Anasayfa » İSRAİL’İN HİZAYA GETİRİLMESİ Mİ, YOKSA AKP’NİN TUZAĞA ÇEKİLMESİ Mİ?

İSRAİL’İN HİZAYA GETİRİLMESİ Mİ, YOKSA AKP’NİN TUZAĞA ÇEKİLMESİ Mİ?

Yazar: yonetici
0 Yorum 464 Görüntüleyen

İSRAİL’İN HİZAYA GETİRİLMESİ Mİ, YOKSA AKP’NİN TUZAĞA ÇEKİLMESİ Mİ?

 

Önce şu gerçeği ; Siyonist ve saldırgan İsrail’in hezimetine ve hizaya getirilmesine, hiç kimse bizim kadar sevinemez ve bu yoldaki gayretleri sahiplenemezdi. Çünkü bizim hayatımız şeytanın askerleri ve Deccal’ın avenesi olan Siyonizm’e ve zalim İsrail’e karşı fikri ve siyasi mücadele ile geçmişti. Ancak bu İsrail Siyonizmine ve ABD emperyalizmine en stratejik hizmeti, Yahudi Lobilerinden çifte madalyalı Recep T. Erdoğan ve AKP iktidarı vermekte, ama bu BOP eş başkanlığı görevlerini, yine Siyonist merkezlerin izniyle, ucuz kahramanlık ve kof kabadayılık rolüyle yerine getirmekteydi.

Obama’nın itiraf ve ifadesiyle “ABD’nin ebedi dostu ve hizmetinden şeref duyduğu” İsrail’in;

•      İran’a yönelik bir askeri güç gösterisi ve nükleer reaktörlere müdahalesi

•      Ve “Arap Barış Gücü” kılıflı ABD ve İsrail güdümlü askeri birliklerin Suriye’yi işgal edip bölünmeye hazır hale getirmesi öncesinde,

•      Türkiye’yi yanlarına çekme, pasifize etme ve zulümlerine ortak pozisyona itme niyetiyle, Netanyahu’nun telefon açıp güya üzüntülerini beyan etmesi, Mavi Marmara’da katlettiklerine tazminat ödeneceğini ve Gazze’ye insani yardımlara şartlı olarak izin verileceğini belirtmesi, “AKP’nin İsrail’i hizaya sokan tarihi başarısı ve İsrail’in de talihsiz baş ağrısı” gibi takdim ediliyordu.

Ve zaten İsrail ordu radyosuna konuşan Ulusal Güvenlik Danışmanı Yaakov Amidar, Gazze’ye ambargoyu kaldırmak anlamına gelecek sözlerin verilmediğini, her şeyin İsrail’in kontrolü ve güdümü altında yürütüleceğini açıklıyordu.[1]

Oysa İsrail arz-ı me’vud hedefine ulaşmak için atacağı son adımlarda kendilerine destek olmak, en azından köstek olmamak üzere AKP yönetimine sadece bir havuç uzatıyordu. Her şeyden önce; geçmişi azgın ve kanlı, bu günü küstah ve şımarık, geleceği Türkiye’nin de yarısını kapsayan Büyük İsrail maksatlı ve sapkın şu Siyonist İsrail’le her ne pahasına ve her ne bahane ardında olursa olsun, iyi ilişkiler ve ittifak süreci başlatmak, bir hükümet ve başındakiler için, vebal olarak, ayıp olarak yeterli bir olguydu! Kaldı ki, AKP yandaşı ve Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün yazdıklarına göre Obama İsrail’den ayrılmadan önce Ona telefon açan bizim Başbakan oluyordu ve bu senaryonun daha evvelden hazırlandığı ve Erdoğan’ın ona göre davrandığı sırıtıyordu. (Bak: 23.03.2013, İsrail’e Özür Diletmek)

“Hollanda dönüşünde Başbakan Tayyip Erdoğan’a sorduğum sorulardan biri şuydu: ‘ABD Başkanı Barack Obama İsrail’de. Dikkat çekici bir karşılama izliyoruz. Obama’nın bu ziyareti, Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir değişikliğe neden olabilir mi?’ Kastım, Obama’nın iki ülke arasında arabulucu olup olamayacağı idi. ‘Bizim şartlarımız belli, hiç değişmedi’ dedi ve ekledi. ‘Özür, tazminat ve ambargonun kaldırılması… Tazminatı kabul ettiler zaten. Özür ve ambargo konusunda bir gelişme olmadı.’ ‘Peki, Obama’nın bir baskısı ve sonrası bir değişiklik söz konusu olabilir mi’ sorusuna ise, ‘Olabilir. Ama ambargo konusunda bir karışıklık var. (Obama’yı kastederek) Yarın telefonla konuşacağım’ şeklinde cevap verdi. Ve dediği gibi de oldu. Başbakan’ın ‘yarın görüşeceğim’ dediği Obama ile görüşme, Benjamin Netanyahu ile de görüşmeye döndü.” diyen İbrahim Karagül baklayı ağzından şöyle çıkarıyordu:

“’ABD, hem Türkiye hem de İsrail’le olan yakın ortaklığına büyük değer veriyor. Bölgesel barış ve güvenliğin güçlendirilmesi için Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin tekrar düzelmesine büyük önem veriyoruz’ ifadelerinin, yani ‘özür’ açıklamasının Türkiye ve İsrail’den değil Beyaz Saray’dan gelmesi dikkat çekici. Muhtemelen, iki ülke de Obama’nın elini güçlendirmeyi öncelediler. Daha sonra Ankara’dan açıklama geldi. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin tekrar güçlendirilmesine yönelik vurgu öne çıkıyordu.” Yani bu girişim ve gelişmeler İsrail-Türkiye ilişkilerini güçlendirmek ve AKP hükümetini İsrail’in suç ortağı haline getirmek için tertipleniyordu. Gerisi ise sadece şovdu.

İbrahim Karagül’ün PKK uzlaşması için de:

“Bölgesel güç haritasını değiştirecek, Türkiye’nin adeta yeniden kuruluşu anlamına gelebilecek, içinde bulunduğumuz coğrafyada bir tür enerji patlamasına yol açabilecek, Türkiye toplumunun onay verdiği bir barış süreci bu. Öcalan’ın açıklamasındaki cümlelerin hepimizi şok ettiğini, ‘inadına birleşme’ vurgusunun PKK’nın da ötesinde bölgesel düzeyde Kürtlerle ortaklık geleceğine vurgu yaptığını söylemeliyim.” Sözleri ise “Irak ve Suriye Kürdistan’ı, Güneydoğumuzu da kapsayacak şekilde kurulacak, ama bütün Kürdistan Türkiye’nin himayesinde olacak” palavrasının ve Siyonist Yahudi propagandasının nasıl bir havuçla tavşan beyinlerin uyuşturulduğunu gösteriyordu.

Hatta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres 25 Mart 2013’te CNN Türk’te yayınlanan özel röportajında “Türkiye’nin Gazze’nin silahtan arındırılması konusunda garanti verdiğini” itiraf ediyor, böylece rahmetli Erbakan’ın “Bu AKP’liler İsrail’i durdurmak değil, Hizbullah’ın ve Filistin halkının silahlarını toplamak istiyor” şeklindeki tespit ve kerameti bir kere daha gerçekleşiyordu.

Bir vatandaşın fiyatı kaç liraydı?

İsrail Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemimizdeki insanlarımızı öyle kazayla veya hata ile öldürmemişti. Uluslararası sularda, Türkiye’ye savaş ilanı sayılacak kasıtlı bir küstahlıkla saldırıp vatandaşlarımızı katletmişti. Devletimizi hedef alan bu cinayetlerin bedeli öyle para ile ve “üzgünüz” laflarıyla geçiştirilemezdi. Milli haysiyetimiz ve devlet otoritemiz buna izin vermezdi. AKP iktidarının ve yandaş medyanın zafer edebiyatı, sadece bir züğürt tesellisiydi. Bu olay Elazığlı kabadayı fıkrasını hatıramıza getirmişti. Yolda giderken tanınmış iş adamlarından birisine istemeden omuz vuran kabadayı, hiç ummadığı ağır bir küfür ve yumrukla yere serilir. Hemen kalkıp silahına sarılınca, araya girilir ve karakola gidilir. İş adamını tanıyan komiser, baş göz işareti ile “git ve gelme, ben bunu biraz oyalayıp gönderirim” edasıyla: “Bu beye küfür ve yumruğun cezası 100 liradır, hemen bulup getir” diye seslenir. İşadamı gitmiş, ama yarım saat geçtiği halde dönmemiştir. Bunun üzerine yerinden kalkan kabadayı, uyuklamaya başlayan komiserin yüzüne okkalı bir küfür ve tokat indirir. “Delirdin mi be adam, ne yapıyorsun?” diyen komisere:

“Efendim benim acil bir işim var. Madem bir küfürle tokadın cezası 100 liradır, o adamın getireceği para artık sizin hakkınızdır!” deyip sıvışıverir. Şimdi Siyonist Lobilerin iki tane madalya verdikleri için tıynetini çok iyi bildikleri Sn. Başbakana karşı “al paranı kes sızlanmayı” şeklindeki küstah tavırları da buna benzemekteydi.

 

..

 

MAKALENİN  TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi