ÖZDEMİR İNCE’NİN ERDEMİ!
Özdemir İnce 19 Şubat 2014 tarihli Aydınlık’ta “Erbakan yaşasaydı sorardım” başlığıyla Rahmetli Hoca’yı ve Onun referans aldığı İslam’ı hedef alan bir yazı döşenmişti. “Necmettin Erbakan’ın Cumhuriyet’le, Cumhuriyet Devrimleri’yle, Cumhuriyet’in uygulamalarıyla barışık olmadığı görülüyor. Kurduğu ve Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan partiler bu barışık olmamanın somut tanık ve kanıtlarıydı. Söz konusu kapatılmaların AİHM tarafından onaylandığını da unutmayalım” diyen Bay Özdemir’e: “İyi de, bu tapındığınız ve referans aldığınız AİHM şimdi bizi Kıbrıs’ta işgalci saymakta, APO’ya verilen ağırlatılmış müebbet hapis cezasını “kabul edilmez” bulmakta ve bozulması yönünde karar almaktadır, diye haklı görmeniz mi gerekmektedir?” şeklindeki sorulara acaba yanıtı nedir? Erbakan Hoca’nın Davam kitabı “Maarif Davamız” bölümündeki: “Daha iki asır evveline kadar Paris’te Sorbon Üniversitesinde kürsüye çıkan profesörler bizim âlimlerimizin kıyafetini giymeyi bir iftihar vesilesi sayıyordu. Hâlbuki bugün ne haldeyiz? Bugün eğitim sistemimizin hâli nedir? Bugün bir bakıma, kendi maarif sistemi kendisi için insan yetiştirmeyen tek millet hâline geldik.” (s.179) tespitleri, tamamen gerçeklerin ifadesi ve Milli bir gayretin neticesi iken, bu sözler neden Özdemir Bey’i incitmektedir?
İsmet İnönü’nün imzaladığı Full Bright anlaşması gibi uzun zaman ABD’li, son yıllarda ise AB’li uzmanların telkin ve tertipleriyle şekillenen genetiği bozulmuş mevcut eğitim sistemimiz, neslimizi güdükleştirmiş ve farklılıkları derinleştirmiştir. Gençliğimiz Milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırılıp bencil ve beleşçi hale getirilmiştir. Türkiye hızla insan kaynağını çok iyi değerlendirip teknoloji ve medeniyet üretecek bir eğitim sistemini revize etmelidir. Eğitim politikalarındaki ölçüsüz devlet müsrifliği sivil toplum kapasitesini sürekli geriye götürmektedir. Eğitim sisteminin sivil toplum eliyle/işbirliğiyle derinleştirilmesi de hayati bir önemdedir. Milli bir eğitim sistemimiz olmadığı için maalesef devlet ve millet olma parametreleri de tamamlanabilmiş değildir. Bunun nedeni, devlet hafızamızı ve hassasiyetimizi ve milli reflekslerimizi Cumhuriyete taşırken Milli Eğitim Bakanlığını ihmal etmemizdir. Cumhuriyeti TSK, MİT ve Dışişleri Bakanlığı kolonları üzerine bina etmek yetersizdir. Oysa her akıllı devlet gibi bizim de mutlaka milli ve ilmi bir eğitim sistemini gerçekleştirmemiz gerekirdi ki, bu yüzden en basit bir ihraç kültür bile bizi etkilemesindi. Türkiye’de eşitlikçi, adaletli ve demokratik bir hayat ortamı inşasında temelde eğitici ve üretici bir eğitim sistemi mutlaka geliştirilip yerleştirilmelidir. Türkiye’nin zaaflarını kaşıyıp deşmek, ülkeyi bölmek ve güçsüzleştirmek dış güçler diye tabir edilen aktörlerin temel hedefidir ve hatta uluslararası rekabetin neticesidir. Dirençli ve deneyimli bir millet yetiştirecek, her bakımdan yeterli bir eğitim sistemi ise bunun en güçlü panzehiridir. Türkiye’nin başta bölgesine olmak üzere tüm çağdaş dünyaya rol model olarak sunacağı en değerli varlığı batıdan kopya edilen taklitçi bir eğitim sistemi değil, özgün, bilimsel, demokratik, Milli ve manevi temelli bir eğitim sistemidir” tespitleri elbette acı gerçeklerin ifadesidir.
Bir masonik kuruluş olan ve Fransız kültürü diye Haçlı+Siyonist barbar Batı düşüncesini yaygınlaştırmayı amaçlayan “Officier de I’Ordre des Arts et des lettres” ten onur belgesi alacak kadar (Fransa-1990) Avrupa gâvurluğuna yatkın olan Bay Özdemir İnce, sizin gibilerden İslam’a hürmet ve Erbakan’a muhabbet beklemek elbette ahmaklık alametidir. Ancak %99’u Müslüman bir ülkede bu değerlere ve şahsiyetlere en azından bir saygı gösterilmesi ve hakaret edilmemesi asgari insanlık icabı değil midir? Aynı “officier dans I’ordre des Arts et latters” ödülü 13 Ekim 2011’de de Fransa Büyükelçisi’nin takdim konuşmasıyla, yoldaşınız Yalçın küçük’ün sıkça gündeme getirdiği ve “Yahudi dönmeliklerine” işaret ettiği Kırım kökenlilerden Prof. İlber Oltaylı’ya verilirken “Yahudilerle Müslümanlar arasında gerçek bir tanışma köprüsü olan ALADIN projesi esnasında ortaya koyduğunuz hümanizm anlayışını saygıyla selamlıyorum” sözleri dikkat çekiciydi; çünkü bahsettiği bu proje dinlerarası diyalog süreciyle ilişkiliydi. Yani Ey Özdemir İnce, Fetullah Gülen’lerle sizlerin yuları aynı Siyonist ve masonik mahfillerin elindeydi ve Rahmetli Atatürk “kökü dışarıda fesat yuvaları” oldukları gerekçesiyle mason localarını kapatıvermişti. Bilirsiniz asıl adı Antole Bisgue (Bisk) olan Alain Bosquet, 1919 Ukrayna-Odessa doğumlu bir Yahudiydi, ABD ordusuna yazılıp askerlik etmişti, ta 1980’de Fransız vatandaşlığına geçmişti ve sizin de üyesi bulunduğunuz “Mallarme Akademisinin” başkanlığına getirilmişti. Bütün bunlar, sizlerin ayarınızı, ahlakınızı ve bağlantılarınızı bilerek yazdığımız anlaşılsın diye belirtilmekteydi.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…