Bugün siz kıymetli okuyucularımla bir hatıramı
…paylaşacağım. Bilindiği gibi hâl-i hayatında
Muhterem hocamız Necmettin
Erbakan’a nice iftiralar atıldı. Fakat vefatıyla birlikte
herkes Erbakan hocamıza hüsn-ü şehadette
bulundular. Meselenin böyle olduğu herkesçe
malum.
Benim paylaşacağım husus şudur:
Gerek hacc gerekse umre için Mekke’ye gittiğimde
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)’i de
her giden gibi ben de ziyaret ederim. Her ziyaretimde
de Medine-i Münevvere’de kayda değer
bir rüya görürüm. Birkaç yıl önceki rüyam şöyle
idi:
Büyük bir şiddetle kıyamet koptu. Çok dehşet
verici bir durum meydana geldi. İnsanlar diriltildi.
Arasat meydanında hesap vermek üzere
toplatıldılar, însan olmam hasebiyle ben de o
mahşeri kalabalığın içinde bulunuyordum. Derken
hesap sorma ve hesap verme ânı başladı.
Kısa bir an içinde bir melek bana:
– Senin hesabın bitti. Cenneti hakettin. Buyur
cennete, diyerek büyük müjdeyi verdi.
Cennetle bulunduğum yer arasında -temsilde
hata olmasın- iki devlet arasındaki tampon bölge
gibi yüz metre civarında bir mesafe vardı. Bu
aradaki mesafeye girdiğimizde sol taraftan cehennemin
homurdayan alev sesleri geliyordu.
Dönüp cehenneme baktığımda çok yakinen tanıdığım
biri dayanılması güç alevlerin içinden bana
yine dayanılması güç bir ağlamayla şöyle yalvarıyordu:
– Hocam! Ne olur bana şefaat (yardım) et.
Benim buradan kurtulmama yardım et. Dayanamıyorum
bu azaba diyor, bunu derken denizdeki
dalga gibi bir ateş alevi geliyor onu alıp götürüyordu.
Başka bir dalga bu kişiyi sahile atar
gibi dışarı sürüklüyordu. Bu alma ve götürme işi
devam ediyordu. Her gelişinde de bana yalvarıyordu:
– Kurtar beni. Bana yardım et. Dayanamıyorum,
diyordu.
Gerçekten dayanılacak gibi de değildi. Ben
de dayanamadım. Ona yöneldim. Alev onu dışarı
atınca el çabukluğu ile onu yakalayıp dışarıya
çekmek istedim.
Tam bu sırada bir melek önüme dikildi. Bana:
– Yoluna devam et. Sana bunu kurtarma yetkisi
verilmedi. Hiçbir şey yapamazsın, dedi.
Ona faydalı olamadığıma üzülür gibi bir hava
içindeydim. Bir taraftan o feryat ediyor kurtar’
beni -diyerek ağlıyor, feryat ile yalvarıyor, bir taraftan
da melek bunu kurtarmama izin vermiyordu.
Nihayet meleğe dedim ki:
– Bu adam hangi suçu işledi ki bu azabı çekmeye
müstehak oldu:
– Bu öyle bir suç işledi ki, Allah (c.c.) onu affetmedi.
Bu suç, Allah’ın bir dostuna iftirada bulundu.
Bühtan etti. Bu Allah dostuna, bazı menfaatler
elde etmek için o dostunun düşmanlarıyla
bir oldu da o dosta kin besledi, nefret duydu.
Böylece bu azaba duçar oldu. Cezasını çekmeden
cehennemden çıkamayacak.
Ben bir cehenneme, bir o azabın ızdırabını
çeken o kişiye, bir de meleğe bakarak konuştuğum
o meleğe sordum;
– iftiraya mâruz kalan o Allah dostu zat kimdir?
dedim.
Şu cevabı verdi:
– Necmettin Erbakan’dır. Allah (c.c.),
dostlarının sıkıntıya uğratılmasına asla razı olmaz.
Üzüntü verenleri de asla affetmez. Affedilmeyeceklerden
biri de bu adamdır.
Sonra ben yoluma devam ettim.
Erbakan hocam ömrünü cihatla geçirerek
bitirdi. Dost düşman ölümüyle birlikte cennet
bahçesi kabrinde zikrine devam ettiğini ikrar etti.
O bir Allah dostuydu. O dosta düşmanlık yapanlar,
pervasızca iftira edenler ahiretteki yerlerini
görsünler dövünebildikleri kadar dövünsünler.
Mücrimlerin akıbetleri böyledir işte.
MİLLİ ÇÖZÜM MAKALELERİ İÇİN TIKLAYINIZ…