Anasayfa » ”ÇEKİÇ GÜÇ” MESELESİ

”ÇEKİÇ GÜÇ” MESELESİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 442 Görüntüleyen

‘‘ÇEKİÇ GÜÇ’‘MESELESİ

Refah-Yol döneminde, Çekiç Güç`ün süresinin 5 ay daha uzatılması, hem

malum muhalefet partilerince, hem de bazı müzmin marazlı İslamcı kesimlerce

Refah aleyhinde kullanılmaya çalışıldı. Erbakan Hoca, “davasından taviz

vermekle, sözünden dönmekle ve Amerika`ya teslimiyetle” suçlandı. Bunların

bir kısmının kasıtlı olarak yapıldığı, bir kısmının ise anlayış-feraset

kıtlığından kaynaklandığı açıktı.

 

Evet, başından beri Refah, Çekiç Güce karşıydı ve bunda haklıydı. Çünkü,

Çekiç Güç, Kuzey Irak`ta bir Kürdistan kurdurmak ve ileride Türkiye`nin sınır

bölgesini de içine katmak için gelmişti… Çünkü Çekiç Güç, PKK`ya destek

sağlamak için gelmişti. Çünkü Çekiç Güç, Türkiye`yi İran ve Suriye gibi

komşularıyla kapıştırmak ve bölgeyi karıştırmak için gelmişti..

 

Erbakan`ın bunların hiçbirisine asla müsaade etmeyeceğini bildikleri

içindir ki, Refah`ın birinci parti olarak çıktığı seçimlerin hemen arkasından,

Çekiç Güç’ün önemli ağırlıklarını zaten Ürdün`e taşımayı düşünmüşlerdi. Diğer

önemli bir karargâhı ise bilindiği gibi Kuzey Irak`taki Zaho`daydı.

 

Türkiye`de bulunan ve aslında stratejik bir önemi de kalmayan “Çekiç

Güç” ise, Erbakan hükümeti ve ülkemiz aleyhine bir şantaj unsuru olarak

kullanılmak isteniyordu ve özellikle o tarihte 5 ay sonra seçime katılacak olan

Clinton tarafından bir prestij konusuydu…

 

“Çekiç Güç’e hayır” denilmesi halinde Amerika, İngiltere ve

Fransa’ya, parasını peşin verdiğimiz firkateynlerin, füzelerin ve bazı önemli

teknolojik gereçlerin gönderilmemesi ve ekonomik ambargoya bahane edilmesi, yüksek

bir ihtimal olarak görülüyordu.

 

Ayrıca Clinton, Ortadoğu politikasından yara almamış olarak seçime gitmek

istiyordu. İşte bu gerçekleri ve gelişmeleri çok iyi takip eden ve

değerlendiren Erbakan Hoca, yüksek bir feraset ve siyasi dirayet göstererek, Clinton

yönetiminden ülkemiz lehinde önemli tavizler koparmayı ve bu maksatla Çekiç Güç

meselesini pazarlık konusu yapmayı düşündü ve başardı.

 

Hür ve haysiyetli bir politika ve pazarlık sonucu Türkiye’ye askerî,

ekonomik ve siyasî yönden büyük yararlar ve avantajlar sağlayan tam 12 maddelik

şartları Amerika kabullenmek zorunda kaldı.

 

Çekiç Güç’ün süresinin 5 ay uzatılması, Clinton`a da bir prestij

sağlıyor, seçilme şansına katkıda bulunuyordu ve bu “dolaylı destek”

de, bilerek yapılıyordu Çünkü ABD seçimlerinde rakibi olan başkan adayı Robert

Dole, özellikle Yahudi ve Ermeni Lobisinin adamıydı.. Yani Erbakan Hoca, kuş

beyinlilerin aklına yatmasa ve hain siyonistlerin işine yaramasa da, bu

tavrıyla sadece bölgesel değil, aynı zamanda, evrensel bir politika izliyor ve

Amerikan seçimlerini etkiliyordu… Ve zaten uzatma süresinin alışıla geldiği

gibi 3 ay değil de, ABD seçimlerini de içine alacak şekilde, 5 ay uzatılması da

bunu gösteriyordu…

 

Peki, Çekiç Güç’ün 5 ay daha uzatılması karşılığında Amerika`ya koşulan

şartlar ve koparılan avantajlar nelerdi?

 

1- Kuzey Irak`taki Zaho ve Artuş kampları kapatılacaktı. Bu kamplar,

sözde BM denetiminde gösterilmesine rağmen fiilen PKK`nın emrinde birer anarşi

merkezleriydi.

 

2- Çekiç Güç, hiç bir suret ve şekilde PKK`ya destek sağlamayacaktı. Zira

daha önce, mesela ordumuzun Kuzey Irak`taki PKK kamplarına yapacağı

hareketleri, Çekiç Güç önceden onlara bildiriyor ve kaçmalarını sağlıyordu…

Ayrıca bu tür lojistik ve stratejik destekler dışında fiilen yiyecek, giyecek

malzemeleri ve mühimmat sağladığı biliniyordu.

 

3- Çekiç Güç’e bağlı jetler, günde 50-60 sefer alçak ve uzun mesafeli

uçuşlar yaparak, hem bölgede huzursuzluk kaynağı oluyor ve hem de özellikle

İran’la aramızın açılmasına neden oluyordu. Bundan böyle, sabah ve akşam birer

sefer dışında, bütün uçuşlar kaldırılacaktı.

 

4- Çekiç Güç’e ve sivil yardım örgütlerine ait araçlar, çantalar ve

sandıklar Türkiye tarafından açılacak ve kontrole tabi tutulacaktı. Hâlbuki

bugüne kadar buna müsaade edilmiyordu ve ilaç ve gıda yardımı adı altında

PKK’ya silah ve mühimmat taşındığı söyleniyordu.

 

5- Kuzey Irak`ta, Çekiç Güç dışında “Sivil ve gönüllü yardım

kuruluşları” adı altında, Türkiye aleyhinde faaliyet yapan bütün kişi ve

grupların yıkıcı ve bölücü davranışlarından Çekiç Güç sorumlu tutulacak ve

bunlardan Türkiye`nin istemedikleri bölgeden çıkarılacaktı.

 

6- Irak`ın toprak bütünlüğü kesinlikle korunacak ve bir

“Kürdistan” oluşumuna asla göz yumulmayacak. Irak`taki sadece

Kürt`lere değil, Türkmenlere de sahip çıkılacaktı.

 

7- Irak`a uygulanan ambargo kaldırılacak. Ürdün-Irak örneği sınır

ticareti başlatılacaktı.

 

8- Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı derhal açılacak ve Türkiye`ye en

az 200 bin varil petrol verilecek. Bu iki kalemden dolayı Türkiye en az 1,5

milyar dolarlık bir kazanç sağlayacaktı.

 

9- Türkiye, savaş ve ambargodan dolayı uğradığı zararlara karşılık

tazminat alacaktı.

 

10- Zaho`daki BM kampına, ABD, İngiltere, Fransa yetkililerinin sayısı

kadar Türk subay ve uzmanları gönderilecek ve Çekiç Güç faaliyetleri kontrol

altına alınacak ve Türkiye’ye rapor sunulacaktı.

 

11- Türkiye`ye daha önce satılan, ama kasıtlı olarak teslimi yapılmayan

firkateyn, füze ve diğer teknolojik malzemeler, derhal gönderilmeye

başlanacaktı. Ayrıca taahhüt edilen askeri yardımlar da aksatılmayacaktı.

 

12- Bu şartlara riayet edilmediği takdirde, Türkiye Bakanlar Kurulu

kararıyla, Çekiç Güç’ün faaliyetlerini istediği anda durduracaktı.

 

İşte ülkemiz için çok önemli ve öncelikli tavizler sayılan bu maddelerin

hepsi ABD tarafından resmen kabul edilmiş, Türkiye`ye bu konularda güvence

verildiği Beyaz Saray tarafından da bizzat deklare edilmiştir.

 

Bu deklarasyonda “Amerika`nın Irak`ın toprak bütünlüğüne sahip

çıkacağı, PKK ile mücadelesinde Türkiye`nin yanında olacağı, Türkiye`nin

ambargo yüzünden uğradığı zararlarının karşılanacağı” açıkça

belirtilmiştir.

 

Dış basında “Erbakan`ın siyasi ve diplomasi zaferi” olarak

değerlendirilen bu gelişmeler, daha o günden hayırlı meyvelerini vermeye

başlamıştır.

 

Çekiç Güç’e ait savaş uçaklarının alçak ve uzun uçuşlarının

sınırlandırılmasına ve bölgenin parçalanma endişesinin ortadan kaldırılmasına

özellikle sevinen İran, Türkiye ile ön görüşmeleri yapılan doğal gaz

anlaşmasını hızlandırmış ve Türkiye`yi hem Rusya`ya bağımlı kalmaktan, hem de

milyarlarca dolar fazla para akıtmaktan kurtararak bu tarihi ve talihli anlaşma

gerçekleşmiştir.

 

Irak`ta ticaretin yeniden başlatılması yolundaki isteklerimizin kabul

ettirilmesi daha o günden, başta hububat ve sebze meyve ihracatçılarını

sevindirmiş ve harekete geçirmiş olup, Mersin Limanı ve Güneydoğu

karayollarında fark edilir bir canlanma yaşanmaya başlamıştır.

 

Velhasıl “Genel, sürekli ve önemli büyük menfaatlere kavuşmak için,

özel, geçici ve küçük tavizleri göze almak” hem mecellede yer alan bir

İslamî hukuk kuralıdır, hem de çaplı siyasilerin başarabileceği bir olaydır.

 

Erbakan Hoca, bu davranışıyla, aslında daha önceki sözlerinden dönmemiş,

tam aksine o sözlerini bizzat yerine getirmiştir. Çünkü Hoca “Çekiç Güç

mutlaka gidecek” derken, Çekiç Güç’ün zararlarından ülkenin

kurtarılacağını ifade etmek istiyordu. Ve işte bu 12 maddelik şartı kabul

ettirmekle, o gün söylediklerini hem fiilen gerçekleştirmiş oldu… Ve hatta

Çekiç Güç’ü pek çok yararlı neticelere mecbur ve mahkum hale soktu..

 

Üstelik olayları ve oluşumları, sonuçları itibariyle değerlendirmek,

bunun için de bir müddet sabretmek ve seyretmek gerekir. Zira “akıl, bir

işin sonunu düşünmektir.” Ve işte bundan 4 ay sonra Çekiç Güç bölgemizden

bütünüyle çekip gitmiştir.

 

Unutmayalım ki herhangi bir ülkede, zahirde hızlı ve heyecanlı

farklılıklar yaşanıyor, sadece hisleri ve hasretleri tatmin eden radikal

değişiklikler yapılıyorsa, aslında orada, gerçekte hiçbir şey değişmiyor

demektir.

 

Ama varolan siyasî ve ekonomik kurumların, yerleşik sosyal ve toplumsal

kuralların, dıştaki kabuklarını kırmadan ve hiçbir zorlamaya başvurmadan,

tedric ve teenni (adım adım ve dikkatle) esaslarına uyarak, sabır ve sükûnetle

yapılan değişiklikler ise “gerçek devrim ve devamlı değişim” niteliğindedir.

 

Yani bazı ameliyatlarla, yüzdeki görüntüyü bozan sivilceleri deşmek

yerine içteki ve özdeki kanser hücrelerini tedavi etmek ve tesirsiz hale

getirmek daha önemlidir.

 

Bütün tağutların, putlaştırılmış kişi, kurum ve kuralların imhası, her

şeyden önce zalim düzenlerin iflasına bağlıdır. Batıl güçlerin iflası ve tüm

tağutların imhası ise en sonunda yani Mekke fethinden sonra gerçekleşecektir.

 

‘‘Eğer doğru söylüyorsanız bu fetih ne zaman, hani ne zaman? diyorlar.

 

De ki: (pek yakında o gün gelecek) ve o fetih gününde, (şimdi) inkâr

edenlere (o gün) iman etmeleri bir fayda vermeyecek ve kendilerine bakılmayacak

 

Artık sen onları bırak ve bekle Zaten onlar da (şüphe ve endişeler

içinde) beklemektedirler.”[1]

 

 

 

Ekonomide ve sosyal adalette,

 

bir yılda yapılanlar ve amaçlananlar

 

Erbakan Hoca iktidara

gediklerinde, Türkiye’yi bir motora benzetmişlerdi.

 

Kendileri zaten dünya çapında bir

motor profesörüydü ve benzetmesi oldukça önemliydi.

 

Hoca’nın bu motorla ilgili teşhisi

ise, çok daha önemli ve ilginçti.

 

Motor “ambale” olmuştu.

Yani aşırı yükten ve bakımsızlıktan dolayı patlama ve parçalanma noktasına

gelinmişti.

 

Hocanın tedavi önerisi ise, hayati

bir kurtuluş reçetesi niteliğindeydi: Beklemeye ve ihmal edilmeğe gelmez Motor

bu haliyle döndürülmeğe devam edilirse, sonunda yatak sarar ve krank kırar. Bu

ise hepimizin içinde bulunduğu geminin batması demektir…

 

Erbakan Hoca bu yüzden, anarşi ve

terörü dizginleyecek etkin tedbirler yanında, acil ihtiyaç duyulan ekonomik

önlemleri de almaya başladı:

 

a- Türkiye, cumhuriyet tarihinde

ilk defa denk bütçe hazırlandı ve şeytan şebekeleri ortalığı karıştırıncaya

kadar başarıyla uygulandı.

 

b- Türkiye hem dış borç

kuyruğundan, hem de iç borç batağından kurtarıldı.

 

c- Faiz oranları hızla aşağı

çekildi… Ve ekonomiyi boğan faiz kıskacı kırıldı.

 

d- Havuz uygulamasıyla, hem

KİT’lerin bütçeleri kontrole alındı, hem de çok yüksek faizli gereksiz

borçlanmalar kaldırıldı.

 

e- IMF ve Dünya Bankası gibi

kuruluşlar bile, kısa dönemdeki bu üstün başarılar karşısında şaşkınlığa uğradı

ve hayret ve hayranlıklarını saklayamadı.

 

f- Refah-Yol hükümeti işçiye,

memura, emekliye ve köylüye bir yılda yüzde üç yüze varan oranlarda ücret ve

fiyat artışı sağladı. Ve Eşel Mobile geçilerek tarihi bir adım atıldı. Grevsiz,

kavgasız toplu sözleşmeler, bu dönemde yaşandı.

 

g- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma

Fonu’ndan, tüm fakir ve sahipsiz ailelere trilyonlarca yardımlar aktarıldı.

 

h- Öğrenci bursları ve

Bağ-Kur’luların maaşları 3-4 misli artırıldı.

 

i- Özelleştirme faaliyetleri

hızlandı ve şeffaflaştı.

 

j- Bedelsiz ithalatla bütçeye 1.5

milyar marklık ek gelir sağlandı.

 

k- Yatırımlar çoğaldı ve

yaygınlaştı.

 

l- Bürokrasi hantallığı

kaldırıldı. Resmi işlemlere, kolaylık, çabukluk ve canlılık kazandırıldı.

 

m- Tabiatıyla bu olumlu ve onurlu

girişim ve gelişmeler sonucu, enflasyon düşmeye, ekonomik ve ticari hayat

dirilmeye ve düzelmeğe başladı.

 

n- Şimdiye kadar sadece İstanbul

dükalığına ve dönme diktasına sunulan kredi ve teşvik imkanları, artık Anadolu

kalkınmasına ve yerli ve milli sanayiin oluşmasına aktarıldı.

 

o- Bütün bunlar yapılırken de,

yeni zam ve vergi gibi kolaycı ve yıkıcı tedbirler ve acı reçeteler yerine, öz

kaynakların kullanılması üretimin arttırılması ve israfın kaldırılması gibi

tutarlı çarelere başvuruldu.

 

ö- Güneydoğu’da yeniden köye dönüş

başladı. Terör mağduru insanlarımıza, her türlü imkan ve emniyet sağlandı.

 

Ve işte tam bu noktada Refah-Yol

Türkiye’si, gelecekle ilgili mutlu hedeflerini ve projelerini ortaya koymuşken,

maalesef hükümetten uzaklaştırıldı.

 

Hâlbuki Refah-Yol`un devam etmesi

halinde:

 

1 – Şu anda 2200 dolar olan milli

gelir, 2000 yılında 4200 dolara çıkacaktı.

 

2- Esenboğa-Ankara protokol yolu,

Ankara-Pozantı-Konya otoyolu, İzmir-Antalya çift şerit yolu, Karadeniz kıyı

şerit projesi, Gebze-Bursa, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolları tamamlanacaktı.

 

3- Ankara-İstanbul arasını 2 saate

düşürecek, Konya-Ankara`yı 1 saate indirecek, hızlı tren projeleri bitirilmiş

olacaktı.

 

4- Tütün, pamuk, fındık ve

buğdayın dünya borsaları Türkiye’ye taşınacaktı.

 

5- İstanbul boğazına Aksaray-Harem

tüp geçit yapılacaktı.

 

6- Önemli merkezlere dünya çapında

serbest bölgeler açılacaktı.

 

7- Üç atom santrali kurulacaktı.

 

8- İran ve Orta Asya doğal

gazları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya ulaşacaktı.

 

9- Orta Anadolu’ya 5 büyük baraj

yapılacaktı.

 

10- Enerji alanında, Türkiye

D-8`lerin merkezi konumuna sokulacaktı.

 

11- Üniversiteler arası büyük

araştırma ve proje üretme merkezleri oluşturulacaktı.

 

12- Büyük sanayi kuruluşlarına

kalifiye eleman yetiştiren teknik okullar açılacaktı.

 

13- Güneydoğu ve Akdeniz sulama

projeleri gerçekleşmiş olacaktı.

 

14- Endonezya ile ortak yolcu

uçağı yapımı projesi,

 

15- Yerli savaş uçakları projesi,

 

16- Türk Tankı Projesi uygulamaya

koyulacaktı,

 

17- Ve bütün bunların sonunda

yıllık yüzde 10 enflasyon ve yüzde 14 kalkınma hızı sağlanmış olacaktı

 

Evet, bütün bu hedeflerin hızla

gerçekleşeceğini gören ve sömürü saltanatlarının yıkılacağını sezen dış güçler

ve içimizdeki işbirlikçileri, top yekün saldırıya geçtiler ve Erbakan

hükümetini devirdiler. Yıllardır kaos ve kavga ile geçen koalisyonlar yerine,

gerçek bir uyum ve uzlaşma örneği sergileyen Refah-Yol’u hazmedemediler.

 

Her şeyi bin berbat etmek ve nice tahribattan sonra sandığa gömülmek ve

tarihin çöplüğüne terk edilmek üzere geçici olarak idareyi ele geçirdiler

 

 

 

[1] Secde: 28 – 30

 

MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi