Anasayfa » “HİDAYETİ HAK ETME” KOŞULLARI VE İHLAS KAVRAMI

“HİDAYETİ HAK ETME” KOŞULLARI VE İHLAS KAVRAMI

Yazar: yonetici
0 Yorum 606 Görüntüleyen

“HİDAYETİ HAK ETME” KOŞULLARI

VE

İHLAS KAVRAMI

      

İnsanları hidayete sevk eden de, dalâlete terk eden de Cenab-ı Hak’tır. Ancak, bu iş kura çeker gibi rastgele yapılmamakta, layık olan hidayete ulaştırılmakta, müstahak olan ise dalâlete bırakılmaktadır. Çünkü “…Allah (CC) kullarına asla zulüm (haksızlık ve yanlışlık) edici değildir.” (Enfâl: 51) “Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden Hakk (Kur’an ve Peygamber) gelmiştir. Kim (Kur’an’a ve Resulüllah’a uyarak) hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmıştır. (İnkâr, itiraz ve isyanınızdan dolayı) Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim. (Görevim gerçeği duyurmaktır.)” (Yunus: 108) “…Şüphesiz Allah, dilediğini (küfür ve kötülük ehlini) şaşırtıp-saptırıverir, kendisine tam bir bağlılıkla yöneleni de dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Kim gönlünü kendisine çevirirse, Allah onu hidayete eriştirir).” (Ra’d: 27)

“…Bunları (putları ve tağutları, onlara uyduruk isim ve sıfatlar takarak) adlandırıp (durun bakalım). Yoksa siz yeryüzünde (hâşâ Allah’ın) bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına) mı (kanıyorsunuz)? Hayır, doğrusu inkâr edenlere kendi hileli-düzenleri süslü-çekici gösterilmiştir ve onlar (şeytanlar ve tağutlar tarafından, doğru) yoldan alıkonulmuşlardır…” (Ra’d: 33) “Kötü (niyetle ve İslam’a aykırı biçimde) işledikleri (çirkin) amelleri kendisine çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah katında kabul edilecektir)? Artık şüphesiz Allah (bile bile İslam’a ve insanlığa ters düşenlerden) dilediğini saptırır, (hayır işleyip hak edenlerden ise) dilediğini hidayete eriştirir…” (Fâtır: 8)

“Andolsun Biz her ümmete: ‘Allah’a kulluk yapın ve TAĞUT’tan (Bâtıl nizamlardan ve putlaştırılmış insanlardan) kaçının!’ diye bir elçi gönderdik. Böylelikle onlardan kimine (gerçekleri kabullenip Hakka ve hayra yönelene) Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine (dünya rahatı ve menfaati için tağut’a tapınan ve şeytani odaklara kapılan kesime) ise dalâlet (sapkınlık-doğru yoldan çıkmışlık) hak oldu…” (Nahl: 36)

“…O, hidayete erecek (iyi niyet, gayret ve karakterde) olanları daha iyi bilir.” (Kasas: 56) “Allah, (aklı ve vicdanıyla, Hakka ve hayra yönelip) hidayet bulanların hidayetini arttırır. (İslamiyet’i kabul edenlerin ve gereğini yerine getirenlerin hidayet ve feraseti çoğalır.)…” (Meryem: 76) “Yeryüzünde, hakkı olmadan büyüklük taslayanları (ise), ayetlerimden (Kur’ani gerçekleri anlamaktan ve kâinattaki ibretli ve hikmetli yaratılışların sahibini kavramaktan uzaklaştırıp) engelleyeceğim. (Öyle ki) Onlar her türlü ayeti (mucizeyi-yaratılış belgesini) görseler bile (asla) ona inanmazlar. Dosdoğru yolu da görseler (yine de, haklı ve hayırlı olan budur diyerek ve benimseyerek, hayat ve huzur) yolu tutmaz ve tâbi olmazlar. Azgınlık ve sapkınlık yolunu gördüklerinde ise hemen onu (kendilerine hayat tarzı olarak kabullenip) yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları yüzündendir.” (A’raf: 146)

Hidayet en büyük nimettir ve ona sahip olabilmek için mutlaka bedeli ödenmelidir. Firavun’un sihirbazları gibi; “ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi ve idam edilmeleri” tehdidi karşısında bile: “Biz imanımızda sebat edeceğiz, çünkü nasıl olsa mutlaka Rabbimize döneceğiz.” diyebilmelidir. Aksi halde, çeşitli baskılar ve dünyalık arzular yüzünden “Hidayeti verip dalâleti satın alanların bu ticaretleri asla kâr etmeyecektir.” (Bakara: 16)

Nefislerine zor gelen Kur’ani kuralların değişmesini ve “keyiflerine göre te’vil edilmesini gözleyen” (A’raf: 53), sorumluluk ve sıkıntılar karşısında devamlı yan çizen kimseler hidayet yoluna giremeyecektir. İyi kimseler, her türlü bitkinin bolluk ve bereketle yetiştiği verimli ve temiz toprak gibidir. Kötü kimseler ise, ekin bitmeyen verimsiz ve çorak araziye benzemektedir. (A’raf: 58) Bunlar, asla hayır ve hizmet üretemeyenlerdir. Kendilerinden ilim, ibadet ve iyilik çıkmayan kimseler, hidayetten nasipsizdir.

Aşağıdaki kötülükler de, hidayetten uzaklaşmaya ve rahmet-i İlahi’den mahrum kalmaya sebeptir ve bunlar ihlası giderir:

1- Kâfirlere ve zalimlere yaranmaya çalışmak:

“Ki, onlar yapmakta oldukları münker (çirkin) işlerden birbirlerini sakındırmıyor, (haksızlık ve ahlâksızlıklara göz yumuyor ve kılıf uyduruyorlardı.) Bu ne kötü bir davranış biçimiydi. Onlardan (münafıklardan ve din istismarcılarından) birçoklarını, kâfirler (ve zalimlerle) dostluklar kurduklarını (onların velâyetine ve himayesine sığındıklarını) görürsün. Nefislerinin (dünyevi heves ve beklentilerinin) kendileri için takdim edip (önerdiği ve önemsediği şey, yani makam ve menfaat için kâfirlere yağcılık etmek) ne kadar kötü bir şeydir. Allah bunlara öfkelenip, gazaplanmıştır ve onlar ebedi azapta kalacaklardır. (Zira bunu hak etmişlerdir. Mürşit ve müttaki rolü oynayan bazı münafıklar) Eğer Allah’a, Nebisine ve Ona indirilen (Kur’an-ı Kerim’e, öyle göstermelik değil gerçekten) inanmış olsalardı, asla onları (Siyonist Yahudileri ve Hristiyan emperyalistleri) evliya (himayelerine sığınılan güç merkezi ve rehber) edinmezlerdi. (Zalim güçlerin hizmetine girip siyasi ganimet devşirmeleri, bunların özde değil sözde iman eden, kalbi marazlı kimseler olduğunun alâmetidir). Velâkin, onların çoğu zaten fasık kimselerdir.” (Maide: 79-81) ayetleri, bu durumda olanları haber vermektedir.

2- Kur’an ayetlerini bozmak ve amacından saptırmak:

“Allah’a verdikleri sözü bozdukları için, onları (İsrailoğullarını) lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık (vicdanlarını kararttık). Onlar, (Allah’ın kitabındaki ve resmi evraklardaki) kelimeleri konuldukları yerlerden (İlahi hedef ve hikmetlerinden) saptırıp çarpıtmaktadırlar. (Yahudiler ve onlara benzeyen bel’am tipli âlimler; Kur’ani kelime ve kavramları yanlış yorumlayarak dinde tahrifat yapmakta, haksız kazanç peşinde koşmaktadırlar. Maalesef) Kendilerine hatırlatılan şeyden (uyarılardan yararlanıp) hisse kapmayı unuttular…” (Maide: 13) ayeti, Kur’ani gerçekleri yozlaştırmaya çalışanların hidayetten uzaklaşacaklarına işaret etmektedir.

3- İmana zulüm karıştırmak, insanlara haksızlık yapmak, temel insan haklarına tecavüze kalkışmak:

“İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayan (haksızlık ve ahlâksızlığa bulaşmayan) kimseler (şirke düşmeyen ve kötülük işlemeyenler) var ya; işte güven (emniyet ve saadet) onlar içindir. Ve bunlar hidayete erenlerdir.” (En’am: 82) Ancak; “(İslami gerçekleri) İnkâr edenleri ve (insanlara) zulmedenleri Allah bağışlamayacak ve cehennem yolunda (onları başıboş) bırakacaktır.” (Nisa: 168) ayetleri, bu gerçeği bildirmektedir.

4- Hayır ve hizmetten kaçmak, ibadet ve istikametten uzaklaşmak:

İyilik ve ibadetler hidayete, günahlar ve kötülükler ise dalâlete sürükler. Sahabeden bir zatın, Efendimize gelip; “Ya Resulüllah, cahiliye döneminde iken kız çocuklarını öldürmeye götürenlere; ‘Ben zaten çöle gidiyorum. Siz zahmet etmeyin. Bana verin, hallederim’ diyerek onları aldatır ve bu kız çocuklarını gizlice besleyip büyütür ve gelin ederdim. Ama, İslam’dan ve imandan habersizdik ve şirk üzerindeydik… Bu davranışlarımın bana bir faydası var mı?” diye sordu. Hz. Peygamberimiz ona: “Elbette var… Sen bu iyi niyetin ve merhametin sayesinde hidayet buldun ya!..” şeklinde cevap vermiştir. “İmanında bir hayır kazanmamış” (En’am: 158) yani iman ağacı, salih amel meyveleri vermemiş olan ve “Dinlerini parçalara ayırarak” (En’am: 159) sadece kolayına ve çıkarına uygun kısımlarına sahip çıkan insanlar, hidayetten uzaklaşıp dalâlete sürüklenir. Bunlar; “İmanları kendilerine fayda vermeyen” (Yunus: 98) yani, imanın ve İslam’ın gereğini yerine getirmeyen kimselerdir.

5- Şeytanlaşmış insanları ve din düşmanlarını dost edinmek ve onlara alet olmak:

(Allah) Kimine (feraset ve istikamet ehline) hidayet verdi, kimi (kötü niyet ve şeytani gayret sahipleri) de sapkınlığı hak etti. Çünkü bunlar, Allah’ı bırakıp şeytanları (kâfir ve zalimleri dost tutan insanları) veliler edinmişlerdi ve onlar hâlâ kendilerinin gerçekten, hidayet üzere olduklarını zannetmektelerdi.” (A’raf: 30) ayeti, din düşmanlarını ve İslam’ı irtica sayarak Müslümanlara sataşanları seven ve destekleyen kimselerin, hidayetten sıyrılacaklarını bildirmektedir.

6- Yardım ve inayetin kaynağının, mürşitler ve melekler olduğunu sanmak:

“…Allah katında yakınlığa, peygamberlerin (ve salih kimselerin) duasını kazanmaya vesile olmak üzere hayır ve hizmet yapmak…” (Tevbe: 99) caiz olmakla beraber, mürşitlerin, meleklerin ve ruhanilerin, doğrudan ve Allah’tan bağımsız olarak, bize her türlü manevi yardımı sağlayacaklarına inanmak yanlıştır ve hidayetten saptırıcı bir düşüncedir. “Allah size, Bedir’de bin melekle yardım etti. Ki bu size bir müjde olsun ve kalpleriniz huzur ve itminan bulsun. Yoksa, yardım ancak Allah’tandır.” (Enfâl: 9-10) ayeti, bu gerçeğe dikkatimizi çekmektedir. Evet, bizzat Hz. Peygamber Efendimizin bile; “Ben kendi kendime, ne bir zarar ne bir fayda vermeye malik değilim. Meğerki Allah dilemiş ola!” (Yunus: 49) söylemesi emredilmiştir.

7- Allah’ın seçkin ve sevgili kavmi ve kulları olduklarını, bu yüzden kendilerine azap olunmayacağını savunmak:

“Bu, onların: ‘(Biz seçilmiş ve sevgili kullarız, bu yüzden) Ateş bize (hafifletilmiş olarak) sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak’ demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmesi sebebiyledir. [Not: Bunları asıl aldatan ve avutan şeytan vesvesesi ise; “Dünyalık makam ve menfaat için, bazı Tevrat hükümlerini -şimdi Kur’ani emirleri- terk etmemizde ve bazı günahları işlememizde, öyle korkulacak bir vebal yoktur. Çünkü bizim bu kötülüklerimize karşı, hayırlı hizmetlerimiz ve ibadetlerimiz de vardır. Bu nedenle cehennem ateşi ve ahiret azabı bize sayılı gün dışında asla dokunmaz” düşüncesidir.]” (Âl-i İmrân: 24) Kitab’a varis (ve âlim) oldukları halde, dünyalık mal ve makam hırsıyla rüşvet alarak (İslami gerçekleri gizleyen ve zulme fetva veren) kimseler:

“…(Bunlar imkân ve iktidar fırsatı bulunca) Şu değersiz olan (dünya)nın geçici yararını alıyor ve: (Nasıl olsa) ‘İleride bağışlanacağız’ diyerek (her türlü zulüm ve ahlâksızlığı yapıyorlardı,) bunun benzeri bir yarar (haram ve haksız bir kazanç fırsatı) gelince onu da alıyorlardı…” (A’raf: 169) derler… gibi ayetler; ilmine, ibadetine veya sülalesine güvenerek zalim düzenlere destek verip, kendilerinin bağışlanacağını söyleyenlerin hidayetten ayrılacaklarını haber vermektedir.

8- Keramet rolü oynamak ve evliyalık satmak:

“Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken ‘Bana da vahiy geldi’ (şeklinde) iddialar eden ve ‘Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim’ (kutsal bir kitap meydana getireceğim) diyenden (yani, bilgiçlik ve ermişlik taslayarak, Yahudi ve Hristiyanlarla iş birliğini mübah; Hakk nizam kurulsun diye cihadı ise günah gösterenden) daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün ‘şiddetli sarsıntıları’ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: ‘(Haydi) Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalayışımızdan) çıkarıp kurtarın (bakalım), bugün Allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O’nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız’ (dediklerinde) eğer bir görsen (nasıl kıvranacaklardır).” (En’am: 93) mealindeki ayetler, keşif ve keramet ehli olmadıkları halde kendilerine ilham olunduğunu, kalp gözlerinin açık bulunduğunu ima ve ifade eden riyakâr ve sahtekâr tiplerin, böyle devam ederse, hidayetten alâkaları kesilecektir.

9- Cihaddan kaçmak ve cemaatten kopmak:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun (isyan etmekten sakının) ve O’na (yaklaştıracak ve zafere ulaştıracak) vesile (çare ve yöntem) arayın; (bu amaçla) O’nun yolunda cihad edin. (Böylece) Umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide: 35) “Ey iman edenler! Allah’tan (lafla ve işinize geldiği kadarıyla değil) hakkıyla korkup (Kur’an’ın hükümlerine, Resulüllah’ın sünnetine ve hayat sistemine, kısmen veya tamamen karşı gelmekten ve aykırı hareket etmekten sakının) ve siz (böylece İslam’ca düşünüp, yaşamak suretiyle) ancak Müslüman olarak ölmeye (bakın. Eğer gerçekten iman ediyorsanız) Allah’ın ipine (Kur’an hükümlerine) hepiniz birden (el birliği içinde) sımsıkı sarılın. (Sakın) Dağılıp ayrılmayın…” (Âl-i İmrân: 102-103) gibi ayetler cihad, teşkilat ve itaat ehlinin felaha ulaşacağına, tembellik ve fitneciliğin ise felakete sebep olacağına işaret etmektedir. Bütün bunlar, gösteriyor ki:

“Allah, kimi (layık görüp) hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü (gönlünü) İslam’a açar; (ibadet ve hizmet yoluna sokar). Kimi de (müstahak olduğundan) saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar (Kur’an’a karşı ilgisiz ve sevgisiz kalır)…” (En’am: 125)

Velhasıl; hidayet ve dalâleti Allah takdir etmekte, ancak kararı verirken insanların niyetine, zihniyetine, tıynetine ve istikametine göre muamele etmektedir.

“Amma, her kim (elindeki nimetlerden başkalarına da ve Allah yolunda) verip (hayırda harcarsa) ve (her türlü küfür ve kötülükten) korkup sakınırsa… Ve en güzel (daveti ve davayı ve İslam nizamına çağrıyı) doğrular (ve destek çıkıp tâbi olur)sa… Biz de onu; kolay olan (fıtrat dini İslam) için (çabalarını rahatlatıp) başarılı kılacağız (ona hidayet, ibadet ve hizmet yolunu kolaylaştıracağız). Fakat her kim de cimrilik ve bencillik ederek (ilim, servet ve şöhretine güvenerek) kendisini (Hakk davadan ve hayırlı çağrıdan) müstağni sayarak (hizmete ve teslimiyete ihtiyaç duymazsa)… Ve en güzel olan (Hakk çağrıyı ve İslami esasları) da yalan sayarsa (en gerekli daveti yapanı ve en gerçekçi davayı savunanı yalanlar ve karşı çıkarsa)… Biz ona da en zorlu (ve zararlı) olanı (kötülük yollarını ve azaba uğramasını) kolaylaştıracağız (böylece adım adım rezalet ve felaketlere hazırlayacağız).” (Leyl: 5-10)

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi