Anasayfa O Hep Haklı Çıktı Çoğu Gitti Azı Kaldı BİRİNCİ MECLİS KÜRSÜSÜNDEN

BİRİNCİ MECLİS KÜRSÜSÜNDEN

Yazar: yonetici
0 Yorum 320 Görüntüleyen

1.      MECLİS KÜRSÜSÜNDEN

 

 

TBMMde 26.04.1980 tarihli dış politika konulu genel görüşmedeki oturumda
Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakanın konuşması

Muhterem Başkan, Yüce Meclisin muhterem üyeleri; bu­gün 26 Nisan 1980, Yüce Parlamentoda ülkemizin dış politika ko­nularını görüşüyoruz. Huzurlarınıza Millî Selâmet Partimizin dış politika konulan hakkındaki görüşlerini arz etmek üzere geldim. Sözlerime başlarken, Yüce Meclisi, Millî Selâmet Partimiz Grubu adına hürmetle, muhabbetle selamlıyoruz.
Yine, sözlerime başlarken, bu konuşmaların, ülkemiz, İs­lam âlemi ve bütün insanlık için hayırlı olmasını Cenabı Haktan niyaz ediyorum.
Bundan evvel dış politika görüşmesi Parlamentomuzda tam üç ay önce olmuş idi. Bu kadar önemli dış olayların cereyan ettiği bir dönemde dış politika konuşmasının Hükümet tarafından buraya getirilmesini beklerdik; bu olmadı. Buna rağmen, gecik­meyle de olsa, bugün bu imkânın hâsıl olmasından dolayı duydu­ğumuz bahtiyarlığı ifade etmek istiyorum ve bu imkânın hâsıl ol­ması için gayret sarf etmiş olan arkadaşlarımıza, Parlamentonun Danışma Kuruluna ve Muhterem Başkana huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir vazife sayıyorum.
Geçen sefer dış politika konuları TRT tarafından canlı yayın olarak verilmemiş idi. Bu sefer bu fırsat da hâsıl olmuştur; ayrıca, TRT yönetimine de huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir vazi­fe sayıyorum ve inşallah, şu toplantının sonuna kadar TRTnin tra­foları patlamaz (Gülüşmeler) Geçen sefer burada dış politikayı konuşurken, TRT bilahare kendi görüsüne göre özetledi ve bizim çok mühim dış politika konuları hakkındaki görüşlerimizi millete yansıtmak yerine, sadece konuşmanın girişini vererek, onları göz­den kaçırmayı tercih etti. Bu noktaya da işaret etmeyi bir vazife sayıyorum; ancak, zaman çok kıymetli olduğu için, hemen ana ko­nuların içerisine girmek mecburiyetindeyiz.
Muhterem Parlamento üyeleri, hepinizin çok yakınan ta­kip ettiği gibi, dün, komşularımızda çok önemli olaylar cereyan etmiştir. Son zamanlarda Sovyet Rusyanın Afganistana vaki olan Komünist tecavüzünün arkasından, İran ve Irak arasındaki münase­betleri bozmaya matuf tahriklerin arkasından, Amerika Birleşik Devletleri ve İran arasındaki münasebetlerin gün geçtikçe bozul­ması ve ciddileşmesinin arkasından, dün çok önemli bir olay oldu. Hepinizin bildiği gibi, verilen rakamlara göre, 8 helikopter, bazı uçaklar ve bin kadar Amerikan çıkartma birlikleriyle, özel yetişti­rilmiş kıtalarıyla, komşu, kardeş İrana Tabas bölgesine indirme yapılmaya kalkışıldı.
Bu hadisenin arkasından uçaklar çarpıştı, arızalar yaptı ve bu hareket akamete uğradı. Bunun arkasından, Sayın Başbakan dün akşam televizyona çıktılar, bazı konuşmalar yaptılar. Dünkü olayları tespit için arz ediyorum, bu konuşmaların muhtevasına bi­raz sonra girmek istiyorum. Konuşmamın başlangıcında maksadım, objektif olayları tespittir ve bunların arkasından da, şimdi, bu ka­dar önemli bir noktada Yüce Mecliste dış politika konularını konu­şuyoruz.
Dünkü olaylar için iki noktaya Yüce Meclisin ve aziz mil­letinizin dikkatini çekmekten kendimi almam mümkün değil. Şu hadiseye bakınız siz; 5 tane keramet var, mucize var bu işin için­de, tam 5 tane:
Birinci, helikopter arıza yapıyor; bir arıza daha, iki; bir arıza daha, üç.
Şimdi, 8 tane helikopterle gidiyorlar, 6dan aşağı olursa çıkartmanın muvaffak olması mümkün değil, illa 3 tanesinde olu­yor, geriye 5 tane sağlam helikopter kalıyor, bir uçak ile bir heli­kopter çarpışıyor. İşte, bu, Cenabı Hakkın büyük kudretini göste­ren bir misaldir. (MSP sıralarından alkışlar) Bundan ibret almaya mecburuz. Buradan alınacak olan çok mühim bir ders var ki, kud­ret, kuvvet sahibi yalnız Cenabı Allahtır. (MSP sıralarından alkış­lar)
Tarihteki misalleri hatırlayınız. Cenabı Hakk, bazen, ebabil kuşlarının attığı taşlarla bile çok büyük hadiseleri doğu­rur. O sebepten dolayıdır ki, gerçekleri görmeliyiz, bunlardan ibret almalıyız; görüntülere değil, kudret sahibi olan Cenabı Hakka bağlanmanın, zaferin ve saadetin tek sebebi olduğunu bu hadiselerle bir kere daha görmeliyiz.
Muhterem arkadaşlarım, ülkemizde, içende bir yandan anarşi, bir yandan kıtlık, yokluk, pahalılık milletimizi inim inim in­letirken, görüyorsunuz ki, etrafımızda da alev bacayı sarmıştır. Bu kadar önemli bir noktada, elbette, Yüce Parlarnentonun dış poli­tika olaylarına, dış olaylara göz atması ve bunların üzerinde ısrar­la, ehemmiyetle, dikkatle durması çok önemli bir husustur. Şimdi, bu vecibeyi ifa etmeye çalışıyoruz.
Hemen üzülerek ifade edeyim ki, dış politika konuları hakkında bir genel görüşmenin açıldığı şu oturumda, biraz evvel bugünkü AP azınlık Hükümetinin fikirlerini arz eden Sayın Dışişleri Bakanımız, burada, maalesef, sabah gazetelerinde çıkan haberler kadar bile şu Yüce Meclise bir bilgi sunmadılar. (MSP ve CHP sıra­larından alkışlar) Bunu üzüntüyle karşılıyorum. Her şeyden önce, Yüce Meclisin mehabetini dikkate alarak hareket etmek mecburi­yetinde olduğumuzu noktalıyorum.
Türkiye Ve İslam Alemi
Muhterem arkadaşlarım, dış politika konularında bütün bu hadiselere salim bir bakışla bakmak mecburiyetindeyiz. Bunun için de, bu hadiselerin kökünde yatan faktörleri dikkatle tespit etmek mecburiyetindeyiz. Tahlil ve teşhis yapmadan doğru yolu bulmak mümkün değildir.
İkinci Cihan Harbinden sonra 2 tane güç gözüküyordu. 1945 ve 1950 seneleri arasında, Amerika ve Rusya, âdeta, dünyayı hâkimiyet bölgeleri arasında taksim etmiş durumdaydılar; ancak, o tarihten bugüne kadar dünya dengelerinde önemli değişiklikler ol­du. Her on senede bir yeni bir tablo meydana çıktı. Nitekim, 1950 ve 1960 seneleri arasında, Ortak Pazar çalışmalarıyla, Batı ülkeleri bir araya gelerek yeni bir güç olmanın gayretini gösterdiler ve böy­lece, bir üçüncü güç görüntüsü meydana geldi. 1960-1970 seneleri arasında bu gözüken 3 tane güce, bir 3 tane güç daha eklendi; bu da, Japonya, Kızıl Çin ve bağlantısızların meydana getirmiş olduğu yeni görüntüydü.
Böylece, 1970 senesine gelindi. Şimdi, son on sene esna­sında ise yepyeni bir görüntü orta yere çıkıyor; bu da, İslam âle­minin görüntüsüdür. 1969da ilk İslam Konferansı toplandı. Bunun arkasından, Müslüman ülkeler arasında işbirliği arttı. Libyada İs­lama dönüş ilan edildi, Pakistanda ilan edildi, İranda ilan edildi ve dünya gündemine İslam konusu geldi. Şimdi, 1980 yılına girer­ken, bütün dünyanın gündeminde ana madde İslamdır.
Müslüman ülkelerin gündem maddelerindeyse iki önemli madde vardır:
1- İslamı kendi hayatlarına tatbik etmek için çalışmalar; Pakistanın, İranın yaptığı gibi, İslamlaşma çalışmaları,
2- Kendilerini kültür emperyalizminden kurtarma çalış­maları, şuurlanma, dirilme; kendilerine yıllardan beri yapılmış olan haksızlıkları önleme canlanmasıdır.
İşte, 1980 yılına bu gerçeklerle giriyoruz; ancak, ne var ki, İslam âleminde vaki uyanma, şuurlanma ve canlanma ne kadar hızlanıyor ve şiddetleniyorsa, dış güçler de bunu önlemek için baş­vurdukları çareleri o kadar artırıyor, o kadar şiddetlendiriyorlar.
Bugün, İslam âlemi, 43 tane müstakil ülke, 20 tane de işgal altındaki topluluktan meydana gelen 1 200 000 000 nüfus­lu bir büyük âlemdir. Cenabı Hak, dünyanın en önemli bölgele­rini, jeopolitik ehemmiyetteki yerlerini Müslüman ülkelere vermiştir. En kıymetli madenler; petrol, kalay, kauçuk, demir, nikel, krom, boraks, aklınıza ne gelirse, bunlar, büyük nispette, Müslüman ülkelerin elinde bulunmaktadır. İslam âleminin bir büyük pazar gücü vardır. Pazar gücü, bir topluluğun kalkınma­sına kamçı olacak en büyük güçtür. İslam âlemi, bugün, dünya petrolünün yansını üretiyor. 3,5 milyon ton dünyadaki petrol üretiminin yanında, 1 679 000 ton İslam âleminin üretimidir; 1978 rakamlarını arz ediyorum. Dünya petrolünün yarısını Müs­lüman ülkeleri üretmektedir. Diğer yandan, Amerikanın yıllık üretimi ise 500 milyon tondur ve kendi ihtiyacı ise 1 085 000 000 tondur. Yani, Amerika, kendi ihtiyacının ancak yarısını üre­tebilmektedir. Bütün kalkınmasının, her türlü hareketinin te­meli olan petrolün yarısını mutlaka dış ülkelerden alması lazım gelmektedir. Bunun için de, petrolün sahibi bulunan İslam ülke­leri, Amerika için çok büyük mana ve ehemmiyet arz etmekte­dir.
Şimdi, Müslüman ülkelerin petrolden bir yılda gelirleri 350 milyar dolardır. Bunun 100 milyar doları üretim masrafları ve dış petrol şirketlerinin kârları olarak ödenmektedir. Geriye 250 milyar dolar kadar İslam âlemine bir miktar kalmaktadır. İslam âlemindeki ülkeler, petrol üreten ülkeler, bu meblağın 200 milyar dolarlık kısmını kendi kalkınmaları ve iç kullanımı için harcamak­tadır. Yılda 50 ilâ 60 milyar dolar Müslüman ülkelerin bir dış tica­ret fazlası meydana gelmektedir. Bunun, bugün, yeryüzünde ken­dini güçlü zanneden pek çok ülkenin dahi dış ticaretinin açık ver­diği bir devirde, ne kadar büyük mana ifade ettiği açıktır.
Türkiyeye gelince: Türkiyenin İslam âlemi içerisinde çok müstesna bir yeri olduğu elbette malumdur. Eşsiz tarihimizle, biz, Müslümanlığı Viyana kapılarına kadar götürmüş, canıyla, her şeyiyle, hakkın hâkim olması için çalışmış şerefli bir milletiz ve müstesna tarihimizin tabiî neticesi olarak da, bugün bile, hâlâ, Filipinlerde hutbeler okunurken, Sultan Hamit Han adına hutbe okunuyor. Nijeryada hutbe okunurken, Sultan Hamit Han adına hutbe okutuluyor. Türkiyeye karşı bir büyük sevgi, bir büyük mu­habbet vardır. Bu, İslam âleminin bir araya gelmesi, yeni bir güç olması bakımından son derece kıymetli bir potansiyeldir.
Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bu sevgi durup durur­ken olmamıştır; çünkü, ecdadımız müstemlekecilik yapmadı. Ec­dadımız, insan haklarına saygılıydı, hakka bağlıydı. Onun için, bu sevgi tabiî olarak teşekkül etmiştir. Bugün de Türkiyenin nüfusu 50 milyondur ve yıllık geliri 50 milyar dolar mertebesindedir. Böy­lece, Müslüman ülkelerin içerisinde millî geliri en büyük ülke olan durumundayız. Fert başına millî geliri 1 000 dolar olmakla bera­ber, Türkiyenin kilit mevkiinde bulunuşu ve yetişmiş insan gücü, elinde ağır sanayi kurma imkânının bulunuşu, İslam âlemi içerisin­de Türkiyeye bir müstesna mevki verdiği gibi, yine, Türkiye hazeri zamanda 700 bin kişilik ordusu, kısa bir zamanda bir seferberlik ilanında 4 milyon kişilik yeryüzünün en büyük, en imanlı askerî gü­cünü orta yere koyabilme kabiliyetinden dolayı da, İslam âlemi için ve bütün insanlık için çok büyük bir kıymet ve mana ifade et­mektedir.-
Ne var ki, Türkiyenin İslam âlemi için bütün bu büyük manasım dış güçler de çok iyi bilmektedirler. Türkiyenin İslam âlemi için çok önemli bir bağlantısı da şudur: Elbette, Türkiye, İs­lam âleminin bir parçasıdır ve Türkiye olmadığı takdirde İslam âlemini yeni bir güç olarak şuurlandırmak imkânsız denecek kadar zordur. Bu sebepten dolayıdır ki, dış güçler, Türkiyeyi İslamâleminden ayırıp, Batı potası içerisinde eritmeye hususi bir ehemmiyet atfetmektedirler. Şu geçirdiğimiz devrelerde yine dış güçler İslam âlemini yanlış, olamayacak mihraklar etrafında toplamak için suni çalışmalar yapmışlar ve bunların tutmadığını görmüşlerdir.
Muhterem arkadaşlarım, işte, bakınız, bu gerçeklerden dolayıdır ki, bir yandan İslam âlemi uyanırken, başta Türkiyemizin kalkınmasına mâni olmak gerçeği nasıl önümüzde yürüyorsa, bütün Müslüman ülkelerin hepsine benzen manialar dış güçler tarafından konmaktadır.
Dış Güçlerin Stratejileri
Dış güçlerin İslam âleminin uyanmasını önlemek için başvurdukları çareler şunlardır:
Önce, o ülkelerin halkım Müslümanlıktan uzaklaştırmak; bir. Kapitalizm, komünizm yoluyla, kültür emperyalizmi yoluyla onları kendi öz benliklerinden ayırmaya çalışmak. Dış güçlerin yıl­lardan beri, asırlardan beri başvurduğu çare budur.
Bir ikinci çare; Müslüman ülkelerin içerisine ırkçılık ce­reyanını sokmak, onları parçalamak, onları birbirlerine düşürmek­tir.
Bir diğer üçüncü çare; bu ülkelerde millete bağlı yöne­timler yerine kendilerine bağlı kabuk yönetimler teşkil etmek.
Bir diğer çare; içlerinde anarşi az ise bu anarşiyi artır­mak için tertibat almak, askerî ve iktisadî ambargolar koymak, kendilerine borç verirken onları ezecek şartları öne sürmek.
Bundan başka “sizin planınızı biz yapalım” deyip, tıpkı, şimdi IMFin üç yıllık planı yapmaya kalkıştığı gibi. Biz yapalım…
İskender Cenap Ege (Cumhuriyet Senatosu Aydın Üyesi) – Bunların ne alakası var?
Necmettin Erbakan (Devamla) – Bunların ne alakası var… Bugün, çektiğimiz ıstıraplar hep bunlardan ileri geliyor. Ah bu alakayı bir görseniz, bu alakayı bir görseniz, bu ıstıraplar çe­kilmeyecek. Ne demek “ne alakası var?” Her şeyin temelinde bu yatıyor. Bu dış güçleri tanımadan hiçbir meseleyi halledemezsiniz. Onun için, kan, gözyaşı, ıstırap getiriyorsunuz. Ne demek “ne alakası var?” Ne zaman bu gerçekleri öğreneceksiniz? (MSP sırala­rından alkışlar)
Bak, onların, İslam alemi uyanmasın diye başvurdukları diğer bir çare de gizli CENTOdur. “Ne alakası var?.” Hepsi bura­dan çıkıyor. Ölçülü silah verirler, uçağını verir, lastiğini vermez, yedek parçasını vermez… Bu gerçeği görmezsen, sonra uçağını uçuramazsın…
Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya, İslam âlemine karşı işbirliği yaparlar. Bunu da gözden kaçırmamak mecburiyetindeyiz. Bak birisi gelmiş, Afganistana tecavüz etmiş, öbürü sesini çıkarmıyor; şimdi, o, İrana giderken, öbüründen müsaade alıyor. Bu gerçeklerin hepsini göz önünde bulundurmaya mecburuz.
Bunlardan başka; bunlar, beynelmilel kuruluşlarda dai­ma Müslüman ülkelerin menfaatlarını haleldar etmeyi elbirliğiyle vazife bilirler. Bunların hepsini bilmek mecburiyetindeyiz.
Müslüman Ülkeler Ne Yapmalıdırlar
Muhterem arkadaşlarım, işte, dış güçlerin İslam âleminin uyanmasına karşı bu faaliyetleri karşısında, Müslüman ülkelerin, tam tersine, bundan önceki toplantımızda etraflıca arz etmiş ol­duğum gibi, şu beş adımı atmaları mecburiyeti vardır; bir kere da­ha tekrar ediyorum:
Müslüman ülkeler kendi birleşmiş milletlerini kurma­lıdırlar.
Müslüman ülkeler kendi ortak pazarlarım kurmalıdırlar.
Tek bir paraya, İslam dinarına geçmelidirler.
Müslüman ülkeler kendi askerî müdafaa teşkilatını kurmalıdırlar.
Kendi kültür işbirliği teşkilatını kurmalıdırlar.
Eğer, biz, askerî müdafaa teşkilatımızı kurmuş olsaydık, şimdi değil Afganistanı Moskof tecavüzünden kurtarmak, Türkis­tandaki Müslüman kardeşlerimizi bile kurtarmak imkânı hâsıl ola­caktı. (MSP sıralarından alkışlar) Bu gerçekleri gecikmeden yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Her hadise bunları bangır bangır ba­ğırıyor.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakınız, bu gerçekleri görüp de, bunlara göre hareket etmesi lazım gelen bugünkü Adalet Partisi Hükümetinin tutumu hakkında birkaç noktaya işaret et­mek, şu tarihî görüşmede üzerimize düşen en mühim vazifedir.
Önce, hemen ifade edeyim, bakınız, dış politikada bir ülkenin, bir milletin ve bir parlamentonun birlik, beraberlik içeri­sinde olması çok faydalı bir husustur. Bunu idrak etmeye mecbu­ruz ve illa bu birlik ve beraberlik, hak yolda, doğru yolda, millî menfaatlarımıza uygun bir politika çizgisinde gidildiği zaman an­cak olmalıdır. Yanlış bir yolda gidilirse, yanlış yolun üzerindeki bir­lik bizi hep beraber felakete götürür. O sebepten dolayıdır ki, eğer hükümet yanlış yolda yürüyorsa, buna inanıyorsak, işte, bunla­rı ortaya koymak bizim bir millî vazifemizdir. Şimdi, bakınız, bu hükümetin millî dış politika çizgisinden saptığı kanaatine vardığı­mız hususlar nelerdir, arz ediyorum.
Afganistana Komünist tecavüz olmuştur. Adalet Partisi, köylerde “biz, Komünizme karşıyız, bölmeyin bizi kardeşim” diye uzun uzun konuşur. Oraya Komünist tecavüz vaki olduğu zaman hiç sesiniz çıkmaz. Bir gözünüz Amerikada, bir gözünüz Rusyada; şu sesinize bakın… (AP sıralarından gürültüler) Şu sesinize bakın…
Şimdi, hem size hem milletin huzurunda bütün dünyaya sesleniyorum. Bir ülkeye, bir Komünist tecavüzünün vaki olmasının cezası; demek, bir ülke gelecek Komünistler tarafından işgal olu­nacak, fetholunacak bunun cezası neymiş? Moskova Olimpiyatları’na sporcu göndermeyeceğiz… Şu zihniyete bakın, şu zihniyete bakın…
Muhterem arkadaşlarım, hem de daha bu Adalet Partisi Hükümeti, Moskova Olimpiyatlarına sporcuları gönderip gönder­meyeceğini de ilan etmemiştir; Batılılara bakıyor “Onlar ilan etsin, sonra ilan edeyim” diyor.
Bu Afganistanlılar ki, 80 yaşındaki ninesi, biz İstiklal Harbimizi yaparken, gelinlik bileziğini sattı, bize para gönderdi. 169 ülkenin içinde bunlara en yakın biziz. Afganistanın imdadına koşmak bizim vazifemiz idi. Beş aydan beri işbaşında olan şu hü­kümet tek sesini çıkarmamıştır, tek sesini…
Biraz evvel de bu hükümetin Dışişleri Bakanı “Efendim, Afganistan hususunda konuşacak yeni bir şey yok” demekle ikti­fa etmektedirler. Bunlar acıklı hadiselerdir. Bu hükümet gelip gi­decek, ancak bu hükümetin şu devresindeki kardeşimiz Afganlılara karşı tutumu, kendi sicillerinde unutulmaz bir leke olarak kalacak­tır bize sorarsanız. Bize o kadar hizmet etmiş olan bir kardeş ülke­nin imdadına koşmak bize düşerken, şu halleri hakikaten acıklıdır.
Bakınız, bu Afganistana karşı ses çıkarmayan zihni­yet, İsraili ilk defa tanıyan, Cezayiri en sonra tanıyan, Koreye geldiği zaman asker gönderen aynı zihniyettir. Şimdi, aynı ko­münist tecavüz Afganistana olduğu zaman asker göndermeyi düşünmez; çünkü, Afganistan Müslüman, Kore Müslüman değil.
Elbette, bu gerçekler milletimiz tarafından görülüyor, tespit ediliyor.
İran meselesine geliyorum. Muhterem arkadaşlarım, şimdi, İrandaki hadiselerin temelinde İranın İslama dönüşü yatı­yor. Dış güçler, İslama döndüğü için İranı tahrip etmek istiyorlar ve onu hemen, derhal ezmeye kalkıştılar. Bu gerçekler karşısında orta yere atılan nedir? Orta yere atılan “Efendim, rehineler var, bu rehineleri kurtaracağız.”
Muhterem arkadaşlarım, bizim ananelerimizde, bize emanet edilmiş olan elçileri korumak, aslında, hasletlerimizin, şi­arımızın başındadır. Bu gerçeği, her şeyden önce, işaret etmek is­terim ve bir ülkenin diğer bir ülkenin elçilerini, konsolosluk men­suplarını alıp onlara eziyet yapılması, onların enterne edilmesi bi­zim ananelerimize uygun bir hareket değildir. Önce, bu gerçeğe işaret ediyorum; bir.
Yalnız…
İrfan Binay (Çanakkale Milletvekili) – O halde?..
Necmettin Erbakan (Devamla) – “O halde, o halde” demekle bitmez, sözün arkasını dinleyin bakayım. Şimdi, bak, o halde ne geliyor arkadan. (Gürültüler)
Şimdi, İran “Bunlar casusluk yapıyor, ben bunları tutu­yorum” diyor. Şimdi, normal muamele nedir milletlerarası hukuk­ta? Birisi casusluk yapıyorsa “Al kardeşim bunları geriye” demek­tir. Peki, İran öyleyse “Bunları geri çek” desin. Şimdi, bak, İranın burada haklı olduğu nokta şu: “Sen bunları geri istiyorsun, öyle mi; sen de bize haksızlık yapmış olan Şahı geri ver bakalım” diyor. (AP sıralarından gürültüler)
Şimdi, burada, birtakım karşılıklı meseleler orta yere çı­kıyor. Bakınız, burada maksadım muhterem arkadaşlarım, İran ile Amerika arasındaki meselelerin muhakemesini yapmak değil, hâkim olarak karar da vermek değil; ancak, huzurlarınızda tespit etmek istiyorum ki, ikisi arasındaki bu meselede bir hâkim gibi ka­rar vermek şu anda nasıl benim görevim değilse, dün akşam tele­vizyona çıktığı zaman Sayın Başbakanın da görevi değildir. Dün akşamki konuşmalarıyla, benim inancıma göre, pot üzerine pot kırmıştır Sayın Başbakan. Çıkmıştır orada… (Gürültüler)
Arz edeyim, orada çıkmıştır; sen ne karışıyorsun “İran haklı mı haksız mı” bunun hakem gibi kararını vermeye? “Birisi müttefik, birisi kardeş” diyorsun, bırak, kendileri aralarında bu kararı kendileri versinler. Sen niçin burada Amerikanın yanım tu­tuyorsun bakayım; bir. (AP sıralarından gürültüler)
İkincisi, demin Dışişleri Bakam da aynı potu kırmıştır.
Cemalettin Köklü (Bilecek Milletvekili) – Pot üstüne pot kırıyorsun.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Dün Sayın Başbakan da “Efendim, İranda muhatap yok” diyor.
Muhterem arkadaşlarım, bir kardeş İran için bizim resmî bir Başbakanımızın şu sözü söylemesini üzüntüyle karşılıyorum. İranda Humeyni var, İranda Ben-i Sadr var, İranda Kutbzade var. Siz bunları yok farz ediyorsunuz öyle mi? Onlar da sizi yok farz eder. (AP sıralarından gürültüler)
Bu insanları siz muhatap almaya mecbursunuz. İranın kardeşi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak kardeş İrana asgarî bu saygıyı göstermeye mecbursunuz Bu yaptığınız pottur. Yüce Meclisin huzurunda bu hareketinizi protesto ediyorum. (MSP sıra­larından alkışlar, AP sıralarından gürültüler)
Başkan – Sayın Erbakan, 5 dakikanız var efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem arkadaşla­rım, bakınız, bu hükümetin bir ikinci büyük kabahati şudur:
Yine, aynî şekilde, Sayın Dışişleri Bakanı, dün, döner dönmez Avrupadan, ayağının tozuyla henüz oradan almış olduğu tesirden kurtulamadığı için olacak “İrana reeksport yapılmasına müsaade etmeyeceğiz.” Kim soruyor size ne yapacağınızı? Ne lü­zum var bu sözlere? 8u da çok açık bir pottur. Ne yaparsan yapar­sın, başkası size bu kadar izin verdiği için mi bu kadar hareket edi­yorsunuz ve bunu ileri sürmek ihtiyacını görüyorsunuz? Sizin bu tu­tumunuz yüzündendir ki, bugün elimize bir tarihî imkân geçmiştir. İran ile ticarî münasebetlerimizi çok ileri bir noktaya götürmemiz mümkünken, bu ticareti şimdi Rusyaya ve Doğu bloğuna kaydırı­yorsunuz. Sizin yüzünüzden kayıyor bu. Bu sebepten dolayıdır ki, bu hareketlerinizi asla millî menfaatlarımızla bağdaşır görmemiz mümkün değildir.
Muhterem arkadaşlarım, İran ve Irak arasındaki münase­betleri tahrik eden dış güçlerdir. Bu münasebetlerin bozulması Amerikanın İranı zayıflatma politikasına uygun düşebilir, İsrailin menfaatlarına uygun düşebilir; ancak, kardeş Türkiye olarak biz, Irak ve İran arasında bir çatışmayı asla istemeyiz. Tam tersine, biz üçümüz beraber bu bölgede tam bir işbirliğine girmeliyiz ve dün­yanın bu en hassas bölgesinin emniyetini temin etmek hususunda bir büyük güç olmaya dikkat etmeliyiz. Burada bu iş lafla olmaz. Burada arabuluculuk yapmak şimdi kardeş Türkiyeye düşer, seyir­ci kalmakla da olmaz. Hem Irakla hem İranla temas ederek, bu çatışmayı, tam tersine, bölgede bir kucaklaşmaya, bir işbirliğine çevirmek vazifesi bizim üzerimize düşmektedir. Her şey önce bunu idrak etmekle başlar. Bu hükümet, maalesef, seyirci kalmaktadır tam tersine. Bununla da kalmıyor, bizim kanaatimize göre, birta­kım gizli CENTO çalışmaları yapılıyor. Gizli CENTO çalışması Filistinin… .
İsmet Angı (Eskişehir Milletvekili) – Açık konuş, kaçak konuşma, açık konuş
Necmettin Erbakan (Devamla) – Konuşacağım şimdi, konuşacağım.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, Filistinin bir an evvel devletine kavuşması için çalışmak üzerimizde bir vazife iken, şim­di, bak açık konuşuyorum, aslında dış güçlerin bir planı var: İslam âlemini parçalamak, içinde olmak, aslının kurulmasına mâni olmak maksatlarıyla bir gizli CENTO çalışması yürütülmektedir. Bu gizli CENTO çalışmasında Türkiye, İsrail ve Mısır bir araya getirilmek is­teniyor. Eğer buna başka Müslüman ülkeler de katılabilirse, İslam âlemi bölünüp, bu bölgede İslam âleminin kendi menfaatları değil, dış güçlerin menfaatları gerçekleştirilmek isteniyor.
Hükümet Mossadla İşbirliği İçindedir
Şimdi “açık konuş” dediniz, açık konuşuyorum. 23 Ocak tarihinde bu Mecliste konuşurken, Sayın Dışişleri Bakanına, bura­da “İsrail istihbarat MOSSAD teşkilatının başkanlarından birisi özel konuşma yapıyor” dediğimde 23 Ocakta “nasıl olur efendim, benim böyle bir şeyden haberim yok” dediler burada. Bak şimdi açık konuşuyorum. Ah keşke şu yarım saat olmasa da, yarım saat olmasa da…
Ati Naili Erdem (İzmir Milletvekili) – 1 saat konuş, 5 saat konuş.
Necmettin Erbakan (Devamla) -Dur, dur şimdi, o yarım saati de size kaptıracak değilim.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakınız, bu Arie Lavin kimdir? Bunu çok iyi bildiğinizi kabul etmek mecburiyetindeyim; çünkü, bu Arie Lavin, aslında, İsrail teröristleri, Beginin Argon grubu ile bugünkü Dışişleri Bakanımızın İsraildeki meslektaşı İzak Şamirin Etsel terörist grubunun mensubu eski bir subaydır. Şu an­da da MOSSADda çalışmaktadır.
Adalet Partisi azınlık Hükümeti bu Meclisten güvenoyu alır almaz, bu zat, Kudüs Konsolosumuza müracaat etmiştir, Tür­kiyeye gelip 20 kişiyi de ziyaret etmek istediğini bildirmiştir. Ar­kadan, bir buçuk aylık bir hazırlık devresinden sonra buraya gel­miştir, o 20 kişiden 13 kişiyle görüşmüştür.
Siz, burada, 23 Ocakta “Benim haberim yok” dediniz. Halbuki, bu İsrail istihbarat teşkilatı başkanı, 18 Ocak 1980 aksamı İsrail Sefirinin evinde, Dışişleri Bakanlığımız yetkilileriyle görüşme yapmıştır. 20 Ocakta, yine, İsrail Sefirinin akşam yemeğinde yine Dışişleri Bakanlığımızın yetkilileriyle -ki, isterseniz isimlerini de vereyim- birinci toplantıda bulunan Osman Alpkaya Beyefendidir, ikincide Şefik Fenmen Beyefendidir.
Siz, 23 Ocakta “Benim haberim yok” diyorsunuz. Bak, ben, size tarihini veriyorum. (MSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
M. Yaşar Göçmen (Diyarbakır Milletvekili) – Şimdi anla­dınız mı?
Necmettin Erbakan (Devamla) – Haberiniz mi yok; yok­sa, milletten mi gizliyorsunuz?.. İkisi de kabahattir.
Başkan – Sayın Erbakan, süreniz doldu efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem arkadaşla­rım, şimdi, bu zat, Türkiyeye 9 kere gelip gitmiştir, İstanbulda da görüşmeler yapmıştır ve bu zatın bütün hareket tarzı da, bugün gerek Avrupa basınında gerek Ortadoğu basınında bütün en ince teferruatına kadar açıklanmıştır. Sayın Dışişleri Bakanının bunlar­dan haberdar olduğunu tahmin ederim; ama, değilse, Ortadoğu gazetelerini getirdim, alın bunu okuyun lütfen.
Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bugün, bizim bu Adalet Partisi Hükümetimiz beş aydan beri iktidara geldiğinden beri, İsrail Elçiliğiyle 12 kere temas etmiştir, Filistin Kurtuluş Örgütüyle yalnız bir kere konuşmuştur. Şu rakamlar size bir şey ifade etmiyor mu?
Bu zat daha sonra bizim gazetelerde de orta yere çıktı ne görüşüyor, ne arıyor burada?
Şimdi, bak, yine Ortadoğu ve Batı gazetelerinde neşre­dildi ki, daha geçen hafta yapılmış olan, Filistin Kurtuluş Örgütüne tekrar geri dönüp iltihak eden bazı ajanlar Bonnda bir basın top­lantısı yaptılar. Bu basın toplantısında, Ankaradaki İsrail Elçiliğinin Ortadoğu meselelerinde bir casusluk merkezi olarak çalıştı­ğını bütün vesikalarıyla ilan ettiler. Ondan dolayı da, bakınız, Ara­fat, bizim gazetelerimizin yazarlarıyla görüştüğü zaman “Önce bu elçiliği kapatınız, eğer Müslüman ülkelerle iyi münasebet istiyorsanız” diyor.
25 yıldan beri Türk Hava Yollan uçağını yalnız Tel-Avive işleten ve bakınız, İstanbulda El-Al Hava Yollarına binen yolcular bizim polisimiz tarafından kontrol edilmiyor, onlar İsraile gittikle­ri zaman orada da kontrol edilmiyor; yalnız, bir yabancı hava şir­ketinin kontrolleri bizim polisimiz tarafından yapılmıyor. Şu zama­nı bir uzatsanız da ben size saatlerce bütün bu vesikaları bir bir saysam.
Şimdi, niçin bu politika konuşmaları TRTde verilmek istenmiyor? Niçin Adalet Partisi olarak “Aman, bu, TRTde veril­mesin” diye gayret gösterdiniz? Bunları elbette milletimiz görü­yor. (AP sıralarından “Televizyon karşısındasın” sesleri) Neden Su­udi Arabistan size para vermedi? Neden İran, neden Irak, neden Libya peşin para almadan size petrol vermiyor? Bu gerçekleri aziz milletimizin huzurunda hatırlatabiliyor muyum?
Muhterem arkadaşlarım, zaman fevkalade ölçülü olduğu için…
Başkan – Sayın Erbakan, 4 dakika geçti efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Müslüman ülkelerle münasebetlerimizde, maalesef, nasıl böyle bir gidişat varsa, Batılı ülkelerle münasebetlerimizde de gidişat bundan farklı değil.
Egedeki hava kontrol hatlarımızı bu hükümet yüzünden kaybettik. 714 sayılı Notam kaldı n im ıstı r. Şimdi kim bir daha o No­tamı koyacak ve o Notamı bir daha koymak için ne güçlükler çeke­ceğiz?
Hükümetler gelir gider; ama, eserleri kalır. Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bu hükümetin beş aydan beri tek gayret gösterdiği şey, ne Erzurumun kömürüdür, ne şu fakir fukaranın ih­tiyacıdır, illa geldiği gün başladı, tembih ettiğimiz halde “Ortak Pazara gireceğim” dedi. Şu Ortak Pazar meselesini hep milleti­mize bir ticarî ilişki gibi gösteriyor. Ortak Pazar denilen şey, Avrupayla tek devlet olmaktır. Ortak Pazar denilen şey, bizim hükümranlık haklarımızı kaybetmektir. Ortak Pazar denilen şey, Rumu, Ermenisi gelecek, Yeşilköyü, Adaları, Kayserinin Talasını yeniden parasıyla satın alacak…
Şimdi, bak, Kıbrıstakiler Ortak Pazara girilmesini bekliyor; çünkü, Kıbrısın şimal kısmını almak için bundan güzel fırsat olmaz. Zaten Maraşta birtakım otellerin tapuları adamın cebinde, Ortak Pazara girdiğin anda “bunlar bizimdir” diye elle­rim konarını sallayıp, oraya yerleşecekler; çünkü, Roma Anlaşmasına göre, ülkeler arasında yerleşmeyi önleyemezsin, ser­maye transferini önleyemezsin, bütün her türlü kuruluşlarınızın satın alınmasını önleyemezsiniz.
Biz, İstiklal Harbini niye yaptık aziz arkadaşlarım? Ça­nakkalede yarım milyon şehidi niçin verdik?..
Biz, bugün, manevî ve iktisadî istiklal savaşımızı yapıyo­ruz. Bu yanlış zihniyet, siyasî istiklalimizi bile “Ortak Pazar” adı
altında geri çevirmeye kalkışıyor. Bunu bütün milletimize haykırıp kapı kapı duyuracağımızdan emin olsunlar.
Başkan – Sayın Erbakan, lütfen bağlayınız efendim, 5 dakika geçti. (AP sıralarından gürültüler)
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem Başkan, söz­lerimi bağlıyorum.
Bakınız, bu Adalet Partisi azınlık Hükümetinin beş aylık tatbikatını, öteden beri söylediğimiz bir Batı kulüp tatbikatı olarak gördüğümüzü ifade ediyorum; bir.
Dış politikamız millî çizgide yürümüyor; iki.
Demin size saydım, İslam ortak pazarı değil, Avrupa Ortak Pazarına gitmek, Egede haklarımızı geri vermek, NA-TOda nimet-külfet dengesini kurmamak, İrana ambargo koy­maya kalkışmak, İran-lrak arasında arabuluculuk yapmamak, Afganistana karşı susmak, gizli CENTO yapmak ve İsrail elçisiyle şu kadar konuşup, Müslüman ülkelerle işbirliğini geliştirmede aynı gayreti göstermemek, daha sayısız deliller, işte millî dış politika çizgisinden sapmayı gösteren açık delillerdir.
Bundan dolayı bu tarihî günde, nasıl bu hükümet işe baş­larken bu yollara sapmamasını tembih ettiysek, beş aydan beri de üzerimize düşen görevi ifa için her vesileyle bu yanlış hareketleri tekrar tekrar kendilerine ve aziz milletimize duyurmaya gayret et­tiysek, bugün de aynı görevimizi yapıyoruz ve huzurlarınızda tarihî bir görevi ifa etmek üzere bakınız şunu açıkça açıklıyorum:
Bu AP azınlık Hükümeti, AETye giremezsiniz; bir. Açıkça ifade ediyorum, İrana ambargo koyamazsınız; iki.
Üsleri İslam âlemi aleyhine kullanamazsınız; üç. Gizli CENTO yapamazsınız; dört.
Kesinlikle ve açıklıkla Yüce Parlamentonun -huzurunda tespit ediyorum.
Ahmet Sayın (Burdur Milletvekili) – Şov yapıyorsun, şov. Ayıp
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem arkadaşla­rım, bakınız, şu hükümetten faydalı bir iş yapmasını beklemiyoruz; bari, bozmayın, kırmayın, dökmeyin; rica ettiğimiz budur. (MSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bütün bu meseleler, bu iç ve dış meseleler geli­yor bir yerde toplanıyor. Ne zaman, aziz arkadaşlarım,.şu milleti­miz millî çözüme inanan bir hükümete kavuşacak; iş burada topla­nıyor. Dış güçlerin cirit attığı böyle bir devirde, her şeyden önce, dış politikada güçlü olmak için içeride güçlü olmaya mecburuz.
Ondan dolayıdır ki, parlamenter arkadaşlarım, hepiniz­den rica ediyorum; gelin, millî çözüme inanan bir cumhurbaşkanını bir an evvel seçelim; bir. Millî çözüme inanan yeni bir hükümeti elbirliğiyle kuralım; iki. Türkiyeyi bir an evvel güçlendirelim; üç.
Hepinize Millî Selamet Grubumuz adına selamlarımızı, hürmetlerimizi sunuyorum. Cenabı Hak, aziz milletimize saadet ve selamet versin.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MSP sıralarından alkış­lar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbakan.
(Görüşmeler devam ederken, Prof. Dr. Necmettin Er­bakan, sataşmadan dolayı söz almıştır)
Necmettin Erbakan (Konya) – Muhterem Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; biraz evvel burada açıklama bahanesiyle kürsüye gelip konuşma yapmış olan Dışişleri Bakanı
Sayın Erkmenin konuşması esnasında, isim de zikrederek, yapmış olduğu sataşmalara cevap vermek için söz rica ettim. İçtüzüğün …
BAŞKAN – Sayın Erbakan, bir dakikanızı rica edeceğim. Gayet kısa olması şartıyla zatı âlinize söz verdim. NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yalnız, bu arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bizim konuş­mamızdan niçin bu kadar korkuyorlar acaba?
Önce, şunun tespitinde yarar görüyorum: Biraz evvel, sataşma bahanesiyle Dışişleri Bakam buraya çıktı ve açıklama ya­pacağım adı altında yapmış olduğu konuşmada, isim de zikrede­rek, birtakım sataşmalarda bulundu. İçtüzük hükümleri mucibince, bu sataşmalara karşı cevap verme hakkımıza müsaade etmesinden dolayı Sayın Başkana teşekkür ediyorum.
Yine, Dışişleri Bakanının deminki konuşması esnasında, televizyona poz vermek vesaire gibi, şu Yüce Meclise yakıştırıl­mayacak birtakım tavsifleri karşısında Yüce Meclisin hakkını ko­rumak üzere Sayın Başkanın biraz Önce yaptıkları ihtar münasebe­tiyle de tekrar Sayın Başkana teşekkür ediyorum.
Muhterem arkadaşlarım, biraz evvel Dışişleri Bakanı Sa­yın Hayrettin Erkmen buraya geldiler ve konuşması esnasında, ül­kemizin fevkalade ehemmiyetli meseleleri hakkında serde dilmiş olan birtakım fikirlerden istifade edeceklerine, bunları “gayri cid­dî” gibi kelimelerle tavsif etmeye kalktılar. Bu esnada, kendileri, ayrıca “Ben sizin için söylemiyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisine resmî beyanda bulunmaya mecburum” diyerek, Yüce Parla­mentonun üyelerini bir kısmını itham altına, ikinci sınıf insan şek­linde görmeye kalkıştılar ve burada, Parlamentoda “televizyona poz verme” gibi birtakım tabirler kullanmaya kalkıştılar. (AP sıralarından “Doğru” sesleri) Bunlar, açıkça, sataşmadır; bu münasebetle, burada söylenmiş olan bu sözler hakkında kendilerine layık oldukları cevabı vermek bizim için bir vazifedir.
Başkan – Sayın Erbakan, bir dakikanızı rica edeceğim.
Zatı âlinize sataşmadan dolayı söz vermedim; zira, ben, Sayın Bakana gerekli cevabı Başkan olarak verdim. Zatı âlinize, yalnız, Sayın Bakanın yaptığı konuşmalardaki açıklama için söz verdim ve onun da kısa olmasını rica ediyorum.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Şimdi, bakınız, siz, bu sataşmalardan bir tanesine cevap verdiniz. “Gayri ciddî” sözünü Sayın Bakanın kendisine aynen ia­de ediyorum. Bununla ve yine demin yapmış olduğu konuşma esna­sında “Ben sizin için bu konuşmaları yapmıyorum, resmî beyan­da bulunmuyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisinde resmî be­yanda bulunmam lazımdır” diye şu Parlamentonun bazı üyelerine yapmış oldukları hakareti de kendilerine huzurlarınızda iade edi­yorum (MSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ve bura­ya çıkıp bu hususta bu Parlamentonun her bir üyesinden özür di­lemedikleri takdirde, kendilerine bunu şöyle iade ediyorum: Biz de, buradaki bu konuşmaları, Sayın Bakanın şahsını adam yeri­ne koyduğumuz için yapmıyoruz. (MSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AP sıralarından gürültüler) Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına olan saygımız ve hürmetimiz­den dolayı yapıyoruz. Bunu çok iyi bilsinler. (AP sıralarından gürültüler)
Güngör Hun (Sakarya Milletvekili) – Yazıklar olsun Sayın Başkan size
Başkan – Sayın Erbakan…
Necmettin Erbakan (Devamla) – Şimdi, yaptıkları bu konuşma dolayısıyla, kendilerine karşı bu görevi ifa ettikten son­ra..,
Güngör Hun (Eskişehir Milletvekili) – Yazıklar olsun Sayın Başkan size
Necmettin Erbakan (Devamla) – Şimdi, işaret buyurdu­ğunuz açıklamaya geliyorum.
Bakınız, demin kendileri buraya çıktılar, yapılan izahları tahrif etmeye kalkıştılar. (AP sıralarından gürültüler)
Muhterem arkadaşlarım, biz, meseleyi şöyle vazettik: “Vaktiyle Koreye bir Komünist tecavüz olduğu zaman, Koreye as­ker gönderildi de niçin Afganistana şimdi asker gönderilmek düşünülmüyor” dedik. “Efendim, Birleşmiş Milletler kararı var­mış.” Biz daha önce bu kürsüde konuştuk “İslam Konferansına gi­derken, bütün Müslüman ülkelerle beraber bu tecavüzü defetmek için elbirliğiyle karar alınız” dedik. Ne o karara uydular ne de bu­rada serdedilmiş olan fikirleri layıkı veçhile, dikkatle takip etme­dikleri anlaşılıyor; bir.
İkincisi “Efendim, Ortak Pazara biz her türlü hazırlığı yaparız, Yüce Meclisin huzuruna geliriz; kabul etmezseniz, etmezsiniz.” Bu nasıl demokrasi muhterem arkadaşlarım? Şu Meclisin kabul etmeyeceği bir şeyi hangi hakkı salahiyetle, izharla gider yaparsınız?
Geçen seferki konuşmamızda burada açıkladık, dedik ki “Bu kadar büyük temel meselelerde, önce Mecliste geliniz,istişare ediniz, Ortak Pazara gidiyorsunuz, nasıl hareket edeceğinizde Meclisin fikrini sorunuz” Esasen, bu Meclis zorla kendilerini burada konuşmaya getirmese, hiçbir zaman Meclisin huzuruna gelip izahat vermek ihtiyacını duymamaktadırlar.
Bakınız, üsler hakkındaki anlaşmayı, bir ay geçti, sırf bugün burada konuşma yapılacağı için, dün getirip Meclise teslim ettiler. Bir aydan beri niçin, Parlamentonun tasdik etmesi lazım gelen bir anlaşmayı getirip bu Parlamentoya teslim etmediniz? Bunların hepsinden gereken derslerin çıkarılması lazım gelir.
Başkan – Sayın Erbakan, lütfen, bağlayınız efendim.

 

 



MÜSLÜMAN ÜLKELER NE YAPMALIDIRLAR ?

 

 

 

Muhterem arkadaşlarım, işte, dış güçlerin İslam âleminin uyanmasına karşı bu faaliyetleri karşısında, Müslüman ülkelerin, tam tersine, bundan önceki toplantımızda etraflıca arz etmiş olduğum gibi, şu beş adımı atmaları mecburiyeti vardır; bir kere daha tekrar ediyorum:
Müslüman ülkeler kendi birleşmiş milletlerini kurmalıdırlar.
Müslüman ülkeler kendi ortak pazarlarım kurmalıdırlar.
Tek bir paraya, İslam dinarına geçmelidirler.
Müslüman ülkeler kendi askerî müdafaa teşkilatını kurmalıdırlar.
Kendi kültür işbirliği teşkilatını kurmalıdırlar.
Eğer, biz, askerî müdafaa teşkilatımızı kurmuş olsaydık, şimdi değil Afganistan`ı Moskof tecavüzünden kurtarmak, Türkistan`daki Müslüman kardeşlerimizi bile kurtarmak imkânı hâsıl olacaktı. (MSP sıralarından alkışlar) Bu gerçekleri gecikmeden yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Her hadise bunları bangır bangır bağırıyor.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakınız, bu gerçekleri görüp de, bunlara göre hareket etmesi lazım gelen bugünkü Adalet Partisi Hükümeti`nin tutumu hakkında birkaç noktaya işaret etmek, şu tarihî görüşmede üzerimize düşen en mühim vazifedir.
Önce, hemen ifade edeyim, bakınız, dış politikada bir ülkenin, bir milletin ve bir parlamentonun birlik, beraberlik içerisinde olması çok faydalı bir husustur. Bunu idrak etmeye mecburuz ve illa bu birlik ve beraberlik, hak yolda, doğru yolda, millî menfaatlarımıza uygun bir politika çizgisinde gidildiği zaman ancak olmalıdır. Yanlış bir yolda gidilirse, yanlış yolun üzerindeki birlik bizi hep beraber felakete götürür. O sebepten dolayıdır ki, eğer hükümet yanlış yolda yürüyorsa, buna inanıyorsak, işte, bunları ortaya koymak bizim bir millî vazifemizdir. Şimdi, bakınız, bu hükümetin millî dış politika çizgisinden saptığı kanaatine vardığımız hususlar nelerdir, arz ediyorum.
Afganistan`a Komünist tecavüz olmuştur. Adalet Partisi, köylerde “biz, Komünizme karşıyız, bölmeyin bizi kardeşim” diye uzun uzun konuşur. Oraya Komünist tecavüz vaki olduğu zaman hiç sesiniz çıkmaz. Bir gözünüz Amerika`da, bir gözünüz Rusya`da; şu sesinize bakın… (AP sıralarından gürültüler) Şu sesinize bakın…
Şimdi, hem size hem milletin huzurunda bütün dünyaya sesleniyorum. Bir ülkeye, bir Komünist tecavüzünün vaki olmasının cezası; demek, bir ülke gelecek Komünistler tarafından işgal olunacak, fetholunacak bunun cezası neymiş? Moskova Olimpiyatları’na sporcu göndermeyeceğiz… Şu zihniyete bakın, şu zihniyete bakın…
Muhterem arkadaşlarım, hem de daha bu Adalet Partisi Hükümeti, Moskova Olimpiyatları`na sporcuları gönderip göndermeyeceğini de ilan etmemiştir; Batılılara bakıyor “Onlar ilan etsin, sonra ilan edeyim” diyor.
Bu Afganistanlılar ki, 80 yaşındaki ninesi, biz İstiklal Harbimiz`i yaparken, gelinlik bileziğini sattı, bize para gönderdi. 169 ülkenin içinde bunlara en yakın biziz. Afganistan`ın imdadına koşmak bizim vazifemiz idi. Beş aydan beri işbaşında olan şu hükümet tek sesini çıkarmamıştır, tek sesini…
Biraz evvel de bu hükümetin Dışişleri Bakanı “Efendim, Afganistan hususunda konuşacak yeni bir şey yok” demekle iktifa etmektedirler. Bunlar acıklı hadiselerdir. Bu hükümet gelip gidecek, ancak bu hükümetin şu devresindeki kardeşimiz Afganlılara karşı tutumu, kendi sicillerinde unutulmaz bir leke olarak kalacaktır bize sorarsanız. Bize o kadar hizmet etmiş olan bir kardeş ülkenin imdadına koşmak bize düşerken, şu halleri hakikaten acıklıdır.
Bakınız, bu Afganistan`a karşı ses çıkarmayan zihniyet, İsrail`i ilk defa tanıyan, Cezayir`i en sonra tanıyan, Kore`ye geldiği zaman asker gönderen aynı zihniyettir. Şimdi, aynı komünist tecavüz Afganistan`a olduğu zaman asker göndermeyi düşünmez; çünkü, Afganistan Müslüman, Kore Müslüman değil.
Elbette, bu gerçekler milletimiz tarafından görülüyor, tespit ediliyor.
İran meselesine geliyorum. Muhterem arkadaşlarım, şimdi, İran`daki hadiselerin temelinde İran`ın İslam`a dönüşü yatıyor. Dış güçler, İslam`a döndüğü için İran`ı tahrip etmek istiyorlar ve onu hemen, derhal ezmeye kalkıştılar. Bu gerçekler karşısında orta yere atılan nedir? Orta yere atılan “Efendim, rehineler var, bu rehineleri kurtaracağız.”
Muhterem arkadaşlarım, bizim ananelerimizde, bize emanet edilmiş olan elçileri korumak, aslında, hasletlerimizin, şiarımızın başındadır. Bu gerçeği, her şeyden önce, işaret etmek isterim ve bir ülkenin diğer bir ülkenin elçilerini, konsolosluk mensuplarını alıp onlara eziyet yapılması, onların enterne edilmesi bizim ananelerimize uygun bir hareket değildir. Önce, bu gerçeğe işaret ediyorum; bir.
Yalnız…
İrfan Binay (Çanakkale Milletvekili) – O halde?..
Necmettin Erbakan (Devamla) – “O halde, o halde” demekle bitmez, sözün arkasını dinleyin bakayım. Şimdi, bak, o halde ne geliyor arkadan. (Gürültüler)
Şimdi, İran “Bunlar casusluk yapıyor, ben bunları tutuyorum” diyor. Şimdi, normal muamele nedir milletlerarası hukukta? Birisi casusluk yapıyorsa “Al kardeşim bunları geriye” demektir. Peki, İran öyleyse “Bunları geri çek” desin. Şimdi, bak, İran`ın burada haklı olduğu nokta şu: “Sen bunları geri istiyorsun, öyle mi; sen de bize haksızlık yapmış olan Şah`ı geri ver bakalım” diyor. (AP sıralarından gürültüler)
Şimdi, burada, birtakım karşılıklı meseleler orta yere çıkıyor. Bakınız, burada maksadım muhterem arkadaşlarım, İran ile Amerika arasındaki meselelerin muhakemesini yapmak değil, hâkim olarak karar da vermek değil; ancak, huzurlarınızda tespit etmek istiyorum ki, ikisi arasındaki bu meselede bir hâkim gibi karar vermek şu anda nasıl benim görevim değilse, dün akşam televizyona çıktığı zaman Sayın Başbakan`ın da görevi değildir. Dün akşamki konuşmalarıyla, benim inancıma göre, pot üzerine pot kırmıştır Sayın Başbakan. Çıkmıştır orada… (Gürültüler)
Arz edeyim, orada çıkmıştır; sen ne karışıyorsun “İran haklı mı haksız mı” bunun hakem gibi kararını vermeye? “Birisi müttefik, birisi kardeş” diyorsun, bırak, kendileri aralarında bu kararı kendileri versinler. Sen niçin burada Amerika`nın yanım tutuyorsun bakayım; bir. (AP sıralarından gürültüler)
İkincisi, demin Dışişleri Bakam da aynı potu kırmıştır.
Cemalettin Köklü (Bilecek Milletvekili) – Pot üstüne pot kırıyorsun.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Dün Sayın Başbakan da “Efendim, İran`da muhatap yok” diyor.
Muhterem arkadaşlarım, bir kardeş İran için bizim resmî bir Başbakanımızın şu sözü söylemesini üzüntüyle karşılıyorum. İran`da Humeyni var, İran`da Ben-i Sadr var, İran`da Kutbzade var. Siz bunları yok farz ediyorsunuz öyle mi? Onlar da sizi yok farz eder. (AP sıralarından gürültüler)
Bu insanları siz muhatap almaya mecbursunuz. İran`ın kardeşi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak kardeş İran`a asgarî bu saygıyı göstermeye mecbursunuz Bu yaptığınız pottur. Yüce Meclis`in huzurunda bu hareketinizi protesto ediyorum. (MSP sıralarından alkışlar, AP sıralarından gürültüler)
Başkan – Sayın Erbakan, 5 dakikanız var efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bu hükümetin bir ikinci büyük kabahati şudur:
Yine, aynî şekilde, Sayın Dışişleri Bakanı, dün, döner dönmez Avrupa`dan, ayağının tozuyla henüz oradan almış olduğu tesirden kurtulamadığı için olacak “İran`a reeksport yapılmasına müsaade etmeyeceğiz.” Kim soruyor size ne yapacağınızı? Ne lüzum var bu sözlere? 8u da çok açık bir pottur. Ne yaparsan yaparsın, başkası size bu kadar izin verdiği için mi bu kadar hareket ediyorsunuz ve bunu ileri sürmek ihtiyacını görüyorsunuz? Sizin bu tutumunuz yüzündendir ki, bugün elimize bir tarihî imkân geçmiştir. İran ile ticarî münasebetlerimizi çok ileri bir noktaya götürmemiz mümkünken, bu ticareti şimdi Rusya`ya ve Doğu bloğuna kaydırıyorsunuz. Sizin yüzünüzden kayıyor bu. Bu sebepten dolayıdır ki, bu hareketlerinizi asla millî menfaatlarımızla bağdaşır görmemiz mümkün değildir.
Muhterem arkadaşlarım, İran ve Irak arasındaki münasebetleri tahrik eden dış güçlerdir. Bu münasebetlerin bozulması Amerika`nın İran`ı zayıflatma politikasına uygun düşebilir, İsrail`in menfaatlarına uygun düşebilir; ancak, kardeş Türkiye olarak biz, Irak ve İran arasında bir çatışmayı asla istemeyiz. Tam tersine, biz üçümüz beraber bu bölgede tam bir işbirliğine girmeliyiz ve dünyanın bu en hassas bölgesinin emniyetini temin etmek hususunda bir büyük güç olmaya dikkat etmeliyiz. Burada bu iş lafla olmaz. Burada arabuluculuk yapmak şimdi kardeş Türkiye`ye düşer, seyirci kalmakla da olmaz. Hem Irak`la hem İran`la temas ederek, bu çatışmayı, tam tersine, bölgede bir kucaklaşmaya, bir işbirliğine çevirmek vazifesi bizim üzerimize düşmektedir. Her şey önce bunu idrak etmekle başlar. Bu hükümet, maalesef, seyirci kalmaktadır tam tersine. Bununla da kalmıyor, bizim kanaatimize göre, birtakım gizli CENTO çalışmaları yapılıyor. Gizli CENTO çalışması Filistin`in… .
İsmet Angı (Eskişehir Milletvekili) – Açık konuş, kaçak konuşma, açık konuş
Necmettin Erbakan (Devamla) – Konuşacağım şimdi, konuşacağım.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, Filistin`in bir an evvel devletine kavuşması için çalışmak üzerimizde bir vazife iken, şimdi, bak açık konuşuyorum, aslında dış güçlerin bir planı var: İslam âlemini parçalamak, içinde olmak, aslının kurulmasına mâni olmak maksatlarıyla bir gizli CENTO çalışması yürütülmektedir. Bu gizli CENTO çalışmasında Türkiye, İsrail ve Mısır bir araya getirilmek isteniyor. Eğer buna başka Müslüman ülkeler de katılabilirse, İslam âlemi bölünüp, bu bölgede İslam âleminin kendi menfaatları değil, dış güçlerin menfaatları gerçekleştirilmek isteniyor.
Hükümet Mossad`la İşbirliği İçindedir
Şimdi “açık konuş” dediniz, açık konuşuyorum. 23 Ocak tarihinde bu Meclis`te konuşurken, Sayın Dışişleri Bakanı`na, burada “İsrail istihbarat MOSSAD teşkilatının başkanlarından birisi özel konuşma yapıyor” dediğimde 23 Ocakta “nasıl olur efendim, benim böyle bir şeyden haberim yok” dediler burada. Bak şimdi açık konuşuyorum. Ah keşke şu yarım saat olmasa da, yarım saat olmasa da…
Ati Naili Erdem (İzmir Milletvekili) – 1 saat konuş, 5 saat konuş.
Necmettin Erbakan (Devamla) -Dur, dur şimdi, o yarım saati de size kaptıracak değilim.
Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakınız, bu Arie Lavin kimdir? Bunu çok iyi bildiğinizi kabul etmek mecburiyetindeyim; çünkü, bu Arie Lavin, aslında, İsrail teröristleri, Begin`in Argon grubu ile bugünkü Dışişleri Bakanımız`ın İsrail`deki meslektaşı İzak Şamir`in Etsel terörist grubunun mensubu eski bir subaydır. Şu anda da MOSSAD`da çalışmaktadır.
Adalet Partisi azınlık Hükümeti bu Meclis`ten güvenoyu alır almaz, bu zat, Kudüs Konsolosumuza müracaat etmiştir, Türkiye`ye gelip 20 kişiyi de ziyaret etmek istediğini bildirmiştir. Arkadan, bir buçuk aylık bir hazırlık devresinden sonra buraya gelmiştir, o 20 kişiden 13 kişiyle görüşmüştür.
Siz, burada, 23 Ocakta “Benim haberim yok” dediniz. Halbuki, bu İsrail istihbarat teşkilatı başkanı, 18 Ocak 1980 aksamı İsrail Sefiri`nin evinde, Dışişleri Bakanlığımız yetkilileriyle görüşme yapmıştır. 20 Ocakta, yine, İsrail Sefiri`nin akşam yemeğinde yine Dışişleri Bakanlığımızın yetkilileriyle -ki, isterseniz isimlerini de vereyim- birinci toplantıda bulunan Osman Alpkaya Beyefendidir, ikincide Şefik Fenmen Beyefendidir.
Siz, 23 Ocakta “Benim haberim yok” diyorsunuz. Bak, ben, size tarihini veriyorum. (MSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
M. Yaşar Göçmen (Diyarbakır Milletvekili) – Şimdi anladınız mı?
Necmettin Erbakan (Devamla) – Haberiniz mi yok; yoksa, milletten mi gizliyorsunuz?.. İkisi de kabahattir.
Başkan – Sayın Erbakan, süreniz doldu efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bu zat, Türkiye`ye 9 kere gelip gitmiştir, İstanbul`da da görüşmeler yapmıştır ve bu zatın bütün hareket tarzı da, bugün gerek Avrupa basınında gerek Ortadoğu basınında bütün en ince teferruatına kadar açıklanmıştır. Sayın Dışişleri Bakanı`nın bunlardan haberdar olduğunu tahmin ederim; ama, değilse, Ortadoğu gazetelerini getirdim, alın bunu okuyun lütfen.
Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bugün, bizim bu Adalet Partisi Hükümetimiz beş aydan beri iktidara geldiğinden beri, İsrail Elçiliğiyle 12 kere temas etmiştir, Filistin Kurtuluş Örgütüyle yalnız bir kere konuşmuştur. Şu rakamlar size bir şey ifade etmiyor mu?
Bu zat daha sonra bizim gazetelerde de orta yere çıktı ne görüşüyor, ne arıyor burada?
Şimdi, bak, yine Ortadoğu ve Batı gazetelerinde neşredildi ki, daha geçen hafta yapılmış olan, Filistin Kurtuluş Örgütüne tekrar geri dönüp iltihak eden bazı ajanlar Bonn`da bir basın toplantısı yaptılar. Bu basın toplantısında, Ankara`daki İsrail Elçiliği`nin Ortadoğu meselelerinde bir casusluk merkezi olarak çalıştığını bütün vesikalarıyla ilan ettiler. Ondan dolayı da, bakınız, Arafat, bizim gazetelerimizin yazarlarıyla görüştüğü zaman “Önce bu elçiliği kapatınız, eğer Müslüman ülkelerle iyi münasebet istiyorsanız” diyor.
25 yıldan beri Türk Hava Yollan uçağını yalnız Tel-Aviv`e işleten ve bakınız, İstanbul`da El-Al Hava Yollarına binen yolcular bizim polisimiz tarafından kontrol edilmiyor, onlar İsrail`e gittikleri zaman orada da kontrol edilmiyor; yalnız, bir yabancı hava şirketinin kontrolleri bizim polisimiz tarafından yapılmıyor. Şu zamanı bir uzatsanız da ben size saatlerce bütün bu vesikaları bir bir saysam.
Şimdi, niçin bu politika konuşmaları TRT`de verilmek istenmiyor? Niçin Adalet Partisi olarak “Aman, bu, TRT`de verilmesin” diye gayret gösterdiniz? Bunları elbette milletimiz görüyor. (AP sıralarından “Televizyon karşısındasın” sesleri) Neden Suudi Arabistan size para vermedi? Neden İran, neden Irak, neden Libya peşin para almadan size petrol vermiyor? Bu gerçekleri aziz milletimizin huzurunda hatırlatabiliyor muyum?
Muhterem arkadaşlarım, zaman fevkalade ölçülü olduğu için…
Başkan – Sayın Erbakan, 4 dakika geçti efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Müslüman ülkelerle münasebetlerimizde, maalesef, nasıl böyle bir gidişat varsa, Batılı ülkelerle münasebetlerimizde de gidişat bundan farklı değil.
Ege`deki hava kontrol hatlarımızı bu hükümet yüzünden kaybettik. 714 sayılı Notam kaldı n im ıstı r. Şimdi kim bir daha o Notamı koyacak ve o Notamı bir daha koymak için ne güçlükler çekeceğiz?
Hükümetler gelir gider; ama, eserleri kalır. Muhterem arkadaşlarım, bakınız, bu hükümetin beş aydan beri tek gayret gösterdiği şey, ne Erzurum`un kömürüdür, ne şu fakir fukaranın ihtiyacıdır, illa geldiği gün başladı, tembih ettiğimiz halde “Ortak Pazara gireceğim” dedi. Şu Ortak Pazar meselesini hep milletimize bir ticarî ilişki gibi gösteriyor. Ortak Pazar denilen şey, Avrupa`yla tek devlet olmaktır. Ortak Pazar denilen şey, bizim hükümranlık haklarımızı kaybetmektir. Ortak Pazar denilen şey, Rum`u, Ermeni`si gelecek, Yeşilköy`ü, Adalar`ı, Kayseri`nin Talas`ını yeniden parasıyla satın alacak…
Şimdi, bak, Kıbrıs`takiler Ortak Pazar`a girilmesini bekliyor; çünkü, Kıbrıs`ın şimal kısmını almak için bundan güzel fırsat olmaz. Zaten Maraş`ta birtakım otellerin tapuları adamın cebinde, Ortak Pazara girdiğin anda “bunlar bizimdir” diye ellerim konarını sallayıp, oraya yerleşecekler; çünkü, Roma Anlaşması`na göre, ülkeler arasında yerleşmeyi önleyemezsin, sermaye transferini önleyemezsin, bütün her türlü kuruluşlarınızın satın alınmasını önleyemezsiniz.
Biz, İstiklal Harbi`ni niye yaptık aziz arkadaşlarım? Çanakkale`de yarım milyon şehidi niçin verdik?..
Biz, bugün, manevî ve iktisadî istiklal savaşımızı yapıyoruz. Bu yanlış zihniyet, siyasî istiklalimizi bile “Ortak Pazar” adı
altında geri çevirmeye kalkışıyor. Bunu bütün milletimize haykırıp kapı kapı duyuracağımızdan emin olsunlar.
Başkan – Sayın Erbakan, lütfen bağlayınız efendim, 5 dakika geçti. (AP sıralarından gürültüler)
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem Başkan, sözlerimi bağlıyorum.
Bakınız, bu Adalet Partisi azınlık Hükümeti`nin beş aylık tatbikatını, öteden beri söylediğimiz bir Batı kulüp tatbikatı olarak gördüğümüzü ifade ediyorum; bir.
Dış politikamız millî çizgide yürümüyor; iki.
Demin size saydım, İslam ortak pazarı değil, Avrupa Ortak Pazarına gitmek, Ege`de haklarımızı geri vermek, NA-TO`da nimet-külfet dengesini kurmamak, İran`a ambargo koymaya kalkışmak, İran-lrak arasında arabuluculuk yapmamak, Afganistan`a karşı susmak, gizli CENTO yapmak ve İsrail elçisiyle şu kadar konuşup, Müslüman ülkelerle işbirliğini geliştirmede aynı gayreti göstermemek, daha sayısız deliller, işte millî dış politika çizgisinden sapmayı gösteren açık delillerdir.
Bundan dolayı bu tarihî günde, nasıl bu hükümet işe başlarken bu yollara sapmamasını tembih ettiysek, beş aydan beri de üzerimize düşen görevi ifa için her vesileyle bu yanlış hareketleri tekrar tekrar kendilerine ve aziz milletimize duyurmaya gayret ettiysek, bugün de aynı görevimizi yapıyoruz ve huzurlarınızda tarihî bir görevi ifa etmek üzere bakınız şunu açıkça açıklıyorum:
Bu AP azınlık Hükümeti, AET`ye giremezsiniz; bir. Açıkça ifade ediyorum, İran`a ambargo koyamazsınız; iki.
Üsleri İslam âlemi aleyhine kullanamazsınız; üç. Gizli CENTO yapamazsınız; dört.
Kesinlikle ve açıklıkla Yüce Parlamento`nun -huzurunda tespit ediyorum.
Ahmet Sayın (Burdur Milletvekili) – Şov yapıyorsun, şov. Ayıp
Necmettin Erbakan (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, bakınız, şu hükümetten faydalı bir iş yapmasını beklemiyoruz; bari, bozmayın, kırmayın, dökmeyin; rica ettiğimiz budur. (MSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bütün bu meseleler, bu iç ve dış meseleler geliyor bir yerde toplanıyor. Ne zaman, aziz arkadaşlarım,.şu milletimiz millî çözüme inanan bir hükümete kavuşacak; iş burada toplanıyor. Dış güçlerin cirit attığı böyle bir devirde, her şeyden önce, dış politikada güçlü olmak için içeride güçlü olmaya mecburuz.
Ondan dolayıdır ki, parlamenter arkadaşlarım, hepinizden rica ediyorum; gelin, millî çözüme inanan bir cumhurbaşkanını bir an evvel seçelim; bir. Millî çözüme inanan yeni bir hükümeti elbirliğiyle kuralım; iki. Türkiye`yi bir an evvel güçlendirelim; üç.
Hepinize Millî Selamet Grubumuz adına selamlarımızı, hürmetlerimizi sunuyorum. Cenabı Hak, aziz milletimize saadet ve selamet versin.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbakan.
(Görüşmeler devam ederken, Prof. Dr. Necmettin Erbakan, sataşmadan dolayı söz almıştır)
Necmettin Erbakan (Konya) – Muhterem Başkan, Yüce Parlamento`nun muhterem üyeleri; biraz evvel burada açıklama bahanesiyle kürsüye gelip konuşma yapmış olan Dışişleri Bakanı
Sayın Erkmen`in konuşması esnasında, isim de zikrederek, yapmış olduğu sataşmalara cevap vermek için söz rica ettim. İçtüzüğün …
BAŞKAN – Sayın Erbakan, bir dakikanızı rica edeceğim. Gayet kısa olması şartıyla zatı âlinize söz verdim. NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yalnız, bu arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bizim konuşmamızdan niçin bu kadar korkuyorlar acaba?
Önce, şunun tespitinde yarar görüyorum: Biraz evvel, sataşma bahanesiyle Dışişleri Bakam buraya çıktı ve açıklama yapacağım adı altında yapmış olduğu konuşmada, isim de zikrederek, birtakım sataşmalarda bulundu. İçtüzük hükümleri mucibince, bu sataşmalara karşı cevap verme hakkımıza müsaade etmesinden dolayı Sayın Başkan`a teşekkür ediyorum.
Yine, Dışişleri Bakanı`nın deminki konuşması esnasında, televizyona poz vermek vesaire gibi, şu Yüce Meclis`e yakıştırılmayacak birtakım tavsifleri karşısında Yüce Meclis`in hakkını korumak üzere Sayın Başkan`ın biraz Önce yaptıkları ihtar münasebetiyle de tekrar Sayın Başkan`a teşekkür ediyorum.
Muhterem arkadaşlarım, biraz evvel Dışişleri Bakanı Sayın Hayrettin Erkmen buraya geldiler ve konuşması esnasında, ülkemizin fevkalade ehemmiyetli meseleleri hakkında serde dilmiş olan birtakım fikirlerden istifade edeceklerine, bunları “gayri ciddî” gibi kelimelerle tavsif etmeye kalktılar. Bu esnada, kendileri, ayrıca “Ben sizin için söylemiyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi`ne resmî beyanda bulunmaya mecburum” diyerek, Yüce Parlamento`nun üyelerini bir kısmını itham altına, ikinci sınıf insan şeklinde görmeye kalkıştılar ve burada, Parlamento`da “televizyona poz verme” gibi birtakım tabirler kullanmaya kalkıştılar. (AP sıralarından “Doğru” sesleri) Bunlar, açıkça, sataşmadır; bu münasebetle, burada söylenmiş olan bu sözler hakkında kendilerine layık oldukları cevabı vermek bizim için bir vazifedir.
Başkan – Sayın Erbakan, bir dakikanızı rica edeceğim.
Zatı âlinize sataşmadan dolayı söz vermedim; zira, ben, Sayın Bakana gerekli cevabı Başkan olarak verdim. Zatı âlinize, yalnız, Sayın Bakanın yaptığı konuşmalardaki açıklama için söz verdim ve onun da kısa olmasını rica ediyorum.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Şimdi, bakınız, siz, bu sataşmalardan bir tanesine cevap verdiniz. “Gayri ciddî” sözünü Sayın Bakan`ın kendisine aynen iade ediyorum. Bununla ve yine demin yapmış olduğu konuşma esnasında “Ben sizin için bu konuşmaları yapmıyorum, resmî beyanda bulunmuyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisinde resmî beyanda bulunmam lazımdır” diye şu Parlamentonun bazı üyelerine yapmış oldukları hakareti de kendilerine huzurlarınızda iade ediyorum (MSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ve buraya çıkıp bu hususta bu Parlamentonun her bir üyesinden özür dilemedikleri takdirde, kendilerine bunu şöyle iade ediyorum: Biz de, buradaki bu konuşmaları, Sayın Bakanın şahsını adam yerine koyduğumuz için yapmıyoruz. (MSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AP sıralarından gürültüler) Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına olan saygımız ve hürmetimizden dolayı yapıyoruz. Bunu çok iyi bilsinler. (AP sıralarından gürültüler)
Güngör Hun (Sakarya Milletvekili) – Yazıklar olsun Sayın Başkan size
Başkan – Sayın Erbakan…
Necmettin Erbakan (Devamla) – Şimdi, yaptıkları bu konuşma dolayısıyla, kendilerine karşı bu görevi ifa ettikten sonra..,
Güngör Hun (Eskişehir Milletvekili) – Yazıklar olsun Sayın Başkan size
Necmettin Erbakan (Devamla) – Şimdi, işaret buyurduğunuz açıklamaya geliyorum.
Bakınız, demin kendileri buraya çıktılar, yapılan izahları tahrif etmeye kalkıştılar. (AP sıralarından gürültüler)
Muhterem arkadaşlarım, biz, meseleyi şöyle vazettik: “Vaktiyle Kore`ye bir Komünist tecavüz olduğu zaman, Kore`ye asker gönderildi de niçin Afganistan`a şimdi asker gönderilmek düşünülmüyor” dedik. “Efendim, Birleşmiş Milletler kararı varmış.” Biz daha önce bu kürsüde konuştuk “İslam Konferansı`na giderken, bütün Müslüman ülkelerle beraber bu tecavüzü defetmek için elbirliğiyle karar alınız” dedik. Ne o karara uydular ne de burada serdedilmiş olan fikirleri layıkı veçhile, dikkatle takip etmedikleri anlaşılıyor; bir.
İkincisi “Efendim, Ortak Pazara biz her türlü hazırlığı yaparız, Yüce Meclis`in huzuruna geliriz; kabul etmezseniz, etmezsiniz.” Bu nasıl demokrasi muhterem arkadaşlarım? Şu Meclis`in kabul etmeyeceği bir şeyi hangi hakkı salahiyetle, izharla gider yaparsınız?
Geçen seferki konuşmamızda burada açıkladık, dedik ki “Bu kadar büyük temel meselelerde, önce Meclis`te geliniz,istişare ediniz, Ortak Pazar`a gidiyorsunuz, nasıl hareket edeceğinizde Meclis`in fikrini sorunuz” Esasen, bu Meclis zorla kendilerini burada konuşmaya getirmese, hiçbir zaman Meclisin huzuruna gelip izahat vermek ihtiyacını duymamaktadırlar.
Bakınız, üsler hakkındaki anlaşmayı, bir ay geçti, sırf bugün burada konuşma yapılacağı için, dün getirip Meclis`e teslim ettiler. Bir aydan beri niçin, Parlamento`nun tasdik etmesi lazım gelen bir anlaşmayı getirip bu Parlamento`ya teslim etmediniz? Bunların hepsinden gereken derslerin çıkarılması lazım gelir.
Başkan – Sayın Erbakan, lütfen, bağlayınız efendim.
Necmettin Erbakan (Devamla) – Sayın Başkan, bu Parlamento`ya bu hükümetin gereken saygıyı göstermesi lazımdır, ülkenin temel meselelerinde Parlamento`nun ve milletin arzusu doğrultusunda hareket etmesi lazımdır, birtakım emrivakiler karşısında ülkeyi ve Parlamento`yu bırakmamaları lazımdır.
Bu açıklamaları yapmamıza müsaade ettiğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (MSP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

 



 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi