Çağdaş bilim adamları: Öfke ve kızgınlığın, “aralıklı patlama bozukluğu” adı verilen ve biyolojik temelleri olan bir hastalık olduğunu söylüyor.
ABD’de 2001-2003 yılları arasında, 9 bin 282 kişiyle yüz yüze görüşülerek yapılan bir çalışma sonucunda öfke ve kızgınlığın, aslında bir hastalık olduğu ve “aralıklı patlama bozukluğu” olarak adlandırılıyor. Chicago Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kürsüsü Başkanı Dr. Emil Coccaro, “İnsanlar öfkenin sadece kötü bir davranış olduğunu ve bu tavrın düzeltilmesi gerektiğini sanıyorlar. Bilmedikleri şey ise bunun biyolojik ve düşünsel bir yönünün bulunduğudur” diyor. Belirli bir durumla bağlantılı olmayan biçimde birden fazla patlama ve kızgınlık durumunu ifade eden hastalığın, “tehdit, saldırgan davranış ve eşyalara zarar verme” şeklinde de kendisini gösterebileceği, bunun en erken görüldüğü yaşın ise 14 olduğu kaydediliyor. Harvard Tıp Fakültesi’nden Ronald Kessler’e göre ise, “Bulgular, bu öfke rahatsızlığının düşünüldüğünden çok daha yaygın olduğunu gösteriyor.”
Bilimsel araştırmalara göre, öfkeyi doğru ifade etme öğrenilince şiddet azalıyor!
Gittikçe çoğalan şiddet olayları endişelerimizi artırmaya devam ediyor. Ailede, okulda, sokakta ve televizyonda zaten var olan şiddetin, okuldaki gençlere de sıçramaması mümkün değildir. Kişi ne kadar eğitim alırsa alsın, içinde yaşadığı toplumun etkileri bir zaman sonra davranışlarında görülecektir.
İnsanları şiddete en çok iten nedenler: ailede sevgi ve ilgi noksanlığı, aile içi şiddet ortamı, dinî ve ahlâkî eğitim kısırlığı, disiplin sorunları, arkadaşlıkla ilgili sıkıntılar, sosyal çevrenin kişiyi korumakta yetersiz kalması ve alt kültür sorunları, medyada şiddet içeren dizi film ve programları, şiddet içeren internet yayınları, bilgisayar atari vb. oyunları, alkollü içecekler ve bağımlılık yapan madde kullanımı, stresle başa çıkılamaması, kişinin temel ihtiyaçlarının karşılanmamış olması vb. olup, bütün bunlar öfkenin doğru ifade edilmesini önlemekte ve kişiyi saldırganlığa itmektedir.
Öfke; mutluluk, üzüntü, korku ve nefret gibi günlük hayatta yaşadığımız beş temel duygumuzdan birisi olmaktadır. Yani; 1- Mutluluk, 2- Üzüntü, 3- Korku, 4- Nefret gibi, 5- Öfke de, doğal bir duygu ve normal bir davranıştır. Ancak doğru ve uygun şekilde açığa vurulmalıdır. Öfke ve saldırganlık birbirinden ayrı konulardır. Aslında öfke bir duygu, saldırganlık ise bir davranış şekli olup birbirlerinden farklıdırlar. Öfke doğru olarak ifade edildiği takdirde olumlu, sağlıklı ve duyarlı sonuçlar doğuracak; uygun teklifler enerji aktaranı, bireyleri uyaran ve canlandıran bir duygu halini alacaktır. Öfke, yanlış tavırla saldırganlığa yol açtığından ve insanların başlarının derde girip birçok problemle karşılaşmasına sebep olduğundan, bazıları öfkelerini göstermekten sakınır. Oysa öfkenin doğru şekilde ifade edilmeyip bastırılması, var olan enerjinin içe döndürülmesi demek olup, sonucunda öfke patlamaları veya psikosomatik hastalıklara neden olmaktadır.
Öfkenin: “Yanlışlık ve haksızlık yapan kişiyi geliştirecek şekilde uyarılıvermesi” olarak gösterilmesi, doğru biçimde ifade edilmesi küçük yaşlarda öğretilmelidir. Aile bireyleri en etkili modeldir. Bu sebeple anne-baba; kendilerinin veya diğer kardeşlerin vurmak, bağırmak, hakaret yağdırmak gibi, öfkeyi olumsuz açığa vurma tarzlarının önüne geçmelidir. Yanlış davranışları ailede görmese bile aile dışı sosyal ortamlarda da yanlış davranışlar kazanabilir. Bu sebeple anne-baba çocuklarına öfkeyi doğru ifade etme açısından güzel örnekler görebileceği ortamlar hazırlamaya önem vermelidir. Bununla beraber, olumsuz bir davranışa karşı, aynı şekilde olumsuz davranışın kullanılmasını gerektiren nadir durumlar da olabilir. Burada öfkenin saldırganlıkla ifade edilmesinden ziyade savunma, kutsallarını ve temel insan haklarını koruma gayreti önemlidir. Kişinin, karşı tarafın daha fazla saldırgan davranmasına yol açmayacak şekilde kendisini nasıl savunacağı küçüklükten itibaren öğretilmelidir.
Hangi durumlarda öfkelenmek yersizdir ve hangi durumlarda saldırganlık yanlış ve tehlikelidir? Bütün bunlar uygun sosyal ortamlarda bulunarak öğrenilir ve tabi dini ve ahlâki eğitimle desteklenir. İnsanlarla yakın ilişkiler kurdukça kişi; ne gibi durumlarda nasıl davranmak daha iyi sonuçlar doğuracaktır? Hangi şekilde davranışlar kişinin başını derde sokacaktır? Başkaları kendilerini kontrol etmeyi nasıl başarmaktadır? Öfkeyi en uygun ifade şekli nasıldır? Bunların hepsi, yaşayarak ve engellerle karşılaşıp engellerle başa çıkarak öğrenilir. Okul da bu konuda önemli bir eğitim yeridir. Yanlış davranışları değiştirmeye yönelik “davranış eğitimi”, rehber öğretmenler ve din kültürü ve ahlâk dersi öğretmenleri tarafından etkili bir şekilde ve sevdirerek verildiğinde saldırganlık ve şiddetin önlenmesinde aile eğitimini destekleyecektir.
Öfke neden saldırganlığa yol açıyor?
Öfke tepkisine sebep olan durumların başında; engellenmiş planlarımız, prestij kaybına uğratılmamız, ailede karşılaşılan sıkıntılarımız, kışkırtma ve aşağılık duygusuna kapılmamız gelir. Bunlar gerçekten var olabilir ya da kişi onu; insanlara güvenememe, insan davranışlarını genelleme, kişiselleştirme, yapılan her tenkidi kendine yönelik zannetme, gibi düşünce tarzı sebebiyle var gibi algılayabilir. Şu düşünce tarzları başkalarının davranışlarını yanlış anlamaya sebep olduğundan dikkat edilmelidir: “İnsanlar hep benimle uğraşıyor. Beni kıskanıyorlar ve kimse iyiliğimi istemiyor. Bana güvenmediği için benim isteğime karşı çıkıyor.” Oysa bunların çoğu sadece bir kuruntudan ibarettir. Yine açlık, susuzluk, aşırı yorgunluk, bazı organik hastalıklar ve biyokimyasal etkiler de öfkenin daha çabuk saldırganlığa dönüşmesinde etkilidir. Bireyin değiştirmeye çalıştığı duyguları ve düzeltmeye çalıştığı davranışları, yanlış ve zararlı alışkanlıkları, aşırı stresli durumlarda daha çabuk ortaya çıkıvermektedir. Bu sorunlarla başa çıkma becerilerinin kazanılarak strese karşı dayanıklılığın güçlendirilmesi, davranış eğitimi verilmesi, öfkeyi doğru ifade etmenin öğretilmesi, bu gibi kontrol zorluklarını önleyecektir.
“Olumlu” öfke ifadesi için ne yapmamız gerekiyor?
Öfkeyi, stres ortamı geçtikten sonra ifade etmeye başlamalıyız. Öfke belirtilerinde sakinleşmeye çalışmalıyız. Empati göstermeye alışmalıyız. Yani kendimizi karşımızdakinin yerine koymalıyız. İnsanların hata yapabileceklerini kabul etmeli ve gerekirse affedip hoş karşılamalıyız… Bir işi yaparken veya tepki koyarken, ahlâk ve hukuk dışı davranışlardan uzak durmalıyız. Muhataplarımızın, gösterilen çabaya değmediği anlaşıldığı takdirde, isteğimizden vazgeçebilme olgunluğuna kavuşmalıyız.
Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey’e ünlü İslam âlimi, Şeyh Edebali’nin verdiği öğütlerin başında “öfkesini yenmesi” geliyor:
“Oğul insanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. (Ama insanlar vardır; erdemiyle ve eserleriyle ölümsüzleşirler!) Avun oğlum avun. (Şükret ve onur duy ki) Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın, ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin… Öfken ve nefsin bir olup aklını yenerse kaybedersin… Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..