CUMHUR İTTİFAKI’YLA FİLİSTİN’E SAHİP ÇIKILAMAZDI!
Siyonist Kuduz İsrail’in sözde Savunma Bakanı, Filistinlileri ‘human animal-insan hayvan’ olarak tanımlayıp, Terörist İsrail Devletine hâkim zihniyeti açığa vurmuşlardı. İsrail’in zalim ve işgalci olduğu unutturulmaya çalışılarak, arkasına aldığı başta ABD olmak üzere sabıkalı Batılı güçlerin yardımıyla, Ortadoğu’da şeytani planlarını uygulamak istiyorlardı. BOP ile Suriye’den başlayarak kan ve gözyaşının merkezi haline getirdikleri bölgemizde şimdi ateş çemberinin içine Lübnan, İran ve akabinde Türkiye’yi de sokmak istedikleri açıktı! Bir asır önce terk ettiğimiz bu coğrafyada gelişen olumlu/olumsuz tüm olaylara ve yapılanmalara Türkiye’nin tarihi ve tabii sorumluluk bilincine ve kudret kapasitesine denk bir siyasi akılla müdahale etme hakkı ve görevi vardı. Ancak bunun mevcut Cumhur İttifakı kafasıyla asla mümkün olmadığını da vurgulamak lazımdı. Siyonist İsrail’in saldırıları sonucu, çoğu çocuk, kadın, yaşlı, beş binden fazla Filistinli Müslüman katledilmesine rağmen, bunlar hâlâ boş demeçler ve temennilerle uğraşmaktaydı… (Üç hafta sonra ise masum ve sivil Filistinli şehit sayısı; 3500’ü çocuk 9 bine, yaralı sayısı 20 bine ulaşmıştı.)
Dünya, 7 Ekim 2023 sabahı, Gazze ve İsrail arasında yaşanan gerilimle uyanmıştı. Kuşatma altındaki Gazze Şeridi’ni yöneten Hamas, İsrail’e karşı Aksa Tufanı Operasyonu’nun başladığını açıklamıştı. İsrail’in farklı noktaları, Gazze’den ateşlenen roketlerle hedef alınmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri, saldırılara karşılık olarak İsrail’in savaş hali ilan ettiğini söylese de Siyonist çete şaşkındı ve gafil avlanmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Filistin topraklarındaki Yahudilerin oranı, %7’si dışarıdan taşındığı halde, sadece %10 iken, bölge demografisi kısa sürede organize bir şekilde ve İsrail lehine sürekli bozulmaktaydı. Filistin’e Yahudi göçleri Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, henüz 1880’li yıllardan itibaren artmaya başlamıştı. Zira Filistin’e göç etmenin Yahudiler nezdinde dinî bir boyutu da vardı. Bu göç dalgalarına “yükselmek/yukarı çıkmak” anlamına gelen “Aliyah” adını koymuşlardı. 1882-1903 Birinci Aliyah, 1904-1914 İkinci Aliyah, 1919-1923 Üçüncü Aliyah, 1924-1928 Dördüncü Aliyah, 1929-1939 arası dönem ise Beşinci Aliyah olarak tanıtılmıştı. Bu göçler sayesinde yüz binlerce Yahudi bu topraklara aktarılmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1948-1951 yılları arasında da Filistin’e Yahudi göçleri daha da yoğunlaşmıştı.
Göçle gelen Yahudiler, İsrail devletinin kuruluşuna zemin hazırlamak için 1920’de Haganah terör örgütünü, 1931’de de Irgun Zvai Leumi örgütünü kurmuşlardı. Yahudiler ile Filistinliler arasındaki çatışmalar bu süreçte başladı. 1920 Nisan ve 1921 Mayıs aylarında çıkan olaylarda Yahudi ve Araplardan çok sayıda ölen ve yaralanan vardı. 1936’da başlayan olaylar ve grevler ise 1939’a kadar sürdü. 1946’ya gelindiğinde Irgun terör örgütü Kral Davut Oteli’ne bombalı saldırı yaptı. Saldırıda çoğu sivil olmak üzere (41 Arap, 28 İngiliz, 17 Yahudi, 2 Ermeni ile 1 Rus, 1 Mısırlı ve 1 Yunan) toplam 91 kişi hayattan koparılmıştı.
Bu kapsamda önemli dönüm noktalarından biri Deyr Yasin katliamıdır. Avraham Stern’in lideri olduğu Lehi (Stern) ile Menahem Begin liderliğindeki Irgun örgütünün militanları tarafından 9 Nisan 1948’de Kudüs’ün batısında yer alan Deyr Yasin köyüne baskın yapıldı. Bu saldırılar Palmah ve Haganah gibi diğer terör örgütleri tarafından da desteklendi. Bu saldırıda 254 Filistinli sivil katliama uğradı. Ölenler arasında çok sayıda çocuk ve 25 hamile kadın da vardı. Bu süreçte bazı kadınlara tecavüz edilmesi, bazı hamile kadınların karınlarının yarılması ve insanların ağaçlara bağlanarak yakılması gibi hadiseler, görgü tanıkları tarafından soruşturmayı yürüten İngilizlere aktarılmıştı. Bu saldırıya dünyadaki insaflı bazı Yahudi din adamları da tepki koymuşlardı. Saldırının faillerinden olan Menahem Begin ise yıllar sonra “Bu eylemi yapmasaydık İsrail olmayacaktı” demekten sakınmamıştı.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..
İlginizi Çekebilir