Anasayfa » LAİKLİK LAKLAKCILIĞI VE İSRAİL ŞAKŞAKCILIĞI

LAİKLİK LAKLAKCILIĞI VE İSRAİL ŞAKŞAKCILIĞI

Yazar: yonetici
0 Yorum 268 Görüntüleyen

Ahmet Akgül Hoca’mızın 13 sene evvel

Milli Çözüm Dergisi’ndeki saptama ve yorumları, sanki bugün yapılmıştı.

        

LAİKLİK LAKLAKCILIĞI VE İSRAİL ŞAKŞAKCILIĞI

      

Sn. Cumhurbaşkanı da, başkaları da bilir ki, İsrail “Laik ve demokratik bir Cumhuriyet” değildir. Tam aksine; “Dogmatik bir şeriat” devletidir. Daha doğrusu, “Radikal Şeriatçı bir terör çetesidir”. İsrail, bütün dünyayı fesada ve savaşa sürükleyen ve Türkiye’yi; sadece Beyaz Türklere ve Beyaz Mü’minlere (yani Sabataist Yahudi dönmelerine) reva gören bir şeytan şebekesidir. Cumhurbaşkanı Sezer’in, İsrail ziyaretinin ardından yaşanan Lübnan işgali ve Siyonist vahşeti ise, bunların en açık göstergesidir.

Ve yine İsrail, Sn. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in çok karşı olduğu “Dogmaların, safsataların ve sapık saplantıların” din ve devlet ideolojisi olduğu bir ülkedir. Siyonist Yahudilerin “aklı ve bilimi”, kendilerinden başka herkesi ezmeyi ve sömürmeyi, onlara güzel ve gerekli göstermektedir.

Şimdi yeri gelmişken tekrar soralım:

Sahi, Sn. Cumhurbaşkanı Sezer; “Yüce dinimizi ve manevi değerlerimizi kastediyor” şeklinde yorumlanmaya müsait; “Dogmalara kapılmayın, çağ dışı kavram ve kuralları bırakın” benzeri çıkışlarıyla, AKP’nin din istismarına meşruiyet kılıfı hazırladığının ve söz verdiği halde aslında işine gelmediği için kaytardığı sorumluluklarına, mazeret kazandırdığının farkında değil midir? Toplumda, teşkilatında ve tabanında: “Tayyip Erdoğan çok inançlı ve ülkeye hizmet amaçlı bir Başbakandır… Ama ne yapsın, cumhurdan bu denli kopuk ve halkın inançlarına böylesine soğuk bir Cumhurbaşkanı vardır. Bu yüzden Tayyip dengeleri korumak ve dikkatli davranmak zorundadır” şeklindeki kanaatleri haklı çıkaracak söylem ve eylemlerin, marazlı ve kötü maksatlı çevrelerce AKP’nin lehine kullanılması, doğrusu bizleri üzmekte ve endişelendirmektedir.

Cumhurbaşkanı Sezer yeni eğitim-öğretim yılı başlarken; “Dogmalarla ve boş inançlarla çocukları ve gençleri etkileme amaçları güden okulların ve kursların varlıklarını sürdürmeleri engellenmelidir…” demiştir. Bu sözleriyle, “İslam’da aklın yeri yoktur” diyen Papayla, aynı kafa yapısına mı sahiptir? sorusu gündeme gelmiştir. Sn. Cumhurbaşkanı’nın İslam’la bir sorunu olabilir. Ama hem laikliğin hem de yüce görevinin gereği, bu gibi düşüncelerini kendilerine saklaması ve cumhurun inancını rencide edecek tavırlardan sakınması gerekirdi. Ve tabi, AKP’nin hıyanetlerine mazeret ve malzeme olacak söylemlerin sorumluluğunu düşünmesi beklenirdi.

Recep T. Erdoğan’ın, başarıları için dua ettiği ve işgalin başından beri her türlü desteği verdiği vahşi Amerikan askerlerinin; Iraklı masum çocukları kurşunlayarak katlettiğini İngiliz BBC televizyonu bile açıklarken, AKP’nin Amerikan ve İsrail aşkı ve Lübnan’a asker gönderme kahramanlığı(!) bunların uşaklık ayarının göstergesidir. Ve hele; AKP akrebinin, hâlâ Erbakan Hoca’nın güdümünde olduğunu savunanlar ve bu iftirayı bir keramet olarak sunanlar; AKP’nin bütün hıyanet ve melanetlerini, Erbakan Hoca’ya mal etmek gibi bir töhmetin sahipleridir.

Oysa, Türkiye İsrail’in nefes borusu yerindedir. Türkiye’nin sahiplenmediği bir İsrail, tarihin çöplüğüne gömülecektir.

Türk halkının ezici çoğunluğu, her zaman İsrail’e karşı tavır sergilemiştir. İsrail çıbanını topluma tanıtmanın başını ise Erbakan ve millici güçler çekmiş ve bu tutumlarının bedelini ağır ödemişlerdir.

“Türkiye, İsrail’in nefes borusudur! 1947’de Filistin toprağı üzerinde ABD tarafından kurdurulan İsrail devleti, yaşayabilmek ve kendisini kuşatan Arap ülkelerine karşı savunmak için bölgesel müttefik aramak zorunda kalmıştı. Bu müttefiklerin başında, 400 yıl süreyle Arap ülkelerine egemen olan Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye geliyordu. Diğer iki müttefik ise, Sünni Arapların tarihsel düşmanı Acem ve Şii İran ile Müslümanların tarihsel düşmanı -eski adı ile Dinsiz Habeşistan- yani Etiyopya. Şah zamanında İran, Menderes zamanında Türkiye ve Heile Silase zamanında Habeşistan, İsrail’e çok yardımcı oldular. Türkiye; Mayıs 1949’da, İsrail’i tanıyan ilk İslam ülkesidir.”

Hatırlayacaksınız, marazlı medyada: ‘Erdoğan Şaron’a gitmezse, Beyaz Saray’da telefonlarına cevap verecek kimse bulamaz’ denilmişti. Bu tehditler netice verdi. Dışişleri Bakanı Gül Ocak 2005’te, Başbakan Erdoğan da Nisan’da İsrail’e gönderildi. Ardından Cumhurbaşkanı Sayın Sezer İsrail’e gitmişti. İsrail; Türkiye ve Türkler ne yaparsa yapsın, Türkiye’den vazgeçmezdi. Çünkü hiç kimse nefes borusuz hayat süremezdi. İsrail; ABD ve Yahudi lobilerinin sağladığı ‘suni teneffüs’ ile sonsuza dek varlığını muhafaza edemezdi! Hâlbuki İsrail, 39 yıldır işgal altında tuttuğu Filistin, Suriye ve Lübnan topraklarından çekilmedikçe ve bölgede gerçek bir barışı amaçlamadığı sürece ne Türkiye’yi ne Türk halkını kazanabilirdi… Aslında İsrailli Bakan Livni de bunu fark etmişti. Belki de bu nedenle Bakan Gül ile basın toplantısında, Atatürk’e bol miktarda övgüler dizmişti! Oysa Atatürk’ü zehirleyen de kendileriydi!..

 

..

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi