Anasayfa » “FİTNE” KAVRAMI VE BEDİÜZZAMAN’ A GÖRE ”UMUMİ SELAMET ” INKILABI

“FİTNE” KAVRAMI VE BEDİÜZZAMAN’ A GÖRE ”UMUMİ SELAMET ” INKILABI

Yazar: yonetici
0 Yorum 385 Görüntüleyen

“FİTNE” KAVRAMI VE Bediüzzaman’a göre

                               “UMUMİ SELAMET” İNKILÂBI

                   (Selamet, Refahet, Fazilet, Saadet ve Sonrası)

Tam kırk yıl önce, Milli Nizam döneminde, İzmir’de bulunduğu bir süreçte, Erbakan Hoca’nın ağzından dua ve temenni makamında şu sözler dökülüyordu:

“NİZAM’la Bismillah

SELAMET’le İnşaallah

REFAH’la Maşaallah

FAZİLET’le Elhamdülillah

SAADET’e Ulaşanlara Selam Olsun..!”

Evet, Dünya ve Ülke dengelerindeki gelişme ve değişmeleri yıllar ötesinden, basiret ve isabetle öngören, hatta yön veren bu büyük lider, Konya Milli Görüş 40. Yıl kutlamalarında, artık; “çok yakın ve kesin bir zaferin” müjdesini veriyordu. Kendileri Hakka hicret edip aramızdan ayrılsalar bile, büyük mehdiyet ve medeniyet devriminin, ancak ve mutlaka Onun prensip ve projeleriyle gerçekleşeceği kesinlik kazanıyordu.

Doğruları yazdığımız, marazlı münafıklara karşı halkı uyardığımız için, bizi “fitnecilikle” suçlayıp karalamaya çalışanlar, dolaylı da olsa bir hakikate işaret etmektedir. Çünkü Arapça “Topraktan başka maddelerle karışık çıkarılan Altın ve gümüş gibi madenlerin, çok yüksek dereceli potalarda eritilip, hasının posasından ayrılması işlemi” anlamına bir kökten türetilen fitne kelimesi; bela, musibet, imtihan ve iptila manalarına gelmektedir. Kur’an-ı Kerimde, farklı türevleriyle yaklaşık seksen yerde geçmektedir.

Yazılarımızın, kitaplarımızın, konuşma ve konferanslarımızın da, din istismarcısı sahtekârların yaldızlı yaftalarını ve işbirlikçi iktidarların cilalı kabuklarını söküp, ahlaki yaralarını ve hakiki ayarlarını ortaya dökmesi nedeniyle, bize fitne denilmesi, bu nedenle bir gerçeğin dolaylı ifadesidir.

“Biz sizi şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ederiz”[1] ayeti hayatın imtihan yönüne dikkat çekmektedir.

“Onlardan (bir kısmı): (cihat ve tebligat hizmetlerine katılmayıp) Bana izin ver (ve mazur gör), beni fitneye sokma” der.. Oysa iyi bil ki, onlar (rahatı ve menfaati hatırına sorumluluktan kaytarmakla) zaten fitnenin içine düşmüşlerdir”

“Sana bir hasene (iyilik ve izzet) ulaşsa, bu onları kötüleştirir ve kederlendirir. (Ama) Bir musibet dokunsa “oh, iyi ki biz önceden tedbirimizi alıp bunlardan ayrılmıştık” diye ferahlanarak dönüp gideceklerdir”[2]

Ayetleri, bugün bizi fitnecilikle suçlayan, ama daha önce yıllarca hürmet ve hayranlıkla bu hizmetlere arka çıkan kimselerin durumunu ne güzel haber vermektedir.

“İnsanlardan öylesi vardır ki, “Allah’a iman ettik” der, Fakat Allah yolunda herhangi bir sıkıntı gördüğü zaman, insanların fitnesini (kendisine zahmet vermesini) Allah’ın azabı gibi kabul edip (yan çizerler)”[3] ayeti, büyük iddialarda bulunan küçük kimselerin ve düşük karakterlerin, basit zorluklar karşısında nasıl kıvırıp kaytardıklarını bildirmektedir.

“Onların tümünü toplayıp (hesaba çekeceğimiz) gün; ardından şirk koşanlara diyeceğiz ki: “Hani, nerede (Allah’ın dışında manevi bir güç ve yetki sahibi) sanıp ta ortak koştuklarınız?

(Bunun üzerine) onların: Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki, biz müşriklerden değildik” demekten başka bir fitneleri olmadı”[4] ayetlerinde bildirildiği gibi, fitne, sığınılacak sahte ve geçersiz bir mazeret anlamına da gelmektedir.

“Görmüyorlar mı, hakikaten onlar her yıl, bir veya iki defa (çeşitli) fitnelere çarptırılıyorlar da, sonra (buna rağmen) tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp düşünmüyor (ve hallerini düzeltmiyorlar)”[5] ayetinde ise fitne; felaket ve musibet anlamında zikredilmiştir.

“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız, ancak bir fitnedir”[6] gibi ayetlerde ise, fitne; insanın gönüllü olarak katlandığı sıkıntı ve sorumlulukları ifade etmektedir.

“(Hak davadan kaytarıp ayrılanlar) Sizinle birlikte kalıp (sefere ve hizmete) çıksalardı, size yük olmaktan ve huzurunuzu bozmaktan başka, (kuvvet ve cesaretinizi) ziyadeleştirmezler ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere sinsi çabalar yürütürlerdi.”[7]

 Ayetinde ise fitnenin; fesatlık ve münafıklık anlamında kullanıldığı görülmektedir.

“Ey Ademoğulları, Şeytan, anne ve babanızın (Hz. Adem’le Havva’nın) çirkin yerlerini (çekici vücut bölgelerini) birbirlerine göstermek (ve şehvetlerini tahrik etmek) için elbiselerini sıyırarak, onları cennetten (huzur ve güvenden) çıkardığı gibi, sakın sizi de bir fitneye uğratmasın”[8] ayetinde ise fitnenin; açıklık, saçıklık ve cinsi sapıklıklara yol açan müstehcen ve porno yayıncılık anlamına kullanıldığı sezilmektedir.

“Eğer onlara her yandan (girilip kuşatılıp) sarılsalardı ve kendilerinden fitne istenmiş olsaydı, mutlaka buna yanaşır ve pek azı dışında, bu teklife kayarlardı.

“Oysa daha önce kesinlikle “asla arkalarını dönüp kaçmayacaklarına” dair Allah’a ahitte bulunmuşlardı”[9]

Ayetlerinde ise fitne; Hak davaya hıyanet, küfre ve zulme teslimiyet ve kâfirlerle işbirliğine girişmek anlamında geçmektedir.

“Andolsun Harun, daha önce onlara; “Ey kavmim, gerçekten siz bununla (Samiriy’nin böğüren altın buzağısıyla) fitneye düşürüldünüz”[10]

Ayetindeki fitne ise; Samiriy gibi hileci ve cezp edici bilgiçlere, önemli sırlara vakıf olduğu halde, dünya hırsı, şeytani zekâvet ve enaniyet saplantısıyla hareket edenlere işarettir.

“(Galibiyet döneminde ve ahirette münafıklar, sadık ve Salih) olanlara seslenirler: Biz de sizlerle birlikte değil miydik? (Niçin şimdi yüz vermiyor ve sahip çıkmıyorsunuz?) Onlar da derler ki: Evet, ancak siz kendinizi fitneye sürüklediniz. (Bizim yenilmemizi ve zillete düşmemizi) gözetleyip beklediniz. (Allah’ın vadine karşı) kuşkulara kapılıverdiniz. (Nefsi ve dünyevi) kuruntular sizleri yanıltıp aldattı.”[11]

Ayeti de, Allah’ın galibiyet vaadinden, ahiret ve cennet müjdesinden ve İslam’ın hakimiyetinden ümidini kesip, bazı hizmet, gayret ve kabiliyetlerini geçici makam ve menfaatlere tahvil etmek isteyenlerin bu tavrını, fitne olarak nitelemektedir.

“Böylece: “Allah içimizden (kala kala) bunlara mı lütfedip nimet ve fazilette bulundu? demeleri için, onlardan bazısını bazısıyla fitneye uğrattık”[12]

Ayeti ise; başarılı olan, hürmet ve rağbet bulan, ikbal ve iktidara ulaşan yakınlarını ve tanıdıklarını kıskanıp haset eden ve bu yüzden fesatlığa yönelen kimselerin tavrı ve insanların biribiriyle imtihanı da bir fitne olarak belirtilmiştir. Yani insanlar zaten biribirilerinin tabii (doğal ve sosyal) fitneleri ve imtihan vesileleri yerindedir.

“Hz. Musa’nın: “Ey Rabbim, içimizdeki sefihlerin (akılsız ve ahlaksız kişilerin) yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin? (Senin rahmet ve inayetine sığınırız) Bu da Senin fitnenden (deneme ve eleme sürecinden) başkası değildir.”[13]

Ayeti ise, her türlü imtihan ve ibtila fitnesini bizzat Cenabı Hakkın takdir ve tayin ettiğini, bununla da hidayet ve dalalet ehlinin belirlendiğini haber vermektedir.

Şimdi İslami ve insani prensiplere uygun Milli Görüş Projelerine ve Erbakan çizgisine samimiyet ve sadakatle sahip çıktığımızdan dolayı bizleri “fitneye kapılmış ve aklını yitirmiş” gibi gösterenlere:

Sizden, hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını (meftun ve mecnun halini aldığını), artık yakında sen de göreceksin, onlar da görecek”[14] ayetlerini hatırlatmamız yeterlidir.

İşte bir fitne örneği:

Erbakan gerçeği, Fetullah Gülencilik ve Siyonizm ilişkisi

Yıllarca Fetullah Gülen’e bağlı okullarda yetiştikten sonra şimdi de Fatih Üniversitesinde okuyan birisi ile, Milli Görüşçü arkadaşımız tanışır. Zamanla, bunların arasındaki dostluk ve samimiyet gelişir ve güven kazanır. Milli Görüşçü arkadaşımız Ona, Erbakan Hoca’nın projelerini ve Siyonizm gerçeğini anlatır. O genç Erbakan Hoca ve siyonizmle ilgili anlatılanlardan etkilenip heyecanlanır ve inanır. Okuduğu üniversitede bu konuyu arkadaşlarıyla konuşmaya ve tartışmaya başlar. Aynı okuldaki çok yakın olduğu bir arkadaşı buna: “Hikmet Çetin’le akrabalık ilişkilerini hatırlatarak, isterse kendisini bazı etkili Siyonist ve sabataist Masonlarla tanışabileceği teklifini yapar. Genç bu teklifi kabul eder ve İstanbul Taksim’de bir Lions Kulübünün irtibat bürosunda, 30-35 yaşlarında iki kişiyle tanışırlar. Adamlar; İsrail’den, siyonizmden, siyonizmin gücünden ve yenilmezliğinden dem vururlar. Onlara rağmen hiçbir hareket ve hizmetin başarıya ulaşamayacağını savunurlar. Bu genç, kendilerini “Gönüllü Siyonizm fedaisi” olarak tanıtan kişilere şu soruyu sorar: “Madem bu kadar güçlüsünüz, siyonizmin yeryüzündeki en büyük düşmanı olan Erbakan Hoca’yı neden ortadan kaldırıp, faaliyetlerine engel olmuyorsunuz? Çünkü sizin bana aktardığınız ve gizli diye uyardığınız bu gerçekleri Erbakan Hoca kırk yıldır televizyonlarda ve konferanslarda milyonlara anlatıp duruyor!”

Erbakan Hoca’nın ismini duyan kişilerden birisi, adeta kendisinden geçer, kontrolünü kaybeder ve hırçınlaşır. Diğeri ise Erbakan Hoca ile ilgili şunları anlatır: “Bütün dünyada tam kırk yıldır Büyük İsrail imparatorluğunu kurmak için ne plan yapıldıysa, hepsinin boşa çıkarılıp sonuçsuz bırakıldığını, bunların tamamının altında ise sürekli Erbakan’ın çıktığını” izah etmeye çalışır. “Neden ortadan kaldırmıyorsunuz?” sorusuna ise: “Erbakan’ı etkisiz ve devre dışı bırakmak için çok uğraşıldığını, bu amaçla yüzlerce tuzak hazırlandığını, ama Ona ulaşmaya ve zarar dokundurmaya imkân ve fırsat bulunamadığını anlatır.

“Gücünün mahiyeti bilinemiyor ve Ona kesinlikle zarar verilemiyor” şeklindeki duyumlarını aktarır. Buna benzer tespit ve itirafları, yetkili bir kardeşimiz, Berlin Üniversitesindeki bir Yahudi’den de aktarmış ve yirmi yıl kadar önce bunlar tarafımızdan yazılmıştı.

(Not: Bu konuşmalar banta alınmıştır. Konuşan kişilerin ismi ve adresi bizde saklıydı.)

Şimdi can alıcı soru şuydu:

Erbakan Hoca’dan ve Onun evrensel proje ve programlarından bu denli ürken ve kösteklemek için her yöntemi deneyen malum ve mel’un merkezler; Fetullahçılara ve AKP iktidarına neden her yönden destek çıkmakta ve önlerini açmaktaydı?

Ergenekon iddianamesinde ve Mustafa Balbay’ın günlüklerinde Fetullahçılar için sarf edilen şu sözler dikkat çekiciydi:

Ergenekon iddianamesinde yer alan gazeteci Mustafa Balbay’ın günlüklerine göre, Balbay 1 Ekim 1999’da MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) Müsteşarı Şenkal Atasagun ve yardımcısı Miktad Alpay ile akşam yemeği yemişler. Yemekte Fetullah Gülen hareketini değerlendirmişler. Notlara göre Şenkal Atasagun, “Fetullahçıların, bürokrasiyi kullanıp iktidara gelmek istediklerini” ifade ederek, başta 2000, sonra 2005 yılını hedef seçtiklerini, şimdi de 2025’e hazırladıklarını söyler. Atasagun şöyle devam eder: Milli Görüşçüler sabırsızlar. Fetullahçılar ise, iktidar arzularını daha uzun vadeye yaymışlar. Bu yüzden daha tehlikeli sayılırlar. Maddi güçleri fazla. Yılda 60 trilyonluk bir parayı yönetiyorlar. Devletin içinde oldukça örgütlü bulunuyorlar. 28 Şubat’tan sonra, devlete sızanların yüzde 20-30’luk bölümü ancak temizlenebilmiştir.

Fetullahçılar üç bakanlıkta çok ısrarlı oluyorlar. Milli Eğitim, İçişleri, Adalet… Bir de fırsat bulabilirlerse Sanayi Bakanlığı. Milli Eğitim’le gençliği, İçişleriyle devlette kadrolaşmayı, Adalet’le, kendilerine yönelik bir durum olursa bunu önlemeyi, Sanayi’de de parayı kontrol etmeyi hedefliyorlar.”

Tabi bu anlatılanlarda, Fetullahçıların perde arkası ve dış bağlantıları nedense atlanıyordu. Oysa Fetullah Gülen sadece vitrin figüranlığı yapıyor ve bütün yapılanmaları Yahudi Lobileri, CIA ve MOSSAD yönetiyordu. Arkalarındaki emperyalizm desteği ve Siyonizm projeleri gizlenince, Fetullahçılık masum ve makbul bir İslami hareket olarak algılanıyordu. Oysa AKP’yi de Fetullah Gülen’i de aynı Masonik merkezler kontrol ediyor ve özellikle Erbakan’ı kösteklemek için bunları destekliyordu.

Fetullah demokrasisi!

Herkes merak ediyor: TSK aleyhindeki her sahte belge neden hep aynı gazetenin (Taraf) aynı muhabirine sızdırılıyordu? Ülkemizin en seçkin yazarlarını düğmelerine basılmışçasına “Fetullah Gülen demokratlığı bayrağını” daha yükseklere taşımaya vesile olan bütün sızdırmaları bu genç muhabire kim yapıyordu? Bu muhabir daha önce Aksiyon Dergisi’nde çalışıyordu. Aksiyon Dergisi Fetullah Gülen cemaatinin haftalık yayın organı olarak biliniyordu. Bazılarının aklına komik şeyler geliyodur. Bir gün bir bakarsınız! Fetullah Gülen andıçlamasını kurgulayan ve sızdıran ordu mensubu emekli olmuş, Gülen cemaatine yakın şirketlerden birinde genel müdürlük yapıyordu. Altına da çok lüks makam aracı veriliyordu.

Fetullahçılar, Emniyet’teki 30 maşasını harcıyor muydu?

Emniyet’te, Ergenekon tertibinde görev yapan 30 kişilik bir polis listesi hazırlanıyordu. Listenin Milli İstihbarat Teşkilatı, Genelkurmay İstihbarat Dairesi başkanlığı ve Jandarma İstihbarat Teşkilatına verildiği belirtiliyordu. Listede Ergenekon operasyonlarında “yıpranan F(Fetullahçı)tipi polisler”  bulunuyordu. Listenin başında da M. E. adlı müdür yer alıyordu.

Dikkat çekici olan nokta: “Liste Emniyet içerisindeki F tipi yapılanma tarafından hazırlanıyordu!”

Bir yetkili bu durumu, “F tipi örgüt bunları kullandı, şimdi de harcıyor” diyerek değerlendiriyor. Bunu tamamlayan yorum da şöyle: “Fetullahçılar Emniyetteki yapısını korumak için kabuk değiştiriyor.”

Emniyet kulislerinde de 30 kişilik listenin 16 Haziran günü Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal’ı ziyaretinde gündeme geldiği konuşuluyordu.

Korgeneral Pekin, Emniyet Genel Müdürü Köksal’dan “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı “nerede” ve “kimin” hazırladığının bulunmasını istiyordu. Bu bilgi Gazete Habertürk’ün 19 Haziran günlü “Belge sahte yazanı bulun” manşet haberinde duyuruldu. Haberde Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Perkin ile Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal’ın görüşmesinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in çağrılmadığı bilgisine yer veriliyordu.

Bu arada Tayyip Erdoğan belgenin adresini 20 Haziran’da Edirne’de yaptığı konuşmayla açığa vurmuştu. Erdoğan belgenin, istihbarat tarafından bulunup meydana çıkarıldığını açıklıyordu.

Fetullahçı polis şefleri kaçıyordu

Ergenekon operasyonunda kilit roller üstlenen İstanbul Emniyeti’ndeki (Fetullahçı) polis şefleri görev yerlerinin değiştirilmesini istiyordu. Bazı kaynaklar, Fetullahçı polislerin panik halinde olduklarını söylüyordu. Bir yetkilinin verdiği bilgiye göre: “Bir baş komiser İstanbul’dan ayrılıyordu.”

Kaynaklar, kilit konumdaki baş komiserin İstanbul’dan ayrılmasıyla, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (TEM) görevli polis şeflerinin yer değiştirme taleplerinin arttığını belirtiyordu. Gelişmeler, Ergenekon operasyonlarının başında olan emniyet amiri, baş komiser ve komiser düzeyinde polis şeflerinin “kaçış hazırlığı” olarak değerlendiriliyordu.

TEM’in yanı sıra Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde de başka illere tayin olmak isteyenlerin olduğu, bunların sayısının 18’i bulduğu söyleniyordu.

5. dalga operasyonun hemen ardından, halen görevine devam eden bir emniyet amiri: “Ergenekon operasyonu 6 amir ve 40 memurun üzerine kalacak” diyordu.

İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek hakkında ise, üst düzey bir emniyet yetkilisi: “Emniyet bürokrasisi içinde Ramazan Akyürek’e güvensizlik yüzde 90!” tespitini yapıyordu. İstanbul Emniyetinde görev yaptığı dönemde siciline “Fetullah” notu düşülen Akyürek’e, Hrant Dink cinayetinde “ihmali” olduğu gerekçesiyle açılan soruşturma da hâlâ devam ediyordu.

Büyük Medeniyet inkılâbı: Selamet, Refahet, Fazilet ve Saadet safhaları

Bediüzzaman Hazretlerinin Sözler Mecmuası 33. Söz sonundaki Lemaat adlı kısa Mesnevinin “Bir Meclis-i Misalide” başlıklı rüyay-ı sadıka’daki sorulara verdiği cevapta; Hakka dayanan İslam adaletiyle, Barbar Batı Medeniyetinin mukayesesini yaparken;

A- Batıl’ın beş temel zihniyetini şöyle saymaktadır:

1.    Batıl Batı Medeniyeti Hakka değil kuvvete dayanır.

2.    Fazileti değil, menfaati esas alır.

3.    Hayat düsturları yardımlaşma ve dayanışma yerine çarpışma ve boğuşmadır.

4.    Başkalarını ve zayıf halkları ezip sömürmeyi mübah sayan menfi Milliyetçilik ve zalim ırkçılık anlayışına bağlıdır. 

5.    Nefsani ve şehvani duyguları hayâsızca yaşamayı ve şeytani arzuları yaygınlaştırmayı amaçlamıştır.

B- İslam’ın adalet düzeninin ve Kur’an medeniyetinin beş temel dayanağını ise şöyle anlatır:

Sadece Müslümanlara değil bütün insanlara karşı

1.    Kuvvete değil Hak ve adalete dayanır.

2.    Doyumsuz menfaatçilik yerine, faziletli paylaşımı amaçlamıştır.

3.    Hayat düsturu, çarpışma ve sömürüp çalma yerine, yardımlaşma ve dayanışmadır.

4.    Nefsi ve hayvani isteklere, heva ve heveslere esaret yerine, hidayet ve istikameti ve ahlaki disiplini esas alır.

5.    Menfi ve muzır kavmiyetçilik yerine, din kardeşliğini ve ortak vatandaşlık nisbetini öne çıkarır.

Bedüzzaman günümüzde Kur’an Medeniyetine ve özlenen adalet düzenine geçişin beş merhalede gerçekleşeceğine ise,

Serahaten (açıkça değil) ama imaen şöyle işaret etmektedir: (bir maddeyi yer değiştirerek)

a)     Medeniyeti Kur’an esasları müspettir. Beş müspet esas üzerine döner Çarh-ı SAADET

b)    Nokta-i istinadı, kuvvete bedel, Haktır. Bundan çıkar SELAMET, zail olur şekavet.

c)     Hizmet prensibi, heva ve heves yerine; Kur’an’ı hidayet ve istikamettir. Ondan doğar insana layık bir terakki ve REFAHet.

d)    Hedefi menfaat yerine FAZİLET’tir, bundan çıkar SAADET, zail olur adavet..

Bediüzzaman:

Bunların ardından umumi bir selamet ve zafer (muvaffakiyet) döneminin başlayacağını, dış güçlerin tecavüze ve saldırıya kalkışacağını, ama Müslümanların daha önceden müdafaa (Milli savunma ve teknolojik karşı koyma) tedbirlerini hazırlamış olacağını belirtmektedir.

“İşte şimdi anladın (mı), sırırı ve sebebi nedir ki, Batı Medeniyeti bize küsmüş ve sırtını dönmüş, bu yüzden içine almadı ve almayacak” diyerek Avrupa Birliği’nin hem kötü niyetini hem de küfür mahiyetini haber veren Bedüzaman’ın yolundan gittiklerini ve O’nun davasını güttüklerini söyleyen Fetullahçıların ve bazı Nurcuların AB hayranlığının nasıl bir sapıklık ve sahtekârlık olduğu da sırıtıvermektedir.

Üstat Bediüzzaman’ın aynı bölümde:

“İşte istinat noktası, Hakka bedel kuvvettir. Hedef-i kastı ise FAZİLET bedeline hasis (adi ve basit dünyalık makam ve) menfaattir.”

Tespitleri ise Fazilet Partisinden Milli Görüş gömleğini çıkarıp ayrılan AKP’li döneklerin ve Saadeti siyonizmin kuyruğu yapmaya çalışan Numan Kurtulmuş ekibinin durumuna uygun düşmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, Batı Medeniyetinin mahiyetini, Batıl kafalıların tiyniyetini ve emperyalizmin akıbetini şöyle bildirmektedir:

“Kurun’u uladaki (tarih boyunca gelip geçmiş bütün kavim ve dönemlerin) toplam vahşet, cinayet ve rezaletlerini, tamam zulüm, hıyanet ve melanetlerini, şu habis (kötü ve pis) Batı Medeniyeti bir defada kustu.”

“Şu medeni geçinen (tiyniyetsiz tiplerin) çoğunun, eğer içleri dışa çevrilirse; insan değil taklitçi maymun, hileci tilki, sinsi ve zehirli yılan, gayretsiz ve deyyus hınzır, vahşi ve acımasız bir ayı oldukları görülecektir.”

“Şunu da inkâr etmiyoruz ki, bugünkü Batı Medeniyetinde birçok güzel gelişmeler de vardır. Ama bunlar ne Hıristiyanlığın malıdır, ne de Avrupa’nın icadıdır. Bazı yararlı ve hayırlı durumlar; bu çağın ve ihtiyaçların bir sanatı ve insanlığın ortak malıdır ki; ilim ve fikirlerin birbirine eklenmesinden, semavi dinlerin öğretilerinden ve özellikle İslam Medeniyetinin etkilerinden doğmuş sonuçlardır. Batıya mal edilmesi yanlıştır ve haksızlıktır.”

“Çağdaş Batı Medeniyeti denilen deniyet-i hazıra (bu aşağı ve bayağı gidişatın) sureti değişip başkalaşacak, sistemi bozulup tıkanacak.” (Ekonomik, sosyal ve siyasal kriz ve tükenişler yaşanacak)..

O vakit İslami medeniyet, (barış ve adalet düzeni) zuhur edip, (insanlık huzura kavuşacaktır)”

“Zalim bir azınlığın (Siyonist Yahudi patronların) tekeline giren ribh-i ticaret (faiz yoluyla sömürme ve doyumsuz kâr etme düzeni) son bulacaktır.”[15]

 


 

 

[1] Enbiya: 21

[2] Tevbe: 49-50

[3] Ankebut: 10

[4] En’am: 22-23

[5] Tevbe: 126

[6] Enfal: 28

[7] Tevbe: 47

[8] Araf: 27

[9] Ahzap: 14-15

[10] Taha: 90

[11] Hadid: 14

[12] En’am: 53

[13] Araf: 155

[14] Kalem: 5-6

[15] Bak: Sözler- Son Bölüm Lemaat, Bir Meclisi Misalide, sh: 755-759, Sinan Matbaası, İST. 1958)

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi