Musul, Kerkük ve Rakka’yı Kurtarmamızı ABD VE AB NİYE BU DENLİ ARZULAMAKTAYDI?
Musul da Kerkük gibi Barzani Kürdistan’ının bir parçası yapılmaya çalışılmaktaydı. Bu girişim aslında “Büyük İsrail” planının bir parçasıydı. Şii baskılarıyla IŞİD’e teslime zorlanan Musul halkının bu şeytani projelerden haberdar olması imkânsızdı. ABD, AB, İsrail ve Rusya; büyük katliamlara ve göç dalgalarına yol açacak Musul operasyonuna Türkiye’nin katılmasına görünüşte karşı çıkıyorlardı. Oysa bu da bir tuzaktı. Perde arkasında, çeşitli danışmanları aracılığıyla Sn. Recep T. Erdoğan’ı sürekli kışkırtmakta ve kahramanlık damarını kaşımaktalardı. “Misakı Milli Sınırları” ile bizi pohpohlayan bu Siyonist güdümlü Haçlı ittifakının amacı: a)Türkiye’yi bu müdahaleye kendi kararıyla mecbur bırakmak, b)ABD askerleri, Amerikan askeri elbisesi giymiş PYD teröristleri ve Şii Milislerce büyük zayiatlar verecek şekilde Türk birliklerine saldırmak, c)Sonunda da “Biz istemediğimiz halde siz bu işe zorla girdiniz, şimdi sonuçlarına da göğüs geriniz!” diyerek bizi korkunç sorunlarla baş başa bırakmaktı. En büyük arzumuz bu kuşkularımızda yanılmış olmaktı.
Tam kırk yıldır, Sn. Recep T. Erdoğan’ı yakından tanıyan, kendisini dikkatle takip ve tahlil etmeye çalışan ve hakkında yüzlerce makale yanında tam beş kitap yazan birisi olarak şu kanaate varmış bulunmaktayım: Sn. Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki “Dünya beşten büyüktür!” gibi çağrılarının, AB’ye yönelik “Artık yol ayrımına geldik!” şeklindeki çıkışlarının, “PYD’nin de katıldığı bir Rakka-Musul (IŞİD) saldırısında yer almayız!” anlamındaki beyanlarının ardından, bunların tam aksine ABD, AB ve İsrail’e büyük tavizlere yanaşıldığını ve bu çıkışların; dikkatleri başka yönlere yoğunlaştırıp o tavizleri yumuşatmaya ve muhtemel tepkileri peşinen törpüleyip halkı avutmaya yönelik kılıflar olarak kullanıldığını onlarca tecrübeyle anlamış durumdayım.
Oysa Siyonizm’in bir programı olarak İsrail’i kurmak ve korumak üzere şekillenen BM teşkilatında, daimi üyelerin sayısı beşten 20’ye çıkarılsa ne değişmiş olacaktı? Yine Siyonist odakların güdümündeki veto yetkili beş ülkenin figüranı durumundan asla çıkamayacağımız bu şeytani oluşum içerisinde kurusıkı çıkışlar yerine, D-8’lere etkinlik ve yetkinlik kazandıracak; İslam Birleşmiş Milletleri Teşkilatı, İslam Ortak Pazarı, İslam Savunma Paktı, İslam Dinarı, İslam Kültür ve Eğitim İşbirliği Programları gibi tarihi ve talihli projelere sahip çıkılması ve gereğinin yapılması daha ciddi ve gerçekçi bir yaklaşımken, böylesine kof iddialarla nereye varılacaktı?
Bu sefer daha derin tavizler verilecek olmalı ki, “darbeye karşı demokrasiyi savunuyoruz!” palavrasıyla koyu Erbakan karşıtı ve İslam şeriatı düşmanı Mesut Yılmaz bile Cumhurbaşkanıyla birlikte Amerikalara koşup konferanslara katılmakta ve Sn. Recep T. Erdoğan’a sahip çıkmaktalardı. Oysa 28 Şubat sürecinde postmodern darbenin baş şakşakçıları arasındalardı. Yetmez Darwinist Ulusalcı Vatan Partisi’nin sözde Kemalist Genel Başkan Yardımcıları Sn. Erdoğan’ı savunmak üzere Amerika’ya koşmuşlardı..
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…