Anasayfa Siyaset ve StratejiSİYASET VE STRATEJİ-MAKALELER BARIŞ VE BEREKET MEDENİYETİNDE DEVLET VE DEMOKRASİ

BARIŞ VE BEREKET MEDENİYETİNDE DEVLET VE DEMOKRASİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 264 Görüntüleyen

BARIŞ VE BEREKET MEDENİYETİNDE

DEVLET VE DEMOKRASİ

        

“Hatırla ki, Rabbin meleklere: Ben, yeryüzünde bir Halife yaratacağım.”[1] ayetinde ifade edildiği gibi insanlar, yeryüzünde Allah’ın halifesi, yani O’nun adalet ve saadet kurallarını uygulamakla yetkili ve yükümlü olan birer vekili, kefili ve temsilcisi makamında ve sorumluluğunda yaratılmışlardır.

Bu “Hilafet” sorumluluğunu ise insanlar; fert fert tek başına değil, ancak hepsinin ortak iradesiyle teşekkül edecek, organizeli ve otoriteli bir “merkezi mümessil” yani “Devlet” tarafından yerine getirebilirler. Bu nedenle Allah’ın halifesi fert değil, Devlet olmaktadır. Öyle ise Devlet, fertlerin şahs-ı manevisi ve temsilcisi konumundadır. Kur’an’daki birçok ayetlerden ve Peygamberimizin bazı hadislerinden; “Bizden olmak, yani kendi değerlerimize ve doğrularımıza inanmak ve uygulamak ve evrensel hukuk kurallarına bağlı kalmak” şartıyla Devlet ve Hükümetlerin, halkın iradesine yani onların hür tercihi ve seçimi ile “Emaneti teslim ettiği ehil temsilcilere (Milletvekillerine)” dayanması gerektiği anlaşılmaktadır. Ve zaten bu tür bir yönetim şeklinin Yunancası Demokrasi, Arapçası ise Cumhuriyet olmaktadır.

Haydarabad Üniversitesi eski Profesörlerinden Harun Han Şirvani de; “Allah’ın hilafetini ancak toplum adına oluşturulan bir demokratik devletin temsil edebileceği” gerçeği üzerinde durmaktadır.

“İslam akidesine göre, hiçbir kimse otokrat (müstebid, mutlak hükümdar) olamaz. Siyasi iktidarın asıl dayanağı, vekâlet ve velâyettir ve bu anlamda hükümetin şüphesiz halka karşı sorumlu olması gerekir. Bunun dışında hiçbir şahıs ve zümre için mutlak mülkiyet ve hâkimiyet hakkı yoktur. Zira her şeyin gerçek sahibi Allah’tır. Dünyaya dönük anlamıyla da Allah’ın halifesi olan insanların toplamı ve onların tabii temsilcisi devlet ve bunu emanet olarak yüklenen hükümet olmaktadır.”[2]

Ve yine Mevdudi: “Her kim O’nun (Allah’ın) halifeliğini ve naibliğini üzerine alırsa o kimse, Kur’an’ın ruhuna uygun (evrensel hukuk kurallarına ve temel insan haklarına göre) ülkeyi yönetip, işleri buna göre idare edecektir.”[3] diyerek, Hilafetin devlet ve hükümete ait bir görev olduğunu savunmaktadır.

Bazı İslam âlimleri de; “Allah’a ve Resulüne itaat ediniz” mealindeki ayetlerden “Adil devlete ve hükümete itaat ediniz” anlamını çıkarmakta, ekonomik ve siyasi dünya düzenine ve adalet disiplinine dönük olarak, “Allah’a itaat” yerine Devleti, “Resule itaat” yerine de Hükümeti koymaktadır.[4]

Bu tespit ve tefsir “Benim tayin ettiğim kimselere itaat Bana itaattir. Bana itaat ise Allah’a itaattir.” Mealindeki Hadis-i Şeriflere ve “Ey iman edenler! Allah’a itaat ediniz… Resule ve sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz…”[5] şeklindeki Ayet-i Kerimelere de uygun bulunmaktadır. Yoksa, “Aman bunlar devleti ilahlaştırıyor, hükümeti peygamber yerine koyuyor!” gibi bir itiraz yanlıştır ve iftiradır. Çünkü biz zaten, kutsal devlet değil sosyal devlet, patron devlet değil hizmet eden devlet anlayışını savunmaktayız.

Ancak, Kur’an’ın ruhuna ve aklın nuruna göre mümkün ve münasip olan bir yorumla, hâşâ Rububiyyet ve Nübüvvet makamında değil, ama hilafet ve temsiliyet maksadıyla “Allah’a ve Resule itaat ediniz” ayetlerindeki “Allah” kelimesi yerine Devlet, “Resul” kelimesi yerine de Hükümet koyulursa, o takdirde günümüzdeki ekonomik ve siyasi tıkanış ve tükenişlere karşı yeni ve yeterli çözümler üretme imkânı bulunacaktır. Hem İslami hem de insani olacak bu türlü ilmi yorumlara “Dinimizi yozlaştırıyorlar, itikadımızı bozuyorlar” gibi safsatalarla saldırmak aslında yanlıştır ve yobazlıktır.

 

..

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi