Sadık Boztaş’ın Rüyası / 21.12.2013 – Gebze
Cumartesi günü yaptığımız Kur’an’ı Kerim dersinin akşamı, bana bir müjde ve Milli Çözüm’ ün gerçeği üzerine bir rüya göstermesi için Rabbimize dua ettim.
O gece rüyamda; Kamer Suresi 14. Ayeti gösterildi.
Ertesi gün yine rüya gördüm. Bu sefer rüyamda;
Milli Çözüm ekibi ile birlikte ihtişamlı bir binaya giriyoruz. Makam Odasındaki masanın üzerinde Erbakan Hocamızın kalemliğini ve ismi yazılı çerçeveyi görüyoruz ve artık zamanı geldiği için orayı Ahmet Hocam’ın masası yapıyoruz ve ismini koyuyoruz. Odadaki dosyaları düzenliyoruz, Milli Çözüm ekibinden herkes kendi masasını hazırlıyor.
Sonra yeni yapılan, bahçesinde ağaçlar ve çiçekler bulunan ve içerisinde birkaç güzel hayvanın dolaştığı görkemli bir binada oluyoruz. Merdivenleri çok geniş ve hayranlık uyandırıyor. Ali Çağıl Abi ile birlikte orada nöbet tutuyoruz. O esnada Ahmet Akgül Hocamızı yanında Milli Çözüm ekibinden arkadaşlarla ve iki tane yeleli aslanla birlikte namaza gittiğini görüyorum, o hayret ve heyecanla uyanıyorum.
Yorumu:
1– Kamer Suresi 14. Ayeti Kerimesi; Milli Görüş’ün ve Milli Çözüm’ün Nuh’un Gemisi gibi hidayet ve istikamet üzere bulunduğuna ve hıyanet ve nankörlüğe uğrayan sadıklar ekibinin zafer ve selamete ulaşacağına işarettir.
“Ve onu da tahtalar ve çiviler (le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık; Gözlerimiz önünde akıp gitmekteydi. (Kendisi ve getirdikleri) İnkâr edilmiş / nankörlük edilmiş olan (Nuh)a bir mükâfat olmak üzere.“ (Kamer Suresi 13 / 14)
2– Aziz Hocamızın makamında ve masasında Milli Çözüm’ün bulunması; O’nun manevi mirasına ve mutlu amaçlarına, bu ekibin hizmet ve sadakat gösterip varis olacağına.
3– Kutlu Devrimin oldukça yaklaştığına ve herkesin kendi çabasıyla hak ettiği masa ve makama ulaşacağına alamettir.
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Ramazan Yücel’in Gördüğü Rüya – 01.01.2014
Rüyamda bir suikast kurşunu ile vurularak öldüğümü görüyorum. Orhan Yılan bütün arkadaşlara benim hakkın rahmetine kavuştuğumun mesajını çekiyor. Mesajı gören arkadaşlar şaşırıyor, Ahmet Hocam Derginin internet sitesinden şiirli bir taziye yazısı yayınlatıyor. Daha sonra derginin plaza büyüklüğünde olan binasının önünde bizim Milli Çözüm ekibi olarak, bana cenaze merasimi düzenleniyor. Herkes üzgün bir vaziyette iken birden gökten nur ışığı inip herkesi kuşatıyor. Sadece Milli Çözüm binasını ve ekibini kaplayan bu ışığı Erbakan Hocamız olarak görüyorum. Hocam Arapça “Bismilliahirrahmanirrahim “Fe’lem ennehu Lailehe illallah” (Muhammed:19) (Kesinlikle bil ki, Allah’tan başka İlah yoktur!) “İttekullahe ve etiune” (Şuura: 126) (Allah’tan hakkıyla korkun ve bana itaat ve itimat edin) “İnnellahe meassabirin” (Allah sabredenlerle beraberdir) “Küllü şey’in biiznillah” (Her şey Allah’ın izni ve takdiri iledir) diyor. Ve tabutun kapağı kendiliğinden kalkıyor. Daha sonra Hocam tabuta elini sokuyor. Eliyle bedenimdeki mermiyi alıyor ve bana “kalk Ramazan’ım” diyor. Ve ben kalkıyorum. Hocam bizlere dönüp: “biz sizleri her şekilde koruyoruz” şeklinde müjdeleyip rahatlandırıyor. Daha sonra Hocam “Ahmedimi ve Milli Çözüm Ekibini kimsenin üzemeyeceğini” söylüyor. Ardından 2014 yılında olacakları anlatıyor öylece uyanıyorum.
Neslihan Bayraktar Hanımın Rüyası – 26.12.2013
Rüyamda: Yüzyıllardır insanların aradığı, peşinden koştuğu, çok özel bir kolye (hazine) buluyorum… Bulduğumda yanımdakiler bunun çok kıymetli olduğunu söylüyor… Kolye zincirin ucunda, som altından bir kalp ve bir buğday tanesi büyüklüğünde anahtar bulunuyor; Kalbin anahtarı imiş…
İnsanlar “bu çok kıymetli” deyince, bir kuyumcuya gidiyorum… Ustalar ocaklarda çalışıyorlar… Altın işliyorlar… Yaşlıca bir ustaya, bunun gerçek olup olmadığını soruyorum. Adam görür görmez, kolyeyi satın almak istiyor… Adam panikleyip heyecanlanınca, ben de şüphe uyanıyor. “demek ki gerçekten dedikleri gibi değerli” diye düşünüyorum… Kuyumcu çok yüksek bir meblağ teklif ediyor. Kabul etmiyorum. Her seferinde daha yüksek bir meblağ teklif ediyor. Ne yapıp edip kolyeyi almak istiyor. Korkup oradan hızla uzaklaşıyorum. Kolyeyi de sıkı sıkı saklıyorum
Ama ben uzaklaşırken peşime çingeneler ve bir takım korkunç insanlar düşüyor. Kaçarak engebeli, merdivenli arazilerden geçip, çok büyük ve güzel bir bahçesi olan bir malikâneye gidiyorum. Bahçesinde bir takım insanlar oturuyorlar ve malikâne sahiplerinin arkasından konuşuyorlar. Ben de o malikâne sahiplerinin hizmetçisiymişim. Onlar aralarında şöyle konuşuyorlar:
“Bak bak, bunlar iflas ettiler ama şu hizmetçilerin bile burnu hala Kaf dağında!” gibi dedikodu yapıyorlar. Ama ben bunları duyduğum halde, elimde kolyem, başım dik bir şekilde aralarından geçip gidiyorum. Sonra malikânenin kapısına varıyorum. Ama etrafında yıkık dökük molozlar var. Ve ben bahçe giriş kapısından geçemiyorum. Sonra, binanın etrafını dolanıp, ön kapıyı buluyorum. Kapı biraz yüksekçe… Ben buraya nasıl gireceğim diye endişelenirken, nasıl oluyor bilmiyorum, kendimi içeride buluyorum. Malikânede oturan aileden bir takım fertler var. Ve konuşuyorlar kendi aralarında.
Gerçekten de aile iflas etmiş gibi bir durumda… O konuları mütalaa ediyorlar. Ama benim bulduğum hazinenin sırf buğday büyüklüğündeki o anahtarı satarak, borçları nasıl kapattıklarını ve neler neler, akıl almaz mülkler aldıklarını yine aralarında konuşuyorlar.
Ve içimden geçen şu oluyor:
“Eğer o anahtarla bunlar alınabiliyor ve insanlar bulduğum o hazineye değer bile biçemiyorlarsa ve ben o kapının hizmetçisiysem, meğer ben ne büyük bir nimet içindeyim, kıymetini bilip şükretmeliyim!” diyerek uyanıyorum.
“Bizler karada gemiler yapmaya devam edeceğiz; lakin inanacağız ki Allah C.C. denizi ayağımıza getirecek”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
MANEVİ ÇAĞRI VE UYARI
Cananım can kulağıma, hikmet duyurdun
Bırak nefs-ü hevesini; çengel diyordun!
Şükür manen haber verdin, lütuf buyurdun
Aşıklara olmaz hiçbir, engel diyordun!
Ta gönülden seviyorsan, dostun özlersin
Vuslat için can atarsın, yolun gözlersin
Sarp dağları uçurumlar, aşıp düzlersin
Bahanelere sığınma, Sen gel diyordun!
Haktan taraf olmayanlar, Şeytana hısım
Zalime alkış tutanlar, Rahmana hasım
Hayra hıyanet edene, dinmiyor hırsım
Cihattan mahrum cesetler, heykel diyordun!
CIA – MOSSAD vaizleri, nursuz hayasız
Sütü bozuk dönek ise, aslı mayasız
Dünya için din satanlar, arsız ayarsız
“Cılk yumurta olur mu hiç, pingel” diyordun!
Ne davası, ne atası; derdi ganimet
Haksız kazanç, makam bela; sanma ki nimet
Kuru heves neye yarar, yok ise himmet
Şeytani gayrete simge, pergel diyordun!
Vicdanları körleştiren, hep bu ihtiras
Doyurmaz gözünü artık, Fırat ve Aras
Cennet ve rü’yet mü’mine, en kutlu miras
Yeter ki zalim nefsini, yen gel diyordun!
Hayat geçici bir rüya, bir imtihandır
Dünya hırsı, haram riya; bil intihardır
Kimi hamal, kimi patron; kimisi handır
Gaflet diyarında kalma, dön gel diyordun!
Milli Görüş, Milli Çözüm; Nuh’un Gemisi
İman, ihlas, ihsan, irfan; ruhun debisi
“Ben Muhammed Mehdi; ahir, zaman Nebisi
Allah’a biat sayılan; tek el”[1] diyordun!
Sakın kirletme özünü, eyleme küfran
Ayıp, karartma yüzünü; dönüşür devran
Eğip yamultma sözünü, hep dürüst davran
Sadakatin Burağına, bin gel diyordun!
Lügatçe:
Hısım: Akraba, yakın dost
Hasım: Düşman, rakip
Pingel: Tavukların yumurtlaması için “fol” olarak kümese bırakılan yumurta.
Ukba: Sonsuz Ahiret hayatı
Debi: Sıvı ve gazların basınç ve akışkanlık derecesi
Küfran: Nankörlük, hıyanet
Devran: Dönem, süreç, tarih
Burak: Hz. Peygamberin SAV. Miraçtaki bineği
[1] “Şüphesiz sana biat edenler, aynen Allah’ a biat etmişlerdir. Allah’ın eli onların elleri üzerindedir.” (Fetih Suresi – 10)
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/manevi-cagri-ve-uyari/