Anasayfa » DERSİM İSYANI VE PERDE ARKASI

DERSİM İSYANI VE PERDE ARKASI

Yazar: yonetici
0 Yorum 438 Görüntüleyen

DERSİM İSYANI VE PERDE ARKASI

“Dersim” isminin Farsça “Der-i Sim=Gümüş Kapısı” kelimelerinin kısaltılmış ve kolaylaştırılmış şekli olduğu kanaati yaygındır. Sonradan “Tunç-eli”  adı da her halde bundan kaynaklanmıştır.

Dersim bölgesi:

a-   Doğu Dersim: Pülümür, Nazimiye, Mazgirt, Kığı yörelerini

b-   Batı Dersim ise: Ovacık, Hozat, Çemişgezek ve Pertek kesimini kapsamaktadır.

Dersim Sancağı 1548’de oluşturmaya başlanmış olsa da, asıl 1847’de Diyarbakır eyaletinden ayrılan Harput’a bağlı yeni bir idari merkez halini almış, ama bu kâğıt üzerinde kalmıştır. Çünkü bu bölgeye devlet otoritesi sokulamamıştır.

Dersim İsyanını, Osmanlı döneminde Anadolu’da görülen Celali İsyanlarıyla karıştırmak bizce yanlış ve yanıltıcıdır. Bu bölge çok uzun yıllar, Osmanlı ve Cumhuriyet yönetiminin kontrolü dışında kalmayı başarmıştır.  İttihat ve Terakki yönetimi 1861’de de, Dersim’deki çeteleri tenkil (sindirme ve etkisizleştirme) maksatlı bölgeye asker sevkine mecbur kalmış ve yakın yörelere karakol ve kışlalar açılmıştır. Bölge sarp dağları ve derin vadiler arasındaki geçit vermez hırçın ırmaklarıyla adeta ulaşılmazdı. Fırat’ın ana kolları olan Murat, Karasu, Munzur ve Harçik buralarda akardı.

Tarıma elverişli arazi pek azdı, yöre halkı genellikle küçükbaş hayvancılıkla uğraşır ve kıt kanaat yaşardı. Oldukça vahşi doğa şartları nedeniyle denetim ve güvenliğinin bugün dahi hala sağlanamadığından, Elazığ-Tunceli-Pülümür-Erzincan ve Erzurum karayolunun zaman zaman genel trafiğe kapalı tutulduğu ve özellikle yaz aylarında bile her gün güneşin sadece birkaç saat gözlenebildiği Kutuderesi gibi tek mecburi geçit yollarının kontrol zorluğu dikkate alınırsa, Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk sürecinde bu bölgeye niçin girilip hakim olunamadığı daha iyi anlaşılacaktır.

Mustafa Kemal’in, büyük bir deha eseri ve strateji gereği: Müslüman Türk halkının özünden koparılmasına; fakir, işsiz ve çaresiz bırakılmasına; etnik ve sosyolojik kamplara ayrılıp boğuşturulmasına; Anadolu’nun federasyonlara bölünüp parçalanmasına ve Büyük İsrail Projesine (BOP) katılmasına dair, Lozan’ın gizli şartlarına önce “evet” diyerek, dönemin Siyonist ve emperyalist güçlerini oyalayıp zaman ve fırsat kazanması…

Ancak ayakları yere bastıkça, tamamen milli hedeflere yönelik adımlar atması ve Lozan’ın gizli patronlarını sürekli oyalayıp savsaklaması; Siyonist merkezleri kızdırmış ve Mustafa Kemal’i başarısız kılmak üzere öteden beri kaşıyıp durdukları ve adını “Kürt isyanları” koydukları olayları başlatmışlardı. Bu “Kürt İsyanı” kavramı yanlıştı ve kasıtlı olarak kullanılmaktaydı. Bu tanımla hem isyanlara meşruluk kazandırılmakta, hem de isyanların perde arkasındaki güçler ve niyetleri saklanarak, toplum aldatılmaktaydı. Çünkü bölgedeki Ermeniler, Yezidiler, Araplar ve Zazalar, hepsinin birden Kürt gösterilmesi hem sahtekârlıktı, hem de suni bir etnik unsur düşmanlığı yaratmaktaydı.

Bütün bu dış mihraklı kışkırtma ve başkaldırıların hiçbirisi, Doğu ve Güneydoğu halkının kendi istek ve iradesiyle giriştiği “Kürtçülük” gayreti veya Dini ve mezhebi gerekçeli isyanlar değildi, sadece öyle gösterilmeye çalışılmıştı.

..

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi