Allah’ın Varlığının ve İnsanın Yaratılışının Delillerinden:
RUH’UN HAKİKATİ VE OLGUNLAŞMA SÜRECİ
1- Materyalistler, Ruhun Kaynağını Neden Açıklamaktan Acizdir?
Allah’ın varlığını ve canlıların yaratılışını inkâr eden materyalist felsefe, insanın ruhuna ait özelliklerin kaynağını asla açıklayamaz.
Çünkü, materyalist felsefede sadece maddenin varlığına inanılır. Materyalistler, madde dışındaki tüm varlıkları reddettikleri için ruhun varlığını kabul etmemek konusunda son derece ısrarlıdırlar. Bu nedenle insan bilincini, beyni oluşturan maddelere indirgemeye çalışırlar. Bunun için kullandıkları temel varsayım, “organize olmuş madde” kavramıdır. Yani sözde, insana bilinç kazandıran etken, beynin içindeki nöronların arasında çok iyi bağlantılar olmasıdır. Bu nöronlar arasındaki kimyasal ve elektriksel hareketliliğin, “benlik” dediğimiz şuuru oluşturduğunu iddia ederler. Materyalist bilim adamlarından biri olan Francis Crick, bu mantık dışı materyalist iddiayı şöyle özetlemiştir:
“Sevinçleriniz, üzüntüleriniz, hatıralarınız ve tutkularınız, kişiliğinizle ilgili hisleriniz ve iradeniz, aslında çok sayıda sinir hücresinin ve onlara bağlı moleküllerin bir arada gerçekleştirdiği hareketlerden başka bir şey değildir.”[1]
Oysa bu, ne bilimsel ne de mantıksal açıdan savunulabilecek bir iddia değildir. Materyalistlerin insan ruhuna ait özelliklere böyle bir açıklama getirmelerini zorunlu kılan, onların maddeci önyargılarıdır. Maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için, insan zihnini maddeye “indirgemeye” çalışmakta ve bu amaçla akıl ve mantıkla bağdaşmayan iddialara yönelmektedirler.
Oysa ki, özellikle 20. yüzyılın sonlarında yaşanan bazı gelişmeler, insan bilincinin asla maddeye indirgenemeyeceğini, maddenin ötesinde bir gerçeğin var olduğunu ortaya koymuştur. Amerikalı felsefe ve matematik doktoru William A. Dembski, Converting Matter into Mind (Maddeyi Zihne Çevirmek) adlı bir makalesinde, insan beynindeki nöronların biyokimyasal işleyişinin anlaşıldığını ve bunun hangi zihinsel faaliyetlerle ilgili olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Ama buna rağmen; karar vermek, istemek, akıl yürütmek gibi özelliklerin “maddeye indirgenemediğini” ve bilinci araştıran uzmanların bu indirgemeciliğin hatasını gördüklerini açıklamıştır:
“…Bilinç bilimcilerinin, bu olguyu (bilinci) nörolojik düzeyde anlamak ümidinden zaten vazgeçmiş oldukları görülür… Materyalizme olan bağlılık sürse de, insan aklını nöron düzeyinde açıklama ümidi artık ciddi bir düşünce değildir.”[2]
İnsanların düşüncelerinin, muhakeme ve yargı yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının, sevinç, heyecan, hayal kırıklığı gibi duygularının, beyinlerindeki nöronların birbirleriyle etkileşimi olduğunu öne sürmek son derece mantıksız bir iddiadır. Materyalistler, bu konu üzerinde samimi olarak düşünürlerse, kendilerinin de, diğer tüm insanların da nöron yumağından veya atom yığınından çok daha farklı varlıklar olduğunu kavrayacaklardır. Beyin uzmanı Wolf Singer, bir materyalist olmasına rağmen, karşı karşıya kaldığı bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:
“Evrenin bu en karmaşık maddesinde, kendisini ‘BEN’ olarak algılayan bir ‘ŞEY’ var.”[3]
Allah’ın varlığını inkâr eden materyalist düşünceye en büyük darbeyi vuran, materyalistlerin düşünmekten ve konuşmaktan en çok çekindikleri konu, ruhun varlığıdır. Çünkü ruh, Allah’ın varlığının ve insanın yaratılışının açık delillerinden biridir.
2- Gören, İşiten, Hisseden Kimdir?
Günümüzde bilimsel gelişmeler göstermektedir ki, dışarıda var olan maddesel dünyaya ulaşmamız imkânsızdır. Beynimizde muhatap olduğumuz tüm nesneler, dışarıda var olanların kendisi değil, onların bir yansıması olan gerçekte görme, işitme, dokunma gibi algıların toplamından ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız boyunca maddenin bizim dışımızdaki “aslı” ile değil, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopyaları dışımızdaki gerçek madde zannederek yanılırız. Elinizdeki dergi, içinde oturduğunuz oda, önünüzdeki bütün görüntüler gerçekte beyninizin içinde görülmektedir. Peki bu görüntüleri beyninizin içinde gören kimdir? Beyninizin içinde, bir göze ihtiyaç duymadan bu derginin görüntüsünü gören, gördüklerini anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar üzerinde düşünen kimdir? Beyne ulaşan elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyaç duymadan, bir dostunun sesi veya en sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir? Bu algıladıkları ile düşünen, sevinen, üzülen, heyecanlanan varlık, protein ve yağlardan oluşan beynin kendisi olabilir mi? Bu sorular üzerinde düşünen bir insan; şuurlu olarak gören, işiten ve hisseden varlığın madde ötesinde bir varlık olduğunu hemen fark edecektir. İşte bu varlık “ruh”tur.
Tek mutlak varlığın madde olduğunu iddia eden, insan bilincinin de yalnızca beyindeki kimyasal olayların bir sonucu olduğunu zanneden materyalist düşünce bu konuda çıkmaz içindedir. Bunu görmek için, herhangi bir materyaliste şu soruları sorabilirsiniz: Görüntü beynimizde oluşuyor, ama bu görüntüyü beynimizde kim seyrediyor? Şu anda yanınızda bulunmayan alt kat komşunuzu gözünüzün önüne getirin. Onu bütün netliği ile görüyorsunuz. Kıyafetinin detayları, yüzündeki çizgiler, saçlarındaki beyazlar, sesinin tonu, konuşma üslubu, yürüyüşü ile hayalinizde çok net olarak canlandırdığınız bu insanı kim izliyor?
İşte bu ve benzeri soruları materyalistlere sorduğunuzda hiçbir cevap alamazsınız. Çünkü bu soruların tek cevabı, Allah’ın insana vermiş olduğu ruhtur.
3- Ruhun Gerçek Kaynağı Nedir?
Bu sorunun cevabını bize veren kaynak Kur’an’dır. Allah Kur’an’da insanı önce bedenen yarattığını, sonra da ona “Ruhundan üfürdüğünü” şöyle bildirmiştir:
“Hani Rabbin meleklere (şöyle) demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.’ (İnsanın maddesi çamurdan, manası İlahi ruhtandır.) ‘Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona Ruhumdan (hayat ve şuur sırrımdan) üflediğim zaman, siz hemen onun (halifelik makamına hürmet) için secdeye varın!”’ (Hicr: 28-29)
“Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona (insana, Kendi) Ruhundan (hayat ve şuur sırrından) üfledi. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. (Buna rağmen) Pek az şükrediyorsunuz? (Ne nankör insanlarsınız!) [Not: “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. Ruh sadece insanlarda, can ise bitkilerde ve hayvanlarda da vardır.]” (Secde: 9)
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere, ruhun kaynağında Allah’ın Kendi Ruhu vardır. Allah’ın insana vermiş olduğu ruh sayesinde insan, kendi varlığının şuurunda olan ve “ben, benim” diyen bir varlık olabilmiştir. İnsan, bu ruh ile düşünen, konuşan, sevinen, kararlar alan, medeniyetler kuran, ülkeler yöneten bir varlıktır. Akıl ve vicdan sahibi her insan, hayatı boyunca yaşadığı her olayı beyninin içindeki ekranda izleyen varlığın, ruhu olduğunu hemen anlayacaktır.
4- Görüntüleri Ruhumuza İzlettiren Rabbimizdir!
Bizim “dış dünya” olarak izlediğimiz görüntüler, yalnızca Allah’ın bizim için yarattığı özel görüntülerdir. Gerçekte dış dünyanın aslı ile hiçbir zaman muhatap olamayız. Gördüğü görüntüden dolayı heyecanlanan, sevinen, üzülen, endişelenen ruhtur. Bize her şeyi seyrettiren, üstün ilim sahibi Allah’tır. Ruhumuz, beynimizde oluşan görüntüleri izlemektedir. Allah bu şekilde bizim için bir dünya hayatı yaratmakta ve bizleri imtihan etmektedir.
Allah; dünya olarak algıladığımız görüntülerin, belirli bir hikmet ve ilimle ruh dediğimiz varlık tarafından algılanmasını sağlar. Allah; bize dilediği görüntüleri gösterdiği sürece biz hiç farkına varmadan olaylara tepki veririz, halbuki biz ruh ve ruhun seyrettikleri dışında bir dış dünya ile muhatap değilizdir.
5- Ruhun Varlığı Neyi İspat Etmektedir?
Ruhun varlığı, Yaratılışın kanıtıdır. Ruh ve ruha ait özellikler, evrim teorisinin tesadüf dogmasıyla ya da materyalist felsefenin “organize olmuş madde” iddiasıyla asla açıklanamaz. Nöronlar ve onları oluşturan atomlar düşünemezler, karar veremezler, felsefi fikirler öne süremezler, sevgi, şefkat hislerini bilemezler. Tek mutlak varlık olan Yüce Allah, içinde bulunan tüm canlılarla birlikte kâinatı yaratmıştır ve her an yaratmaya devam etmektedir. İnsanı insan yapan vasıf, Allah’ın insana verdiği ruhtur. Her insan kendisi için önceden tespit edilmiş ecel vakti geldiğinde ruhunu yine Allah’a teslim edecek ve dünya hayatındaki yaşamı son bulacaktır. Ruh ise, ahiretteki sonsuz yaşamında varlığını devam ettirecektir.
Kapkaranlık beynimizin içinde; ışıklı, rengarenk, aydınlık, gölgeli görüntüleri oluşturan elektrik sinyallerinden, küçücük bir mekânda koskoca bir dünyayı meydana getiren beyin olabilir mi? Beyin, proteinlerden ve yağdan oluşan kıvrımlı bir et parçasıdır. Böyle bir et parçası, en ileri teknoloji ile üretilmiş televizyonlardan daha net, renkleri son derece canlı olan kusursuz bir görüntü oluşturabilir mi? Bir et parçasının üzerinde bu kalitede bir görüntü meydana gelebilir mi? Veya bu et parçası, en gelişmiş müzik setinden daha kaliteli, daha net, stereo bir ses meydana getirebilir mi? Yaklaşık 1,5 kilo ağırlığındaki bir et parçasının kendi kendine bu kadar kusursuz algılar oluşturabilmesi elbette imkânsızdır. O zaman ruhumuza bu görüntüleri gösteren, ona gerçeğiyle aynı netlikte görüntü ve algılarla bir hayat yaşatan, üstelik bu görüntüleri kesintisiz olarak devam ettiren kimdir?
Ruhumuza bütün görüntüleri gösteren, tüm sesleri duyuran, ruhumuzun zevk alması için tatları ve kokuları yaratan; tüm âlemlerin Rabbi, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah’tır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..