Önsöz
Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN` ın Önsözü:
A) I- 20. ASIR BÜYÜK OLAYLARA SAHNE OLMUŞTUR.
II- 20. ASIRDA CEREYAN EDEN ÖNEMLİ OLAYLARDAN ALACAĞIMIZ DERSLER
I- 20. ASIR BÜYÜK OLAYLARA SAHNE OLMUŞTUR.
20. Asır 3 mühim hadiseye sahne olmuştur:
1. 1914-1918 yıllarında Birinci Cihan Harbi
2. 1939-1945 yıllarında İkinci Cihan Harbi
3.1990-2000 yıllarında bölgesel savaşlar:
Körfezde, Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşanan savaşlar
Bu savaşlar bir yan Dünyadaki önemli değişimlerin sonucu olarak meydana geldiği gibi, diğer yan da bu savaşlar bizzat dünyamızda büyük değişimlere sebep olmuştur.
Öyle ki ; Bir asır boyunca insanlık adeta yanlışları ısrarla yerleştirmeye kalkışmış, diğer yan ise bu yanlışların huzur, barış ve saadet getirmediğini acı bir şekilde görmüş, netice itibariyle bütün bir asır boyunca, yaşanan acılardan sonra ders alınacak çok mühim sonuçlar ortaya çıkmış ve fakat yanlışlar denendiğinden 20. Yüzyılda insanlık bir türlü beklediği, özlediği, huzur, barış ve saadete kavuşamamıştır.
Nitekim,
20. Asra girildiği zaman bu asrın başlangıcında “imparatorluklar”ın hakim olduğunu görüyoruz.
Yeryüzünde 4 büyük imparatorluk hakim durumda idi. Bunlar Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, İngiltere Krallığı ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu idi.
Birinci Cihan harbi bu imparatorluklara son verdi. Bu otoritelerin yerine bazı ülkelerde faşist diktatörlükler geldi.
İkinci Cihan harbine kadar süren çeyrek asırlık bir dönem bu ülkelerde bir “diktatörler dönemi” oldu. Böylece bir Stalin, Hitler, Mussolini ,Franko dönemi yaşı. Bunların “faşizm” ve “baskıları” insanlara büyük zulümler yaptı. Bu zulümlerin sonucunda ikinci Cihan harbi çıktı.
İkinci Cihan harbinde insanlar çok büyük acılar çektiler. İkinci Cihan harbi bu diktatörlere karşı yapılmış topyekün bir savaştır, ikinci Cihan harbi bu diktatörlüklere son verdi. Çünkü bu savaş faşizmi ve baskıyı ortadan kaldırmak, hürriyet, insan hakları ve demokrasiyi yeryüzüne hakim kılmak için yapıldı.
6 sene süren ve insanlığın unutulmayacak büyük acı ve kayıplarına sebep olan İkinci Cihan harbinden sonra insanlık topyekün Hürriyet, insan Haklan ve Demokrasinin tesisi için uzun yıllar mücadele verdi.
Bu mücadele 50 yıldan beri sürmektedir ve halen de devam etmektedir.
Bu mücadelede kısa sürede arzu edilen sonuca ulaşılamamasının sebepleri şunlar olmuştur:
Önce bir defa ikinci Cihan Harbinde diktatörlerin hepsi temizlenemedi. Çünkü Stalin kaldı. O diktatörlüğünü ikinci Cihan harbinden sonra da devam ettirdi.
Bu yüzden yeryüzünde 1945 ten 1990 yılına kadar bir soğuk harp dönemi yaşı. Bu döneme rağmen bütün insanlık takriben 50 yıl boyunca hürriyet, insan haklan ve demokrasi hususunda büyük gayretler sarfetti. Önemli adımlar atıldı.
Bu adımların nirengi noktaları olarak şu hususları saymakta haklılık
vardır:
1-1945 yılında İnsan Hakları Beyannamesinin neşrolunması ve bunu takiben 1947 yılında (BM) Birleşmiş Milletler Teşkilatı`nın kurulması.
2-1949 Nato`nun kurulması. Nato`nun bir savunma teşkilatı olarak hürriyeti, insan hakları ve demokrasiyi korumak üzere kurulmuş olması önemlidir.
3- Soğuk harp döneminde insan haklan konusunda Ruslarla anlaşmak mümkün olmuyordu. Çünkü Ruslar insan haklarını kendilerine göre değişik şekillerde tarif etmek, faşizm ve baskıyı devam ettirmek istiyorlardı.
Bunun üzerine Avrupa ülkeleri “biz kendimiz ayrıca insan haklan beyannamesi neşredeceğiz” dediler ve “Avrupa İnsan Hakları Beyannamesini” neşrettiler. Buna dayanarak ta (AİHS) Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi yürürlüğe kondu ve (AİHM) Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi kuruldu.
4- (AİHS) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini takiben, 1957 senesinde Avrupa Ortak Pazarı, Avrupa Birliği olarak çalışmaya başladı.
Bu birlik (AİHS) Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesini temel olarak almıştır.
5- Ve bütün bu gelişmeler karşısında daha fazla kapalı kalamayan Sovyetler Birliğinde Perestroika/Glasnost hareketlerinin başlaması ve bunun sonucu olarak Sovyetler Birliğinin dağılması,
Bu gelişmeler üzerine temenni olunuyordu ki. yeryüzünde artık barış, huzur, demokrasi ve insan haklan hakim olsun, ama ne yazık ki, bu gerçekleşemedi.
Çünkü Sovyetlerin dağılmasından sonra Batı liderleri barışa dayalı bir dünya kurulması yerine, yine düşmanlığa dayanan bir dünya kurulması yoluna saptılar.
Bunun en açık delili, 19901ı yılların başında, İngiltere Başbakanı Margaret Teacher`in İskoçya`daki NATO toplantısında yaptığı konuşmadır.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra “Şimdi ne yapacağız, Nato’yu fesih mi edeceğiz ?” sorusuna Teacher: “Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Bizim yasayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması lazımdır. Sovyetler Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni bir düşman koymamız gerekiyor. Bu yeni düşman İSLAM olacaktır.” Cevabını vermiştir.
İşte, ne yazık ki yeni oluşuma böyle yanlış yol gösterilmiş olması yeryüzünde barışın tesis edileceği yerde dünyanın en hassas bölgelerinde yeniden savaşların başlamasına sebep olmuştur. Önce İran-Irak Savaşı, sonra Körfez Savaşı, sonra Bosna katliamı, sonra Azerbaycan ve Çeçenistan katliamları, bütün bu savaşların hep Müslüman topluluklara karşı yapılması ve birçok Müslüman ülkelere uygulanan çeşitli ambargolar, Somali`de Rua`da açlıktan ve sefaletten hayatlarını kaybeden insanlara karşı Batının duyarsızlığı, bütün bu olanların hedefinin nedense hep Müslümanlar olması dikkate alınacak ve Teacher`in yukarıda bahsi geçen sözleriyle birlikte değerlendirilecek olursa Batıdaki oluşumların neden başarıya ulaşamadığı kolayca anlaşılır. Bu tablo karşısında şimdi yeryüzünde huzur, barış ve saadetin tesisi için, artık bu yanlışların yapılmayacağı yeni bir yola girilmesi, doğrulara dönülmesi zorunluluğu ortadadır, işte 21. Asrın başında bu konuda yeni hedefler belirlenirken geçmişte yapılan bu yanlışların tekrar edilmemesi ve bunlardan bir takım dersler almak zarureti vardır.
II. 20. ASIRDA CEREYAN EDEN ÖNEMLİ OLAYLARDAN ALACAĞIMIZ DERSLER
1. SAADET İÇİN “MATERYALİZM DEĞİL MANEVİYATÇILIK” ESAS ALINMALIDIR.
Zira totaliter rejimlerdeki tüm baskılar, materyalizmin ve Darvinizm felsefesinin bir sonucudur. Darvinizme göre, Kuvvetli ırkların zayıf ırkları yok etmesi doğanın bir gereğidir. Tekamül için ortada bir düşmanın olması ve bu düşmanla devamlı savaşılması hayatın kanunudur. Bu yüzdendir ki bütün totaliter rejimlerde diktatörler hep bu yanlış zihniyetin etkisi altında kalmış bu zihniyetin egemen olması için gayret göstermiş, materyalizme saparak maneviyatı yok etmeye çalışmıştır. Ama bu asrın sonunda bir yan meydana gelen ilmi gelişmeler, Darvinizm ve materyalizmin artık geçerli olamayacağını ortaya koyarken , diğer yan insanlığın yaşadığı zulümler esasen temeli düşmanlık ve savaş olan materyalizmin itibarını ortadan kaldırmış, temeli şefkat, sevgi kardeşlik, huzur ve kısaca barış olan maneviyatçılığı ön plana çıkarmıştır. Bugün Rusya`da bile insanlar akın akın kiliselere gidiyor. Bundan dolayı 20. asırdan alınacak en önemli ders materyalizm değil maneviyatçılık, bir diğer ifade ile savaş değil barış dersidir.
2. SAADET İÇİN “ÇATIŞMA DEĞİL, DİYALOG” ESAS ALINMALIDIR.
Yukarıda savaşlardan söz ederken bunların temelinde ne yazık ki Batının İslam`ı yok etme hareketlerinin yattığını ifade etmiştik.
Gerçekten 1.Dünya harbinin hedeflerinden birisi Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak, parçalamak ve Müslümanları yok etmekti. Batılılar harpten sonra Müslüman ülkelerin topraklarını işgal ettiler ama halkını yok edemediler. Dünya harbinden sonra Müslüman ülkeler tekrar bağımsızlıklarına kavuştular. Bu defa Müslüman ülkelerin başka yöntemlerle sömürülmeleri yoluna gidildi. Gene başarılı olunamadı.
Asrın geride kalan son on yılında , bu defa İslam , düşman olarak gösterilmek istendi ve son on yılda bu gaye ile savaşlar yapıldı, katliamlar sergilendi ama görüldü ki bu dahi bu savaşları ve katliamları yapanlara huzur ve saadet getirmiyor.
Bu bakımdan ders alınması gereken bir husus da düşmanlığın hiçbir zaman çıkış yolu olmadığı, huzur, saadet ve barış için düşmanlığın değil ancak diyalogun, samimi işbirliğinin ve dayanışmanın, barış içinde bir arada yaşayan çok kültürlü bir dünyanın esas alınması gerektiğidir.
3. TOPLULUKLARIN SAADETİ İÇİN “ÇİFTE START DEĞİL, ADALET” ESAS ALINMALIDIR.
İkinci Dünya Harbinden sonra ,dünya insanlarının huzur barış ve saadet içinde yaşamaları için faşizmin herkese kabul ettirmek istediği “Mukaddes Devlet” zihniyeti özgürlükler, insan hakları ve demokrasinin temel alınması elbette hayırlı teşebbüslerdir. Ama son on yıl içinde görüldü ki bazı ülkeler “İnsan haklan ve özgürlükler olsun ama sadece bizim için olsun” demeye başladılar.
Özellikle Müslüman ülkelere karşı, halkı Müslüman olduğundan dolayı tavırlar alındı. Müslümanlığın temeli barış ve şefkat olduğu halde bir çok ülke, onu terörizm ile eş tutmaya başladılar. Öyle ki organize suç mefhumunu bu yüzden ortaya atarak Müslümanları organize suç işlemeye hazır bir potansiyel teh gibi görüp onlara insan haklan verilmesin diyecek kadar ileri gittiler.
Bu tutum ve davranış sadece toplumlar arasında ayrıcalık ve düşmanlık meydana getirmekle kalmadı , aynı zama bir takım batılı ülkeler bir takım Müslüman ülkelere çifte start uygulamaya başladılar.
Çifte start uygulaması olarak bir takım ülkelere konulan ambargolar neticede o ülkelerin masum halkının zulüm görmesine ve insanlıkla bağdaşmayacak sonuçların ortaya çıkmasına sebep oldu.
Bu çifte starda, ne yazık ki Birleşmiş Milletler de alet olarak kullanılmak istendi. Bu tutum, toplumlar arasında mutluluk yerine gerginlik, çatışma ve düşmanlık duygularının doğmasına sebep oldu, faydalı değil, zararlı olduğu anlaşıldı. İşte bu gerçekten alacağımız ders;
İnsan haklan ve özgürlükler yalnızca bize değil, herkese tüm insanlara lazımdır, yani çifte start değil, adalet dersidir.
4.İNSANLARIN MUTLULUĞU İÇİN ÜSTÜNLÜK “TEKEBBÜR DEĞİL, EŞİTLİK” ESAS ALINMALIDIR.
20 Asır boyunca bazı gelişmiş ülkelerin sahip oldukları maddi güce güvenerek diğer ülkelere hep yukarıdan baktıkları görülmüştür. Halbuki yine aynı 20. Asır maddi çok kısa süreler içinde dahi yer değiştirebileceğini ortaya koymuştur. Misal olarak son 20 yılda bilhassa Uzakdoğu ülkelerindeki büyük ekonomik kalkınma hatta bu ülkelerin bazı balıkçı köylerinde 10 yıl gibi kısa süre içersinde büyük teknoloji üretim merkezlerinin kurulabilmesi, maddi gücün ne kadar kolaylıkla yer değiştirebileceğinin açık kanıtıdır. Yapılan incelemeler 21. Asırda, dünyanın ekonomik faaliyetlerinin ağırlık merkezinin artık Avrupa ve Amerika`dan Uzakdoğu`ya ve Asya`ya doğru kayacağını göstermektedir. Bütün bu gelişmeler, saadet için, ülkeler arasındaki münasebetlerde artık üstünlük iddialarının değil eşitliğin esas alınması gerektiğini göstermektedir. Yani herkese ve her topluma, insan hakkı tanımak, saygı göstermek, köle muamelesi yapmamak. İşte 20. Asır denemelerinden alacağımız bir diğer ders de budur.
5. İNSANLARIN SAADETİ İÇİN “SÖMÜRÜ DEĞİL İŞBİRLİĞİ” ESAS ALINMALIDIR.
20. Asır boyunca bazı batılı zengin ülkeler gelişmekte olan ülkelere ağır faizlerle borç vermeyi, onların zenginliklerini “elimde fırsat varken niçin ezmeyeyim.” düşüncesiyle tek yanlı olarak sömürmeyi esas almışlardır.
2. Dünya Harbinin sebeplerinden birinin Hitlerin “Almanya`ya da sömürgelerin verilmesi gerekir” iddiası değil midir?
Bu davranışların hepsi de yanlıştır. Çünkü;
Saadet hep beraber olur. Komşusu açken kendisi tok yatan mutlu olamaz.
Bir toplumun öbür toplumu sömürmesi, fakir bırakması, gelişmesini engellemesi, sonunda o toplum için de zararlıdır. Nitekim Batılı ülkelerin 20 asırdaki bu uygulamaları sonunda , zenginler daha zengin, fakirler daha fakir hale gelmiş, toplumlar arası gelir dağılımı bozulmuş, fakir ülkeler borçlarının faizlerini dahi ödeyemeyecek hale gelince şimdi borç veren ülkeler verdikleri borçların faizlerin değil hatta ana Paralarından bile vazgeçme durumunda kalmışlardır.
Yapılan araştırmalar bu yanlış politikalar değiştirilmediği takdirde 21. Asırda nüfus patlamasının yaşanacağı , fakir Afrika halklarından meydana gelecek milyonlarca insanın eski tarihi dönemlerde olduğu gibi, yığınlar halinde gelerek Avrupa`yı işgal ve yağma edecekleri şartlarının doğabileceğini göstermektedir.
İşte 20. Asır uygulamalarından alınacak bir diğer ders de, toplumlar arasında artık “sömürünün değil”, bütün taraflar için yararlı “samimi bir işbirliği”nin esas alınması gerektiğini göstermektedir.
6. TOPLUMLARIN SAADETİ İÇİN “BASKI VE FAŞİZMİN DEĞİL, İNSAN HAKLARI, ÖZGÜRLÜKVE DEMOKRASİNİN ESAS ALINMASI GEREKMEKTEDİR.
Yukarıda ikinci Dünya Harbinden sonra Batı ülkelerinde, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi konusunda bazı adımların atılmış olduğunu anlattık.
Bizce, uygulamadaki eksiklikler giderilmek suretiyle atılan bu adımların mana ve mahiyetine yakışır tarzda bir yönetim biçimine geçilmesi gerekirdi ama geçilemedi.
Yani geçmiş asırdaki uygulamalardan alınacak bir diğer ders de saadet için “baskı ve faşizm değil, insan haklan ve demokrasinin esas alınması gerektiğinin idrak edilmesidir.
B) TÜRKİYE`NİN ÖNEMİ:
Türkiye Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi Dünyanın en hassas bölgelerinin ortasında, Asya, Afrika ve Avrupa`nın birleştiği yerde, enerji kaynaklarıyla enerji tüketen ülkeler arasında en önemli bir köprü konumundadır.
Türkiye`nin bütün dünya için barış, huzur ve istikrar bakımından kuvvetli, müreffeh, hürriyetçi, insan haklarına saygılı demokratik bir ülke olması çok büyük önem taşımaktadır.
20. Asrın yukarıda değinilen önemli olayları cereyan ederken, Türkiye`nin batı dünyası ile münasebetleri bütün insanlık için hususi bir önem taşımaktadır.
Türkiye`nin 1950 yılında Nato`ya girmesi önemli bir olaydır. Hemen arkasından 1957`de (AB) Avrupa Biriliği kurulunca Türkiye`nin bu birliğe girme çalışmaları da ayrıca önemli bir olaydır.
1999`da Türkiye`nin Avrupa Birliğine adaylığa kabul edilmiş olması yeni bir Dünya`nın kurulması bakımından büyük bir ehemmiyet taşımaktadır.
III. D-8LERİN KURULMASI.
Şimdi bu kitapta inceleme imkanına sahip olacağınız ve resrnen Refahyol Hükümeti zamanında, 15 Ağustos 1997 «cininde kurulmuş olan D-8’ler, 20. yüzyılın en önemli olaylarından birisi ve 20. yüzyılın 21. yüzyıla en kıymetli bir hediyesidir. Yine D-8’lerin kurulması baştan sona harplerle ve çatılmalarla geçen 20. Asrın sonunda, aydınlığa açılan bir kapı gibidir.
Dünyada artık huzur, barış ve saadetin tesisi için, bir an evvel yanlışlardan vazgeçilmesi doğrulara dönülmesi ve Yeni bir Dünyanın kurulması gerekmektedir ve D-8 hareketi bu manada bir çalışma olarak değerlendirilmelidir.
İşte 20. Asrın gerçekleri, yaşanan olaylar, alınması lazım gelen dersler sonundaki zorunluluk D-8`in doğuşunun gerekçesi olmuştur.
15 Haziran 1997`de 8 ülkenin Devlet Başkanlarının İstanbul`da Çırağan Sarayında bir araya gelerek imzaladıkları anlaşma ve temel statü ile D-8`lerin resmen kurulması, 20. yüzyılın 21. yüzyıla en kıymetli hediyesi mahiyetindedir ve ayrıca D-8`lerin kurulması bir bakıma baştan sona kadar harplerle ve çatışmalarla geçen 20. asrın sonunda aydınlığa açılan bir kapıdır.
D-8`lerin bayrağında yer alan 6 tane yıldız D-8’lerin temel ilkelerini sembolize etmektedir. Bu ilkelerden her biri 20. Asır boyunca hep yanlışlarda ısrar edilmesi ve bu ısrarın bir fayda vermemesi yüzünden, artık dönülmesi gereken doğruları göstermektedir.
D-8’lerin bayrağında 6 temel ilkeyi sembolize eden altı yıldızın anlamlan şunlardır:
1. Savaş değil, barış
2. Çatışma değil, diyalog
3. Çifte start değil, adalet
4. Üstünlük değil, eşitlik
5. Sömürü değil, işbirliği
6. Baskı ve tahakküm değil, insan haklan hürriyet ve demokrasi
Bu prensipler sadece D-8’lerin kendi prensipleri değil, Yeni Bir Dünya`nın kurulmasının da temel esaslarıdır.
IV. D-8 LERİN ÖZELLİKLERİ:
Yukarıda belirtilen ilkelerin gerçekleşebilmesi için D-8 aşağıdaki özellikleri büyük önemi haizdir.
1- D-8`LER EN YÜKSEK SEVİYEDE KÜRESEL KURULUŞTUR.
Bugün yeryüzünde 190 ülke bulunuyor. Bunların toplam nüfusu 6 milyar civarındadır. Bu 180 ülkenin içinde takriben; kadarı kalkınmış ülke olup nüfusları takriben 1 milyar civarındadır. Bunlar kendi işbirliklerini geliştirmek yeryüzündeki etkinliklerini arttırmak için G-7`leri yani (gelişmiş ülkeler organizasyonunu) kurmuşlardır. Bu G-7`ler (şimdi onlar da G-8 oldular) zaman zaman bakanlar, her yıl da devlet başkanları toplantılarıyla faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Bunların dışında kalan 160 kadar gelişmekte olan ve nüfusları 5 milyarı aşan ülke ise böyle bir teşkilata sahip değildirler.
İşte D-8’ler G-7`lere paralel olarak ve fakat gelişmekte olan ülkelerin kurdukları en yüksek seviyede küresel bir dünya kuruluşudur.
2- D-8`LER G-7`LERLE ÇATIŞMAK İÇİN DEĞİL, TAM TERSİNE YENİ DÜNYAYI BİRLİKTE KURMAK İÇİN TEŞEKKÜL ETMİŞTİR.
G-7`ler kendi aralarında işbirliği ile dünya üzerinde etkinliklerini arttırmayı hedeflemektedirler. Halbuki D-8 yukarıda belirtilen temel ilkeleri sadece kendileri için de bütün insanlık için benimsemişler, bunun için kuruluşlarından bir yıl sonra G-7’lerle birlikte bir masa etrafında Yeni Bir Dünya`nın kurulması için toplanılmasın programlarına almışlar ve bu çalışma hedefine 2. Yalta Konferansı tanımlamasını yapmışlardır. Bilindiği gibi 2.Dünya Harbinden sonra 1. Yalta Konferansı ile dünya şekillendirildi. Ancak bu şekillendirme doğrular üzerine dayanmadığı için soğuk harplerden başka bir sonuç vermedi Şimdi D-8 projesinde öngörülen bir hedef de 2. Yalta Konferansı ile ve 20 Asırdaki yanlışlardan alınacak dersler^ Yeni bir Dünyanın G-7`lerle beraber doğrulara dayırılarak kurulmasını sağlamak , D-8’lerin 6 ilkesini dünyadaki herkes ve her toplum için uygulamak ve beklenen saadet dünyasının kurulmasını temin etmektir.
3- D-8`LER BÜTÜN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİ KUCAKLAMAK VE AYNI ZAMA SÜRATLE KARAR ALABİLEN DİNAMİK BİR YAPIYA SAHİP OLMAK ÜZERE KURULMUŞTUR.
Gelişmekte olan ve nüfuslarının toplamı 5 milyarı bulan 150 ülkenin hepsi ile bir araya gelerek adeta yeni bir Birleşmiş Milletler gibi bir düzenleme ile dinamik bir çalışma yapmak pratikte mümkün değildir.
Nitekim yine gelişmekte olan ülkelerden oluşan Afrika Birliği, Arap Birliği, Uzakdoğu Asya Birliği, Güney ve Orta Amerika Birliği gibi bazı kuruluşlar bazı faydalı hizmetlerde bulunmalarına mukabil, istenen dinamizm ile çalışamamakta ve G-7’lere paralel hiçbir gelişme gösterememektedirler. İşte D-8`ler bir yan bütün gelişmekte olan ülkeleri kucaklamak, diğer yan da dinamik bir çalışma imkanına sahip olabilmek için önce 8 ülkenin katılımıyla yola çıkmışlardır.
D-8’ler 8 ülke tarafından kurulmuştur. Bunlar Endonezya (216 milyon), Malezya (21 milyon), Bengaldeş (130 milyon) Pakistan (138 milyon), İran (65 milyon), Mısır (67 milyon), Türkiye (72 milyon) Nijerya (113 milyon), yani nüfuslarının toplamı 820 milyon olan ülkelerdir. Ancak gelişmekte olan bütün ülkeler ve tabii ki en başta Türk Cumhuriyetleri ve diğer Müslüman ülkeler nüfusları ne olursa olsun D-8`lerin doğal üyeleridir.
4- D-8`LER, ÜYE ÜLKELERİN İÇ İŞLERİNE KARIŞMAMAK VE HER BİRİNİN BÖLGESEL ANLAŞMALARINDAKİ TAAHHÜT VE HAKLARINA HALEL GETİRMEMEK TEMEL PRENSİBİ İLE KURULMUŞTUR
Evrensel bir kuruluş olan D-8`lerin gelişip güçlenebilmesi için birbirlerinin iç işlerine karışmaması ilke edinildiği gibi, her birisinin katıldığı bölgesel kuruluşlarla ilişkilerine de saygı göstermek, lüzumsuz problemlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermemek gerekli görülmüştür.
5- D-8’LER GELİŞMEKTE OLAN BÜTÜN ÜLKELERİN BİRLİKTE VE HIZLI KALKINMALARINI, ULUSLAR ARASI MÜNASEBETLERİ TANZİM EDEN MEKANİZMAL KATILIM GÜÇLERİNİN ARTIRILMASI VE DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ ETKİNLİKLERİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ VE HALKLARININ DAHA İYİ BİR YAŞAM STARDINA SAHİP OLMASINI SAĞLAMAK AMACIYLA KURULMUŞTUR.
D-8`ler işbirliği ve elbirliği yaptıkları takdirde çok büyük atılım; potansiyeline sahiptirler. Bu büyük potansiyeli kendi üyeleri ve bütün insanlık için geliştirmek D-8`lerin bir diğer kuruluş amacıdır.
6. D-8`LER KURULUR KURULMAZ BÜTÜN ÜYE ÜLKELERİN DİNAMİKLERİNİ HAREKETE GEÇİREREK FAYDALI PROJELERİ SÜRATLE GERÇEKLEŞTİRMEK ÜZERE KURULMUŞTUR.
Hedefleri açısından laf değil iş üretmeyi benimseyen D-8`ler daha kuruluşları sırasında hangi sahalarda hangi konulara, öncelik vereceklerini uzmanlarıyla araştırmalar yaparak olgunlaştırmışlar, her bir ülkenin hangi konuda yürütücü olacağı, hangi projelerin gerçekleşmesine öncülük yapacağı plan ve programa bağlanmıştır.
Bu planlama sırasında Türkiye`ye sanayi sahasında atılım yapacak projelerin öncülüğü görevi verilmiştir.
Bütün ülkeler gibi Türkiye de D-8 projelerine heyecanla sarılmış ve 54. T.C. Hükümeti döneminde bu sahada büyük adımlar atılmıştır.
Bütün D-8’ler için büyük önem taşıyan zirai ilaçlama uçaklarının üretimi projesi, 54 Hükümet döneminde başarıyla sonuçlırılan projelerden birisi olmuştur.
D-8 ülkelerinin hedef olarak belirlediği bütün projeler üye ülkelerin kalkınmasına öncülük edecek niteliktedir. Bunların biran evvel gerçekleştirilmesi D-8 hedefleri bakımından gerek o ülke halkı ve gerekse insanlık için çok büyük önem taşımaktadır.
SONUÇ:
20 Asrın tecrübelerine dayanılarak 21. Asra girerken bütün insanlığa huzur, barış ve saadet getirecek, “Yeni Bir Dünya” nın kurulması ve 5 milyar kalkınmakta olan ülkeler insanlarının ve 820 milyonluk 8 kurucu üye ülkenin bütün insanlarına barış, huzur ve saadet getirmek için D-8`ler üye ülkelerin özverili çalışmalarıyla kurulmuştur.
Bütün bu ülkelerin halkları arasında dostluk ve kardeşlik vesilesi olarak da önemli bir yeri bulunmaktadır.
Bu atılımın geliştirilmesi, hedeflerine ulaştırılması bütün insanlık için büyük bir önem taşımaktadır.
Bu eser, böyle önemli bir atılımın mahiyetini, manasını ortaya koymak ve temel dokümanlarını bir kitap içinde derli toplu bilgilere sunmak üzere,
Sayın Bülent ALAN Başkanlığında
Doç.Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN. Doç.Dr. Mete GÜNDOĞAN ve Dr. Murtaza ATA`dan oluşan bir ilmi heyet tarafından hazırlanmıştır.
Bu kıymetli çalışmalardan dolayı her birine ayrı ayrı teşekkürlerimi ve takdirlerimi sunuyorum.
Bu kitapta D-8`e üye ülkelerin, ekonomik potansiyelleri, hazırlık çalışmaları ve kuruluşu, teşkilat yapısı ve işleyiş kuralları, Türkiye`nin D-8 ile ilgili iç çalışmaları, Dakka Zirvesi öncesi ve sonrası yapılan çalışmalar, D-8 kuruluşunun iç ve dış basında yansımaları özet halinde bir araya toplanmıştır. Bu eserin D-8 ülkeleri dillerine çevrilerek geniş ve yaygın bir aydınlar ve uzmanlar kitlesine yayılması, ayrıca sevinilecek bir olaydır.
Kitabın herkese fayda getirmesini D-8`lerin en kısa zama hedeflerine ulaşmalarını temenni ediyor, Cenab-ı Hakk`tan bütün insanlığa saadetler diliyorum.