MSP Döneminde Devrim Niteliğindeki Hizmetler
Erbakan`ın ve Milli Görüşün, iktidar olduğunda neler yapabilece-ğini akıllara yatırmak için, daha önce Selamet dönemindeki koalisyon hükü-metle-rinde ve üç-dört yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde, fiilen gerçekleştirdiği tarihî hizmetleri hatırlatmak zorun-dayız…
A- Milli Görüş, “Önce ahlâk ve maneviyat” diyerek yola çıktığı için bu sa-hada ve her birisi nizorlu bir mücadele sonunda başardığı “Devrim” niteliğindeki hiz-metlerin bir kısmını arz edelim:
1- 52 tanesi, daha önceki hükümetlerce ve özellikle Demirel tarafından kapatılan Orta kısımlarını yeniden devreye sokmak üzere, tam 350 tane İmam- Hatip Okulu’nun açılması başarılmıştır.(Lütfen dikkat edilsin. Bütün Cumhuriyet tarihi bo-yunca, 50 yılda sadece 50 tane, Selamet döneminde ise 3 yılda 300 tane İ.H.O. açılı-yor. İşte bizim faziletimiz, farkımızdır.)
2- İ.H.O. mezunlarının üniversitelere girme hakkındaki kanun teklifi verildi ve gerçekleştirildi. Bu gün İ.H.O. çıkışlı avukat, doktor, mühendis, po-lis, öğretmen, kayma-kam…Yüz binlerce inançlı kadrolar, yurt çapında görev başında ise bu Selamet’in meyve-leri ve hayırlı sonuçlarıdır.
3- İ.H.O. mezunu öğretmenlerin, ilkokullarda Din ve Ahlâk dersi öğret-meni olma-ları hususunda kanun teklifi yapıldı ve çok şükür başarıldı, bugün uygulanmaktadır.
4- Bütün okullara, Din ve Ahlâk dersleri programı konuldu. Bu durum Laik Türkiye`de, tek başına bir olay sayılmıştır. Daha sonra 12 eylül askeri yönetimi bunun önemini kavrayarak “Din eğitimini zorunlu dersler sınıfına” almıştır.
5- Bu ahlâk derslerinin, Ortaokul ve Liselerde Yüksek İslam ve İlahiyat mezun-larınca okutulması tamimle şart’a bağlanmıştır.
6- 1976-1977 ders yılı başından itibaren ilk, orta ve liselerde bütün ders kitap-larının yeniden yazılması, Bakanlar Kurulunca karar altına alınmıştır.
7- Mısır, Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerde okuyanların, dip-lo-ma-larının Türkiye`de geçerli sayılması kararlaştırılmış ve uygulanmaya baş-lanmıştır.
8- Müstehcen neşriyatla (ahlâksız yayınlarla) mücadele kanunu çı-ka-rılmış, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca ciddiyet ve cesaretle uygulanmıştır.
9- Vakıf mallarının yağmalanmasına son verilmiş, Vakıflarca 500`e yakın cami yeniden restore edilmiş, Vakıf gelirleri üç-dört misline çıkarılmıştır. Ayrıca, Vakıf aşevlerinden yedirilen yoksulların sayısı dört misli artırılmış. Takriben 5000 kadar kör, sakat ve sahipsiz insanımıza, vakıflardan maaş bağ-lanmış, Vakıflara ait yeni iş hanları yapılmış ve gelir kaynakları arttırılmıştır.
10- Risale- i Nur gibi dînî, ilmî ve ahlakî eserlerin okutulmasına konu-lan yasak-lar kaldırılmış, böylece İslamî yayıncılıkta yeni bir çığır açılmış ve patlama yapılmıştır.
11- Kur`an Kurslarının yapılması ve yaşatılması için, Cumhuriyet tari-hinde ilk defa devlet katkısı olarak bütçeye ödenek ayrılmış ve 3000’den fazla Kur’an Kursu hizmete başlamıştır.
12-Din görevlilerinin mesleki eğitimi için, 7 tane Bölge Eğitim Merkezi açılmıştır.
B- Ülkemizi geri kalmışlıktan, sömürülmekten ve dilencilikten kurtar-mak, insa-nımıza helal ve huzurlu iş sahaları açmak için, mutlaka Ağır Sanayi hamlemizi başlat-mak, Milli Harp sanayimizi kurmak zorundaydık… Bu nedenle Milli, güçlü, süratli ve yaygın kalkınmayı sağlamak üzere, MSP bir yan dış güçler ve yerli sömürü ve ser-maye çevreleri ile savaşırken, bir yan da za-manla yarışıyordu. “Montaj değil, her yö-nüyle milli ve yerli üretim”, ” Fabrika yapan fabrika” diyerek yola çıkıldı ve ülke ça-pında 200 büyük fabrikanın plan ve projeleri hazırlı, temelleri atıldı ve bu dev tesisle-rin 70 kadarı fiilen işlet-meye açıldı ve üretime başlı. Böylece yüz binlerce vata-şımıza iş imkânı sağlı. Geri kalan 130 fabrikanın çoğunun kaba inşaatları ve hizmet binaları bitirildi, hatta bazılarının makinaları getirildi…
Ama maalesef, malum olaylar ve oyunlar sonunda, yıllardır yüz üstü bırakılan, tari-hine ve tali-hine küskün bu dev eserler şimdi artık sahibini bekliyor…
C- Bu arada Milli Selamet’ce teklif edilen ve gerçekleştirilen önemli ka-nun-ların bazı-larını hatırlatalım:
1-İstiklâl Harbi gazilerine maaş bağlanması kanun teklifi hazırlanması…
2- Emekli işçilerin eş ve çocuklarının sigorta kapsamına alınması…
3- Çalışan işçilerin ana babalarının sigortalı sayılması.
4- Asgari (en az) geçim indirimi kanun teklifinin hazırlanması
5- Mukaddesata sövenlerin cezalırılması
6- Çıraklık ve kalfalık kanunun çıkarılması.
7- Muhtarlara maaş bağlanması.
8- Maliyeti düşürmek ve pahalılığı önlemek için reklâm ve faizin mas-rafa ya-zılmaması (maalesef sağcı ve solcu sömürücülerin ittifakıyla engel-lendi.)
9- Doğu Anadolu’da görev yapanlara yakacak yardımı yapılması.
10-Küçük çiftçi ve balıkçıların, vergi muafiyeti sınırının yukarı alın-ması.
11- Yabancı ülkelerde çalışan işçilerin, askerliklerinin 29 yaşına kadar uzatılması.
12- Ev hanımı olan kadınların ve özel ev hizmetinde çalışanların si-gorta kapsa-mına alınması.
13-Tarım ve Orman işçilerinin S. Sigortalar Kurumu kapsamına sokul-ması.
14- Yurt dışında çalışan işçilerimizin, Türkiye içindeki hizmetlerinin bir-leştiril-mesi ve toplanması.
15- Yurt dışındaki işçi çocuklarının diplomalarının Türkiye`de geçerli sayılması.
16- 65 yaşını dolduran düşkünlere maaş bağlanması.
17- Dul ve yetimlere maaş bağlanması.
D – Dış Politikada:
1- Türkiye İslam konferansına tam ve aktif üye yapıldı.
2- İslam alemiyle siyasi, ekonomik ve kültürel sahalarda ciddi bir irtibat ve işbirli-ğinin temelleri atıldı.
3- MSP’nin üstün gayret ve cesaretiyle, zaferle biten Kıbrıs barış ha-re-kâtı yapıldı ve Kıbrıs Türkü’nün hayatı ve hürriyeti kurtarıldı.
4- Batı ülkeleri ve özellikle Amerika ile yapılan ikili anlaşmalarda Devlet onurumuzun ve milli çıkarlarımızın korunması sağlı.
Sadece bir kısmını hatırlattığımız bu çok önemli ve hayırlı hizmetler, bir-kaç yıl gibi kısa bir zama ve bu günkünden çok daha katı ve kötü şartlar al-tında ve meclis aritmetiği içinde pek az sayıdaki bir milletvekili grubuyla baş-latılmış ve hamd olsun ba-şarılmış bulunmaktadır… İki üç yılda yapılanları, biz şimdi yazmaya kalksak iki üç yılda bitiremeyiz… Bu açıkca Rahmanî bir inayet-tir ve manevî bir berekettir…
Şimdi, çok daha münasip şartlarda, çok daha güçlü bir kadroyla, yılla-rın ve olay-ların kazırdığı deneyim ve donanımla Milli Görüş’ün yeniden iktidarı elbette saadet getirecektir.
Evet, “Fazilet gelince, Rezalet gidecektir. Saadet gelince,sefalet bitecektir”
Erbakan ve Kıbrıs Zaferi
Bazı küçük beyinlerin, büyük olayları idrak etmesini beklemek boşunadır. Kindar ve kıskanç kimselere, bir takım başarıların kabul ettirilmesi gerçekten kolay olmamaktadır. Bu ba-kımdan, Erbakan Hoca’nın, 74 Kıbrıs zaferini hafife alanların bu tavırları da, ya bu ola-yın boyutlarını kavrayamadıkla-rından, veya kıskançlık damarlarındır.
Şimdi Kıbrıs Barış Harekâtının hem stratejik, hem psikolojik, hem de si-yasi ve askeri sahadaki üstün başarılarının ve mutlu sonuçlarının bir kıs-mını hatırlatalım.
I – Her şeyden önce bilinmesi ve kabul edilmesi gereken gerçek şudur ki, 74 Kıbrıs Harekâtının asıl mimarı ve kahramanı Erbakan`dır. Sadece mu-hale-fet-teki Demirel’in Adalet Partisi değil, koalisyon ortağı Ecevit’in Halk Partisi de, böyle bir harekâta kar-şıydı, çünkü korkuyorlardı ve Amerika ve Avrupa`nın bas-kısı nedeniyle çıkarma yapmaya cesaret edemiyor-lardı. Hükümetin CHP kanadının bu harekâta razı edilmesi için, Erbakan`ın ilk mücadelesini koalisyon içerisinde ve Büyük Millet Meclisinde kazığını belirtmemiz lazımdır. Umuyorum ki pek yakın bir gelecekte, bütün bu gerçekler, belgeleriyle ortaya koyulacak ve mille-timiz olup bitenleri o zaman daha iyi anlayacaktır.
Bilindiği gibi 15. Temmuz.1974’te Samson adlı EOKA’cı Kıbrıs’ta Makaryosu devirip darbe yapmış ve Ada’yı Yunanistan’a katacağını ilan etmişti. Artık Kıbrıs’a müdahale etmemiz kaçınılamaz hale gelmişti. Ama hem Ecevit, hem de başta Demirel bütün muhalefet, askeri çıkarmayı çılgınlık olarak nitelemekte ve karşı gelmekteydi.
Sonunda İngiliz Başkanı Callahan’la konuyu görüşmek üzere Ecevit, Oğuzhan Asiltürk’le birlikte Londra’ya gönderildi.
Böylece Erbakan, artık tam yetkili başbakan vekiliydi.
Hava alanında, Ecevit uğurlıktan hemen sonra Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar ve Kuvvet Komutanları Erbakan’la birlikte özel bir odaya geçiyor ve orada bulunan Süleyman Arif Emre Bey bile içeri alınmıyordu.
Bu uzun ve tarihi toplantıda, Kıbrıs’a derhal çıkarma kararı üzerinde anlaşıyorlar… Kuvvet Komutanları “yıllardır böylesine onurlu ve olumlu bir karara hasret çektiklerini … Düşmanların dikkatini çekmesin diye, dağıtılarak Dörtyol, İskenderun ve Mersin’de konuçlırılan birliklerimizin çıkarmaya hazır hale gelmesi için 2-3 gün gerekeceğini” bildiriyorlar. Bu arada daha önce İnönü ve Demirel’in yaptığı gibi verilen karardan geri dönülmemesi için, Erbakan’dan özellikle ricada bulunuyorlar.
Ve artık Ecevit, Türkiye’ye döndüğünde alınan bu karar gereği, hazırlıkları tamamlanan ve Kıbrıs’a doğru yola çıkan kahraman ordumuza mani olamıyordu.
Ecevit Kıbrıs çıkarması ve sonrasında:
1 – Önce çıkarmaya çekingen ve ürkek davranmak, kararın alınmasını uzatmak ve Rum’lara vakit kazırmak,
2 – Batının baskısıyla, daha çıkarmanın ilk gününde bakanlar kurulunu toplayarak “ateşkes kararı” için çırpınmak,
3 – Bu ateşkes kararını saat 17.00’yi bile beklemeden gündüz 11.00’de açıklamak,
4 – “Kanton Çözüm” gibi yanlış ve Milli çıkarlarımıza aykırı bir öneriyi karşı tarafa acelecilikle sunmak,
5 – 2 nci Harekata şiddetle karşı çıkmak ve harekatın durdurulması için Koalisyon ortağından habersiz gizli talimatlar yağdırmak,
6 – Kıbrıs’ta ordumuzun rahatlıkla alabileceği stratejik ve ekonomik bölgelerin ele geçmesine engel olmak,
7 – Maraş’ı boş bırakıp pazarlık gücümüzü zayıflatmak,
8 – “ Federe Devlet” sözünü sakız yapıp Kıbrıs’ta kesin ve kalıcı bir çözümü zora sokmak gibi 8 tane tarihi ve talihsiz hatalar yapmıştır. Ama buna rağmen Kıbrıs Fatih’i rolü oynamaktan da geri durmamıştır.
II – Kıbrıs üzerinde, her ne kadar Yunanistan`ın heves ve hesapları bu-lunduğu ve orayı bütünüyle bir Rum adası yapmayı planladığı biliniyorsa da, Kıbrıs, asıl İsrail için önemlidir. Birleşmiş Milletler’in, ABD ve İngiltere’nin Kıbrıs`ı karıştırmak ve Türk Cumhuriyetini ortadan kaldırmak için çırpınma-ları işte bu yüzdendir.
Bir Dünya haritasını önünüze alıp baktığınızda görülecektir ki, İsrail`in çevresi hep İslam ül-keleriyle çevrilidir. Bu ülkelerdeki kabuk yönetimler ve kiralık beyinler de, eninde sonunda devrilip gidecektir. İsrail ise, sonunun geldiğini hissetmekte ve bunca yıldır Müslümanlara ve İslam Dünyasına yaptığı hıyanet ve haka-retlerin, mutlaka hesabının sorulacağını düşünmekte ve psikolojik bir suçlu-luk korkusu ve kompleksi içinde debe-lenmektedir.
Akdeniz dışında, İsrail’in bütün yardım kapıları ve kaçış yolları kapalı-dır. Çünkü Müslümanların kontrolü altındadır.
Akdeniz yollarının kalesi ve kapısı ise Kıbrıs`tır. “İşte bu yüzden Kıbrıs’ın Müslüman Türklerden arındırılması, İsrail`in güvenliği ve geleceği açısından hayati bir önem” kazanmaktadır.
III – Kıbrıs, İslam Alemine yeniden lider ve lokomotif olacak bir potan-si-yeli bulunan… Ve bu nedenle tarihi ve tabii bir sorumluluğu üzerinde taşıyan Türkiye açısından da oldukça önemlidir.
Ege ve Akdeniz`de, burnumuzun dibindeki adalar bile tamamen Yunanlıların ve düşmanların elindedir… Akdeniz`de batmayan bir donanma ko-numundaki Kıbrıs`ın da bütünüyle elimizden çıkması, Türkiye`nin kolu-nun ka-nadının kırılması demektir.
Zaten vaktiyle Kıbrıs fethinden sonra, İnebahtı`da Osmanlı donanmasını yakan Haçlı elçilerine, Sokulu Mehmet Paşa’nın “Siz bizim gemilerimizi yak-makla sadece saka-lımızı traş etmiş oldunuz. Ama biz sizden Kıbrıs`ı al-makla kolunuzu kırmış olduk” de-mesi de bu yüzddir.
Bu durumu çok iyi bilen ve ortaya çıkan fırsatı yerinde değerlendiren Erbakan, “Daha yakın temaslarda bulunmak()” üzere Ecevit`i Londra`ya uğurluyor ve resmen bütün yetkileri üstlenmiş Başbakan yardımcısı sıfatıyla “Ordular ilk hedefiniz Kıbrıs`tır” komutunu veriyordu.
IV – Nice yıllardır böylesine onurlu ve olumlu bir karara hasret çeken kahra-man ordu-muz, hem geçmişte bu Peygamber Ocağında şehadet rütbesine ulaşmış ev-liya makamın-daki mücahitlerin manevi duası ve himmeti, hem de yakın bir ge-lecekte yeniden Hak ve Adaletin bekçileri olmanın peşin bereke-tiyle, bir nevi imkânsızı başarıyor, Amerika ve Avrupa’sıyla bütün Batılıları ve Batıl kafalı-ları hayret ve dehşete düşüren bir cesaret ve hareketle, ismini peygamberle-rinden alan Mehmetçikler Kıbrıs`a çıkıyordu.
V – Kıbrıs zaferinin mutlu sonuçlarına gelince.
a) İslam dünyasındaki, pek çoğu şartlı ve şaibeli bulunan ve maalesef sonunda Müslümanları kültüründen ve kimliğinden uzaklaştırıp emperyalistle-rin yarı sömürgesi du-rumuna sokan, bazı kurtuluş hareketlerini hesaba katmaz-sanız, Kıbrıs harekâtı, yakın tarihte Haçlılara karşı yüzde yüz milli amaç-lar ve yerli im-k-anlarla kazanılan, ilk zafer özelliğini ve önemini taşımaktadır. Kıbrıs`ta, Amerikası, Avrupası, Rusyası, İngiliz`i, Fransız’ı, Yunan’ı, İsrail’i… Kısaca Yahudi ve Hıristiyan dünyası yeni bir Haçlı ittifakı ku-rup karşımıza çıktıkları… Sözde müt-tefikimiz olan NATO ülkelerinin bile aleyhimize tavır aldıkları… Parasını peşin verdiğimiz silahlara, gemi ve uçaklara el koydukları ve her türlü ambargoyu uyguladıkları halde, Türkiye`nin Kıbrıs`a çıkması ve yarısını kur-tar-ması yeni bir Kosova`dır, Niğbolu`dur, Mohaç’tır…
b) Kıbrıs zaferi Afgan direnişi, Bosna mücadelesi ve Çeçenistan zaferi gibi destanlara zemin hazırlamıştır. Zira Kıbrıs’taki bu beklenmedik başarının bereketli ve cesaretli sonuçları, her tarafa yansımıştır.
Yeryüzündeki İslamî diriliş ve direniş hareketleri Kıbrıs zaferiyle yeni bir hız ve heyecan kazanmıştır. Böylece;
“Batı yenilmez, Haçlılara karşı gelinmez” korkusu ve kompleksi yıkılmış-tır.
c) Kıbrıs çıkarması yüzünden, ülkemize uygulanan ambargolar sebe-biyle, Türkiye kendi ihtiyaç duyduğu, başta savunma sanayiini, harp silah ve gereçle-rini üretmeye yö-nelmiş ve bu sahada başarılı olabileceğini göstermiş-tir.
Velhasıl 74 Kıbrıs harekâtı, Cumhuriyet tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Kıbrıs`ın sadece alınmasının değil, o günden bugüne elimizde kal-masının da kahramanı, yine Erbakan`dır.
Erbakan, Türkiye`de yıllarca ikinci ve üçüncü sınıf insan muamelesi gö-ren, her vesileyle horlanan ve ezilen dindar insanlarımızın yeniden kendilerine güven duygusu ve girişimcilik ruhu kazanmalarını sağladı. İnancını yaşayan ve bunu en büyük şeref sa-yan ve Hakk`ı savunan insanlar, Meclis`e girdi… Bunlara bakanlık verildi ve yönetim kademelerinde en üst görevlere ge-tirildi. Bunun üzerine, Nurculuk ve Süleymancılık gibi ke-sim-lere, tarikat ve İslami hizmet ehli kimselere sırf Erbakan`a kayma-sınlar diye, düzen tarafından müsaade ve müsamaha edildi…Bu da onların daha rahat hiz-met vermelerini ve İslami düşünce ve davranışların daha bir gelişmesini ve yerleşmesini netice verdi. Yani Selamet ve Refah Partisi dışındaki, manevi hizmetlerin ve İslami gelişmelerin şerefine ve seva-bına da, dolaylı olarak Erbakan yine ortaktır.
“Önce ahlak ve maneviyat” diyerek yola çıkan ve manevi kalkınma hamlesini başlatan ve başaran Erbakan, hemen ardından ve özellikle Kıbrıs za-ferinin arkasından, tarihi “Ağır Sanayi” hamlesini başlatmış ve bütün iç ve dış mihrakların karşı-sına dikilmesine rağmen, temelini attığı 200 fabrika-nın 68 tanesini tamamlamıştır. Geri kalanları da hizmete sokmak ve sadece yeni bir Türkiye değil, yepyeni bir dünya kur-mak üzere, işte Selamet gemisi, şimdi Refah birikimi ve Fazilet kadrosuyla, Saadet sabahında iktidar limanına yaklaşmaktadır.
Kutlu ve mutlu olsun
MTB – Müslüman Topluluklar Birliği
Dünya Emperyalizmine, Siyonizm`in zulmüne ve en son olarak Müslümanları sindirmeye yönelik Körfez Krizine karşı, halkı Müslüman olan ülkelerin resmî yönetimle-rinden oluşan “İslam Konferansı” ve “Arap Birliği” gibi kuruluşlar etkisiz ve ça-resiz kalınca, ileride kurulacak “İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı”nın çekirdeği sayılan “Müslüman Topluluklar Birliği” (MTB) oluşturulmuş ve fiilen dev-reye so-kulmuştur. Bu konuda Erbakan Hocamızın rolü pek büyük olmuştur.
MTB yani, “Müslüman Topluluklar Birliği”, nüfusu bir buçuk milyara va-ran, sek-sene yakın Müslüman topluluğun, mevcut siyasî partileri ve dernekleriyle, Millî kurtuluş ha-reketi liderlerinin girişimi ve işbirliği sonucu kurulmuştur.
Bunların en önemlileri şunlardır:
1 – Başta, Türkiye`de giderek gelişen ve güçlenen Milli Görüş hareketi ve Muhterem Lideri.
2 – Cezayir`deki son mahallî seçimlerde oyların 60`ını alan “Selamet Cephesi”
3 – Ürdün Parlâmento seçimlerinde büyük çoğunluğu kazanan “Müslüman Kardeşler” Partisi.
4- Mısır’da, açıkca milletvekili seçimlerinde girmesine izin verilmedi-ğinden “Amel Partisi” listelerinden seçime katılan ve önemli bir denge halinde parlâmentoya gir-meyi başaran “Müslüman Kardeşlerin” ılımlı ve olumlu kanadı.
5- Sudan`daki seçimlerde, oyların 20`sinden fazlasını alan ve mev-cut hükü-metin önemli bir kanadını oluşturan “İslamî Cephe” partisi.
6- Pakistan`da dindar partilerin oluşturduğu “İslamî İttihat”
7- Malezya`da, emperyalizme karşı en etkin ve emîn mücadeleyi ba-şarıyla sür-düren ve halkı peşinden sürükleyen “Cemaat-ı İslamiye” partisi.
8- Filipinler’de, Akino’ya ve dış güçlere karşı bağımsızlık savaşını ve-ren “İslamî Kurtuluş” partisi.
9- Afganistan`daki “Mücahit Liderler İttifakı”
10- Gannuşi`nin liderliğindeki Tunus İslamî Diriliş hareketi.
11- Fas`ta, Yemen`de, Rusya`da ve Çin`deki bağımsızlık mücadelesini sürdüren organizeli İslamî güçler temsilcileri.
12- Şu a Irak`ta faaliyet gösteren Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatının her iki kanat liderleri ve eski Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Emin`in de içinde bulunduğu cemiyet gibi, kendi ülkelerinde ve İslam aleminde söz sa-hibi olan ve Müslümanların ger-çek temsilcileri bulunan bu organize güçlere karşı, önceleri resmî yönetimler cephe al-mışlarsa da, bunları sindirme ve sön-dürme girişimleri başarısız kalınca ve Müslüman halklar da giderek şuurla-nınca, bu sefer uzlaşmak ve hatta birlikte çalışmak zorunda kalmışlardır.
İşte bir kısmını yukarıda arz ettiğimiz, Müslüman ülkelerdeki siyasî ör-gütlerin ve organize güçlerin liderlerinden oluşan MTB (Müslüman Topluluklar Birliği) nin temeli Haziran 1990`da Bağdat`ta yapılan bir konfe-ransta atılmış-tır.
İlk defa, 13 ülkenin siyasî parti ve kurtuluş liderleri ve yüksek sevi-ye-deki mü-şavirleri Amman`da bir araya gelip, MTB’nin kuruluş programını ve ça-lışma esaslarını istişare edip görüş birliğine varılmıştır.
Arkasından, 10 Eylül 1990`da Mekke Konferansı tertip edilerek, 40`a yakın Müslüman ülkeden 600`den fazla ilim ve fikir adamıyla, önemli devlet ricali, birlikte toplanıp 3 gün boyunca çok mühim istişare ve değer-lendirmeler yapılmıştır.
Bitiş günü 12 Eylül`e rastlayan ve arkasından özel olarak Kâbe`nin altın kapısı açılarak, Beytullah’ın içerisinde namaz kılan Erbakan Hocamız, bununla ilgili olarak “şu takdîr-i İlahîye bakınız ki, bundan tam 10 yıl önce, yine bir 12 Eylül günü ihtilal neti-cesi Uzunada’ya kapatılıp Cuma namazına bile izin veril-mezken, şimdi tam on yıl sonra ve aynı gün, Kâbe`nin içerisinde namaz kılmak şerefine erişiyoruz” diyerek mutluluğunu dile getiriyordu.
Arkasından, 16 Eylül 1990’da Erbakan Hoca Amman’a gidip Irak Büyükelçiliği yetkilileriyle Bağdat seyahatinin programını kararlaştırdıktan sonra, 17 Eylül 1990 Pazartesi günü, Cidde`ye geçerek MTB’nin tarihi toplan-tı-sına katıldı.
19 eylül Çarşamba günü Cidde`deki meşhur kraliyet sarayı olan Kasr-ı Matemerat`ta, Kral Fahd ile Erbakan bir görüşme yaptı. Kral’ın, nezaket gös-terip protokol kurallarını çiğneyerek, Erbakan Hoca`nın bulunduğu salona kendileri-nin gitmesi dikkat-lerden kaçmıyordu.
Erbakan Hoca`nın önderliğindeki MTB (Müslüman Topluluklar Birliği) “ Körfez Krizine barışçı çözümler bulmak ve Siyonizm`in plânlarını bozmak” gay-retleri çerçeve-sinde, 20 Eylül 1990`da yine Cidde`deki Kasr-ı Matemerat’ta bakanlardan oluşan bir Kuveyt heyetiyle de önemli bir görüşme yaptı.
Arkasından yapılan bir basın toplantısından sonra, kendilerine tahsis edilen özel bir uçakla MTB yetkili temsilcileri, Amman`a uçtular. Amman`da kendi aralarında özel bir toplantı yapan MTB üyeleri, asıl görevlerinin ” hakemlik ve arabuluculuk olması ve mutlaka tarafsız davranılması ve ba-rışçı bir çözüm için her çareye başvurulması “ konu-sunda görüş birliğine vardı-lar. Yirmi beş kişiden oluşan MTB heyeti, ayrıca Irak`ta nele-rin ve nasıl konu-şula-cağını da karara bağladılar.
22.Eylül Cumartesi günü MTB heyeti Bağdat`a hareket etti. İlk gö-rüşme, Bağdat`ta özel bir binada faaliyet gösteren, Suriye İhvan-ı Müslimîn liderleri ve Suriye eski Cumhurbaşkanı Hafız Emin`den oluşan bir heyetle yapıldı. Burada MTB adına, bir saate yakın bir konuşma yapan, Körfez Krizinin asıl nedenlerini ve kurtuluş çarelerini anlatan Erbakan Hoca`yı dinleyen Suriye heyeti, Hoca`nın boynuna sarılıp tebrîk , takdîr ve te-şekkürlerini arz ettiler.
Daha sonra 25 kişilik MTB barış heyeti, Saddam Hüseyin`le bir araya geldi-ler. Saddam`ın geniş açıklamalarını dinledikten sonra, adil ve şerefli bir barışın gereğini ve nasıl gerçekleşebileceğini dile getirdiler. İnisiyatifin mut-laka Müslümanların elinde bulunması lüzumuna işaret ettiler.
24.Eylül Pazartesi günü de Irak`ın beyin adamlarından Taha Yasin Ramazan`la kendi sarayında çok önemli görüşmeler gerçekleştirildi.
Saddam`la görüştükten sonra MTB heyeti özel bir uçakla İran`ın baş-kenti Tahran`a gitmiş, Erbakan Hoca ise 24-28 Eylül tarihleri arasında Libya`nın başkenti Trablus`ta yapılacak, 600`den fazla ilim, fikir ve devlet adamı-nın iştirak edeceği, Uluslararası Müslüman Ülkeler Konferansına katılmak üzere ilk durak olan Amman`a hareket etmişti…
Barış maratonunun 22 günlük ilk bölümü bu şekilde kapanırken, MTB “Müslüman Topluluklar Birliği” de, böylece ileride D-8’le sonuçlanacak mutlu ve umutlu hedeflere doğru yola çıkmış bulunu-yordu…
Ve bugün Çeçenistan`da, Bosna-Hersek’e, Cezayir`den Filistin`e, Afganistan`dan Keşmir`e kadar, Dünya Müslümanların sorunları ve çözüm yolları konusunda uluslararası her türlü kongre ve konferansların oluşumunda ve başında Erbakan’ın bulunduğu ise, artık herkes tarafından bilinen bir durumdur.
Daha sonra, barışçıl ve insancıl metodları tepeleyip vahşice Irak’a saldıran ABD ve yaşlarının tutumu, Erbakan Hoca’yı bir kere daha haklı çıkarıyor… İslam ülkeleri yöneticileri ve kurtuluş hareketi liderleri nezdinde ağırlık ve saygınlığını artırıyordu.
“DÜNYANIN DEĞİŞİMİ VE ERBAKAN DEVRİMİ” Kitabından alınmıştır.
MİLLİ ÇÖZÜM MAKALELERİ İÇİN TIKLAYINIZ…