MİT TIRLARI VE FITTIRANLARI (Ya da) Demokrasi Uğruna FEDA OLSUN YURDUMUZ!
Abdurrahman Dilipak: “Kim nerede olursa olsun, ya iyilerden en iyiye, ya da mümkün olan en iyiye, en az kötüye oy vermelidir. Eğer ortada oynanan bir seçim oyunu varsa ve ona karşı çıkmak istiyorsanız, eğer o tercih, çoğunluk şeklinde kendini gösterebilecekse neden olmasın… En iyi ve ideal olanı seçme imkanım yoksa, o zaman daha kötü birinin seçilmesini önleme noktasında bir tercihte bulunurdum. Seçimde, oy kullanabileceğiniz siyasi veriler belli.. 20 parti var. Barajı aşacak partiler belli.. Aslında siz oyunuzu A partisine verirken, bundan kazanacak olan parti, B partisi olabilir.. Burada bilardo oyununa benzer bir durum söz konusu. Vurduğunuz toptan çok, onun vurduğu topu görmek gerek”[1] diyerek açıkça AKP’ye oy verilmesi gerektiğini vurguluyordu. Yani kendi itirafıyla (dış güçlerin ve Siyonist merkezlerin) bir projesi olan AKP için “bezeneklik” yapıyordu. Her ortamda ve her fırsatta istismar ettiği Kur’an’ın, Resulüllahın ve İslam ulemasının “oy vermek” konusundaki kurallarını ve müminlerin sorumluluklarını nedense hiç hatırlamıyordu.
Cumhurbaşkanı, cumhurun (halkın) oylarıyla ve anayasal görev ve yetkilerini kullanmak koşuluyla seçilip o makama taşınır. Ama 11 yıl koyu bir Erdoğan yalakalığı yapan, şimdi cemaat yazarı olarak muhalefet bayrağı açan şahsın dediği gibi; “Sn. Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler arasında kimseyi küçük görme, kimseyi hizaya çekme, hiç kimseye “sen kim oluyorsun?” deme ve hakaret etme hakkı bulunmamaktadır. Yani Cumhurbaşkanı olsa da yine haddini, yani anayasayla sınırlanan hududunu bilip, ona göre davranacak, hukuki ve ahlaki sorumluluklarını kuşanacaktır. Türk milletinin birliğini ve Türk devletini temsil makamında (m.104); toplumu inançlarına göre farklılaştırmak, birini dindar diğerini ateist olarak ayırıp kayırmak, insanların mezheplerini ima ederek kutsal kitaplara bağlılığını sorgulamak, ülkede fitne ve fesat çıkarmaktır. Anayasa’nın 10. maddesinde emredildiği üzere şahsında temsil ettiğin devlet adına kimseyi “siyasî düşüncesi, felsefî inancı, din ve mezhebi”ne göre ayırıma tabi tutmak açık bir kışkırtıcılık ve karıştırıcılıktır. Dinî kuralları, kurumları ve kutsalları kafana göre yorumlayıp yeni din anlayışları oluşturamazsın. Dinî alanda en küçük bir yorumda, farklı yorumlar arasında tercihte bulunamazsın. Herhangi bir konuda şer’î hüküm, yani fetva uyduramazsın. Diyanet İşleri Başkanlığını, Papalık gibi bir “dinî liderlik” makamı sayamazsın. Geçmişte Şeyhülislâmlık makamı da böyle anlaşılmamış ve çalışmamıştı. Kaldı ki sen padişah veya halife değilsin, olamazsın. Papa ile Diyanet İşleri Başkanı arasında mukayeseler yaparak Müslümanların zihnini bulandıramazsın…”[2]
Fetullahçı Mümtaz’er Türköne gibileri, acaba: dünyanın fiziki olarak şekillenmesi; BOP çerçevesinde haritaların yeniden çizilmesi, kısaca İsrail’in topraklarını genişletmesi için altyapının tamamlanmasına AKP’nin taşeronluk yaptığını “İsrail’in yayılmacılığına karşı durabilecek, direnç gösterebilecek tüm İslam ülkeleri yöneticilerinin teker teker ortadan kaldırıldığını AKP’nin de maalesef bu noktada bu değişikliklerin meydana gelmesinde en büyük rolü oynadığını niye konuşmaz ve kınamazdı?
Türkiye’nin İslam âlemiyle Erbakan’ın tarihi projeleriyle ilgili olumlu tek bir adım atmadığını… İran’la da aramızın kasıtlı bozulmaya çalışıldığını, Irak’taki zulme destek çıkıldığını, Suriye’deki bu kargaşanın temelinde AKP’nin tavırlarının yattığını, Mısır’daki zulmü kışkırttığını, Libya’nın cehenneme çevrilmesine önayak olduklarını, şimdi de Yemen’de meydana gelen hadiselerde yine maalesef emperyalist güçlerle aynı cephede yer aldığını niye sorgulamazlardı?
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…