KÜÇÜK DÜŞÜNENLERLE,
BÜYÜK DÖNÜŞÜMLER BAŞARILAMAZDI!
Mü’minliğin en belirgin özelliği, MERT’lik ve NET’liktir; “önderlik” ise ayrıca cesaret, metanet ve yüksek feraset istemektedir. Zahiren sahiplendiği kutlu ideallerine kendisi bile inanmamış ve hayatını adamamış olanların, başkalarının pohpohlamalarıyla ve kof edebiyatlarla oluşturdukları heyecan dalgası saman alevi gibidir, parlayıp sönecektir. Oysa; cehalet ve gaflet karanlıklarını, hakikat çağrıları ve basiret çıralarıyla aydınlatıp giderecek; Yüce Allah’ın izni ve inayetiyle, karamsarlık ve nemelazımcılık kışlarında donmuş vicdan buzlarını, avuçlarında ve bağrında eritecek yiğit bilgeler gereklidir. Hamurdan ekmek, çamurdan çömlek ve samurdan kürklü yelek olur, ama hamurdan-çamurdan çelik kılıç yapmak mümkün değildir. Bu bir maya meselesidir.
Evet; küçük beyinlerle, büyük devrimler yapıldığı hiç görülmemiştir. Çünkü güdük iradelerle ancak düşük idareler gerçekleşir. Tam bir iman teslimiyeti ve Kur’an istikameti bulunmayan, vicdani bağımsızlık ve bağışıklık kazanmayan, takva samimiyeti ve dava gayreti taşımayan tiplerin, kutsi hedeflere öncülük edeceğini düşünmek saflık alâmetidir. Böyleleri ancak, malûm merkezlerin parlatıp vitrin mankeni olarak “yüksek(!) makamlara” taşıdıkları dava hainlerine yaranma ve onların himayesinde bir yerlere tırmanma hesap ve hevesindedir. Oysa her şey Ezel’de tayin ve takdir edilmiştir; Allah’ın nasip etmediğini, kimse bize veremeyecektir.
Bismillahirrahmanirrahim.
“… Allah’ın emri; (bütün işleri ve hükümleri, ölçüyle tanzim ve) takdir edilmiş bir kaderdir. (Bunun değiştirilmesi ve geciktirilmesi mümkün değildir.)”
“(Rabbinin seçtiği ve rehber tayin ettiği kutlu insanlar) Ki onlar; Allah’ın risaletini (mesaj ve müjdesini öğrenip öğreten ve) tebliğ edenlerdir; ve O’ndan haşyet (ve hürmetle) içleri titreyenlerdir; ve Allah’ın dışında hiçbir kimseden (hiçbir güç ve kesimden) korkmadan (davasını ve davetini yürütenlerdir). Hesaba çekici (ve herkese hak ettiği karşılığı verici) olarak, Allah kâfidir.” (Ahzab Suresi 38. ayet son kısım ve 39. ayet)
İslami diriliş ve derleniş hareketine, insani düşünüş ve Milli Görüş devrimine ve Türkiye merkezli Adil bir Düzen’in yeryüzü hâkimiyetine öncülük yapacak kabiliyet ve karakterde, ulvi hedefler istikametinde bir lider elbette lazımdır ve mutlaka ortaya çıkacaktır. Cenab-ı Hak’kın takdir ve tayin buyurduğu, mazlum halkların da ihtiyaç duyduğu böyle bir değişim ve devrime, hiçbir güç engel olamayacaktır; milyarların duası ve mazlumların davası yerde kalmayacaktır.
Bir hücredeki harika mucizeyi, bir böcekteki akıl almaz marifeti, bir tohum tanesinde gizlenen İlahi projeyi, insan neslindeki yüksek meziyeti ve sırr-ı hilafeti (Allah’ın adaletini temsil mesuliyetini), yeryüzündeki mükemmel dengeyi ve en küçük dairesinde milyonlarca dünyayı barındıran yedi kat ve milyarlarca tabaka göklerdeki muhteşem âlemlerin esrar perdesini aralamak, araştırmak ve insanlığa yeni ufuklar açmak gayret ve basiretinden mahrum bulunan malum zevatın, “Post’ta oturarak dosta ulaşmak” hevesiyle; şu gaflet, cehalet ve dalâlet batağındaki insanlık irşat olunur mu?
Samimi bir ihtiyaç ve iştiyak duyarak, mâna ve mealini okuyup Allah’ın maksadını ve mesajını anlamaya çalışarak Kur’an iklimine, yani hakikat ve hikmet sarayının içine girmeyip; sadece mübarek lafzını ezberleyen, Mushaf’ın sürekli çevresinde gezinip, bir türlü özüne nüfuz etmeyen taklitçi ve şekilci, hatta dini istismar edici zerzevattan, mazlumların ve Müslümanların kurtuluş davasına rehberlik yapmaları umulur mu?
İslam’ın emirlerini ve iyilikleri tebliğden kaçınan, haram ve haksızlıkları, akılsızlık ve ahlâksızlıkları kötülemekten bile korkan; Ayet ve Hadis okuyup, zalim insanlardan makam ve menfaat kollayan; hoşgörü safsatasıyla CİHAD’ı, hikâye ve cevaz fetvalarıyla İCTİHAD’ı unutturan; yani yeni bir Kur’an medeniyetinin ve Adil bir Düzen’in ekonomik, siyasi, ilmi ve ahlâki kurum ve kurallarını hazırlamaktan aciz, hatta böyle bir ihtiyaçtan bile habersiz bulunan madrabazların peşinde sürüklenip, saadet nizamına kavuşulur mu?
..
makalenin tamamı için tıklayınız…