BAŞKANLIK (Kum)PASI VE Kendi Kalemize GOL KRALLIĞI
Ülkemizin 2015 yılı itibariyle külçe altın rezervlerinin yüzde 76’sı İngiltere’ye rehin bırakılmıştı. Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler, ikinci Dünya Savaşı sonrasındaki iki kutuplu dünyada, güvenlik kaygılarıyla biraz da baskıyla fiziki altın varlıklarını, ABD ve İngiltere’nin altın mahzenlerine emanet bırakmıştı. Daha doğrusu ABD ve İngiltere bu altınları zorla alıp depolamıştı. Birçok devlet şimdi çok kutuplu dünyanın değişen güvenlik şartlarına ve stratejik menfaatlerine bağlı olarak külçe altınlarını geri almaya uğraşmaktaydı. Türkiye’nin ilk uluslararası ekonomi dergisi Derin Ekonomi, Şubat 2017 tarihli 21’inci sayısında emanet altınların akibetini mercek altına almıştı. 2008’de patlak veren ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada ABD’ye karşı güvensizliğe neden olan finansal krize kadar sorgulanmayan altın emanetçiliği, bugün artık kaygılara yol açmıştı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 2015 sonu verilerine göre, 118,6 tonu TCMB’nin kendi malı, 400 tonu bankaların ve finansman şirketlerinin ayırdığı zorunlu karşılık altınları olmak üzere 518,6 ton altın rezervi bulunmaktaydı.
Türkiye Altın Rezervinin Yüzde 76’sı İngiltere’de, %6’sı Amerika’daydı!
2011’den bugüne kadar TCMB’nin kendi malı olan altın miktarı aynı kaldı, bununla beraber bankalardan yaklaşık 400 tonluk zorunlu rezerv kabul ederek toplam rezervini yaklaşık 4,5 kat yükseltti. Türkiye altınlarının 3’te 2’si İngiltere’de bulunuyor. 2014 sonunda toplam altın rezervinin yüzde 87’sini İngiltere Merkez Bankası’nda saklayan TCMB, 2015’te zorunlu karşılıklardan gelen yeni altınları burada tutmak yerine Borsa İstanbul bünyesindeki altın deposuna aktarmaya başlamıştı. Böylece, 2015 itibariyle TCMB altın rezervinin yüzde 76’sı (Bakan Mehmet Şimşek’in itirafıyla tam 450 tonu) İngiltere Merkez Bankası’nın kasalarında, yüzde 11’i Borsa İstanbul emanet sandığında, yüzde 7’si kendi kasasında, yüzde 6’sı ise ABD’de FED’in deposunda saklanmaktaydı. Yani Türkiye’nin bütün altın rezervinin %82’si İngiltere ve ABD kasalarında, %11’i küresel sermaye güdümlü İstanbul Borsasında ve sadece %7’si Merkez Bankasında bulunmaktaydı. İşte işbirlikçi AKP iktidarı ülkemizi bu noktaya taşımıştı. Yandaş yalaka Yeni Şafak gazetesi ise bu marazlı manzarayı: “Emanet altınlar yuvaya dönüyor!” şeklinde duyurmaktan utanmamıştı.[1]
Bir ara bankalar, “altın hesabı açıyoruz” diye vatandaşın yastık altındaki altınlarını sisteme çekmeye çalışmıştı. Sistemin gazeteleri ve televizyonları, “Altın hesabı zirve yaptı”, “Altın hesapları kabardı” gibi manşetler atmıştı! Mehmet Şimşek Maliye Bakanı iken Türkiye’nin 490 ton olan altın rezervinin 450 tonunun, İngiltere Merkez Bankası Bank Of England’da emanette olduğunu açıklamıştı. Duyarlı yazarlar, “Elde kalan son devlet varlıklarının, ‘Varlık Fonu’ adı altında elden çıkarılmasının, 450 ton altın olayıyla bir ilişkisi var mıdır?” diye sormuş, ama yanıt alamamışlardı. Anlaşılan Türkiye’nin 400 milyar doları aşan dış borcu karşılığında 450 ton altınımız İngiltere’ye rehin bırakılmıştı. Daha vahimi aslında “Merkez Bankası döviz rezervi” denilen paralar da İngiltere’ye yollanmaktaydı. Merkez Bankası eski başkanlarından Yaman Törüner, 2007 yılı Haziran ayında Milliyet’teki yazısında “Yabancılar (Siyonist sermaye baronları) bizden aldıkları 112 milyar doların, 80 milyar Dolarını Hazinemize ve borsamıza sıcak para olarak yatırır; böylece bizim paramızla havadan yüzde 22 faiz alırlardı. Bu hükümet (AKP) geldikten beri bu yolla, (2007 yılına kadar) sıcak paraya yaklaşık 90 milyar Dolar faiz ödemek zorunda bırakılmıştık. (Şimdi bu faiz miktarı 200 milyar Doları aşmıştı). İşte bu faizlerle, yani hiç para koymadan yabancılar bankalarımızı ve diğer önemli kuruluşlarımızı satın almışlardı. Almaya da devam ediyorlardı. Bu sebeple, ülkemize rekor derecede yabancı yatırımcı gelmesi sadece sömürü amaçlıydı” itirafında bulunmuşlardı.
Türkiye bu döngü içinde kendi parasını kredi olarak kullanmak için 60 milyar Dolara köklü kuruluşlarını satmıştı!
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…