ŞARKÜL EVSAT GAZETESİ RÖPORTAJI
İngiltere`de Arapça Olarak Yayınlanan Eş-Şarkul Evsat Gazetesi`nin 3822-23-24 No`lu Sayılarında 3 Gün Süre İle Yayımlanan Prof. Dr. Necmettin Erbakan İle Dış Politika Ağırlıklı Olarak Yapılan Röportaj.
Şahsiyetli Dış Politika Temel Hedefimizdir. Soru; ABD`yi geçmişte size hep engel olan bir güç olmakla suçluyorsunuz. Peki Amerika`yı şu anda bunu yapmaktan alıkoyan nedir?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Amerika yeni bir plan uygulamaya koyarak Abromovitz isimli yeni bir sefir gönderdi. Bu şahıs Amerikan dış siyasetinde isim yapmış tehli bir Yahudidir. Markos`un son döneminde Filipinler`de ve yine Rusya`nın Afganistan`dan çekileceği günlerde Orta Afganistan`da ülkenin dış politikasında meydana gelen değişikliklerde Önemli rol oynamıştır. Kısa bir süre önce Malezya`ya tayin edilmiş: fakat Malezya Hükümeti`nin itirazı üzerine geri çekilerek Türkiye`ye gönderilmiştir.
Soru; Sızın 1974 yılında Başbakanın Londra`da bulunduğu sırada Türk ordusunun Kıbrıs`a çıkarma yapması için emir verdiğiniz yolunda söylentiler var. Bu konunun astı nedir?
Prof, Dr. Necmettin Erbakan: Ülkemize, halkımıza, Kıbrıs halkına ve tüm İslam Alemine yapmış olduğumuz hizmetlerin en büyüklerinden birisi de 1974 yılında kazanmış olduğumuz büyük zaferdir. Ülkemizin ve halkımızın güvenliğini sağlamak ve korumak en başta gelen görevlerimizden biriydi. İlk hedefimiz Larnaka`ya ulaşarak Âda`da yaşayan Türklerin kuzeyden ve güneyden güvenliklerini sağlamaktı. Fakat Hükümet`teki ortaklarımızın basiretsizin?
Ligi ve destek vermemesi yüzünden yukarıda zikrettiğim hedefe ulaşamadık. Ada`daki Hıristiyanların güvenliğini sağlamayı da görev sayıyorduk. Çünkü o dönemde aralarında büyük bir fitne baş göstermiş ve çekişmeleri kanlı bir görüntü kazanmıştı. Eğer orduya vermiş olduğumuz plan ve hedefler doğrultusunda hareket edilip hepsini gerçekleştirebilseydik bu gün Kıbrıs meselesi diye bir konu kesinlikle olmayacaktı.
Soru: Acaba bu konunun bütün ayrıntılarım bize anlatabilir misiniz?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Tabii… Amerikalılar bizden önceki hükümetlere ülkemizde hayvan yetiştiriciliğinde önemli yeri olan ve değerli ve pahalı türden gıda maddelerinin bir yem bitkisinin üretimini yasaklamışlardı. İsviçreliler bu bitkinin ham maddesinin bir kilosunu bizden 5 TL ye alıp bundan imal edilen ürünleri ise 500.000 TL ye satıyorlardı. Bu durumda ne yapmamız gerekiyordu? Bu bitkinin Türkiye`de işlenmesi için fabrika kurduk ve üreticilere bu bitkinin üretimine izin veren bir kararname çıkardık. Ecevit , Bakanlar Kurulu`nu toplayarak Amerika`nın kesinlikle bu kararın karşısında olduğunu bize aktardı. Çok şiddetli bir münakaşaya tutuştuk. Çünkü Ecevit`in bakanlarından bazıları , bu bitkinin ekiminin serbest bırakılmasından faydalanacak çevrelerden çekiniyorlardı. Fakat sonuçta çoğunluğu yanımıza çekmeyi başardık.
Ayrıca bu olayda Ecevit tecrübeli bir gazeteci olduğundan böyle bir kararın alınmasında esas rolü üstlenmiş gibi görünmek ve bitkinin ekimine izin verildiğine dair kararı halkın arasında açıklamak amacıyla bir ilimize ziyaret tertip ettirdi. Tam geziye çıkacağı anda Ankara havaalanında Kıbrıs`ta askeri darbe olduğunu haber aldık. Fakat Ecevit bu olaya pek önem veriyor gibi görünmüyordu. Kendisi program gereği gezisine çıktı ve biz Ankara`da kaldık. Konu ile ilgili gerekli bilgileri topluyorduk. Bu arada partimizin Merkez İdare Kurulu`nu toplantıya çağırdık. Toplantıda Başbakan Ankara`ya dönünce de kararımızı kendisine bildirdik. Ancak kendisi kararımızdan pek memnun olmadı ve Milli Güvenlik Kurulu`nun toplantıya çağrılmasını istedi. Toplantı esnasında da biz görüşlerimizi generallere aktarırken Ecevit de bu konuda böyle bir karar almanın kendisinde yarattığı korkudan bahsediyordu. Toplantıda bulunanlardan bazıları da Başbakanın Londra`ya gitmesini ve İngiltere`ye adaya ortak müdahaleyi teklif etmesini önerdiler. Bunun anlamı askerlerimiz Ada`ya çıkınca İngiliz üslerine gelecekler ve onların komutası altına gireceklerdi. Soru: Niçin özettikte İngiltere?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Çünkü İngiltere`nin Kıbrıs sorunu ile ilişkisi vardır ve bu sorunun mimarı yine kendisi olup adanın Türkiye`den koparılması için Yunanlılar` getiren odur. Ayrıca İngiltere Ada`dan ayrıldıktan sonra da bizimle imzalanan Kıbrıs ile ilgili bazı anlaşmalara bağlı kalmaya devam ediyordu. Soru : MGK`nın kararı ne oldu?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Ecevit`in Londra seferinin bir fayda getirmeyeceğini düşünüyorduk. Fakat sonradan Başbakan`ın bu yolculuğunun ve bir süre Ankara`dan uzak kalmasının bize bir şey kaybettirmeyeceği kararını aldık.
Gerçekten Ecevit Londra`ya uçtu ve ben Başbakan Vekili olarak üst düzey askeri yetkilileri toplayarak son gelişmeleri gözden geçirmeye başladım. Kendilerine şu anda Kıbrıs`ta oluşan durumun müdahalemiz için en uygun , en az riskli ve en az zarara mal olabilecek bir ortam yarattığını anlatmaya çalıştım.
Ada`da ise darbe sonrası düşürülen Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios ile darbeci Sampson arasında mücadele devam ediyordu. Eğer acele etmez isek Ada`da istikrar sağlanmasına yönelik fırsatlar tek bir kişinin eline geçecek bu ise bizim işlerimizi son derece zorlaştıracaktı. Generaller benim bu konuya bakış tarzımı takdir ettiklerini fakat Hükümetlin müdahale konusunda kesin ve kararlı olduğuna emin olmak istediklerini söylüyorlardı. Çünkü Önceki dönemlerde ordu iki defa müdahalede bulunmak istemiş ancak hükümet son anda kararından dönmüştü. Ayrıca eğer geri adım atarsa asker önünde inandırıcılıklarını kaybedeceklerini belirttiler. Ben de kendilerine harekete geçilmesi için emir verilmesi durumunda Girne`ye çıkmaları için ne kadar süreye ihtiyaçları olduğunu sordum. Bana 48 saatten daha erken olamayacağı cevabını verdiler.
Harekat Emrini Verdim
Soru: Bu toplantı ne zaman oldu?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan; 17 Temmuz 1974. Askeri darbe ise 15 Temmuz`da yapılmıştı.
Bu toplantının sonunda kesin kararımızı verdik. Allah`a tam bir tevekkül içerisinde generallere harekatı başlatmaları emrini verdik. Hemen ardından onlar da bunu uygulamaya koydular.
Bu toplantıda beraberimde partimize mensup bir devlet bakanı ve generallerden başka kimse yoktu. Çünkü son derece gizli bir nitelik taşıyordu. Ayrıca toplantıda orduya moral verilmesi açısından imam ve alimlerden bir heyet oluşturulması teklif edildi. Ancak ben ordunun harekata hazırlık yapması için 48 saate ihtiyaçları olduğunu , bu süre içerisinde işin iç yüzünün kimse tarafından bilinmemesi gerektiğini, ancak harekat başladıktan sonra bunun yapılabileceğini ve bu heyetin cepheye gönderilebileceğini söyledim.
Soru; O sırada Başbakan neredeydi? Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Londra`da idi. Ertesi gün akşam Ecevit Ankara`ya döndü. İngiliz Başbakanı ve İşçi Partisi Lideri James Callaghan ortak müdahale teklifini reddetmişti. Bu bizim lehimize olan bir sonuçtu. Çünkü adaya müdahalede bize öncelik tanınmış oluyordu. Ecevit bize Ankara`da ne yaptığımızı sordu. Biz de kendisine Parlamento`yu topladığımızı , parti liderleri ve Genel Kurmay yetkileri ile yaptığımız geniş istişareden sonra harekat emrini verdiğimizi söyledik. Bunun karşısında Ecevit olaydan duyduğu rahatsızlığı gizlemeyerek harekatın hemen durdurulma imkanını olup olmadığını sordu. Bazı komutanlar: ” Bizim vurulmamız için karar çıkartın ama bunu yapmayın.” diye cevap verdiler. Çünkü böyle bir karar tüm komuta kademesinin asker içindeki inandırıcılığını kaybettirecekti. Böylece Ecevit geri dönüş olmadığını ve bir emri vaki karşısında olduğunu anladı. Bu arada Ecevit bizde ve komutanlarda verdiğimiz kararla ilgili olarak bir tereddüt olup olmadığı konusunda araştırma yapıyordu. Çünkü böyle bir tereddüdün mevcudiyeti bizim kararımızdan döndürülmemizde faydalı olabilirdi. Fakat bunda başarılı olamadı. Çünkü işler en ufak bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde tertip edilmişti. Hatta cesaret ve gözü pekliği ile meşhur Deniz Kuvvetler Komutanı ” Bırakın düzenli orduyu, ben bir kayıkla gider Kıbrıs`a çıkarım.” demek cesaretini göstermişti.
Ecevit Bakanlar Kurulu`nu toplantıya çağırdı. Amacımız diğer kabine üyelerini ikna ve harekatın getireceği olumlu sonuçlan izah etmekti. Ancak bazı bakanlar akıllarına gelen her türlü korku veren ve engel çıkaran düşünceyi ortaya atmaktan çekmiyorlardı. Esas korku Amerika`nın veya Rusya`nın olaya itirazları veya Yunanistan ya da Bulgaristan`ın BM`yi harekete geçirme ihtimalleri idi.
Fakat sonunda hepsini ikna ettik. Allah`ın yardımı ile de her türlü engele rağmen harekat başladı.
Fakat o anda BM harekete geçti ve Güvenlik Kurulu harekat başladıktan bir, iki saat sonra toplanarak ateşkes ve Türk ordusunun çekilmesi kararım aldı. Ecevit bizi toplantıya çağırdı ve karan bildirdi. Son derece endişeli ve rahatsız görünüyordu. Fakat kendisine orduyu bu aşamada planın sonuna ulaşmadan durdurmanın mümkün olmadığını söyledik. Sabah saat 04:00`e kadar tartışmalar sürdü. Konu çeşitli müzakereler şeklinde ertesi sabah Bakanlar Kurulu`nun toplandığı saat olan 08:00`e kadar devam etti. CHP`ye, mensup bakanlar harekatın durdurulmasını kabul etmemiz için büyük çaba sarf ediyorlardı. Kendilerini haklı çıkarmaya yönelik ne gerekçe bulabilmişlerse önümüze koyuyorlardı. Telsiz iletişimin bozuk olduğunu , tankların bozuk , kullanılamaz veya çok kötü durumda olduğunu söyleyip durdular. Biz ise konunun askeri bir yönü olduğunu ve bu konudaki araştırmanın komutanlar ile yapılması gerektiğini söyledik ve generalleri Bakanlar Kurulu toplantısına çağırdık. Konuyu kendilerine sorduk. Onlar da : ” Bu haberin gerçekle alakası yoktur. Bütün teçhizatımız , aracımız gerecimiz gayet iyi durumdadır. Öyle ki , şu anda içinde bulunduğumuz harp ortamı gibi aynı boyutta 5 harbe daha girebiliriz.” dediler. Bu sırada Amerikan dış işlerinden bir yetkili Ankara`ya gelmiş ve Bakanlar Kurulu toplantısı yapılan salonun yanındaki bir odada Başbakan ile görüşüyordu. Bu şahıs harekatın acilen durdurulmasını talep ediyordu ve toplantıdan istediği yönde bir karar çıkar umudu ile binadan ayrılmıyordu. Fakat sonunda Ecevit tekrar kendisi ile görüşerek özür diler bir tavırla MSP`nin, istediği gibi bir kararın çıkmasını engellediğini söyleyecekti.
Ecevit Barış Harekatını Engellemek İstemiştir Soru: Ecevit niçin ordu komutanlarını ikna etmeye çalışmadı?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Bunun için çok uğraştı. Özellikle sabahki toplantının bir sonuca ulaşmaması üzerine günün geri kalan kısmını komutanlarla konuyu görüşerek geçirdi. Sabaha karşı bizleri toplantıya çağırarak komutanların harekatın durdurulmasının uygun olacağı görüşünde olduklarını söyledi. Fakat biz kendisine bunu bizzat komutanların kendisinden duymak istediğimizi belirttik ve ben bu toplantı sürerken hemen Genel Kurmay Başkanlığı`na gittim. Başlangıçta bizim harekat planımızda süreyi 6 gün olarak tespit etmiştik. Ancak harekat başlayalı henüz 2 gün olmuştu ve biz önceden belirlenen hedeflere ulaşmadan harekatın durdurulmasına razı olamazdık. Fakat Genel Kurmay Başkanı , Ecevit`in tereddütleri ve şiddetli Amerikan baskısı yüzünden harekat planında bazı değişiklikler yaptığını ve buna göre sürenin 3 gün ile sınırlanabileceğini ve bu süre içerisinde baştan belirlenen tüm hedeflere eksiksiz ulaşılabileceğini söyledi. Ve buna göre ateşkes kararı alabileceğimizi ancak bunun o gün saat 17:00`den Önce olmaması gerektiğini söyledi. (Bakanlar Kurulu sabaha karşı hala toplantı halindeydi.) Çünkü bu saate kadar planın uygulanması tamamlanacaktı. Böyle bir görüş birliği sağlandıktan sonra Bakanlar Kurulu toplantısına döndüm ve Genel Kurmay Başkanı`nın görüşünü aktardım. Daha sonra o gün saat 17:00 dan itibaren geçerli olmak üzere ateşkes kararı aldık. Fakat birliklerimiz teyakkuz durumunda kalacaklardı.
Fakat Türk ordusu Kıbrıs`ta amaçlanan tüm hedefleri gerçekleştirmedi.
Bunun yegane sebebi Ecevit`in korkusudur. Ateşkes kararını saat 17:00 yerine sabah 11:00`deilan etti.
Soru: Niçin temel çözüm olarak müdahale karan alındı? Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Kıbrıs 500 seneden beri Müslüman Türk toprağı olagelmiştir. Osmanlı Devleti`nin gerileme döneminde bu ada İngilizler`e kiralanmıştı. Sultan 2. Abdülhamit hatırasında bu konudaki anlaşmanın bazı maddelerini zikretmektedir. Gerçekten çok mühim olan bu anlaşmanın esasında Ada`nın Osmanlılar`a ait olma hakkı mevcuttur. Fakat İngilizler Filistin`de sahneledikleri komployu burada da tekrarladılar. 500 yıldan beri nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan bu adanın halkım zorla göçe tabi tutup yerlerine büyük miktarda Yunanistan`dan göçmen getirdiler. Amaçlan adanın nüfus kombinasyonunu değiştirerek nihai olarak Türkiye`den koparmaktı. Bu aynı zamanda Batı`nın İsrail`i güvenlik altına alma planına da yarar sağlıyordu. Çünkü Ada Türkler`in elinde olursa kurulan Siyonist devletin güvenliği için bir teh noktası olarak görülecektir. O yüzden ada Yunanistan`a ilhak edilmeliydi.
Bu yüzden Kıbrıs meselesi temelde düzenlenmiş bir planın e-seriydi. Bu sebeple 1974 yılında belirli prensipler ve gerçeklerin ışığı altında ve Türkiye`nin stratejik çıkarları doğrultusunda hareket ettik. Kuzeydeki Türk Devleti`ni kurduk ve sonuna kadar desteklemeliyiz.
Soru: Türkiye`nin Kıbrıs politikasında bir değişiktik bekliyor musunuz?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: İktidarda bulunan hükümetin çıkardığı problemler var. Bu problem son seçimlerini kaybeden ve siyasi geleceğinin yok olduğunun farkına varan Başbakan`ın hareketlen ve davranışlarıdır. Son yaptığımız basın toplantısında Özal`ın Amerika`ya Türkiye`nin Kıbrıs`taki haklarında taviz verme niyetini açığa çıkardık.
Konu ile ilgili bilgiler bize bir ay önce ulaştı. Başlangıçta bu bilgileri ihtiyatla karşıladık. Fakat Özal bu bilgilerde saklı niyetleri açığa vuran faaliyetlere girişmekte gecikmedi ve Papandureu`ya özel bir temsilci gönderdi. Bu temsilci skandallar yüzünden 2 ay sonraki seçimlerde koltuğunu kaybedecek olan bir Başbakan ile ne yapacaktır? Niçin gerekmediği halde bazı tavizler verilmektedir? Niçin seçimler beklenmemekte ve yeni kurulacak Yunan Hükümeti ile mesele yeniden görüşülmemektedir? Özal , Denktaş`tan daha fazla anlayış isteyeceğini söylemektedir. Ama kendisi daha 6 yıl önce Kıbrıs`ın içi işlerine karışmayacağını söylüyordu. Bu değişim kimin yararınadır.
Bu değişim bize göre içine düştüğü çıkmazdan ve sıkıntılardan kurtulma uğrunadır. Bu ise ülkemizin stratejik çıkarlarına taban tabana zıttır. Şimdi ise Vasiliu, Özal`ın verdiği tavizleri görünce tutumun daha da sertleştirerek , artması muhtemel olumlu adımlardan vazgeçmiş bulunmaktadır.
Filistin Davası Bizim Davamızdır Soru: Filistin davası ile ilgili görüşleriniz nelerdir? Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Filistin Emir`ül Müminin Ömer B. Hattab`ın Kudüs`ü fethettiği ve halkını içine düştükleri zulüm çukurundan kurtardıkları günden bu yana 14 asırdır İslam toprağıdır. Ancak bu günkü durumu anlamak için ise olaya Siyonizm hareketinin gelişiminin ışığı altında bakmak gerekir. Siyonizm hareketi Theodar Hertzel isimli bir Yahudi`nin öncülüğünde Basel şehrinde dünya Yahudileri`ne birik çağrısı ile başlamıştır.
Eğer Hertzel vatan olarak Amerika`da bir yeri seçseydi bu kendisi ve Yahudi toplumu için daha mantıklı olacaktı. Çünkü Amerika daha güvenli bir bölge idi. Ve ona destek olan insanlar Hertzel`in güvenliğini kendi güvenlikleri olarak kabul ediyorlardı. Fakat o bunu yapmadı. Yapamazdı. Çünkü İslam`a olan düşmanlığı onun hayalindeki gibi Filistin`de Yahudi vatanı kurma düşüncesine itti.
Osmanlı – Rus Harbi sırasında Hertzel, 2. Abdülhamit`e gelerek büyük paralar teklif etti. Ve Filistin`den küçük bir toprak parçası satmasını önerdi. Sultanın cevabı ise : “Bu topraklar Müslümanlarındır. Bu uğurda canlarını , kanlarım feda etmişlerdir. Bu topraklardan bir karış dahi bütün dünya malım verseler satamam.” şeklinde olmuş ve Hertzel`i huzurundan kovmuştur. Fakat Hertzel ümitsizliğe düşmemiş ve 1897 yılında yani İsrail`in kuruluşundan 50 yıl önce ilk Siyon kongresini toplamıştır. Bu kongreden 50 yıl içerisinde Filistin topraklarında İsrail Devleti kurulması için bir karar çıkmıştır. Ne yazık ki Hertzel`in bu planı başarıya ulaşmış ve bu zaman periyodu içerisinde bu devlet kurulmuştur. Bazı kimseler Hertzel`in planının ana hatlarını bilmemektedirler. Şöyle ki : Birinci olarak ; İsrail devletinin kurulması , ikinci olarak ; vaat edilen topraklar denilen sahayı kapsayacak şekilde genişleme. Yani Hazret-i Süleyman`ın hükmettiği topraklar. Bu harita önce Filistin`den başlamak üzere Fırat ve Nil arasını kapsamaktadır. Üçüncü olarak ; Şam , Türkiye ve Mısır`ın işgal edilerek büyük Yahudi devletine ilhakı.
Bu planın gerçekleştirilmesi için Abdülhamit Han tahttan Yahudilerce indirildi. Batı emperyalizminin yol açtığı bütün savaşları desteklediler.
Yahudileri Filistin`de toplamak için İngiliz vesayet sisteminden bol miktarda yararlandılar. Abdülhamit Han bu plan karşısında son derece dikkatli idi. Cesur Kafkas Müslümanlarından büyük miktarda Filistin`e iskan etti. Kendini büyük harbe ve batı ülkelerinin birbirleriyle ihtilaflarından yararlanıp Osmanlı`yı tekrar eski günlerine döndürmek istiyordu. Ama bunu gerçekleştiremeden tahttan indirildi. İngilizler Yahudilere anlaşma ile Filistin`de zerresinde hakları olmayan bir bölümü verdi. Ve Siyonistler devlet kuruluşunu ilan edince de bir çok üyesi Yahudi kökenli olan BM tarafından kutlandılar. Hukuka ve anlaşmalara dayalı olarak kurulan bir teşkilat bir vatanın gerçek sahiplerinden zorla alınmasını nasıl destekleyebilir? Yahudiler orta çağda Avrupa`da ve İspanya`daki Hıristiyanların baskılarından ve zulümlerinden kaçarak Osmanlı İmparatorluğu`na sığınmışlar ve uzun yıllar güvenlik içinde yaşamışlardı. Fakat onlar Osmanlı`ya ihanet edip arkadan vurmuşlar ve de İslam ümmetini parçalamak isteyen batılılar tarafından da destek görmüşlerdir.
Soru; Sayın Erbakan Sizi Osmanlı`nın izinden giden biri olarak kabul edebilir miyiz?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Ben her şeyden önce Hakkın izindeyim. Müslüman`ın işi budur. Batılın peşinden gitmezler onu yol edinmezler. Şimdi sorabilirsiniz. Hak nedir? Mesela Avrupalılar siyasetlerinin hakka dayandığını ileri sürerler. Hak onlara göre dört unsura dayanır.
Kuvvet: Kuvvetli isen hak seninledir. Bu Firavun mantığıdır.
Çoğunluk: Hak çoğunluğu elinde tutanındır. Bu yalnız başına bizim için yeterli değildir. Zira eğer bunu kabullenirsek Asya`da sayıları milyonları bulan , aynı zamanda çoğunluk teşkil eden ve ineğe tapan insanları Hakkın kaynağı olarak kabul etmemiz gerekir.
Ayırım: Hak siyah ırka karşı beyaz ırkındır.
Şahsi çıkarlar: Şahsi çıkarların bulunması kişiyi haklı bulabilir. Örneğin süper güçlerden birisinin lideri şahsi çıkarları olduğu için,ordularının ve donanmasının dünyanın her yerinde bulunmasını haklı gösterebilmektedir.
Biz bütün bu kriterleri reddediyoruz. Biz İslam`ın kriterlerini kullanarak Hak dört sebepten teşekkül eder diyoruz. Bunlar:
İnsanlar arasında eşitlik: İşte bu insanların arasında ayırım yapılmadan hayat haklarının bir özetidir. Bundan hareketle , namusun korunması , mülkiyet hakkı, inanç hürriyeti , hiç kimsenin bir diğerini inancı dolayısıyla tahkir etmemesi gibi eşitliğe dayanan haklar bütünü.
Çalışma ve gayret: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” ayetinde buyurulduğu gibi bu iki faktör de hakkın kaynaklarındandır.
Karşılıklı rıza: İnsanların arasında karşılıklı rıza ve yine karşılıklı görevlerin ve sorumluluğun bilincinde olma.
4. Adalet: Eğer üç kişi çalıştırıyorsak ve onlar aynı işi yapıyorlarsa ücretleri eşit olmalıdır. Kuvvet, ırk, çıkar veya çoğunluk hakların kaynağı olamaz. Bu kriterler putperest Roma hukukunun bir uzantısı olup Firavun metodunu temsil etmektedir. Ama bu konuda peygamberlerin bulunduğu çizgi dünyayı zulümden ve fesattan kurtarmış , İslam ile hak için bu kutsal mücadele daha da yükselmiş ve bu konudaki kriterleri insanlık için kemale erdirmiştir.
MİLLİ ÇÖZÜM MAKALELERİ İÇİN TIKLAYINIZ…