HİCİV VE MİZAH SANATI
VE
ETKİLİ KULLANIMI
Bizim inancımızda: “Haksızlık ve yanlışlıkları tenkit (eleştiri) meşru, ama kişileri ve kesimleri tahkir (hakaret etme) ise memnu (yasak) kabul edilmiştir.” Münafık kimselerin gizli ve kirli niyetlerini, dine, devlete ve millete zarar veren hizmet görünümlü gayretlerini akılcı, akıcı ve alaycı sözler ve benzetmelerle deşifre edip, toplumun dikkatini çekmeye çalışmak üzere yerici yazılar ve fıkralar hazırlamak, üstün bir zekâvet, feraset ve cesaret istemektedir. Bir kişiyi, bir kesimi, bir âdeti, görülen kusur ve eksiklikleri, gülünç halleri, açık veya kapalı olarak yeren, alaya alan söz ve yazılara hiciv denir. Edebi türün mizah kısmına girmektedir. Halk edebiyatında “taşlama”, divan edebiyatında “hiciv”, yeni edebiyatta da “yergi” olarak bilinen hiciv, manzum ve mensur olabilir. Hicvin iğneleyici, güldürüverici olması, ama bayağılığa düşmemesi gerekir. Zekâya dayanan bu sanatın başarılı olabilmesi, içindeki zekâ oyunu ile hicvedilen şeylerin çarpıcı şekilde alaya alınmasını gerektirir. Ancak; yaradılıştan olan kusurlar, gizli kalması gereken ailevi hususlar ve sorunlar, olgun insanlar için hiciv konusu edilemeyecektir.
Araplarda, İslamiyet’ten evvel ve sonra, edebiyata çok önem verildiği için, pek çok heccav yani hicivci görülmektedir. Düşman kabileler kaside ve nazım şeklinde yazılan şiirlerle hicvedilir ve tesirini gösterirdi. İslam öncesi Türk edebiyatında hiciv görülmezdi. Ancak daha sonra İran ve Arap edebiyatlarında görülen bu tür, zamanla Türk edebiyatına da geçmiştir. Hiciv yazan şairlerin pek çoğu hayatlarını bu yüzden kaybetmişlerdir. Peygamberimiz zamanında da Kur’an’a, Resulüllah’a ve İslam’a hakaretler yağdıran Ka’b bin Züheyr’in yazdığı şiir üzerine ölüm emri verilmiştir. Ancak bu şair, İslamiyet’i kabul ile ölümden affedilmiştir.
Zamanla sanat ve olgunlukla hicvetme kalkarak, kin, öfke, nefret, ıstırap hicve hâkim hale gelmiştir. Divan edebiyatında keskin zekâ oyunları ile yapılan hicivler bulunduğu gibi, kaba, müstehcen hicivler de görülmektedir. Şeyhi’nin Harname’si, Fuzuli’nin Şikâyetname’si, Nef’i’nin Siham-ı Kaza’sı, Kani’nin Hirrename’si, Sururi’nin Hezeliyat’ı, Türk Galib’in, İzzet Molla’nın, Osmanzade Taib’in, Haşmet’in, Fitnat Hanım’ın, Koca Ragıb Paşa’nın ve Ayni’nin hicviyeleri güzel örneklerdir. Müstehcen hicivleriyle tanınan Neyzen Tevfik, bu türün son temsilcisidir. Günümüzde ise hiciv mizaha dönüşmüş vaziyettedir.
Hiciv: a) Zamanın kötülüklerini, güçlüklerini taşlayan manzum parça da olabilir. b) Zalim törelerin ve çirkinliklerin taşlandığı, genellikle şiirle düz yazının karışık olduğu yergi yazısı da olabilir. c) Bir kimseyi ya da bir şeyi alaycı bir dille eleştiren yazı, söyleşi, yapıt ve film de olabilir. Velhasıl kişisel, siyasal, ahlâki ya da edebi hiciv, büyük bir biçim çeşitliliği gösterir. Türk edebiyatında genellikle nazımla hiciv yazma geleneği yaygın haldedir. Bu yoldaki şiirlere divan edebiyatında ve daha sonraki aydın kesim edebiyatında “hicviye”, halk edebiyatında “taşlama”, günümüz edebiyatında “yergi” denmiştir.
Mizah ise; insanların bir arada yaşamaya başladığı dönemlerden itibaren ortaya çıkmış, konuşma ve yazı dilinin gelişmesi ile birlikte bir güldürü sanatı haline gelmiştir. İnsanları güldüren; konuşma, karikatür ve yazılar mizaha örnek olarak verilebilir. Mizah yapanlar, herkesin baktığı olaylara, durumlara bakar, ancak farklı yorumlarlar. Mizahın sinir dili programlamadaki adına “bozma” denmektedir. Yani zihin, almış olduğu veriyi bozarak işlemektedir. Bu da ortaya güldürücü ve eğlendirici karikatürler, yazılar ve konuşmalar çıkarıvermektedir.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…