NEDEN MUHAFAZAKÂRLIK ARTTIKÇA,
AHLAKSIZLIK DA AZITMAKTAYDI?
6 Nisan 2005 tarihinde ve AKP iktidarı sürecinde ülkemizde korkunç bir olay yaşanıyordu. Maalesef ülkemizde binlerce örneği bulunan; bahtı kara, bağrı yara bir kadın ve kahreden dramı, hepimizi temsil ediyordu. Önceki eşinden boşanıyor, yeni eşi kendisini başka erkeklere pazarlıyordu. Bu zalim adam, zavallı kadının yanında getirdiği küçücük ve masum çocuğa işkence ediyor ve döve döve öldürüyordu! Aile yuvası, toplumun temel taşı çöküyor, ahlak ve namus kavramı can çekişiyordu! Olay Hürriyet’te çıkmasına rağmen (6 Nisan 2005) üçüncü sayfa haberi yaklaşımı dışında, hiçbir yazıya konu olmuyordu. Bir de Vatan Gazetesi bu olaya kısaca değiniyordu. Neredeyse hiçbir köşe yazarı olaya parmak basmıyordu. Vatan Gazetesindeki bir uzman görüşünün dışında hiçbir sosyolog, psikolog, aydın görüş beyan etmiyordu.
Dünyadan bihaber hükümetimiz ve onun Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanı’ndan bir ses, bir tepki gelmiyordu. Kim bilir, belki de onlara göre bu olay, sadece adi bir polisiye vak’adan ibaret görülüyordu.
Halbuki, bu acı ve feci durum gören gözler için, duyarlı vicdanlar için hiç de hafife alınacak, görmezlikten gelinebilecek gibi bir dram değildi!.. Sadece bir avuç duyarlı insanın feryadı; can çekişen vicdanlarımızın çığlıkları ve hıçkırıkları gibiydi…
“Nerede bu ülkenin kadın kuruluşları? Niçin susuyorlardı? Asıl konuları ve ilgileri bu tür dramlara dikkat çekmek olması gereken bu yapılar, illa bir “provokasyona veya paralı bir şova ya da argo tabiri ile dolduruşa getirildiklerinde” mi ortaya çıkıp edebiyat yapacaklardı?
Nerede bu ülkedeki Hümanizm Havarisi geçinen şarlatanlar? Onlar için Emirhan ya da annesi Melahat Semiz insan sayılmıyorlar mıydı? Nerede insan hakları savunucuları? Yoksa onların “azınlık haklarını”(!) savunmaktan ve taşeronluktan başka misyonları kalmamış mıydı? Nerede Hiroşima’da ölen çocuklar için ağıtlar yakan Zülfü Livaneli gibi sosyalist sanatçıları?
Nerede kedi karikatürleriyle uğraşan bu ülkenin Başbakanı? Yoksa etrafındaki Çin Seddi’nden o da mı olan biteni göremiyorlardı? Nerede bu olayı en iyi anlaması gerekenlerden birisi olan Meclis Başkanı?
Nerede TV’lerde kadın programı yapan ve sunan insanlar? İncir çekirdeğini doldurmayan meseleleri saatlerce tartışanlar!? Yoksa iş ciddiye binince onlar da mı kafalarını kuma gömüyorlardı? Nerede bu ülkenin İslamcıları!? Kendi aralarında tartıştıkları zaman mangalda kül bırakmayan, sonra zoru görünce tornistan edip giden külhanbeyi İlahiyatçıları? Sakalları kesip, gömlekleri çıkarınca İslamcılığı bırakıp eyyamcılığa mı başlamışlardı? Yoksa “Mücahitlikten Müteahhitliğe” mi terfi etmişlerdi?.. Bu ne kötü bir alışverişti! Hani AKP gelecek, dertler bitecekti? Hani Müslümanlar kardeşti? Yoksa paraya, pula, makam ve mala, lüks arabalara kavuşunca harç bitti, yapı paydos mu edilmişti? Din, dava edebiyatı bitmiş miydi? Böyle bir durum kardeşlik mi, yoksa kalleşlik mi, kim cevap verecekti?
Ya sizler!? Ey bu ülkenin milliyetçileri… Siz neredesiniz!? “Ne kamusal alanı ulan!” diye gürleyen sesleriniz niçin kesilmişti! Bu ülkenin ‘VATAN TAŞI’ ile ‘VATANDAŞI’nın haklarını savunmanın aynı şey olduğunu, “hatta kimlik erozyonunun toprak erozyonundan daha tehlikeli” bir hal aldığını ne zaman fark edeceksiniz? ’Benim kavgam kuru bir cihangirlik kavgası değil’ diyen Fatih’in medeniyet tasavvurunu ne gün üstleneceksiniz?
Ya size ne demeli, ey bu ülkenin solcuları ve sosyal demokratları? İşsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki dengesizlikler, yabancılaşma, sömürü, sosyal çöküş, çevresel ve insani kirlenme, eğitim, sağlık, modernizmin getirdiği problemler, ruhsal yalnızlaşma, kadın ve çocuk hakları, aile… Efendim! Ne diyorsunuz, yoksa anlamadınız mı? Size; bu ülkenin köşe taşlarını yerinden oynatmak için manivela olarak kullanılan sloganlar dışında hiç mi duyarlı ve tutarlı bir tarafınız kalmamıştı?
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…