‘‘ÇEKİÇ GÜÇ’‘MESELESİ
Refah-Yol döneminde, Çekiç Güç`ün süresinin 5 ay daha uzatılması, hem
malum muhalefet partilerince, hem de bazı müzmin marazlı İslamcı kesimlerce
Refah aleyhinde kullanılmaya çalışıldı. Erbakan Hoca, “davasından taviz
vermekle, sözünden dönmekle ve Amerika`ya teslimiyetle” suçlandı. Bunların
bir kısmının kasıtlı olarak yapıldığı, bir kısmının ise anlayış-feraset
kıtlığından kaynaklandığı açıktı.
Evet, başından beri Refah, Çekiç Güce karşıydı ve bunda haklıydı. Çünkü,
Çekiç Güç, Kuzey Irak`ta bir Kürdistan kurdurmak ve ileride Türkiye`nin sınır
bölgesini de içine katmak için gelmişti… Çünkü Çekiç Güç, PKK`ya destek
sağlamak için gelmişti. Çünkü Çekiç Güç, Türkiye`yi İran ve Suriye gibi
komşularıyla kapıştırmak ve bölgeyi karıştırmak için gelmişti..
Erbakan`ın bunların hiçbirisine asla müsaade etmeyeceğini bildikleri
içindir ki, Refah`ın birinci parti olarak çıktığı seçimlerin hemen arkasından,
Çekiç Güç’ün önemli ağırlıklarını zaten Ürdün`e taşımayı düşünmüşlerdi. Diğer
önemli bir karargâhı ise bilindiği gibi Kuzey Irak`taki Zaho`daydı.
Türkiye`de bulunan ve aslında stratejik bir önemi de kalmayan “Çekiç
Güç” ise, Erbakan hükümeti ve ülkemiz aleyhine bir şantaj unsuru olarak
kullanılmak isteniyordu ve özellikle o tarihte 5 ay sonra seçime katılacak olan
Clinton tarafından bir prestij konusuydu…
“Çekiç Güç’e hayır” denilmesi halinde Amerika, İngiltere ve
Fransa’ya, parasını peşin verdiğimiz firkateynlerin, füzelerin ve bazı önemli
teknolojik gereçlerin gönderilmemesi ve ekonomik ambargoya bahane edilmesi, yüksek
bir ihtimal olarak görülüyordu.
Ayrıca Clinton, Ortadoğu politikasından yara almamış olarak seçime gitmek
istiyordu. İşte bu gerçekleri ve gelişmeleri çok iyi takip eden ve
değerlendiren Erbakan Hoca, yüksek bir feraset ve siyasi dirayet göstererek, Clinton
yönetiminden ülkemiz lehinde önemli tavizler koparmayı ve bu maksatla Çekiç Güç
meselesini pazarlık konusu yapmayı düşündü ve başardı.
Hür ve haysiyetli bir politika ve pazarlık sonucu Türkiye’ye askerî,
ekonomik ve siyasî yönden büyük yararlar ve avantajlar sağlayan tam 12 maddelik
şartları Amerika kabullenmek zorunda kaldı.
Çekiç Güç’ün süresinin 5 ay uzatılması, Clinton`a da bir prestij
sağlıyor, seçilme şansına katkıda bulunuyordu ve bu “dolaylı destek”
de, bilerek yapılıyordu Çünkü ABD seçimlerinde rakibi olan başkan adayı Robert
Dole, özellikle Yahudi ve Ermeni Lobisinin adamıydı.. Yani Erbakan Hoca, kuş
beyinlilerin aklına yatmasa ve hain siyonistlerin işine yaramasa da, bu
tavrıyla sadece bölgesel değil, aynı zamanda, evrensel bir politika izliyor ve
Amerikan seçimlerini etkiliyordu… Ve zaten uzatma süresinin alışıla geldiği
gibi 3 ay değil de, ABD seçimlerini de içine alacak şekilde, 5 ay uzatılması da
bunu gösteriyordu…
Peki, Çekiç Güç’ün 5 ay daha uzatılması karşılığında Amerika`ya koşulan
şartlar ve koparılan avantajlar nelerdi?
1- Kuzey Irak`taki Zaho ve Artuş kampları kapatılacaktı. Bu kamplar,
sözde BM denetiminde gösterilmesine rağmen fiilen PKK`nın emrinde birer anarşi
merkezleriydi.
2- Çekiç Güç, hiç bir suret ve şekilde PKK`ya destek sağlamayacaktı. Zira
daha önce, mesela ordumuzun Kuzey Irak`taki PKK kamplarına yapacağı
hareketleri, Çekiç Güç önceden onlara bildiriyor ve kaçmalarını sağlıyordu…
Ayrıca bu tür lojistik ve stratejik destekler dışında fiilen yiyecek, giyecek
malzemeleri ve mühimmat sağladığı biliniyordu.
3- Çekiç Güç’e bağlı jetler, günde 50-60 sefer alçak ve uzun mesafeli
uçuşlar yaparak, hem bölgede huzursuzluk kaynağı oluyor ve hem de özellikle
İran’la aramızın açılmasına neden oluyordu. Bundan böyle, sabah ve akşam birer
sefer dışında, bütün uçuşlar kaldırılacaktı.
4- Çekiç Güç’e ve sivil yardım örgütlerine ait araçlar, çantalar ve
sandıklar Türkiye tarafından açılacak ve kontrole tabi tutulacaktı. Hâlbuki
bugüne kadar buna müsaade edilmiyordu ve ilaç ve gıda yardımı adı altında
PKK’ya silah ve mühimmat taşındığı söyleniyordu.
5- Kuzey Irak`ta, Çekiç Güç dışında “Sivil ve gönüllü yardım
kuruluşları” adı altında, Türkiye aleyhinde faaliyet yapan bütün kişi ve
grupların yıkıcı ve bölücü davranışlarından Çekiç Güç sorumlu tutulacak ve
bunlardan Türkiye`nin istemedikleri bölgeden çıkarılacaktı.
6- Irak`ın toprak bütünlüğü kesinlikle korunacak ve bir
“Kürdistan” oluşumuna asla göz yumulmayacak. Irak`taki sadece
Kürt`lere değil, Türkmenlere de sahip çıkılacaktı.
7- Irak`a uygulanan ambargo kaldırılacak. Ürdün-Irak örneği sınır
ticareti başlatılacaktı.
8- Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı derhal açılacak ve Türkiye`ye en
az 200 bin varil petrol verilecek. Bu iki kalemden dolayı Türkiye en az 1,5
milyar dolarlık bir kazanç sağlayacaktı.
9- Türkiye, savaş ve ambargodan dolayı uğradığı zararlara karşılık
tazminat alacaktı.
10- Zaho`daki BM kampına, ABD, İngiltere, Fransa yetkililerinin sayısı
kadar Türk subay ve uzmanları gönderilecek ve Çekiç Güç faaliyetleri kontrol
altına alınacak ve Türkiye’ye rapor sunulacaktı.
11- Türkiye`ye daha önce satılan, ama kasıtlı olarak teslimi yapılmayan
firkateyn, füze ve diğer teknolojik malzemeler, derhal gönderilmeye
başlanacaktı. Ayrıca taahhüt edilen askeri yardımlar da aksatılmayacaktı.
12- Bu şartlara riayet edilmediği takdirde, Türkiye Bakanlar Kurulu
kararıyla, Çekiç Güç’ün faaliyetlerini istediği anda durduracaktı.
İşte ülkemiz için çok önemli ve öncelikli tavizler sayılan bu maddelerin
hepsi ABD tarafından resmen kabul edilmiş, Türkiye`ye bu konularda güvence
verildiği Beyaz Saray tarafından da bizzat deklare edilmiştir.
Bu deklarasyonda “Amerika`nın Irak`ın toprak bütünlüğüne sahip
çıkacağı, PKK ile mücadelesinde Türkiye`nin yanında olacağı, Türkiye`nin
ambargo yüzünden uğradığı zararlarının karşılanacağı” açıkça
belirtilmiştir.
Dış basında “Erbakan`ın siyasi ve diplomasi zaferi” olarak
değerlendirilen bu gelişmeler, daha o günden hayırlı meyvelerini vermeye
başlamıştır.
Çekiç Güç’e ait savaş uçaklarının alçak ve uzun uçuşlarının
sınırlandırılmasına ve bölgenin parçalanma endişesinin ortadan kaldırılmasına
özellikle sevinen İran, Türkiye ile ön görüşmeleri yapılan doğal gaz
anlaşmasını hızlandırmış ve Türkiye`yi hem Rusya`ya bağımlı kalmaktan, hem de
milyarlarca dolar fazla para akıtmaktan kurtararak bu tarihi ve talihli anlaşma
gerçekleşmiştir.
Irak`ta ticaretin yeniden başlatılması yolundaki isteklerimizin kabul
ettirilmesi daha o günden, başta hububat ve sebze meyve ihracatçılarını
sevindirmiş ve harekete geçirmiş olup, Mersin Limanı ve Güneydoğu
karayollarında fark edilir bir canlanma yaşanmaya başlamıştır.
Velhasıl “Genel, sürekli ve önemli büyük menfaatlere kavuşmak için,
özel, geçici ve küçük tavizleri göze almak” hem mecellede yer alan bir
İslamî hukuk kuralıdır, hem de çaplı siyasilerin başarabileceği bir olaydır.
Erbakan Hoca, bu davranışıyla, aslında daha önceki sözlerinden dönmemiş,
tam aksine o sözlerini bizzat yerine getirmiştir. Çünkü Hoca “Çekiç Güç
mutlaka gidecek” derken, Çekiç Güç’ün zararlarından ülkenin
kurtarılacağını ifade etmek istiyordu. Ve işte bu 12 maddelik şartı kabul
ettirmekle, o gün söylediklerini hem fiilen gerçekleştirmiş oldu… Ve hatta
Çekiç Güç’ü pek çok yararlı neticelere mecbur ve mahkum hale soktu..
Üstelik olayları ve oluşumları, sonuçları itibariyle değerlendirmek,
bunun için de bir müddet sabretmek ve seyretmek gerekir. Zira “akıl, bir
işin sonunu düşünmektir.” Ve işte bundan 4 ay sonra Çekiç Güç bölgemizden
bütünüyle çekip gitmiştir.
Unutmayalım ki herhangi bir ülkede, zahirde hızlı ve heyecanlı
farklılıklar yaşanıyor, sadece hisleri ve hasretleri tatmin eden radikal
değişiklikler yapılıyorsa, aslında orada, gerçekte hiçbir şey değişmiyor
demektir.
Ama varolan siyasî ve ekonomik kurumların, yerleşik sosyal ve toplumsal
kuralların, dıştaki kabuklarını kırmadan ve hiçbir zorlamaya başvurmadan,
tedric ve teenni (adım adım ve dikkatle) esaslarına uyarak, sabır ve sükûnetle
yapılan değişiklikler ise “gerçek devrim ve devamlı değişim” niteliğindedir.
Yani bazı ameliyatlarla, yüzdeki görüntüyü bozan sivilceleri deşmek
yerine içteki ve özdeki kanser hücrelerini tedavi etmek ve tesirsiz hale
getirmek daha önemlidir.
Bütün tağutların, putlaştırılmış kişi, kurum ve kuralların imhası, her
şeyden önce zalim düzenlerin iflasına bağlıdır. Batıl güçlerin iflası ve tüm
tağutların imhası ise en sonunda yani Mekke fethinden sonra gerçekleşecektir.
‘‘Eğer doğru söylüyorsanız bu fetih ne zaman, hani ne zaman? diyorlar.
De ki: (pek yakında o gün gelecek) ve o fetih gününde, (şimdi) inkâr
edenlere (o gün) iman etmeleri bir fayda vermeyecek ve kendilerine bakılmayacak
Artık sen onları bırak ve bekle Zaten onlar da (şüphe ve endişeler
içinde) beklemektedirler.[1]
Ekonomide ve sosyal adalette,
bir yılda yapılanlar ve amaçlananlar
Erbakan Hoca iktidara
gediklerinde, Türkiye’yi bir motora benzetmişlerdi.
Kendileri zaten dünya çapında bir
motor profesörüydü ve benzetmesi oldukça önemliydi.
Hoca’nın bu motorla ilgili teşhisi
ise, çok daha önemli ve ilginçti.
Motor “ambale” olmuştu.
Yani aşırı yükten ve bakımsızlıktan dolayı patlama ve parçalanma noktasına
gelinmişti.
Hocanın tedavi önerisi ise, hayati
bir kurtuluş reçetesi niteliğindeydi: Beklemeye ve ihmal edilmeğe gelmez Motor
bu haliyle döndürülmeğe devam edilirse, sonunda yatak sarar ve krank kırar. Bu
ise hepimizin içinde bulunduğu geminin batması demektir…
Erbakan Hoca bu yüzden, anarşi ve
terörü dizginleyecek etkin tedbirler yanında, acil ihtiyaç duyulan ekonomik
önlemleri de almaya başladı:
a- Türkiye, cumhuriyet tarihinde
ilk defa denk bütçe hazırlandı ve şeytan şebekeleri ortalığı karıştırıncaya
kadar başarıyla uygulandı.
b- Türkiye hem dış borç
kuyruğundan, hem de iç borç batağından kurtarıldı.
c- Faiz oranları hızla aşağı
çekildi… Ve ekonomiyi boğan faiz kıskacı kırıldı.
d- Havuz uygulamasıyla, hem
KİT’lerin bütçeleri kontrole alındı, hem de çok yüksek faizli gereksiz
borçlanmalar kaldırıldı.
e- IMF ve Dünya Bankası gibi
kuruluşlar bile, kısa dönemdeki bu üstün başarılar karşısında şaşkınlığa uğradı
ve hayret ve hayranlıklarını saklayamadı.
f- Refah-Yol hükümeti işçiye,
memura, emekliye ve köylüye bir yılda yüzde üç yüze varan oranlarda ücret ve
fiyat artışı sağladı. Ve Eşel Mobile geçilerek tarihi bir adım atıldı. Grevsiz,
kavgasız toplu sözleşmeler, bu dönemde yaşandı.
g- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Fonu’ndan, tüm fakir ve sahipsiz ailelere trilyonlarca yardımlar aktarıldı.
h- Öğrenci bursları ve
Bağ-Kur’luların maaşları 3-4 misli artırıldı.
i- Özelleştirme faaliyetleri
hızlandı ve şeffaflaştı.
j- Bedelsiz ithalatla bütçeye 1.5
milyar marklık ek gelir sağlandı.
k- Yatırımlar çoğaldı ve
yaygınlaştı.
l- Bürokrasi hantallığı
kaldırıldı. Resmi işlemlere, kolaylık, çabukluk ve canlılık kazandırıldı.
m- Tabiatıyla bu olumlu ve onurlu
girişim ve gelişmeler sonucu, enflasyon düşmeye, ekonomik ve ticari hayat
dirilmeye ve düzelmeğe başladı.
n- Şimdiye kadar sadece İstanbul
dükalığına ve dönme diktasına sunulan kredi ve teşvik imkanları, artık Anadolu
kalkınmasına ve yerli ve milli sanayiin oluşmasına aktarıldı.
o- Bütün bunlar yapılırken de,
yeni zam ve vergi gibi kolaycı ve yıkıcı tedbirler ve acı reçeteler yerine, öz
kaynakların kullanılması üretimin arttırılması ve israfın kaldırılması gibi
tutarlı çarelere başvuruldu.
ö- Güneydoğu’da yeniden köye dönüş
başladı. Terör mağduru insanlarımıza, her türlü imkan ve emniyet sağlandı.
Ve işte tam bu noktada Refah-Yol
Türkiye’si, gelecekle ilgili mutlu hedeflerini ve projelerini ortaya koymuşken,
maalesef hükümetten uzaklaştırıldı.
Hâlbuki Refah-Yol`un devam etmesi
halinde:
1 – Şu anda 2200 dolar olan milli
gelir, 2000 yılında 4200 dolara çıkacaktı.
2- Esenboğa-Ankara protokol yolu,
Ankara-Pozantı-Konya otoyolu, İzmir-Antalya çift şerit yolu, Karadeniz kıyı
şerit projesi, Gebze-Bursa, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolları tamamlanacaktı.
3- Ankara-İstanbul arasını 2 saate
düşürecek, Konya-Ankara`yı 1 saate indirecek, hızlı tren projeleri bitirilmiş
olacaktı.
4- Tütün, pamuk, fındık ve
buğdayın dünya borsaları Türkiye’ye taşınacaktı.
5- İstanbul boğazına Aksaray-Harem
tüp geçit yapılacaktı.
6- Önemli merkezlere dünya çapında
serbest bölgeler açılacaktı.
7- Üç atom santrali kurulacaktı.
8- İran ve Orta Asya doğal
gazları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya ulaşacaktı.
9- Orta Anadolu’ya 5 büyük baraj
yapılacaktı.
10- Enerji alanında, Türkiye
D-8`lerin merkezi konumuna sokulacaktı.
11- Üniversiteler arası büyük
araştırma ve proje üretme merkezleri oluşturulacaktı.
12- Büyük sanayi kuruluşlarına
kalifiye eleman yetiştiren teknik okullar açılacaktı.
13- Güneydoğu ve Akdeniz sulama
projeleri gerçekleşmiş olacaktı.
14- Endonezya ile ortak yolcu
uçağı yapımı projesi,
15- Yerli savaş uçakları projesi,
16- Türk Tankı Projesi uygulamaya
koyulacaktı,
17- Ve bütün bunların sonunda
yıllık yüzde 10 enflasyon ve yüzde 14 kalkınma hızı sağlanmış olacaktı
Evet, bütün bu hedeflerin hızla
gerçekleşeceğini gören ve sömürü saltanatlarının yıkılacağını sezen dış güçler
ve içimizdeki işbirlikçileri, top yekün saldırıya geçtiler ve Erbakan
hükümetini devirdiler. Yıllardır kaos ve kavga ile geçen koalisyonlar yerine,
gerçek bir uyum ve uzlaşma örneği sergileyen Refah-Yol’u hazmedemediler.
Her şeyi bin berbat etmek ve nice tahribattan sonra sandığa gömülmek ve
tarihin çöplüğüne terk edilmek üzere geçici olarak idareyi ele geçirdiler
[1] Secde: 28 – 30