İslam Düşünceli, Müspet Milliyetçi ve ERBAKAN TAKİPÇİSİ OLMAK
Biz görüşlerimizi, gerçeklerimizi ve tarafgirliğimizi oluştururken, “Mutlak Doğru”ları esas alarak ve “Mutlak Yanlış”lardan sakınarak hareket etmekteyiz.
“Doğru” ve “Yanlış” tespitinde ise şu beş değeri ölçü ediniriz:
1-Akl-ı Selim
2-Müsbet ilim
3-Tarihi deneyim ve birikim
4-Vicdani kanaat ve tatmin
5-İlahi Din (Kur’an’ın muhkem ayetleri ve Resulûllah’ın (SAV) sağlam sünneti)
İşte bu beş temel ölçünün ittifakla:
“Yararlı, hayırlı gerekli ve güzel” bulduğu şeyleri doğru; ve yine bu temel değer birimlerinin ittifakla, “Kötü, zararlı ve çirkin” bulduğu şeyleri yanlış biliriz. Çünkü Kur’ani kuralları dikkate almamak, imansızlık ve sapkınlık… Müsbet bilimi ve akl-ı selimi hesaba katmamak, manyaklık ve mantıksızlık… Tarihi tecrübeleri ve vicdani kanaatleri önemli saymamak ise ahmaklık ve insafsızlık alametidir.
Sağlam temellere ve vicdani kanaatimize göre düşünce ve davranış ürettiğimizden; ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini, şahsi heveslerimizin üstünde gördüğümüzden; gizli, kirli ve çetrefilli ilişkilere tevessül ve tenezzül etmediğimizden ve imtihan için gönderildiğimiz bu dünyadan kalb-i selim ve uhrevi sermaye ile göçmeyi en önemli gaye edindiğimizden; özümüz mert, sözümüz net, hatta biraz serttir. İşte bu nedenle, Allah’ın izni ve iradesi dışında, ABD’nin gizli servisleri, CIA destekli Cemaatin kalemşor tetikçileri, AKP’nin kiralık hizmetçileri ile bir sivrisineğin bize zarar ve yararı eşittir.
Rabbim dilerse bir sivrisinek ısırmasıyla virüs kaptırıp öldürebilir ve yine dilerse nükleer füzelerden ve suikast girişimlerinden kurtarabilir. İmanın en tabii neticesi (en üst derecesi değil) olan bu tavrımızı idrak edemeyen iz’an ve iman fakirleri, bu basiret ve cesaretimizin altındaki güç kaynağını merak etmekte ve nice tutarsız tahminler yürütmektedir. İmani ve insani değerlerimiz ve milli ideallerimiz uğrunda, ne ağır cezalara çarptırıldığımızı, defalarca tutuklanıp hapis yattığımızı, nice sürgünlere ve görevine son verilmelere uğradığımızı ve halâ her ay başka bir mahkeme kapısında dolaştırıldığımızı, yani rahatlık ve ferahlık döşeğinde kuru kahramanlık edebiyatı yapmadığımızı da hatırlatmamız gerekir.
Gelelim Milliyetçilik Meselesine:
Bir insanın kendi ırkını (kavmini, kabilesini, mensubiyetini, ailesini) sevmesi ve sahiplenmesi fıtridir (yaratılış özelliklerindendir), güzeldir, gereklidir, değerlidir. Ve dinen de caiz ve münasiptir. İnsanların kendi özel geleneklerini, örf ve adetlerini, dil ve kültürlerini benimsemesi ve tercih etmesi tabiidir. Bu nedenle cemiyetteki Milliyetçilik, fertlerdeki nefis gibidir. Her insana nefis, kendi benliğini oluşturmak, haklarına sahip çıkıp savunmak ve saldırılara karşı kendisini korumak için verilmiştir ve gereklidir. Bu durum Türkler için olduğu kadar Kürtler ve diğer kavimler için de geçerlidir. Ancak, şayet bu nefsi dizginlemez, haksız ve ahlaksız isteklerine boyun eğersek, bu sefer bizim felaket ve rezalet sebebimizdir. Bir toplumun, nefsi sayılan Milliyetçilik de böyledir; kendilerini başkalarından farklı ve faziletli zannetmeye, dini, ilmi ve insani değerlerin üstünde görmeye yönelirse, işte bu ırkçılık haline gelir ve tehlikelidir. Kaldı ki hiç kimsenin doğarken ailesini, kavim ve kabilesini seçme hakkı kendisine verilmemiştir. Bu sadece Allah’ın bir tayini ve taksimidir. Hâşâ bazılarını üstün ve ayrıcalıklı, bir kısmını da düşük ve aşağılık yaratmış olmasını düşünmek bile, Allah’a iftira etmektir. İslam hiçbir beşeri ideolojinin ve ırkçılık felsefesinin aksesuarı ve kafatasçı Türkçülüğün jelatinli pazarlama kılıfı değildir. İslam herkesten ve her şeyden yücedir, her kavim ve her girişim İslam’a hizmet ettiği kadar kıymetlidir.
Ben Türk bir babadan ve Zaza bir anadan dünyaya geldim. Tarihe yön vermiş, büyük medeniyetler meydana getirmiş ve 1300 yıldır, İslam’ın gönüllü bayraktarı olma şerefini hak etmiş Türk kavminden olmayı, yüce Rabbimin takdiri kadar, taltifi de bildim. Haçlı Batılılar nazarında, Türklükle İslam’ı mezcedip kaynaştıran ve aynı anlamda kullandıran aziz ceddime layık olma gayretindeyim. Kur’an’a inanan, Müslüman olduğunu savunan hiç kimsenin, bundan başka türlü düşüneceği kanaatinde değilim. Mustafa Kemal’in “Türk Milleti” kavramıyla da, ırkçılık yaptığını değil, çok farklı kavim ve kesimlerden, İslam potasında kaynaşmış bir toplumu amaçladığını bilmekteyim. Yani biz insanları kavimlerine, kökenlerine, renklerine, dillerine ve kültürlerine göre değil, imanlarına, İslam’a bağlılıklarına, güzel ahlaklarına, insanlık onurlarına, vatanına ve topluma yararlarına göre değerlendirip önem veririz. Şimdi anayasadan “Türk Milleti” kavramını çıkarmaya yeltenenlerin de, “ılımlı İslam” diye yüce dinimizi dejenere edip “Protestan Müslüman” tipi oluşturmak isteyenlerin de hep aynı Siyonist güçlerce desteklendiğini görmekteyiz. Ama Moiz Kohen Yahudi Hahamının Munis Tekinalp takma ismiyle yazdığı ve aziz milletimizi İslam’dan koparmak için yaptığı TÜRKÇÜLÜK kafasıyla bu tahribatların önlenemeyeceğinin de bilincindeyiz.
Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı
..
makalenin tamamı için tıklayınız…