması için hizmet olarak bir çok adımın atılması gereklidir. Erbakan’ın MSP koalisyonları döneminde attığı bu önemli maddi atılımlardan bazılarını başlıklar halinde kaydedelim.
1- istiklâl Harbi gazilerine maaş bağlanması hususunda kanun teklifi verilmesi.
2- Emekli işçilerin eş ve çocuklarının sigorta kapsamına alınması
3- Çalışan işçilerin ana babalarının sigortalı sayılması.
4- Asgari (en az) geçim indirimi kanun teklifinin hazırlanması.
5- Mukaddesata şovenlerin cezalandırılması
6- Çıraklık ve kalfalık kanunun çıkartılması.
7- Muhtarlara maaş bağlanması
8- Pahalılığı önlemek için faizin masrafa yazılmaması.
9- Doğu Anadolu’da görev yapanlara yakacak yardımı yapılması
10- Küçük çiftçi ve balıkçıların vergi muafiyeti sınırının yukarı alınması
11- Yabancı ülkelerde çalışan işçilerin askerliklerinin 29 yaşına kadar uzatılması.
12- Ev hanımı olan kadınların ve özel ev hizmetinde çalışanların sigorta kapsamına alınması
13- Tarım ve Orman işçilerinin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınması
14- Yurtdışında çalışan işçilerin Türkiye içindeki hizmetlerinin birleştirilmesi
15- Yurtdışındaki işçi çocuklarının diplomalarının geçerli sayılması.
16- 65 yaşını dolduran düşkünlere maaş bağlanması
17- Dul ve yetimlere maaş bağlanması
18- Ağır Sanayi hamlesinin başlatılması Ülkemizi geri kalmışlıktan, sömürülmekten ve dilencilikten kurtarmak, milletimizin mutlu olması, huzur içinde yaşaması ve kalkınmış zengin bir Türkiye için ağır sanayi hamlesini başlatmak ve Milli Harp Sanayini kurmak zorunda olduğumuza inanan Erbakan, 200 büyük fabrikanın plan ve projelerini hazırlayıp temellerini attı. Bu dev tesislerin 70 kadarı fiilen işletmeye açıldı ve kâr sağlandı. Geri kalan 130 fabrikanın çoğunun kaba inşaatları ve hizmet binaları bitirildi, hatta bazılarının makinaları bile hazırlatıldı.
ERBAKAN ÜÇÜNCÜ KEZ BAŞBAKAN YARDIMCISI OLUYOR
Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti emperyalist dış güçlerin tesiriyle bozduruldu. Tıpkı MSP-CHP koalis-yonu’nun bozdurulduğu gibi…
Bu hükümetin bozdurulup erken genel seçime gidilmesinin iki önemli sebebi vardır. Bu sebepler şunlardır:
1 MSP’yi meclis dışında tutarak, bu mümkün değilse hükümetten uzaklaştırarak Ağır Sanayi hamlesini önlemek.
2 Kıbrıs’ta Yunanlıların ve Rumların arzusuna uygun çözüm bulabilmek. Bu sebepler doğrultusunda (1. Mc) hükümeti bozuldu ve 5 Haziran 1977′de erken seçim yapılmasına karar verildi.
Bu tarihte yapılan Erken Genel Seçim’de MSP’nin oyları düştü. Bunun neticesi olarak 48 milletvekili sayısı 24′e düştü. Bu oy kaybının birkaç sebebi olabilir. Bunların bazıları şunlardır: CHP gibi solcu, AP gibi sağcı partilerle hükümet kurmuş olması. Tüm partililerin MSP’ye yüklenmesi. Üç milyon sahte (mükerrer) oy kullanılması.
5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra hiç bir parti tek başına iktidar olacak kadar milletvekili çıkaramadı. En normal çözüm koalisyon hükümeti kurulması idi. Ama malum sebeplerle anormal bir yol izlenerek CHP Genel Başkanı Ecevit’e bir azınlık hükümeti kurduruldu. Ancak bu azınlık hükümet güvenoyu alamayınca Ece-vit görevi Fahri Korutürk’e iade etti.
Bunu Müteakip Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini alır. Ve ikinci Milliyetçi Cephe hükümetini kurar ve l Ağustos 1977 tarihinde güven oyu alır. AP, MSP ve MHP’den oluşan bu koalisyon hükümetinde Erbakan yine Başbakan Yardımcılığı görevini üstlendi. Üçüncü kez başbakan yardımcısı olan Erbakan’ın bu görevi yalnızca beş ay sürdü. 1977′nin sonunda AP’den 9 milletvekilinin ayrılmasıyla Mecliste çoğunluğu kaybeden MC hükümeti sona erdi. 1978 başında Ecevit, AP’den ayrılan ve “Milletvekili pazarlığı” sonucu sağlanan 11 kişi ile 17 Ocak 1978′de hükümetini kurdu. Ve Erbakan ilk defa muhalefette…
ERBAKAN YİNE MUHALEFETTE
Ecevit Hükümetten Çekiliyor, Demirel Geliyor Ve Erbakan Yine Muhalefette
Ecevit’in başbakanlığı döneminde Erbakan hakkında açılan davalar bir bir düşerken O’nunla ilgili tartışmalar da sürüyor. Bu arada 17 Ocak 1978′de kurulan Ecevit hükümeti, 1979 ara seçimlerinde ortaya çıkan düşmüş oy sayısı sebebiyle demokratik teammüller gereği istifa etmesi gerekiyordu. İşte Ecevit bu teammüllere uydu ve hükümetten çekildi.
Ecevit başarısız olmuş, daha fazla yıpranmamak için bırakıp gitmişti. Memleket hükümetsiz kalmıştı. Sayın Demirel ise ben gelirsem kısa zamanda enflasyonu önlerim. Anarşiyi durdururum deyip duruyordu. Tek başına başarılı olabileceğine inanıyordu. Bunun için bir fırsat ve imkân istiyordu.
Erbakan ve merhum Alparslan Türkeş Demirel’e dışarıdan destek vereceklerini açıkladılar. Bu formülü kabul eden Demirel tek başına hükümeti kurdu. Ancak Demirel’e rağmen enflasyon, anarşi tırmanıyor, paranın değeri düşüyor ve gidişat iyi neticeler vermiyordu.
1979 senesi sonrasıydı. Ordu komutanları, Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren aracılığıyla, o zamanki Cumhurbaşkanı Sayın Fahri Korutürk’e bir muhtıra vermişti. Bu muhtırada genel olarak Meclis’in ve iktidarın tutumunun tatminkâr olmadığı belirtiliyor, meselelere acil çözümler bulunması lüzumuna işaret ediliyordu.
Bu muhtıra partiler arasında tartışılırken Cumhurbaşkanı Sayın Fahri Korutürk’ün görev süresi dolduğu için yeni cumhurbaşkanı seçilecekti. Ancak bu seçim, Demirel’in partizanca tutumları sebebiyle uzadıkça uzadı. Derken 12 Eylül ihtilali’nin ayak sesleri gelmeye başladı.
SABRİ ÇAĞLAYANGİL ERBAKAN İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Ankara, 1980) ”Sayın Erbakan, ülkenin en ciddi ve en önemli meselelerini bir bir ortaya koymaktadır. Bu ortaya koyuşta seçmiş olduğu üslup mizahi bir hal arz ediyorsa da, bunun böyle olması herkes için daha hayırlıdır. “
Sabri Çağlayangil Cumhurbaşkanı Vekili
BAŞBAKAN YARDIMCISI ERBAKAN TUTUKEVİNDE
Türkiye’de başbakan yardımcılığı yapmış, Ağır Sanayi hamlesini başlatmış, bir çok fabrikanın temelini atıp açılışını yapmış, ekonomiden sorumlu olduğu dört yıllık süre içerisinde Türk Lirası’nın değerini dolara karşı sabit tutmayı başarmış olan bir lider Kirazlıdere’de tutukevinde…
Düşünceleriyle, azmiyle, gayretiyle, faaliyetleriyle beldeye, ilçeye, ile sığmayan Erbakan’ın tutukevindeki günlük hayat programına şöyle bir göz atalım:
Sabahleyin 4:30-5:00′te sabah namazı için uykudan uyanıyor. Namazı kıymetli alim Lütfi Doğan hoca efendinin imametinde cemaatle tutukevinin mescidinde eda ediyor. Namazdan sonra güneş doğuncaya kadar Kur’an okumakla meşgul oluyor. Mescidden çıkınca, yemekhaneye erler tarafından getirilmiş olan sabah kahvaltısına oturuyor. Hemen her gün çeşidi değişen çorba, yumurta ve diğer yiyeceklerle kahvaltı ediyor.
Kahvaltıdan sonra biraz yatıyor. Saat 10:30′a kadar dava ile ilgili savunma hazırlıklarıyla veya gündelik gazeteleri okumakla meşgul oluyor. Saat 10:30′da günün yarım saatlik ilk tenefüsü için bahçeye indiriliyor.
Saat 12:00-13:00 arası öğle yemeği, namaz, öğleden sonra üç’e doğru ikinci yarım saatlik teneffüs ve ikindi namazı. Kısa bir süre istirahat veya kitap okuma, akşam namazı, yatsı namazı. Böylece Erbakan’ın günlük hayatı tutukevinde programlanmış oluyordu.
ERBAKAN TUTUKEVİ İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Kirazlıdere, 1980)
“Şu ibret verici hale bakın. Bahçede Cumhuriyet Senatosu üyelerinden tutuklu olarak sadece bizim arkadaşlarımız Lütfi Doğan, Ali Oğuz ve Ahmet Remzi Hatip Bey var. Her üçü de melek huylu, elleri, alınları öpülecek temiz insanlar. Sanki Türkiye’yi batıracak olanlar bunlarmış gibi sadece bunlar hapiste. Türkiye’yi kominist bile yaparız diyenler ve diğer zararlı hareketlere ön ayak olanlar serbest. Şu işin tersliğine bakıyorum da Konsey üyelerinin ne büyük yanlışlıklar içerisinde olduklarına üzülüyorum.”
(109) MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan
ERBAKAN’I HIÇKIRARAK AĞLATAN NEYDİ?
Erbakan Hoca tutuklu olduğu sırada çok sevdiği, saygı duyduğu ve manevi eğitimini aldığı Mehmet Zahit Kotku Efendi kendisine ve arkadaşlarına birer takke hediye etmişti. Bu hediyelerin Erbakan ve arkadaşları için manası büyüktü. Bu takkeleri namaz esnasında başlarına taktıklarında kendilerini İskender Paşa Camiinde Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinin sohbetinde hissediyorlardı.
Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi’nin o günlerde hasta olduğu Erbakan ve arkadaşları tarafından biliniyordu. Nitekim birgün acı haber tutuklu bulunan Erbakan ve arkadaşlarına ulaştı. Ulaşan acı haberde Mehmet Zahit Kotku Hazretleri, Allah (c.c.)’ın rahmetine kavuşmuştu.
Bu acı haber, tutukluluk zorluğuna eklenince tutukevindeki tüm MSP’lileri yasa boğdu. Herkesin gözlerinden sessizce yaşlar akıyordu. Erbakan ve Fehim Adak ise, hıçkırıklarını tutamıyorlardı. Fehim Adak o kadar kendini kaybetmişti ki, Erbakan Hoca’nın cenaze törenine katılması için yetkililerden izin almayı bile düşündü. Ama yapacak hiçbir şey yoktu. Erbakan ve arkadaşları çok sevdikleri Hocalarının cenaze namazındaki o ihtişamı göremediler ama hayal ve dualarla yaşamaya çalıştılar.
Tutuklu olmanın verdiği acılardan birini Erbakan, çok sevdiği bir alimin cenazesine katılamadığı için hıçkırıklarla ağlayarak yaşamıştı. Çünkü onun için, alimin ölümü, alemin ölümü idi.
REFAH PARTİSİ’NİN KURULMASI
Kuruluşundan itibaren Türk siyasi yaşamında 14 yıl faaliyet gösteren Refah Partisi, 19 Temmuz 1983′te kuruldu. İlk Genel Başkanı Avukat Ali Türkmen idi. Ancak ilk kurucular listesinde veto edilince, MKYK toplantısında yapılan seçimde Genel Başkanlığa Ahmet Tekdal getirildi.
Refah Partisi, kuruluşunu takiben bütün yurt genelinde teşkilatlanmaya başladı. 6 Kasım’da yapılan Milletvekili Genel Seçimlerine katılabilmek için 24 Ağustos 1983′e kadar, yasaların öngördüğü sayıdaki il ve Üçlerde teşkilat kurma barajı aşıldı. Ancak malum sebeplerden ötürü Refah Partisi 6 Kasım seçimlerine sokulmadı. Bu seçim, 12 Eylül ihtilalinden sonra yapılacak olan ilk seçim idi. Dolayısıyla bu seçimlere Calp, Sunalp ve Özal’ın kurdukları partilerin katılmalarına müsaade edildi. Konsey Başkanı Kenan Evren asker kökenli Sunalp Paşa’nın partisine oy verilmesi hususunda imada bulunduğu için halk buna tepki göstererek Turgut Özal’ın ANAP’ını tek başına iktidar yaptı.
6 Kasım 1983 seçimlerine giremeyen Refah Partisi, 25 Mart 1984′de yapılan mahalli idareler seçimine katılma imkanı buldu. Bu seçimde Refah Partisi Şanlıurfa, Van illeri ile 5 ilçenin belediye başkanlığını kazandı.
Bu tarihte, yurt sathında 64 il ve 59 ilçede teşkilatlanmasını tamamlayan Refah Partisi, 30 Haziran 1985′de ilk olağan büyük kongresini yaptı. Refah Partisi’nde bu gelişmeler yaşanırken Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan siyasi yasaklı idi.
ERBAKAN ÜÇÜNCÜ KEZ GENEL BAŞKAN OLUYOR
19 Temmuz 1983′te kurulan Refah Partisi 11 Ekim 1987 tarihine kadar Avukat Ahmet Tekdal’ın Genel Başkanlığında siyasi faaliyetlerine devam etti. Erbakan diğer siyasi parti liderleri Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş (merhum) gibi siyasi yasaklı olduğu için Milli Görüş çizgisinde kurulmuş olan Refah Partisi’nin başına geçme olanağı yoktu.
Rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde bu yasaklı liderlerin durumu sürekli olarak gündeme getiriliyor ve eleştiri konusu yapılıyordu. Bunun üzerine Özal Hükümeti bir karar alarak konuyla ilgili bir referandum yapılmasını istedi. Nitekim 1987′de yapılan referandumda Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ın siyasi yasakları kaldırıldı. Bunun üzerine Hüsamettin Cindoruk’un Genel Başkanlığını yaptığı Doğru Yol Partisi’nin Genel Başkanlığına Süleyman Demirel getirildi. Erbakan ise 11 Ekim 1987′de yapılan RP 2. Genel Kongresinde oy çokluğuyla Refah Partisi Genel Başkanlığına seçildi.
Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonunda yapılan kongrede salonu hınca hınç dolduran ve yedi yıldır liderlerine hasret kalmış olan Milli Görüş Mensupları “Mücahid Erbakan, Erbakan Başbakan” sloganlarıyla tezahürat yaparak özlem gideriyorlardı. Milli Görüş lideri Erbakan ise siyasi özgürlüğüne kavuşmuş olmanın mutluluğuyla davasına hizmet etme şeref ve bahtiyarlığını salondaki taraftarlarıyla paylaşıyordu.
Erbakan’ın Refah Partisi’nin başına geçmesini istemeyen çevreler, yeni seçim yasakları çıkartarak il ve % 10′luk ülke barajları engeline başvurdular.
Bu sebeple 1987 milletvekili genel seçimlerine giren Refah Partisi, yüzde 7,2 oy aldığı için ülke barajını aşamadığından Meclis’e giremedi.
Fakat O partinin başında olduğu müddetçe, meclise girmenin yolunu bulacaktı.
ERBAKAN BARAJ ENGELİNİ AŞMAYI BAŞARIYOR
1987 milletveli genel seçimlerinde baraja takıldığı için Meclis’e giremeyen Erbakan, partisinin 3. Büyük Kongresini 7 Ekim 1990′da yaptıktan sonra büyük bir gayret ve çalışmayla 1991 seçimlerine hazırlandı.
Tabandan gelen yoğun istek doğrultusunda Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ile ittifak yaparak 1991 milletvekili genel seçimlerine girdi. Böyle bir ittifak kararı almak Erbakan için kolay olmadı. Zira bir taraftan Güneydoğu oylarının kaybı ihtimali, diğer taraftan gelen yoğun talep saatlerce süren istişari toplantılardan sonra listelerin içeri verilmesine az bir süre kala ittifak kararı alındı.
Seçimler sonucunda bu ittifak, 62 milletvekili çıkardı. Ancak daha sonra Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisine Mensup 23 milletvekilinin ayrılmasıyla Refah Partisi’nin milletvekili sayısı 38′e düştü.
38 milletvekiliyle Meclis’te grup kuran Erbakan, baraj engelini aşma başarısının hakkını, ciddi ve etkili bir muhalefet yaparak ödedi.
ERBAKAN’IN YEREL YÖNETİM SEÇİMLERİNDEKİ BAŞARISI
1991 milletvekili genel seçimlerinde baraj engelini aşmayı başaran Erbakan ve kadrosu, bu başarıyı 27 Mart 1994 Mahalli Yönetim Genel Seçimlerine taşıdılar.
Erbakan’ın başkanlığında hazırlanan çalışma, plan ve programlarının uygulanmasıyla kapı kapı dolaşan ye yoğun bir çalışma sergileyen Refahlılar (özellikle Refahlı hanımlar), 27 Mart 1994 Yerel Yönetim Seçimlerinde, başta İstanbul, Ankara, Konya, Kayseri, Erzurum, Diyarbakır gibi büyükşehirler olmak üzere 28 il ve 400′e yakın ilçe ve belde belediye başkanlığını kazandılar. Mahalli İdare seçimlerindeki bu büyük başarı, başta Erbakan Hoca olmak üzere tüm Refahlıları sevince boğdu. Bu sevinç, kutlamalarda, şükürlerde, devir teslim esnasında yapılan konuşmalardaki seslerde görülüyordu.
Öyle ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin devir teslimi sırasında “Refah’ın vakti geldi” müzikli marşının eşliğinde mikrofona gelen Refah Partisi Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Allah’a şürkederek başladığı konuşması esnasında “Refah Partisi” sözcüklerini ifade ederken ses titreşimlerinden ta kalbinin derinliğinden söylediğini ve bunun sevincinden kaynaklandığını anlamamak mümkün değildi.
Bu başarı sevinilmeyecek bir başarı değildi. Çünkü iki il, beş ilçe belediyesinden 400 belediyeye ulaşılmıştı. Üstelik de Dünya’nın başkenti sayılan İstanbul ve Türkiye’nin başkenti Ankara belediyelerini de kazanarak…
ERBAKAN BAŞBAKAN OLUYOR
24 Aralık 1995′te yapılan seçimlerde sandıktan birinci parti olarak çıkan Refah Partisi’nin iktidara gelmemesi için her türlü yola başvuruldu ama, nafile, Refahsız hükümet arayışlarının eseri olarak ortaya çıkan Anayol Azınlık Hükümeti, üç ayın sonunda beyaz bayrak çekti. Parlemento aritmetiği ve yurtta esen rüzgarlar Refah’sız bir hükümet alternatifine yol vermiyordu.
Dolayısıyla 7 Haziran 1996′da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 54. Cumhuriyet Hükümetini kurma görevini Refah Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a verdi. Erbakan 54. Hükümeti kurma çalışmalarına büyük bir anlayış, nezaket ve yumuşak tavırla başladı.
Bu çalışmalarını yürütürken demokratik teamüllere de son derece bağlı kalmaya çalıştı. Bu çerçevede Haziran 1996′da, Tansu Çiller liderliğindeki Doğru Yol Partisi ile ortaklık yapıp 54. Cumhuriyet Hükümetini kurarak başbakan oldu.
Erbakan’ın kurduğu 54. Hükümet, 28 Haziran 1996′da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onaylandı, 29 Haziran’da protokolü açıklandı, 4 Temmuz’da program mecliste okundu ve 8 Temmuz’da güven oyu aldı.
Artık Erbakan, yorulmak bilmeyen, tükenmeyen bir gücün ortaya koyduğu azimle yaptığı 30 yıllık bir mücadelenin neticesinde başbakan olmuştu.
ERBAKAN’IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİNDE YAPTIĞI HİZMETLER
Erbakan başbakanlığında kurulan Refahyol hükümetiyle önceki hükümetler arasında bir mukayese yapıldığında, Refahyol hükümeti’nin, özellikle ekonomi alanında diğer hükümetlere göre daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Refahyol’un işbaşında olduğu bir yıllık sürenin sonunda, ortaya çıkan ekonomik göstergeler, bunu ortaya koyuyor.
İktidarda kalınan sürenin neredeyse yarısının “darbe” söylentileri ve tartışmaları ile geçirilmesine rağmen, enflasyonda yüzde 6lık gibi bir düşüşün sağlanmasını, yabana atmamak gerekir. Erbakan iktidarı devraldığında ekonomik veriler gerçekten de kötüydü ancak, bazı Refah Partililerin de ifade ettiği gibi enkaz edebiyatı yapmanın bir anlamı da yoktu. Her şey ortadaydı ve madem iktidara talip olunmuştu, bu yolda yürünmesi gerekiyordu. Erbakan’ın iktidarda, “enkaz edebiyatı” yapmanın yerine gerçekten de bir çok hizmet yaptığı bilinmektedir.
Bu hizmetleri şu şekilde sıralamak mümkün:
1- 1996 yılı sonunda 20 milyar dolar olması beklenen bütçe açığı 15 milyar dolara, 30 milyar dolar olması beklenen iç borç ise 22 milyar dolara düşürüldü.
2- Hükümeti devraldığında yüzde 76′lar seviyesinde olan repo oranı, Şubat ’97′de yüzde 50′ler seviyesine kadar çekilebildi. Bu durum, mevduat ve Interbank faizlerinde de yaşandı.
3- Yüzde 170 seviyesinde devralınan Hazine borçlanma faizi Şubat 1997 tarihinde, yüzde 83′ler seviyesine kadar düşürüldü.
4- Devralındığında sadece 155 gün olan ortalama borçlanma vadesi, Şubat 1997′de 400 güne, bu tarihten sonra yaşanan olumsuzluklara rağmen, Nisan 1997′de ise 730 güne çıkarıldı.
5- Enflasyonla mücadelede başarı sağlandı. Emekliler, işçiler, memurlar ve köylüler dahil, toplumun tüm gelir gruplarına enflasyonun üzerinde, 40-50 puanlık bir reel gelir artışı sağlanmasına karşın bu reel gelir artışının finansmanında alternatif gelir kaynakları devreye alınarak enflasyonun azmasına meydan verilmedi, gerginliklere rağmen enflasyon sabit tutulmaya çalışıldı.
6- 28 Haziran 1996 tarihlerinde 550 puan olan borsa endeksi, Şubat 1997′de 1700 puana kadar yükselerek yeni rekorlar kırdı.
7- Kaynak paketlerinden Ocak 1997 itibariyle 11,78 milyar dolar, Nisan 97 itibariyle ise 13,33 milyar dolarlık bir gelir sağlandı.
8- Bir yıllık bu dönemde döviz rezervlerinde Şubat 1997 itibariyle yaklaşık l Milyar dolarlık bir artış kaydedildi.
9- 1995 yılında bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan pay sadece 19 trilyon, 1996 yılı içinse önceki hükümet tarafından öngörülen destekleme fonu sadece 38 trilyon TL. idi. Refahyol, 1996 yılı ikinci yarısında yaptığı hamle ile 1996′daki desteklemeyi 60 trilyon TL.’ye çıkarttığı gibi, 1997 yılı için de 95 trilyon TL’yi tarımsal desteklemeye ayırdı.
10- Zirai ürünler karşılığı köylülere 1996′da sadece 43,5 trilyon toplam ödeme yapıldığı halde, Refahyol döneminde 136 trilyon TL ödeme yapıldı ve böylece, bir yılda yüzde 312 oranında büyük bir artış sağlanarak köylüler azami derecede desteklendi.
11- İMO 1995 yılında 48 milyon dolarlık hububat alımı yaptığı halde, Refahyol döneminde, 329 milyon dolarlık alım yaparak köylüye 7 misli fazla para ödendi.
12- Köylülere yüzde 50 gübre sübvansiyonunun alımda derhal ödenmesi esası getirildi. Ayrıca, gübre alımında formaliteler azaltıldı.
13- Et ithalindeki fon, önce yüzde 3′ten yüzde 30′a çıkarıldı, daha sonra da canlı hayvan ve et ithalatı yasaklandı.
15- Hayvancılığın ihyası için büyük önem taşıyan çayır ve mera alanlarının ıslahı ve artırılması hususunda, 1996 yılında 5000 hektar saha artırılması yapılmıştır. Böylece artış yüzde 175 oldu. 16- Yem bitkileri alanlarının artırılmasına da çok büyük önem verildi. 1996′da 7650 hektar yeni bitki alanı geliştirildi. 1997′de ise 22.000 hektar yeni bitki alanı geliştirilmesi programlandı, artış yüzde 187 civarında gerçekleşti.
17- Amerika buğdayının fiyatı 21.000 TL. iken, bunun muadili kırmızı sert buğdaya dört ayın ortalaması dikkate alındığında 36.000 TL. fiyat verildi.
18- 1997 dünya yaş çay alım fiyatının 30.000 TL. olduğu dikkate alındığında, çay üreticisine 1997 yılında dünya fiyatlarının çok üstünde bir fiyat verildiğini söylemek mümkün. 19- Bağ-Kur emeklilerinin maaşları yüzde 300′e kadar artırıldı.
20- Esnafa verilen krediler 1996′nın 2. yarısında 57 trilyondan 80 trilyon TL.’ye çıkarıldı. 21- Fon kredisi imkanı tanınan Teşvik Belgesi verilmesine başlandı. Böylece Fon Kredisinden yararlanmak üzere, 8 bin 36 KOBİ sahibi müracaatta bulundu ve 2.5 trilyon TL. tutarında kredi kullanıma açıldı.
22- Asgari ücrette yüzde 100′den fazla artış sağlandı.
23- Ortalama memur maaş artışı yüzde 230,1, buna mukabil enflasyon yüzde 165., dolayısıyla reel artış takriben yüzde 65 olarak gerçekleşti.
24- Son yıllardaki memur maaşlarındaki reel değişime bir göz atıldığında, Refahyol hükümetinden önceki dönemde, genellikle memur maaşlarındaki reel değişim enflasyonun altında kaldığı görülür. 1993′de reel değişim + yüzde 2.2 iken, 1994′de – yüzde 22, 1995′de – yüzde 4,8 olmuştur. Refahyol döneminde, memur maaşlarının enflasyon üzerindeki reel artışı + yüzde 65 oldu.
25- Refahyol iktidarı, 1996 yılında asgari ücret 210 dolar olarak tesbit etmekle bugüne kadar işçilere reel olarak verilen en yüksek asgari ücreti vermiş oldu.
26- Kamu toplu iş sözleşmelerinde ilk defa Refahyol döneminde üç ay gibi kısa bir zamanda sağlandı. Kamu kesimi ortalama giydirilmiş aylık ücretlerinde büyük bir artış sağlanarak, ücretler 53 milyon TL.’den 107 milyon TL.’ye, dolar olarak da 655 dolardan 993 dolara çıkarıldı.
27- Bütçeden Bağ-Kur emeklilerine 866 milyar TL., memur emeklilerine 985 milyar ve işçi emeklilerine 2.64 milyar TL. destek sağlandı.
28- Memur emeklilerinin maaşlarında enflasyonun üstünde yüzde 51 reel artış sağlandı. 29- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu’nun bütün geliri, kamu maksadına uygun sekide, tamamen yoksullara tahsil edildi.
30- ihtiyaç sahibi öğrencilere de, geniş bir program halinde hibe yoluyla karşılıksız destekte bulunuldu. 1994-95 yılında kişi başına burs 750 in TL., burs verilen öğrenci sayısı 78 bin 815, verilen toplam burs 710 milyar TL. iken 1995-96′da aylık burs miktarı l milyon TL, burs verilen öğrenci sayısı 100 bin 525, verilen toplam burs l trilyon TL’ye çıkarılmış, 1996-97′de ise aylık burs 4 milyon TL, burs verilen öğrenci sayısı 200 bin, verilen toplam burs 6 trilyon TL. olmuştur.
31- Refahyol, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere ihtiyaç içinde bulunan Acil Destek Programı çerçevesinde toplam 3 trilyon 947 milyar 559 milyon TL. tahsil etti. Bu programdan toplam 57 il, 96 ilçe, 52 belde ve 90 köy yararlandı.
32- Refahyol iktidarı, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’nin ekonomik ve sosyal göstergelerini dikkate alarak bazı tesbitlerde bulundu ve bu sorunların çözümüne yönelik olarak, bir “icra anlaşma programı” hazırladı. Ancak bu program da, sıradan program olarak kaldı. Yani, Doğu ve Güneydoğu için pek bir şey yapılamadı.
33- Körfez Savaşı’ndan bu yana Irak’a uygulanan ambargo sonucu kapalı tutulan ve Türkiye’ye milyonlarca dolar zarara yol açan Kerkük-Yumurtalık Boru hattı, Refahyol döneminde açılarak ülke ekonomisine katkısı sağlandı
34- Yıllardan beri Bölge’deki terör sorununun kaynaklarından biri olduğu gözlenen Çekiç Güç, Refahyol Hükümeti’nin kararlılığı sonucu gönderilmiştir.
35- D-8′lerin kurulması. Bu, Başbakan Erbakan’ın yaptığı en önemli hizmetlerden biridir. Bilindiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği Almanya, İngiltere, italya, Fransa, Japonya ve Kanada’dan oluşan G-7′ler var. Bu ülkelerden oluşan grup, aralarındaki ticari ve sınai işbirliğinin devamı için siyasi diyaloga önem vermekte makro planda hedef belirleyerek politikalarını sürdürmektedirler.
D-8′ler ise TC. 54. Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından ortaya konmuş ve fiiliyata geçirilmiştir. D-8′ler grubu, Türkiye, îran, Pakistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya, Mısır ve Nijerya’dan oluşmaktadır.
D-8′ler zirvesi 14 Haziran 1997′de Cumartesi günü bu ülkelerin devlet veya hükümet başkanlarının katılımıyla Başbakan Erbakan’ın öncülüğünde İstanbul’da yapılmıştır.
ERBAKAN VE PARTİSİ İLE İLGİLİ YAYGARALAR BAŞLIYOR
Tam bir yıl süren Erbakan’ın başbakanlığının ilk yarısı normal denecek şekilde geçti. Ancak ikinci yarısı yaygaralarla dopdolu bir şekilde geçti. Bu yaygara fırtınalarının nedeni ne idi? Ve nasıl başladı?
Başbakan Erbakan 24 Ocak 1997′de yaptığı bir açıklamada, ekonomide adeta bahar havası estirmişti. Erbakan yaptığı açıklamada, kaynak paketlerinde hedeflerin tutturulmasıyla 1997 için öngörülen yüzde 65 enflasyonun altına inileceğim, iç borçların daha önce beklenen rakamların altında gerçekleştiğini ve sonraki üç ayda da, 9 milyar doların hükümetin kasasına girmesini istiyordu. Ayrıca Başbakan Erbakan, partisinin Meclis Grubunda yaptığı bir konuşmasında, “Devlet borçlanmaktan kurtulacak, faiz ve enflasyon düşecektir. Durum böyle olunca elde fazla para kalacaktır. Bunun da dövize yönelmeden reel ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Dövizin fazla kazanç getirmeyeceği anlaşılınca para reel ekonomiye gelecektir.” diyordu. Erbakan, bu sözleriyle bazı kesimlerin, özellikle de rantçıların adeta damarına basıyordu. Bunun içindir ki, oturdukları yerden büyük paralar kazanan rantiyecilerin bir kısım medya ile işbirliği içine girerek, sun-i bir karışıklıkla yaygara düğmesine basıyorlardı.
Yaygara düğmesine basıldıktan sonra kartel medyası gazetelerinin manşetlerini, isminin açıklanmasını istemeyen (ve asla açıklanmayacak olan) bazı üst düzey askeri yetkililere ait olduğu belirtilen beyanatların süslemesi dikkat çekiyordu. 28 Ocak 1997′de Hürriyet gazetesinde “Bostan korkuluğu değiliz”, Milliyet gazetesinde “MGK’dan uyarı”, Yeni Yüzyıl gazetesinde ise “Refah gerdi” manşetleri birinci sayfaları süslüyordu. Böylece yaygara düğmesine basılmış olmasının adımları atılmış oluyordu.
YAYGARALAR NÎÇİN YAPILDI?
Erbakan başkanlığında kurulan Refahyol Hükümet döneminde yapılan bunca yaygaralar elbette boşuna ve sebepsiz yapılmadı. Ayrıca bu yaygaralar sadece bir kısım medya tarafından da yapılmadı. Bunun yamsıra başka çevrelerden de yaygara yapanlar oldu. Hangi çevrelerce yapılırsa yapılsın yaygara yaygaradır. Önemli olan yapılan bu yaygaraların sebepleridir. işte Erbakan dönemindeki yapılan yaygaraların sebepleri:
1- Refahyol Hükümeti’nin, kendi köylümüzü düşünerek, yabancı et ithalatını yasaklaması.
”10 aylık zaman içerisinde Türkiye’ye bir gram yabancı ithal et sokulmadı. Bu nedenle et mafyası Refahyol Hükümeti’ne savaş açtı. Nitekim 54. Hükümeti yıktıran çevrelerin bu günkü CHP destekli Anasol-D hükümetine dikte ettirdikleri ilk kararlardan biri, yabancı et ithalatının serbest bırakılması oldu.”
2- Refahyol Hükümeti’nin, Eşel-Mobil sistemiyle ve adil sözleşmelerle çalışanların emeklerini korumak istemesi.
Refahyol Hükümeti tarafından 1997′de yürürlüğe girmesi planlanan Eşel-Mobil sistemiyle işçi, memur ve emeklinin maaşları enflasyon canavarından korunacak ve böylece çalışanlar, sendikaların kapılarının önünde beklemekten korunmuş olacaklardı.
Bu durum, bazı sendika ağalarını rahatsız ettiği için, bu sendikaların yetkilileri birleşerek Refahyol Hükümetine karşı tavır aldılar. Ve daha sonra işbaşına gelen 55. Hükümet’e (Anasol-D) baskı yaparak emekçinin lehine olan Eşel-Mobil sistemini yürürlükten kaldırttılar.
3- Refahyol Hükümeti’nin, devlet arazilerini peşkeş çektirmemesi.
Bazı çıkar çevreleri, devletin kıymetli arazilerini üniversite, otel ve turizm tesisleri kurmak bahanesiyle yağmalamalarına müsade edilmediği için, bu çevreler tarafından Refahyol Hükümetine karşı cephe alındı. Mesut Yılmaz Başkanlığında kurulan 55. Anasol-D Hükümeti gelir gelmez devlet arazilerinin yağmalanmasına destek verdi. İstanbul Boğazı’ndaki yeşil alanları otele çevirecek kararnameler çıkarıldı.
4- Refahyol Hükümeti tarafından Türkiye’de kumarın tamamen yasaklanması. Refahyol Hükümeti tarafından Türkiye’de kumarın yasaklanması, kumardan çıkar elde edenleri fevkalade rahatsız etti. Bu durumdan rahatsız olanlar Refahyol’un bir an önce gitmesi için harekete geçti.
Kumarın yasaklandığı günlerde, gazetelerde çıkan haberlerde, “Kumar mafyasının Refahyol hükümetini yıkmak üzere seksen trilyon para ayırdığı” iddialarına yer veriliyordu.
5 – Refahyol hükümeti’ nin tüm devlet ihalelerini şeffaflaştırması.
Yıllardır Türkiye’de bütün ihalelere tekelci sermaye girmekteydi. İhalelerin şeffaflaştırılmasıyla, tekelci sermayeden başkası da ihalelere katılınca, söz konusu sermaye çevreleri büyük bir rahatsızlık duydular. Bu rahatsızlıklarının gereği olarak Refahyol Hükümeti’nin yıkılması için gerekeni yapmaya başladılar. Bunun en bariz örneği şudur
“Etibank bir devlet bankasıdır. Bu banka Refahyol Hükümeti tarafından 185 milyon dolara satılmışken, 54. hükümetten kurtulan çevreler derhal teminat mektuplarını yakarak Etibank’ı geri verdiler. Daha sonra Etibank, CHP destekli Anasol-D Hükümeti döneminde, devletten alınan kredi ile Cavit Çağlar ve Dinç Bilgin grubuna 155 milyon dolara satıldı.” (154) Otuz milyonluk fark kimin cebinden çıkmış oldu?
6- Refahyol Hükümeti’nin, özel bankalardan faizle borç alma soygununa son vermesi
Tekelci sermaye çevrelerine ait özel bankalar, devlet bankalarından yüzde yetmiş faizle kredi alıyor, aynı parayı birkaç gün sonra devlete yüzde yüz otuz faizle kredi olarak verip devletin parasıyla devleti dolandırıyordu.
Refahyol Hükümeti, Havuz Sistemi’yle bu soygunun önüne geçince, çıkarı kesilenler, Erbakan Başkanlığındaki hükümete karşı taarruza geçtiler.
7- Refahyol Hükümeti’nin, kartel medyanın haksız kazanç hortumlarını kesmesi.
Refahyol Hükümeti, kartel medyanın devletin malını hortumlayan üç musluğunu kesti. Muslukları kesilen kartel medya yaygara hareketine başladı.
Neydi bu kesilen musluklar?
a) Kredi Musluğu
Refahyol Hükümeti, medya da dahil hiçbir yere ve kimseye, haksız bir şekilde tek kuruş kredi vermedi. Ancak bu hükümetten sonra kurulan Mesut Yılmaz Hükümetinin ilk icraatı bu kredi musluklarını açmak oldu.
b) Reklam Musluğu
“Refahyol Hükümeti, devlet bankalarının ihtiyaç dışı reklam vermelerini yasakladı. Sadece Emlakbank’m bir kısım medyaya 1995 yılında verdiği reklamların bedeli takriben (o günkü parayla) 620 milyar TL.’dir.”
c) Promosyon Musluğu
Refahyol Hükümeti, bir kısım medyanın çatal-kaşık satma bahanesiyle halkı dolandırmasını ve esnafın iflasını önlemek için promosyon yasasını çıkardı. Görüldüğü gibi, Refahyol Hükümeti’ne ve özellikle de bu hükümetin Başbakanı Erbakan’a karşı yapılan saldırıların, yaygaraların sebebi çıkar ve menfaatlerdir.
ERBAKAN BAŞBAKANLIK GÖREVİNDEN İSTİFA EDİYOR
14 Şubat, 28 Şubat, 21 Mayıs derken, yaygaralar olayları körükledi, olaylar yaygaralara sebebiyet verdi. Ve arkasından dayatmalar, baskılar, zorbalıklar olduğu iddiası söz konusu oldu, Ama öyle ama böyle ülke geneline yayılmaya çalışılan gerginliği, hoş olmayan gidişatı fark eden Başbakan Erbakan, ülkesi ve milletinin geleceği için Başbakanlık görevinden istifa etmeye karar verdi.
Erbakan kurmaylarıyla gece geç saatlere kadar yaptığı toplantıda erken seçime gitmek şartıyla Başbakanlıktan çekileceğini açıklamıştı. Takvimler 17 Haziran’ı gösterdiğinde ise Başbakanlık görevinden, Başbakanlığın Çiller’e verilmesi için istifa etti. Millet Erbakan’ın başbakanlığına doyamadan yeni bir başbakanla karşılaştı. Erbakan’ın yerine Mesut Yılmaz başkanlığında transfer azınlık hükümeti geldi.
SAVUNAN ADAM YİNE SAVUNUYOR
Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan, Başbakanlık görevinden ayrıldıktan sonra 97′nin yazını, savunma hazırlıklarıyla geçirdi. Erbakan’ın denetiminde çalışmalarını yürüten Hukuk Komisyonu önce 215 sayfalık ön savunmayı, ardından da 415 sayfalık esasa ilişkin savunmayı Anayasa Mahkemesi’ne verdi.
Hukuk Komisyonu, gerçekten başarılı ve tarihe geçecek bir savunma metni hazırlamıştı. Savunma, ekleriyle birlikte, 5 bin sayfayı aşıyordu. Savunmanın çatısını oluşturacak ön ve esasa ilişkin savunma tam 982 bin 829 harften oluşuyordu. Ön savunma, 40 bin 118 sözcük, 3 bin 36 paragraf, 8 bin 172 satırla toplam 215 sayfa meydana getirirken, esasa ilişkin savunma ise 670 bin harf 86 bin 459 sözcük, 12 bin 705 satır ve 9 bin 141 paragrafla toplam 415 sayfaya ulaşıyordu. Savunma sürecinde Almanca, İngilizce ve Fransızca 50′nin üzerinde yabancı kaynak taranırken, Türkçe olarak ise 500′ü aşkın esere ulaşıldı. Ayrıca 50 kişilik bir grup, ABD ve Batı ülkelerine gidip kaynak tarama ve görüşme yapmaktan sekreterya hizmetlerine kadar bir dizi görevi yerine getirmişti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, RP’nin Anayasa’nın 68/4, ve 69/6. maddelerine göre “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğinin” kapatılma istemiyle açıldığı davanın Anayasa Mahkemesi’nde, 11 Kasım 1997′de sözlü açıklamalarım tamamladıktan sonra savunma sırası Erbakan’a gelmişti. Erbakan 18 Kasım’da başlayıp 20 Kasım’da tamamladığı sözlü savunmalarında tam 11 saat konuştu.
Başsavcının ve Erbakan’ın yaptıkları sözlü açıklamaların deşifresi yapılıp taraflara tebliğ edildikten sonra, davanın açıldığı günden beri Roportörlük yapan Yusuf Öztürk, Başsavcı’nın ve Erbakan’ın açıklamalarını da dikkate alarak 471 sayfalık raporunu hazırladı, Röportor raporunda, RP’nin kapatılması yönünde görüş bildirdi.
REFAH PARTİSİ DE KAPATILIYOR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın RP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde açtığı dava, 7 ay 25 gün 53 saat süren karar oturumlarının ardından Anayasa Mahkemesi, RP’yi, “Laik Cumhuriyet karşıtı …leri tespit edildiği” gerekçesiyle kapattı. Karar 2′ye karşı 9 oy ile alındı, üyelerden Haşim Kılıç ve Sacit Adalı karşı oy kulandı. Başkan Ahmet Necdet Sözer ile üyeler Yalçın Acergun, Ali Hüner, Güven Dinçer, Selçuk Tuzun, Lütfi F. Turcel, Samia Akbulut, Mustafa Burmin ve Fulya Kantarcıoğlu ise, RP’nin kapatılması için “Evet” oyu kulandılar.
Anayasa Mahkemesi’nin 16 Ocak 1998 tarihinde saat l4:30′de başlayan ve 15:15′te sona eren karar oturumunun ardından, alınan karar, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer ile üyelerin katıldığı basın toplantısıyla açıklandı.
Karara göre, Genel Başkan Necmettin Erbakan, Milletvekilleri Şevket Kazan, Ahmet Tekdal ile RP’den istifa eden Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’in milletvekillikleri, kararın resmi gazetede yayınlanmasıyla birlikte sona erecek. Bu milletvekilleri ve Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe 5 yıl boyunca siyasi yasaklı olacaklar. (169) Erbakan, kararı büyük bir soğukkanlılıkla karşıladı ve halkı sükun ve teenniye çağırdı. Bu davranış, herhangi bir olayın meydana gelmemesine sebep oldu. Tüm RP’liler de liderleri gibi kapatma kararını soğukkanlılıkla karşıladılar.
İSMET İNÖNÜ ERBAKAN İÇİN NE DİYOR?
(ANKARA, 1973)
“Bu memleket bir tane adam yetiştirdi. O da dinci çıktı.”
İsmet İnönü
TC. 2. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı
KAYNAK: IGMG