Anasayfa » Dönüm Noktası; ”Ahmet AKGÜL’le Tanışma ve Sonrası!

Dönüm Noktası; “Ahmet AKGÜL”le Tanışma ve Sonrası!

Yazar: yonetici
0 Yorum 509 Görüntüleyen

Dönüm Noktası; “Ahmet AKGÜL”le Tanışma ve Sonrası!

 

Bu yazıda sanki kendimden bahsetmiş gibi olacağım fakat; “Bunları yazmadan Muhterem Üstadımızı nasıl anlatabilirim ki?!” diye düşündüm. Yazı diyorum çünkü yazacaklarım bir yorumdan daha uzun olacak. Çünkü birkaç satırla Ahmet Hocamızı anlatmak benim için mümkün görünmüyor. Yazacaklarımdan dolayı; haddi aşmaktan Rabbimin affına sığınarak ve Muhterem Hocamın da hoşgörüsünü umarak derin bir nefes çekip “Bismillâh” diyerek başlıyorum.

Herhangi bir Milli Görüşçü’nün hayatı iki dönüm olarak incelenebilir. Birincisi “Aziz Erbakan Hocamı ‘tanımak’ lütfuna nail olmak”tır. İkincisi ise “Aziz Erbakan Hocamızın ‘hakikatini anlama ve vakıf olmak’ için Aziz Ahmet Hocamı tanıyarak-anlayarak, okuyarak ve sahip çıkarak o büyük lütfun tamamlanması”dır.

Cenab-ı Hakk; Aziz Erbakan Hocamızla tanışma ve karşılaşmamızı ve teşkilatlarda çalışmamızı 1990 yılında henüz 17 yaşındayken lütfetmişti. 1996 yılından sonra, maalesef, teşkilattan ve davadan bir kopuş sürecimiz olmuş; fakat 2007 yılında Aziz Hocamızın TV5 ekranlarında canlı yayınlanan “Türkiye Konferansları” serisinden birini tevâfuken izlemek suretiyle; Cenab-ı Hakk tevbe etmemizi ve tekrar davamıza dönüşü nasip etmişti. Ama asıl olarak Aziz Hocamızın hakikatine ve Özel mahiyetine vakıf olmak yani onu gerçekten tanımak ve anlamak ise, yine aynı günün gecesi, bilgisayar başına geçip arama motoruna, “Necmettin Erbakan” yazıp, bu vesileyle Aziz Üstadım Ahmet AKGÜL Hocamızı tanımamız ve O’nun yazılarını takip etmemizle birlikte başlamıştı.

2007 yılından 2009 yılına kadar; Muhterem Üstadım Ahmet Hocam ile ve tek bir Milli Çözümcü kardeşimle yüz yüze karşılaşmamış fakat Hocamızın eserlerini, videolarını ve siteden Milli Çözüm Dergisi’ni gece gündüz okuyarak; ve hatta geçmiş sayıları da tarayarak; Dinimi, Davamı, Aziz Erbakan Hocamızı, özellikle de kopuş sürecimizde etkili olan, davamızın içindeki sinsi yapılanmayı, Türkiye’deki ve Dünya’daki olayları ve siyaseti yeniden tanımaya ve anlamaya çalışarak geçirmiştim. O günler benim için sanki hakikat ufkuna bir yolculuk gibiydi.

Dergideki yazılarında Muhterem Üstadımız, parti içindeki sinsi münafıkları deşifre ediyordu. Uzun süredir teşkilatta olmadığımdan, bu yazılanların “sağlama”sını yapamıyordum.

Bunlar sadece birer iddia mıydı yoksa gerçek mi?.. Neden dosdoğru gerçekleri yazan biri “Hakk dava”dan dışlanırdı ki? Ya Atatürk ile ilgili yazıları? Onlara ne demeliydi!?.. Bize yıllardır İmam Hatip hocalarının ve çevremizde hacı hoca geçinenlerin söylediğine göre Atatürk “din düşmanı”ydı… Okudukça da kafamda bir sürü sorular oluşuyordu.

Lakin dergiyi ve Hocamızın yazılarını okurken; okuduklarımı aynı zamanda Kur’an ve Sünnet terazisinde tartıyor; ne Kur’an’a ve Sünnet’e; ne de Erbakan Hocamızın öğretileri ve Milli Görüş ilkelerine aykırı hiçbir şey bulamıyordum. Yazılanlar içinde bu meyanda herhangi bir çelişkiye rastlayamıyordum.

Vicdanım: “Bütün bu hakikatleri bu kadar açık ve net ve de korkusuzca yazan bir kişi asla yalancı olamaz! O zaman Atatürk’le ilgili yazdıkları da kesinlikle doğru olmalı.” diyordu. Çünkü Ahmet Hocamız; “Atatürk’ün bizce meçhul olan, Cenabı Hak indindeki ve ahiretteki durumu değil, Milli bir şahsiyet olarak nasıl algılanmalı?” lüzumu üzerinde duruyor ve toplumun zıt ve karşıt kesimlerini barıştıracak tarihi bir hizmet yapıyordu. Okudukça hayrette kalıyor ve şaşırıyordum çünkü o güne kadar doğru bildiğimi zannettiğim hemen her şeyin tersinden öğretilmiş olduğunu anlıyordum. “E öyleyse, Hocamız teşkilatlara niçin alınmıyordu?” diye de kafamdaki soru işaretlerinden kurtulamıyordum.

2009 yerel seçimlerinin ardından yeniden teşkilatlarda fiilen görev alıyor ve iki yıldır beslendiğim Milli Çözüm yazılarından aldığım bilgiler doğrultusunda, parti içinde gerçekte neler olduğunu da gözlemlemeye başlıyordum.

Evet, çok şey Ahmet Hocanın yazdığı gibiydi. Parti İçerisinde Erbakan Hocamızla ilgili, sanki dillendirilmeyen gizli bir yasak vardı ve “Erbakan Hocamızın üzerine beton dökme” çalışmaları, O henüz hayattayken bile sinsice devam ediyordu. Ve ne yazık ki tabanın büyük çoğunluğu bunun farkında bile değildi. Böylece Muhterem Ahmet Hocamın ferasetine ve basiretine bir kez daha hayran kalıyordum.

 

..

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi