AYET VE HADİSLERİ YORUMLAMA VE MEAL YAZMA ÇABAMIZ VE AMACIMIZ
Yakın arkadaşlarımızdan ve saygın dostlarımızdan yeni bir Kur’an’ı Kerim meali hazırlamamız konusunda sıkça talep ve tavsiyeler gelmekteydi. Ancak yüksek bir marifet ve ehliyet isteyen ve ağır bir mesuliyet gerektiren böyle bir teşebbüse hem cesaret edememiş hem de yoğun kitap çalışmaları, dergi yazıları ve Milli Çözüm internet sitesi güncel yorumları nedeniyle, uzun zaman ve araştırma gerektiren böylesine ulvi ve ilmi bir çalışma fırsatını henüz kader bize vermemişti. Ne var ki başta sevgili Necmettin Musa kardeşim ve çok değerli Konya Milli Çözüm ekibi, yaklaşık elli yıllık gayret sürecimizde, farklı kitap ve dergilerde yer alan ayetlere verdiğimiz mealleri derleyerek önemli bir hizmete öncülük etmişlerdi.
Aynı ayetlere, değişik yerlerde ve ayrı vesilelerle verilen; kelime dizimi ve cümle biçimi olarak farklı gibi görünen meallere dikkatlice bakıldığında; aslında mana ve maksat olarak aynı mesajın sunulmaya çalışıldığı sezilecektir. Ve zaten Üstat Bediüzzaman’ın o güzel tespitleriyle: “Kur’an’ı Kerim ayetlerinin genel ve temel hakikatleri yanında; bir de her asra, her olaya, hatta her insana bakan ayrı işaret ve hikmetleri bulunduğu da” bir gerçektir. Bu nedenle farklı hadiseler ve hedefler karşısında ve farklı ortam ve ihtiyaçlar durumunda, genel anlamı ve ahkâmı aynı kalmak şartıyla, aynı ayetlerin değişik biçimlerde izah edilmesi ve farklı hikmetlerine dikkat çekilmesi doğal ve normaldir. Çünkü Kur’an ayetleri Allah’ın bir mucizesi ve merhameti olarak, her olay hakkında sanki o an yeniden nüzul etmektedir. İşte bu nedenledir ki, Kur’an’ı Kerim hep terü tazedir, asla eskimeyen yenidir; bütün zaman dilimleri, teknoloji gelişmeleri ve medeniyet merhaleleri hep Onun gerisinde ve gölgesindedir.
Hz. Peygamber Efendimiz gönderilinceye ve Kur’an’ı Kerim indirilinceye kadar, temel kaynağı ve maksadı aynı olan şeriatların değişme süreci ve bunun için yeni bir peygamber gönderme gereği görülmekte, ama İslamiyet’le artık içtihatların değişme dönemine girilmektedir. Böylece insanlık ailesi artık kemale ermiş kabul edilerek, Kur’an’ın temel prensiplerinden ve Resulullah’ın sahih sünnetinden yararlanarak, içtihat yöntemiyle, yeni ve yeterli sistemler oluşturma evresine geçilmiştir.
Başka bir ifadeyle, insanlığa yeni bir Peygamber ve yeni bir Kitap gönderme ihtiyacı, İslamiyet’in getirdiği İçtihat Müessesiyle karşılanıp giderilmekte; Mücedditler, Müçtehitler ve Mürşidi Kâmiller öncülüğünde İslam kaynaklı yeni medeniyet projeleri üretilmektedir. Bunun için de, ayet ve hadislerin, çağımızın ekonomik, sosyal, siyasal ve ahlaki sorunlarının çözümüne yönelik delil ve işaretlerinin araştırılıp bilinmesi gerekir. Bu noktada Arapça bilmek kadar Allahça bilmek te önemlidir. Yani ayet ve hadislerdeki, Allah’ın ve Resulüllah’ın asıl maksadını, marziyatını (razı oldukları sonuçları) sezmeden, yaratılış amacını ve imtihan sırrını bilmeden ve insanlığın sorunlarına ve sorumluluklarına dair yeni çareler ve çözümler üretmeden; Kur’an’ı Kerim’i ve mealini-tefsirini sadece vaaz ve nasihat etme gayesiyle okumak asla yeterli değildir. Bir ara 40 gün kadar süren planlı bir seminer ve sohbetle Adil Düzen projelerini, Ezher talebelerinden ve öğretim üyelerinden müteşekkil, seçkin bir ekibe aktardığımız Kahire’de, bu orijinal bilgileri Arapçaya çevirip kendi Hocalarına nakleden kardeşlerimize yöneltilen:“Bu çok yüksek ve örnek prensip ve projeleri nasıl ve hangi metotla üretiyorsunuz?” sorusuna, “Elbette Arapçayı, temel İslami kaynakları ve ilmi kuralları bilmek yanında, bir de asıl “Allahça”yı, yani Cenabı Hakkın Kur’an ayetlerindeki amacını, mesajını ve çağımızın sorunlarına dair hangi çözüm yollarını barındırdıklarını araştırıp öğrenerek” yanıtı onlar tarafından da beğenilmişti. İşte bu konuda, bize “Allahça”yı öğreten, günümüzün sorunlarını Kur’ani metotlarla aşma yöntemini benimseten Aziz Erbakan Hocamızı da rahmet ve minnetle anmamız gerekirdi.
“Biz hiçbir Resul-Elçiyi, kendi kavminin dilinden başka (onlara yabancı bir lisan ile) göndermedik ki; onlara (ilahi gerçekleri, dünyevi ve uhrevi mes’uliyetlerini ve her türlü sorunlarını çözme yöntem ve prensiplerini) açıkça beyan edip (bildirsin)”[1] ayeti farklı kavimlere mensup mü’minlerin ve ayrıca merak edenlerin, kendi dilleriyle okuyup anlayacakları Kur’an meallerine ihtiyaç göstereceklerini belirtmektedir ve meal yazmanın meşruiyetine bu ayet delil gösterilmiştir. Sorunlarımızı ve sorumluluklarımızı tespit, teşhis ve tedavi niyetiyle ve tebliğ gayretiyle, hazırlayıp hatırlattığımız ayet ve hadis meallerindeki doğrular ve hakikat mesajları elbette Cenabı Rabbimize; ama yanılmalar ve yorumlardaki hatalar ise kendi nefsimize aittir. “İyi niyetle ve İslami hassasiyet ve prensipler çerçevesinde ortaya konulan kanaatlerde (ilmi içtihatlarda); isabet edilirse iki sevap, hataya düşülürse yine bir sevap alınacağını belirten ve ümmetini böylece cesaretlendirip teşvik eden Hz. Peygamber (SAV) efendimizin bu müjdeleri ve manevi garantileri, ümit ve temenni ederiz ki, inşallah bizim için de geçerlidir.” Yüce Rabbimiz şahittir ki, kendi rızasını kazanmak ve hak nizamını hâkim kılmak üzere, Kur’an’dan anladıklarımızı, sadık dostlarımızla ve başka insanlarla paylaşıverip, onların huzur ve hidayetine hizmet dışında bir gayemiz ve gayretimiz mevcut değildir. Bu konuda hatalarımızı, noksanlarımızı ve yanlışlarımızı bize bildirenler ise her türlü saygıyı ve şükranı hak etmişlerdir ve hayırla yâd edileceklerdir. Aksine bilgiçlik taslamaktan ayet ve hadisleri keyfince yorumlayıp çarpıtmaktan Allah’a sığınmamız ve haddimizi aşmamamız gerekmektedir ve bu aciz kardeşiniz de bunun bilincindedir; “Bildiklerinin âlimi ve amili, bilmediklerinin ise talibi (öğrenme gayretlisi) olmak” asıl prensibimizdir.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…