İslam Öncesi Dünya VE BUGÜNE BENZERLİKLERİ
Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimiz, Tarihin tanıdığı en haklı ve hayırlı bir davanın ilahi kaynaklı, en büyük devrim önderidir.
O, insanlığın en yüksek ideali, en gerçek lideri ve en örnek ve son Peygamberidir.
İslam; her bakımdan çürüyüp çirkefleşen, çözülüp can çekişen insanlığın, akıl ve imanla, ilim ve ahlakla yeniden dirilişidir.
Hz. Muhammed Aleyhisselam, saadet medeniyetinin, adalet düzeninin, barış ve bereket sisteminin, hem genel prensiplerinin ve temel projelerinin mühendisidir, hem de en kâmil Mehdiyet devriminin müjdecisidir.
100 (yüz) hanelik bir köye, psikoloji ve eğitim uzmanı 10 (on) tane psikolog tabip ve terbiyeci, dünyaca meşhur fikir ehli ve felsefeci göndersek, oranın sakinlerini sigara gibi basit bir alışkanlıktan kurtarmaları için 23 sene fırsat versek, yine de bunu başaramayacakları halde, sigaradan bin beter, içki, kumar, faiz, fuhuş, ırkçılık, hırsızlık, vurgun, soygun gibi her türlü haksızlık ve ahlaksızlığa alışmış barbar ve bedevi bir toplumu, Hz. Muhammed Aleyhisselam gibi, ümmi (zahiren hiçbir eğitim ve öğretimden geçmemiş) bir şahsiyetin, 23 senede manen en mükemmel şekilde terbiye ve tedavi edip, bütün insanlığa örnek sahabeler yetiştirmesi; kendi kız çocuklarını öldürmekten zevk duyan vahşilerden, haksız yere karıncayı ezmekten sakınan merhamet ve adalet timsali insanlar haline getirmesi, Onun Hak Peygamberliğinin, körlerin bile görebileceği kadar açık bir delilidir ve ilahi bir mucizedir.
Hz. Muhammed (S.A.V.) yalnız Arap milletine ve yalnız bir devre görevli Peygamber olmayıp kıyamete kadar bütün insanlığa gönderilmiş ahir zaman nebisidir. Kur’ân-ı Kerim’de belirtildiği veçhile O, bir Resulüllah olup Cenab-ı Hakk’ın yeryüzüne göndermiş olduğu son peygamberdir. O’ndan sonra artık nebi gelmeyecektir. Bu hakikat göz önüne alındığında Kur’ân-ı Kerimin son mukaddes kitap olmasının ve ilahi kanun ve kurallarının insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap verebileceğini ve her devirde hayatiyetini aynen muhafaza edeceğini anlamak izan sahibi kimseler için zor değildir. Tarihin en büyük inkılâbı olan İslâm dinini bütün insanlığa yaymaya çalışan yüce Peygamber, Hz. Muhammed (S.A.V.) bu görevini yaparken çok çetin sıkıntı, saldırı ve sarsıntılara göğüs germiştir. Zira milâdî yedinci asrın başlarında, yalnız Arap Yarımadasında değil, diğer bütün devlet ve milletlerde ahlaki ve hukuki hayat iflas noktasına gelmiştir. Bu durum, gerçek ve müspet bir dine şiddetle ihtiyacın var olduğunu göstermekteydi. Yozlaşmış Musevîlik ve İsevîlik dinlerinin içtimai, hukuki, ahlaki ve iktisadi hayata etkileri çok sınırlı ve cılız idi. Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın yaktıkları mukaddes meşaleler, zamanla ve sosyal ilişkilerin çok çelişik durumları karşısında tamamen sönmüş bir durumda idi.
Ülkeler arasında bilhassa Hıristiyan Bizans ile Zerdüşt ve Ateşperest İran arasında meydana gelen ve arkası bir türlü kesilmeyen savaşlar, mezhepler arasındaki kavgalar, sınıflar arasındaki derin uçurumlar; milletlerin kanını kurutmuş ve ruhsuz, insanlıktan nasibini alamayan bir zorbalar gurubu ortaya çıkarmıştı. İnsanlık; sefalet ve sefâhet âlemine dalmış olup bir kurtarıcının gelmesini büyük bir iştiyakla bekliyorlardı. Sefaletin, doğu ile batı devletleri içinde hâkim olduğu, insanların her türlü medenî ve siyasî haktan yoksun bulunduğu bir devir yaşanıyordu. Hukuk ve Adalet, kuvvetlilerin, zenginlerin ve ruhbanlar sınıfının elinde bulunuyordu. Bir fakire, bir zayıfa ve bir küçüğe tatbik edilen hukuk ile kuvvetliye, zengine ve büyüğe tatbik edilen hukuk hiçbir zaman bir ve eşit kabul edilmiyordu. Saray erkânı ile ruhban sınıfı adeta anlaşmış gibi servet ve hâkimiyetlerinin zevkini çıkarıyordu. Halktan tamamen kopuk, sanki onlardan biri değillermiş gibi halka en ağır eziyet ve işkence yapılıyordu. Demir boyunduruklar ve zincir ayaklar, köleliğin bir alâmeti olarak her yerde görülüyordu. Durumu daha iyi anlamak için o devirde yaşayan ülkelere doğudan batıya doğru bir göz atmak gerekiyordu. Böylece bir kurtarıcıya olan büyük ihtiyacı ve Peygamber Efendimizin evrensel mesajı ve cihadını, nasıl büyük bir inkılâp başardığını ve insanlığı nasıl refah ve saadete çıkardığını anlamak mümkün olurdu.
..
makalenin tamamı için tıklayınız…