ERBAKAN HOCA ‘NIN YAKIN ÇEVRESİNE İZLETTİĞİ FİLM
Erbakan Hoca, 2007’nin ilk aylarında; Genel İdare Kurulu üyelerini ve teşkilat yetkililerini konutuna davet ederek, onlara sadece bir film izletip uğurlamıştı.
“Başkan” isimli Fransız yapımı olan siyah-beyaz filmin konusu şuydu:
Bozuk sistemin mevcut prensip ve prosedürleriyle başbakanlığa kadar yükselebilen bir zat, sözde demokratik ve laik kurumların ve bunların başındaki bürokratların, solcu ve sağcı iktidarların, milletvekili ve bakanların nasıl yozlaştıklarını, hangi kirli ve gizli işlere bulaştıklarını, niçin ve ne şekilde sömürü sermayeye uşaklaştıklarını, şahsi feraset ve faziletiyle seziyor ve bunlara karşı tek başına siyasi bir mücadeleye girişiyor. Ancak; en yakınları, dava arkadaşları ve kendi safında hizmet kadroların oldukları bilinen kişilerin dahi, hıyanet merkezleriyle ilişkilerine ve muhalefet partileriyle gizli işbirliğine şahit oluyor. Bu acı deneyim ve birikimlerinden sonra, çevresindeki resmi veya samimi (!) insanlara; “hep güveniyor, değer veriyor ve danışıyor gözükerek, ama asıl planlarını sürekli gizleyerek ve safiyane bir gayretle çırpınıyor gibi hareket ederek,” onların destek kılıflı kösteklerinden kurtulmaya çalışıyor. Yani hem marazlı muhalefetle, hem de kendi münafık maiyetiyle uğraşıp herkesi kendi ayarında idare etmek, böylece olumlu ve onurlu hedeflerine, tek başına ve stratejik manevralarla yürümek zorunda kalıyor.
Meşhur Fransız ihtilaliyle siyonist ve masonik odakların güdümüne giren ülkede; milli, haysiyetli ve iyi niyetli bir başkanın, yakın çevresindekilerin hıyanetlerini anlatan bu filmde:
Özel Doktoru: Ziyaret odasına koridordan ve normal yollardan değil, gizli konuşma ve buluşmalara şahit olsun diye, mutfak gibi özel bölümlerden geçiyor. Hastalığı ve özel hayatıyla ilgili bilgileri, menfaat karşılığı başkalarına sızdırıyor.
Koruma ve Güvenlik Müdürü: Konuklarını, konuştuklarını, özel şakalarını ve gündelik programlarını telefonlarla belli merkezlere rapor ediyor.
Sekreterine özel günlük yazdırırken şunları anlatıyor:
“Ben gerçek cumhuriyetçi ve vatanperver olduğum halde, sosyalistler: “bir despot ve diktatör tavırlı,” sendikacılar: “işçi ve emek düşmanı,” dış güçlerle işbirliği yapan muhalefet ve yandaşları ise: ‘vatan haini’ göstermeye uğraştı ve kısmen başardı. Yakın dostlarım ise benim hem zaaflarımdan, hem de vefa ve merhamet duygularımdan yararlanmaya çalıştı. Hatta bazıları beni, birbirlerine karşı kışkırttı ve kullanmaya kalkıştı.
Sonunda; solda bazı fikirdaşlarımın, sağda ve kendi etrafımda da gizli düşmanlarımın olduğunu, halkın ise benden tamamen koparılıp uzaklaştırıldığını anladım.
“Birtakım odakların benim gibi siyasetçilere yönetim imkânı verdikleri ve iktidara getirdikleri; ama asla haklarını ve yetkilerini kullanmasına fırsat vermedikleri gerçeğini kavradım” diyor ve “Şimdi asla söylemeyeceğim bir şeyler düşünüyorum” diyerek, en yakınlarına bile güvensizliğini itiraf ediyor.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…