PKK HİZMETKÂRI MI, İSLAM KAHRAMANI MI?
AKP sayesinde PKK meşrulaştırılmış ve eşkıya başı APO, sanki sürgündeki devlet başkanı statüsüyle siyasi pazarlık ortağı yapılmıştı. Bütün bu şuursuz ve onursuz tavırları, kendilerini iktidara taşıyan odakların talimatıyla takındıkları açıktı; hatta Bülent Arınç, PKK’nın siyasi kanadı BDP yetkililerini “Sn. Öcalan’ı zora sokan açıklamalar yapıyorsunuz ve O’nun itibarını zedeliyorsunuz!?” şeklinde uyarılar yapacak kadar bayağılaşmıştı. Sözde Başbakan danışmanı Etyen Mahçupyan, herhalde aslından kaynaklanan PKK sempatizanlığıyla: “Öcalan uluslar arası bir sorunun taşıyıcısı ve çözüm anahtarıdır Öcalan’ın kendisine bir şeyler verilmesine ihtiyacı yok, o zaten istediği şeyleri söke söke almaktadır!?” anlamında devlete tehditvari açıklamalarla kinini kusmaktaydı.
Ve yine AKP’li Yalçın Akdoğan barış sürecine özverili katkı(!) sundukları için BDP’lileri saygıyla anıp övgüler yağdırmaktaydı. Cenabı Hak Kur’an’ında “O halde, siz üstün (haklı ve dayanıklı durumda) iken (düşmanları ve eşkıyaları) barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe (ve tavize) kaymayın. (İnanıyor ve güveniyorsanız) Allah sizinle beraberdir; O sizin (cihat ve Milli savunma amaçlı) amellerinizi asla boşa çıkarmayacaktır” (Muhammed Suresi 35. Ayet) buyurduğu halde, AKP iktidarı Amerika ve Avrupa Gâvurlarının rızası için PKK eşkıyalarıyla barışa oturmakta ve demokratikleşme kılıflı çok sinsi ve stratejik tavizlerle Milli birlik ve dirliğimizi çözecek adımlar atmaktaydı. Bu ortamda bile, AKP’nin akreplikleri bahanesiyle hala İslam’a ve inanç esaslarımıza saldıran Darwinist Ulusalcılar ve Masonik-Kemalist ittihatçı artıkları ise, böylece Sn. Erdoğan’ın değirmenine su taşımakta ve halkımızı bunların kucağına atmaktaydı.
Bu arada Milli Ordu’yu paralı Rambo takımına çevirme ve TSK’yı NATO’nun (yani Haçlı ve Siyonist kurgunun) lejyonerleri haline getirme girişimleri de çok ciddi bir endişe kaynağıydı. Elbette teknolojik bilgi ve beceri isteyen ve süreklilik gerektiren bazı askeri birimlerin ve özel birliklerin profesyonel olması lazımdı. Ama vatan savunmasını tamamen paralı askerlere yaptırmaya kalkışarak, Ordu’yu cihat-Milli Savunma şuurundan ve şehadet duygusundan uzaklaştırmanın, bizi devlet-millet huzurundan da mahrum bırakacağını da hesaba katmalıydı. Örneğin; sınırlarımız, Milli namus ve onurumuzun korunduğu manevi barikatlar konumundaydı. Peki bu kutsal görevi, Milli şuur ve sorumlulukla, manevi bir duyarlılıkla değil de, sadece maaş ve menfaat hatırına yapacak askerler, kendilerine daha fazla para ve imkanlar verecek dış güçlere ve işbirlikçi çevrelere karşı; nasıl ve niçin savaşacaklar ve ne ölçüde canlarını ortaya koyacaklardı?
Ve yine güya Parelelci-Cemaatçi yapıyla mücadele perdesi altında Emniyet ve Adalet teşkilatındaki ve diğer kurumlardaki sade ve sıradan devlet görevlileri sürekli hakaret ve haksızlıklara uğratılıp etkisiz bırakılmakta, ama Cemaatin asıl patronlarıyla AKP kurmayları hala stratejik ittifak halinde bulunmaktaydı. Yandaş medyanın doğrudan, sözde muhalif medyanın ise dolaylı beyin yıkaması ve manipülasyonları sonucu uyurgezer kalabalıklara dönüşen toplum ise, Sn. Erdoğan ve iktidarının her hıyanet ve mel’anetine bir keramet, bunların her rezaletine bir mazeret uydurmakta bayağı ustalaşmış, yalaka İlahiyat Proflarının yamuk fetvaları, faizden, fuhuş serbestliğinden, Haçlı AB ve Papa hizmetçiliğinden çok memnun ve mesrur Şeyh-Derviş takımının abuk-sabuk rüyaları, zavallı halkı sürekli coşturmaktaydı. Çok yakın bir gelecekteki hakikat devriminde ve hainlerin-gafillerin derbederlik döneminde, bu tespit ve tahlillerimiz daha iyi anlaşılacak ve “İşte bu sözlerim(in ne denli gerçek olduğu) yakında hatırlanacak ve haklı bulunacak)tır.” (Gafir-Mümin: 44)
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…