Kur’an’a Göre; Tarihte, Bugünkünden Çok Üstün ve Güçlü
MEDENİYETLER KURULMUŞTUR!
“(Ekonomik, askeri ve siyasi gücü zulüm aracı olarak kullananlar) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Ki böylece kendilerinden önceki (zalim ve kâfir kavim)lerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler! (Oysa) Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, arz’ı-toprağı alt-üst etmişler (ekip biçmişler, madenler ve sular arayıp çıkarıvermişler) ve onu (yeryüzünü), kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. (Geçmiş kavimlerin) Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti (ama onlar inkâra ve isyana yönelmişlerdi). Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.” (Rum Suresi: 9)
“Kendilerinden öncekiler de (böyle) yalanlamıştı. Oysa bunlar, (kudret ve medeniyet bakımından) öbürlerine (evvelki ümmetlere) verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen (şımararak) elçilerimi yalanladılar; ama (bak bu) inkârın (ve kötülük planları kurmanın sonu) nasıl oldu! (Tarihe bakanlar anlayacaktır.)” (Sebe’ Suresi: 45)
“(Bunlar) Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde (size sağlamadığımız imkânlar içinde) onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kılmıştık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırmış, nehirleri de altlarından akar(sular) yapmıştık. Ama günahları nedeniyle Biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) varlığa çıkardık.” (En’am Suresi: 6)
“Biz de, (onları ve) kuvvet bakımından bunlardan daha üstün olan (nice toplum)ları helak ettik. Nitekim öncekilerin (buna benzer) örneği de geçmişti.” (Zuhruf Suresi: 8)
“(Hz. Süleyman:) ‘Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak (başka birisinin bir daha ulaşamayacağı) bir mülkü (maddi imkân ve iktidarı) bana hibe-armağan edip (büyük lütfuna ulaştır!) Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin’ (diye yalvarmıştı. Evet, Hakkı ve adaleti yürütmek, halka hizmet, hayra rehberlik etmek ve bu yolla Allah’ın rızasına erişmek maksadıyla Mevlâ’dan imkân ve iktidar istenebilir ve bu yönde çalışmalıdır.)
Böylece Biz, onun emriyle istediği yere (havada) kolayca akıp giden rüzgârı (özel olarak yaptığı hava araçlarını taşımak, Hz. Süleyman’ı ve yakın adamlarını kısa zamanda hedefine ulaştırmak üzere) onun buyruğu altına verdik. (Hava gücünü ve akımını ona tâbi kıldık.)
Şeytanlardan; (cinn halkından) her (çeşit yapı, sanat ve) bina ustasını ve dalgıç olanı da (denizlerden balık, inci ve mercan çıkaran cinnleri de Süleyman’ın emrine bırakmıştık.)
Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış (olan) diğerlerini de (ona hizmetkâr yapmıştık).
İşte bu, Bizim sana ikramımız ve bağışımızdır. (Ey Süleyman) Artık (tercih senin, istersen) ikram edip ver, veya (bir kısmını elinde) tut (ve biriktir,) sana hesap sorulmayacaktır.
Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri (makamı) vardır.” (Sâd Suresi: 35-40)
Antik Dünyanın Sırları – Antikythera Mekanizması
Yunanistan açıklarında, Ege Denizi Antikythera (Küçük Çuha) Adası yakınlarında bir gemi enkazına rastlanmıştı. Gemi, milattan önce 60’lı yıllardan; Antik Yunanistan zamanından kalmaydı. Ancak enkazı araştıran dalgıçlar o tarihlerden çok öncelere ait gibi görünen bir nesne bulmuşlardı. “Bu; 2000 yaşında bir aletten ziyade, daha çok 20. yüzyıldan kalma bir şeye benziyordu.” (Dr. Kiki Sanford)
“Antik dünyada hiç böyle bir şeye rastlamamıştık.” (Dr. Sascha Auerbach)
Bu karmaşık cihazın üstüne bazı gizemli kodlar oyulmuş durumdaydı.
“Gerçekten inanılmaz bir cihazdı; bronz dişlilere ve yaylara sahipti, üstünde semboller vardı. Peki ne işe yarıyordu?” (Dr. Peter Campbell)
Matematikçiler, bilim insanları ve arkeologlar, 100 yıl boyunca bu cihazın ne işe yaradığını bulmaya çalışmışlardı.
“Araştırmacılar, zaman zaman bu cihazı çözdüklerini sanmışlardı, ama her geçen gün yeni sorular ve şaşırtıcı bulgular ortaya çıkmaktaydı” (Dr. Karen Bellinger)
Yüksek çözünürlüklü dijital görüntüleme, daha önce ulaşılamayacağı düşünülen iç işleyişi ve ayrıntıları ortaya çıkarmıştı. Ne kadar karmaşık olduğunu görmek, insanda hayranlık uyandırmaktaydı. İlk düşüncemizden katbekat daha karmaşıktı. Uzmanlar sonunda bu eski bilimsel cihazın sırrını çözebilmeyi başaracaklar mıydı?
Sünger avcıları 1900 yılında, 2000 yıllık bir batık keşfetmişlerdi. Kısa süre içinde denizde bulunan en büyük antik enkaz olarak tanımlanmıştı.
“Buldukları şey aslında Antik Dünyanın Titanic’i konumundaydı” (Dr. Karen Bellinger)
“Gemi ağzına kadar kargo ile doluydu ve milattan önce 60 civarında batmıştı. Binlerce yıldır suların altında kalan bronz ve mermer Yunan heykellerinden, mücevherlerden, cam eşyalardan ve çeşitli mobilyalardan oluşan gerçek bir hazineye ulaşmışlardı.” (Dr. Peter Campbell)
Ancak, gemideki hazinelerin arasındaki çok özel bir nesne, görenleri şaşkınlığa uğratmıştı.
“Karmaşık bronzdan yapılma mekanizmaya benzer bir şey vardı. Aslında biraz da saate benziyordu. Özenle tasarlanmış bir mühendislik harikasıydı.” (Dr. Andrew Kinkella)
Bu cihazın ne işe yaradığı bilinmiyordu. Bazı bilim insanları “Aldatmaca” derken, bazılarına göre modern bir gemiden düşmüş olmalıydı!?
Yapılan ilk araştırmalar, mekanizmaların durumu yüzünden yarım kaldı. Denizin altında uzun süre kaldığı için paslanmış, kireçlenmiş ve 82 ayrı parçaya bölünmüş durumdaydı.
“Kalan parçalar inanılmaz derecede kırılgan, elle tutulamayacak kadar hassastı, yufka hamuru kıvamındaydı ve pul pul dökülüyordu.” (Dr. Adam Ruben)
Kelimenin tam anlamıyla, dokunduğunuz anda parçalanacak kıvamdaydı. Bu da cihazı çözme şansını azaltmaktaydı. Arkeologlar ve bilim insanları onlarca yıl boyunca mekanizmanın ancak dışını incelemeyi başarmışlardı. Akılları karışmıştı, ancak 21. yüzyılın dijital görüntüleme teknikleri, aleti daha önce hiç olmadığı kadar detaylı inceleyebilmelerini sağlamıştı.
Artık ellerinde 3 boyutlu modern röntgen teknolojisi vardı. Elimizi sürmeden cihazın içine bakıp, orada neler olduğunu görebilme şansı yakalanmıştı.
“Gördükleri şey, hayret vericiydi. Sanki bir İsviçre saatine bakıyorlardı, ama saat 2000 yıllıktı.” (Dr. Kiki Sanford)
“Artık cihazın karmaşık yapısını görebiliyoruz, düşündüğümüzden çok daha karmaşık çıktı. Sadece birkaç dişliden değil, 30’dan fazla hassas dişliden oluşmaktaydı. Hepsi farklı boyutlarda ve birbirine kenetlenmiş durumdaydı ve ince bir geometrik hassasiyetle yapılmıştı.” (Dr. Sascha Auerbach)
Karmaşık dişli dizisi şaşırtıcıydı. Ancak yüksek çözünürlüklü görüntüler başka bir önemli ipucunu gün ışığına çıkarmıştı. Cihazın içine gizlenmiş gizemli yazıtlar vardı.
“Dışında yazılar olduğu yıllardır bilinmekteydi, ama içinde daha önce hiç görmediğimiz yazıtlar olduğunu da keşfettik. Asıl soru şu; bunlar bir dizi talimat ya da bir tür kullanım kılavuzu olabilir miydi?” (Dr. Sascha Auerbach)
Ancak yazıtlarda büyük bir sorun vardı. İfadelerin çoğu okunamıyordu.
Harflerden bazıları 2 milimetre boyundaydı ve bazı kısımları çıplak gözle okunamayacak kadar hasar görmüştü. Metinleri deşifre etmek isteyen araştırmacılar, röntgen ışınıyla bilgisayar taramalarını, gelişmiş bir görüntüleme yöntemiyle birleştiriyordu. Detaylı görüntüler oyunun kurallarını değiştirse de özenli bir çalışma gerektiriyor, her bir harfin okunması için düzinelerce görüntü analiz ediliyordu.
Araştırmacıların çabası sonuç veriyor ve 2000 yılının ardından eski yazıtlar ilk kez okunabilir hale geliyordu. Kasanın arka kapağındaki yazıt, kadranların envanterini döküp ne anlama geldiklerini anlatıyordu. Metne göre cihazın kullanım amacı, astronomi hesaplamaydı. Etiketleme koduna göre “Filyos” ya da “He” Güneş’i, “Selini” ya da “Sigma” işareti de Ay’ı simgeliyordu.
Yazıtlar ayrıca yılın çeşitli dönemlerine de atıfta bulunuyordu.
“Eski Mısırlılar ve Eski Yunanlılar tarafından aylar için kullanılan “edinmek” ve “acılı göz” gibi kelimeler de vardı.” (Dr. Sascha Auerbach)
Ancak yazıtların bazı kısımları eksikti ve tam bir anlam çıkartılamıyordu. Uzmanlar cihazın nasıl çalıştığını çözmek için matematiğe ve bazı tarihsel metinlere yöneliyordu. Yazıtlara bakıp Antik Mısır ve Yunanların astronomi anlayışıyla, dişlilerdeki diş sayısını ilişkilendirip bir anlam çıkarılmaya çalışılıyordu. Cihazın nasıl kullanıldığını anlamak için denklemleri, yüksek matematiği ve okulda dikkatinizi çekmeyen her yöntem deneniyor ve sonunda olağanüstü bir sonuca varılıyordu. Cihaz, Babillilere kadar uzanan gözlemlere dayanarak, bir dizi astronomik olayı hesaplayıp tahmin yürütebiliyordu. Buna göre; gelecek yıllarda gökyüzünün nasıl görüneceğini tahmin edebiliyordunuz. Cihaz, astronomik cisimlerin nasıl hareket ettiğine dair Antik teorilerine göre programlanmıştı. Yılın belirli bir zamanında herhangi bir gezegenin, gökyüzünün neresinde olması gerektiğini gösteriyordu. Kesinlikle olağanüstü teknolojik bir tasarım vardı. Şimdi telefonumuzda takımyıldızları gösteren bir uygulama vardı, ama insanlar 2000 yıl önce aynı şeyi yapmak için bronz ve matematik kullanıyordu.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..