Anasayfa » Her Türlü Sorunlarımızı Çözüme Kavuşturmak İçin; KUR’AN, BÜTÜN İÇTİHATLARIN DAYANAĞI VE MUTLAK HAKİKATİN KAYNAĞIDIR!

Her Türlü Sorunlarımızı Çözüme Kavuşturmak İçin; KUR’AN, BÜTÜN İÇTİHATLARIN DAYANAĞI VE MUTLAK HAKİKATİN KAYNAĞIDIR!

Yazar: yonetici
0 Yorum 349 Görüntüleyen

Her Türlü Sorunlarımızı Çözüme Kavuşturmak İçin;

KUR’AN, BÜTÜN İÇTİHATLARIN DAYANAĞI

VE

MUTLAK HAKİKATİN KAYNAĞIDIR!

      

Kur’an; kıyamete kadar inananların ve tüm insanlığın kutlu kitabıdır, başvuru kaynağıdır ve Allah’ın kelâmıdır. Kur’an-ı Kerim’i; sorulan her sorunun yanıtını veren bir internet sitesi veya kültür ansiklopedisi gibi düşünmek yanlıştır. Doğrusu, Kur’an-ı Kerim; her çağda, farklı ortamlarda ve değişik şartlarda ortaya çıkacak; ekonomik, siyasi, sosyal, hukuki ve ahlâki tüm sorunların çözümüne esas olacak temel, genel ve değişmez kurallar barındırmaktadır. Bu nedenle “Asla eskimez, yeni ve sürekli dipdiri” kalarak canlılığını ve hidayet kaynaklığını Allah muhafaza buyurmaktadır. Elbette Kur’an’daki: okuyan herkesin anlayacağı ve yararlanacağı iman esasları, Allah’ın kâinattaki ve tabiattaki harika san’atını hatırlatmaları, genel-geçer ahlâk kuralları ve ibadet düsturları önemini, özelliğini ve tazeliğini korumaktadır.

Kur’an’ı, Resulüllah’ın uygulamalarını, aklı ve bilimsel doğruları esas alarak; değişen ve gelişen bütün çağlara ve şartlara, zuhur eden ihtiyaçlara ve standartlara uygun, yeni ve yeterli kural ve kurumlar ortaya koymak ise ilim ve içtihat ehline kalmaktadır. Zaten böyle bir marifet ve meziyeti bulunmayanlar “İlim ve dirayet ehli” değil, “Bilgi ve rivayet ehli” sayılmıştır. İşte “ADİL DÜZEN” projeleri böyle ortaya çıkmış, Erbakan Hocamız bunları hazırlatıp-olgunlaştırıp dünyaya tanıtmış, Milli Çözüm ise noksanlıklarını tamamlayıp, orijinal bir sistem bütünlüğü kazandırarak kitaplaştırmış, önemli ve yaygın dillere çevirip dünyadaki seçkin ilim ve fikir erbabına ve devlet adamlarına ulaştırmıştır.

Kur’an, Allah’ın indirmesi ve Kendi mucizesi olarak, 1440 senedir tüm maksatlı inkârcılara ve marazlı münafıklara, akılsız kafalarına vura vura, şöyle meydan okumaktadır: “Bu Kitap, uydurulması mümkün ise, haydi siz de bir benzerini veya bir suresini, hatta bir ayetini hazırlayıp ortaya koyun bakalım!” teklif ve tehdidine bugüne kadar cevap veren hiç çıkmamıştır.

İşte ilgili Kur’an Ayetleri:

“De ki: ‘Eğer bütün ins ve cinn (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi bile olsalar- (yine de) Onun bir benzerini getiremezler (bu imkânsızdır.’ Ve zaten 14 asrı aşkındır bunu yapamamışlardır!..)” (İsrâ: 88)

“Yoksa (Senin için, Kur’an’ı) ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? (Onlara) De ki: ‘Siz bu iddia ve iftiranızda sadık, samimi ve gerçekçi iseniz, Allah’tan başka gücünüz yettiklerinden de kimi (yardıma) çağırırsanız çağırın (böylece), Onun gibi (Kur’an’a benzer; hepsinden vazgeçtik, hiç değilse) on sure uydurup meydana getirin (de görelim).’” (Hud: 13)

“(Ey Resulüm!) De ki: ‘(Ey insanlar!) Eğer (iddianızda) sadık ve samimi iseniz, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa’ya indirilen Tevrat ve Bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru (ve daha uygun) olan bir kitap getirin de, (gerçekten haklı ve hayırlı ise) ona tâbi olup gidelim (ki bu mümkün değildir).’” (Kasas: 49)

“Eğer kulumuza (Muhammed’e parça parça) indirdiğimizden (Kur’an-ı Kerim’den) şüphe ediyorsanız ve (bu iddianızda) sadıklardan (samimi ve tutarlı olanlardan)sanız; haydi Allah’tan başka şahitliğine (bilgisine ve belgesine güvendiğiniz) tüm tanıklarınızı (ve tanıdıklarınızı yardıma) çağırın ve Onun surelerine benzeyen bir sure (meydana) getirin (bakalım)!

(Ama bunu) Yapamazsınız, ki (elbette) yapamayacaksınız; (öyle ise) kâfirler için hazırlanmış bulunan ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.” (Bakara: 23-24)

“Yoksa: ‘Bunu kendisi yalan olarak uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘(Madem Kur’an uydurulabilir, haydi öyleyse) Bunun benzeri olan bir sure de siz getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın (da görelim, ama bunu başarmanız imkânsızdır.)’” (Yunus: 38)

Kur’an’ın en küçük suresinin bile benzerini yapmak imkânsızdır!

Hz. Resulüllah’a Kur’an’ın inmeye başladığı dönemde Araplar arasında çok ateşli bir edebî rekabet yaşanmakta, önde gelen şairler, bazen yıllarını vererek hazırladıkları kasideleriyle, hatipler de nutuklarıyla panayırlarda yarışmaktaydı. Bütün insanların izleyebileceği açık meydanlarda zamanın edebiyat üstadlarına takdim edilen edebî ürünlerin, nasıl titiz eleştirilere tâbi tutulduğu tarihi kaynaklarda aktarılmaktadır. Mesela Hansâ, Ukaz panayırında en meşhur şairlerden Hassân bin Sâbit’in bir beytinde tam sekiz hata saptamıştı. İşte böyle bir edebî ortamda Allah Teâlâ, inkârcılara meydan okuyarak, Kur’an-ı Kerim’in bütün insanları benzerini getirmekten aciz bırakan bir mükemmelliğe sahip olduğunu vurgulamıştı.

Mekke ve Medine döneminde birçok defa tekrar edilen bu meydan okuma, Kur’an’da dört safhada tamamlanmıştır. Kur’an, çoktan aza doğru teklifler sunarak, kıyamete kadar tüm muârızlara ve marazlı münafıklara acziyetlerini hatırlatmıştır.

Kur’an’ın meydan okuması ile, insanların aynı lafızlarla, aynı üslupla, belâgat açısından benzerini getirmelerini istediği sanılmasındı. Zira insanların edebi sözlerine bile böyle bir nazîre yapmak imkânsızdır. Kur’an’ın insanlara meydan okuduğu esas nokta, üslûbu ve ifade tarzı nasıl olursa olsun, belâgat ve beyân itibarıyla, hakikati etkili bir tarzda ifade etme açısından Kur’an’ın seviyesinde bir kelâm ortaya koymalarıdır ki, bugüne kadar asla yapılamamıştır. Nitekim edipler ve şairler arasındaki mukayese de bu manada yapılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, en son meydan okumasını yaptıktan sonra, inkârcıları ikaz ederek böyle bir iddiada asla bulunamayacaklarını, dolayısıyla isyandan vazgeçerek İlahî azaptan kurtulmalarının kendileri için daha faydalı olacağını ifade buyurmaktadır. Bu ayetteki “وَلَنْ تَفْعَلُوا: ki asla yapamayacaksınız!” ibaresi öyle bir eminlik ve kat’îlik ifade etmektedir ki, böylesi bir hüküm ancak ilmi ve kudreti sınırsız, tam ve kusursuz olan bir Zât, yani Allah tarafından alınır. Yaratıklardan hiç kimse, beşer açısından gayb, yani belirsiz ve kapalı olan istikbale ait böylesine kesin bir hükümde bulunamayacaktır.

Yukarıda dört safhada işlediğimiz tehaddînin merhalelerini bir kısım âlimler, biraz daha detaylandırmıştır. Mesela bazı âlimler bu meydan okuma safhalarını şu şekilde sıralamışlardır:

1- Yüksek nazmı, gaybî haberleri, ihtiva ettiği ilimleri ve yüksek hakikatleri ile birlikte tam bir Kur’an’ın benzerini, hem de ümmî (yani hiçbir zahiri eğitim ve öğretim görmemiş) bir şahıstan getirin!

2- Eğer bu şekilde mislini getirmek gücünüzün üzerinde ise, belîğ bir nazımla uydurma şeylerden olsun bir şeyler getirin!

3- Eğer buna da kudretiniz yetmezse, on sure kadar bir mislini yapıverin!

4- Bu da mümkün olmadıysa, uzunca bir surenin benzerini gösterin!

5- Eğer bu da size kolay değilse, hiç değilse kısa bir surenin mislini yapmayı deneyin!

6- Eğer Kur’an’ın benzerini ümmî bir şahıs yapamadıysa, bunu âlim ve kâtip kişilerle başarmaya girişin!

7- Bu da olmadığı takdirde, ey bütün inkârcılar ve münafık itirazcılar birbirinize yardım etmek suretiyle Kur’an’ın küçük bir örneğini yapıverin!

8- Buna da imkân bulamadığınız takdirde, bütün insanlar ve cinlerden yardım isteyin ve bütün fikirlerin neticelerinden istifade edin de öyle Kur’an benzeri bir kitap hazırlayıp getirin! Ama inkârcılar ve İslam düşmanları bu tekliflerin hiçbirini yanıtlayamamış ve aciz kalmışlardır.

Kur’an’ın Eşsiz Bir Mucize Olduğu Milyarlarca Kere İspatlanmıştır!

Kur’an, tüm insanlara ve özellikle inkârcılara meydan okuyup en küçük bir suresi kadar olsun bir benzerini yapmalarını istemektedir. Ama 1440 senedir hiç kimse bu meydan okuyuşa yanıt verememiştir. Kur’an nazil olduğunda insanlığın o zamana kadar ulaştığı seviyeyi kökünden değiştirmiştir. Önce Arabistan Yarımadası’nda yaşayanlar henüz devlet aşamasına gelmemişti; Kur’an, onları uygarlaştırıp devlet aşamasına getirdi. Türklerin de devletleri vardı ama bu devletler bilimsel sistem ve statülere sahip değildi. Kur’an Türkleri uygarlığı dünyaya götüren bir topluluk hâline getirdi. Moğollar bir ara dünyayı işgal ettiler ama sonra onların da çoğu Müslümanlığa geçti. Geçmeyenler ise hâlâ iptidai bir hayat sürmektedir.

Kur’an, dünyaya müspet ilim anlayışını getirmiştir.

Kur’an bunları yaparken, arkasında kendisinden başka bir gücü mevcut değildi.

Kur’an, bir uygarlığın geleceğini çok açık bir şekilde defalarca izah etmiştir.

Kur’an’ın İlahi söz olduğunu, benzeri olmadığını, dünya bir araya gelse benzerini yapamayacağını hem de meydan okuyarak defalarca belirtmiştir. O tarihten beri -başta Araplar olmak üzere- her toplulukta Kur’an’a karşı şiddetli adavet yani düşmanlık da baş göstermiştir. Kur’an bu düşmanlıklara karşı tarih boyunca hep meydan okumuş, ‘buyurun yapabilirseniz benzerini getirin’ diye tehdit etmiştir. Ama hiçbir zaman biri çıkıp da ‘İşte ben de Kur’an’ın benzerini getirdim, işte bu ondan üstün bir kitaptır, hatta onun kadar bir kitaptır’ diyememiştir.

 

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi