Anasayfa Genel İlmin Kurumsallaşması ve Kur’an’ı Anlamak İçin SEKİZ İLİM DALI

İlmin Kurumsallaşması ve Kur’an’ı Anlamak İçin SEKİZ İLİM DALI

Yazar: yonetici
0 Yorum 553 Görüntüleyen

 

Kur’an’ın; Allah’ın muradına ve inzal maksadına münasip ve doğru anlaşılması ve rıza-i İlahi’ye uygun yorumlanması için gerekli olan “Ülum-u semaniye=Sekiz temel ilimler” oldukça önemli konumdadır. Bunun yanında, değişen ve gelişen çağların ve yeni ortaya çıkan şartların ve ihtiyaçların doğrultusunda ve sorunlara çözümler üretilmesi hususunda da; Kur’ani hüküm ve haberleri, İlahi ölçü ve örnekleri isabetli kavrama ve içtihada esas kılma konusunda da bu ilimlere gerek duyulmaktadır.

          

1- TECVİD (Düzgün ve ahenkli okuma=Kıraat) İLMİ

Tecvid: Kur’an-ı Kerim’in kurallarına uygun biçimde okunmasını ve dolayısıyla doğru anlaşılmasını konu alan ve kolaylaştıran bilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adıdır. Sözlükte “bir şeyi güzel ve sağlam yapmak, onu süslemek” anlamındaki tecvid kelimesi için:

– İfrat ve tefrite kaçmadan sıfatlarına uygun şekilde harfleri mahreçlerinden çıkarmak,

– Kur’an harflerinin mahreç ve sıfatlarının konu edildiği ilim dalı,

– Kur’an-ı Kerim’i harflerin mahreç ve sıfatlarına riayet edip vakıf, vasıl, sekte vb. tilâvet kurallarına uyarak güzel ve hatasız okumayı öğreten ilim, gibi tanımlar yapılmıştır.

Tecvid nazarî bilgilere dayanmakla birlikte pratik ve sanat yönü ön plana çıkar. Nitekim Birgivî tecvidi tarif ederken harflerin mahreç ve sıfatlarını hakkıyla telaffuz etme melekesinden söz etmiş, Keşfü’z-Zunûn’da tecvid mûsikiye benzetilip sadece bilginin yeterli sayılmadığı ve üzerinde alıştırmalar yapılarak kazanılacak bir meleke olduğu ifade edilmiş, tecvidin amelî yönünün ehlinden (fem-i muhsin) öğrenilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de tecvid kelimesi bulunmamakla birlikte “Kur’an’ı yavaş yavaş, tane tane, düşünerek okuma” anlamında “tertîl” geçmektedir. (Furkan: 25/32, Müzzemmil: 73/4) Kur’an’da ayrıca “kıraat” (A’raf: 7/204, Nahl: 16/98, İsrâ: 17/106, Kıyamet: 75/18, İnşikak: 84/21) ve “tilâvet” (Bakara: 2/252, Neml: 27/92, Fâtır: 35/29, Beyyine: 98/2) kelimeleri yer almaktadır.

Hadislerde de Kur’an’ın okunmasıyla ilgili “tertîl, tahsîn, tezyîn, kıraat, tilâvet” vb. kelimeler geçmektedir (Wensinck, el-Mu’cem, “rtl”, “ķre”, “tlv” maddeleri).

Tecvidin gayesi, Kur’an-ı Kerim’in tertîl ile ve hatasız şekilde okunmasını sağlamaktır. “Yahut (durumuna göre) bunu biraz artır ve Kur’an’ı da tertil üzere (ağır, sakin ve anlayarak) oku(yup içine sindir ve ölçü edin!)” (Müzzemmil: 73/4); “…Oysa Biz Onu (Kur’an’ı), Senin kalbine yerleştirip sabitleştirmek için, tane tane (ayet ayet vahyedip) okutuverdik (ve Onu böyle kısım kısım indirdik).” (Furkan: 25/32) mealindeki ayetler tecvidin gerekliliğine bir işaret sayılmıştır. Nitekim Hz. Ali, ayetlerde geçen tertîli “Kur’an harflerinin mahreç ve sıfatlarına uygun biçimde telaffuz edilmesi ve durulacak yerlerin bilinmesi” diye açıklamıştır. (İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 209) Burada, harfleri en güzel şekilde telaffuz etmenin gereğine ve okuma sırasında nerede durulup nereden başlanacağının bilinmesine vurgu yapılmıştır. Bu da Kur’an kıraatinde ses ve cümle bilgisiyle anlam bilgisinin önemini ortaya koymaktadır. Peygamber Efendimiz (SAV)’in hanımı Ümmü Seleme’ye, Resulüllah’ın kıraati sorulduğunda, “Resulüllah kıraatini ayırırdı (tane tane, dura dura okurdu).” cevabını vermiştir. (Tirmizî, Fezailü’l-Kur’ân, 23; Ebû Dâvûd, Vitir, 20)

Enes b. Mâlik de; “Resulüllah’ın kıraati medli idi.” dedikten sonra besmeleyi örnek olarak zikretmiş ve Hz. Peygamber’in “Bismillâh”ı, “er-Rahmân”ı ve “er-Rahîm”i uzattığını aktarmıştır. (Buhârî, Fezailü’l-Kur’ân, 29) Abdullah b. Mes’ûd, Ebû Mûsâ el-Eş’arî ve Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim gibi bazı sahâbîler Kur’an’ı güzel sesle ve tecvidle okudukları için Resûl-i Ekrem’in övgüsünü kazanmışlardır. (Buhârî, Fezailü’l-Kur’ân, 31; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 236) Kur’an lafzı ve manasıyla birlikte indirildiğine göre onun lafzının orijinal şekliyle korunması için tecvidin öğrenilmesi farz-ı kifâye sayılmıştır.

Kur’an’daki Bazı Harflerin Anlamı:

Ayet sonlarında veya ortalarında konulan “durma-geçme” harfleri, Kur’an-ı Kerim okunurken mana ve mesajın doğru ve tam anlaşılmasına yardımcı olan, bir nevi trafik polisleri ve geçiş işaretleri yerindedir.

“Mim”= Kesinlikle durulacak demektir.

“Tı”= Özellikle durulması gerekir.

“Gıf”= Arapça “Dur!” anlamına gelir.

“Lamelif”= Mutlaka geçilmelidir. Hatta nefes daralıp da durulmuş ise, geriden alınıp tekrar geçilmelidir.

“Cim”= Geçmek de ve duraklamak da caizdir; durulması daha münasiptir.

“Ze”= Duraklamak veya geçmek müsavidir; ama durulması tercih edilir.

“Sad”= Durmak veya geçmek için izin verilmiştir; ama evla olan geçilmesidir.

          

2- LUGAT (Dil bilgisi ve kelime derinliği) İLMİ

İlm-i Lügat: Bir dilin kelimelerinin tamamını inceleyen ilim dalıdır. Kur’an Arap dilinde nazil olduğundan, onun manalarını açıklayacak kişinin bu dili iyi bilmesi lazımdır. Kelimeler, bazen ilk hatıra gelen anlamda değil de, belki daha farklı ve ayrıntılı anlamlarından birinde kullanılmıştır. Müfessir lisana iyi vakıf olunca, kelimelerin hangi manalarda kullanıldığını daha isabetli olarak anlayacaktır.

Lügat; “Söz, kelime, bir dili meydana getiren kelimelerden her biri” anlamlarını taşır. Bir topluluğun konuştuğu dil, misal; Lûgat-ı Arabtır. Bir dilin türeme ve mana bakımından kelime bilgisi kapsamıdır. Leksikoloji: Bir dilin kelimelerini belli bir sıralama içinde manalarıyla beraber ihtiva eden kitap, sözlük, kamus, leksikon, diksiyoner manasınadır. Kelimenin ıstılahî olmayan manaları da ele alınır.

Bu dönemin ilk Arapça lügat kitabı, Ebû Nasr Ferâhî (Bedruddîn Muhammed b. Ebû Bekir b. Hüseyin Seczî, ö.640/1242)’nin Nisâbu’s-sibyân manzumesi olup çeşitli bahirlerde söylenmiş iki yüz beyitten oluşmakta ve küçük yaştakilere dil öğretmek için okullarda ve medreselerde ders kitabı olarak okutulmaktaydı. Ondan sonra İran’ın batı bölgesinden Şükrullah b. Şemsuddîn Ahmed, Arapçadan Farsçaya lügat konusunda Zehretu’l-edeb adlı manzumeyi Nisâbu’s-sibyân’ı taklit ederek 640/1242 yılında yazdı.

Daha sonra Husâmuddîn Hoyî (Hasan b. Abdulmü’min) Nasîbu’l-fityân ve Nesîbu’t-tibyân’ı nazmetti. Bu öğretici manzumelerden başka Arapça ve Farsça lügati konusunda başka kitaplar da kaleme alındı. Bunların en önemlisi Surahu’l-lugâ olup Cemâluddîn Karşî (Ebû’l-fazl Muhammed b. Ömer b. Halid), bu eseri Cevheri-yi Fârâbî’nin Sıhahu’l-lugâ adlı eserinden tercüme ve telhis edip es-Surah mine’s-Sıhah diye adlandırdı ve Surâhu’l-lugâ’ya Mulhakâtu’s-Surâh adıyla Arapça bir zeyl yazdı. Bir başka önemli lugatname de Fîrûzâbâdî (Kadı Ebû Tahir Mecduddîn Muhammed b. Yakûb Karizinî-yi Şîrâzî, ö.817/1414)’nin Kamûsu’l-muhit ve Kabûsu’l-vasit adlı eseri olmaktadır.

 

 

 

MAKALEYİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi