AYET VE HADİSLERDEN HÜKÜM ÇIKARMANIN (İÇTİHADIN) TEMEL PRENSİPLERİ
Kur’an-ı Kerim, hem hayat kaynağımız ve huzur kurallarımız; hem de imtihan programımızdır. Hz. Peygamber Efendimizin Hadisi Şerifleri ve Sünneti ise, “Kur’an’ı nasıl anlamamız ve nasıl uygulamamız gerektiği” sorularının yanıtlarını barındırmaktadır. Bütün ayet ve hadislerde iki temel unsur vardır: 1- Amaç. 2- Araç.
1- Amaç: Ayeti kerimelerdeki emir, nehiy ve tavsiyelerin esasını ve temel kısmını bu “Amaç”lar oluşturmaktadır. Ayet ve hadislerdeki “amaç”ları kavramadan, bunları doğru anlamak ve yorumlamak imkânsızdır.
2- Araç: Ayet ve hadislerdeki “amaç”lara ulaştırıcı örnek ve yöntemler ise “Araç” konumundadır. Bu “araç”ların, “amaç” yerine konulması durumunda, yararsız hatta tahripkâr “içtihat”lar ve “fetva”lar ortaya çıkmaktadır.
Asla unutmayalım ki; İslam boş laf ve laklaka (anlamsız ve yararsız söz kalabalığı) değil, Hak ve hakikat dinidir. İslam edebiyat değil, icraat dinidir. Beylik ve bayat fetvalar değil, canlı hayat dinidir. İslam; şekilci kılıklar ve kalıplar değil, içtihat ve ıslahat dinidir. Bizim Dinimiz, temel esasları ve genel hususları ortaya koyup, şartlara ve ihtiyaçlara uygun “doğru”ları ve fetvaları ilim ve hikmet ehline bırakmıştır. Çünkü Kur’an ve Sünnetin değişmeyen ve eskimeyen “hüküm”leri HAK’tır; ama bunlara dayanarak çıkarılan, akli, ilmi ve vicdani içtihat ve kanaatler “doğru” sonuçlardır. HAK; asla değişmeyen mutlak esaslardır. DOĞRU ise, şartlara ve ihtiyaçlara göre değişebilen fetvalardır. Bu nedenle, şimdiye kadar pek gündeme getirilmeyen ve dikkat çekilmeyen, “ayet ve hadislerdeki AMAÇ ve ARAÇ kısımları” büyük bir önem taşımaktadır.
İçtihat kavramı ve kuralları
Bilindiği gibi içtihadın sözlük anlamı; meşakkatli, külfetli, zor ve zahmetli bir işi halletmek ve olumlu bir netice üretmek üzere bütün gücünü sarfederek ceht ve gayret göstermektir.
Terim anlamı ise; Net, kesin ve açık delillerle sabit olmayan durumları, Nakli ve Akli delillere uygun olarak ortaya çıkarma konusunda bütün gayretini ve yeteneğini sarf etmektir. Yani, Kur’an’ın sarih ayetleri, Resulüllah’ın sahih hadisleri ve icmanın külli kaideleri ile yeni sorunları çözme girişimidir.
Kur’an-ı Kerim, ezeliyetten gelen ve ebediyetten haber veren bir denizdir; sonsuz bir feyiz ve rahmet hazinesidir. O’nun hikmet ve esrarı nihayetsizdir. Her asrın âlimleri anlayışları oranında O’ndan hisselerini alıverecek ve bu durum kıyamete kadar da devam edecektir. Ümmet-i Muhammed (ASM) Asrı Saadet’ten günümüze O’nun bereketine mazhar olmuşlar, maddeten ve manen Kur’an’dan istifadeler etmişlerdir ve edeceklerdir. Kur’an-ı Kerim, özet hâlinde ve ince nüktelerle doludur; birçok prensip ve kaideleri, esas ve usulleri ihtiva eden tükenmez bir kaynak yerindedir. Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
“(Ne var ki) Gaybın (bütün) anahtarları (şifreleri ve projeleri) Allah’ın katındadır. Onları Allah’tan başkasının bilmesi (imkânsızdır. Sadece seçtiği nebilerine ve velilerine dilediği kadarını gösterip aydınlatır.) O, karada ve denizde (büyük küçük) ne varsa hepsini bilip durmaktadır. O’nun ilmi (ve iradesi) dışında bir yaprak bile dalından kopmamaktadır. O, yerin (derin ve gizli) karanlıkları içindeki (en küçük bir tohum) tanesini bile bilip (her şeyi kudret avucunda tutmaktadır). Yaş ve kuru (DNA hücrelerinden galaksilere kadar âlemde) ne varsa her şeyin (plân ve programı) bir Kitabı Mübin’de kayıtlıdır. (Allah’ın sonsuz ilminde ve İlahî bilgi merkezinde saklıdır).” (En’am: 59)
Bediüzzaman Hazretleri bu ayeti şöyle tefsir etmişlerdir:
“Bir kavle göre Kitab-ı Mübin, Kur’an’dan ibarettir. Yaş ve kuru, her şey içinde bulunduğunu, bu âyet-i kerime beyan etmektedir. Evet, her şeyin ve her meselenin halline ait bir örnek Kur’an’ın içinde bulunduğunu Allah haber vermektedir. Fakat herkes, her şey O’nun içinde göremeyebilir. Zira muhtelif derecelerde beyan edilmiştir. Bazen çekirdekleri, bazen nüveleri, bazen icmalleri, bazen düsturları, bazen alâmetleri; ya sarahaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhamen, ya ihtar tarzında bildirilmiştir. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur’an’a münasib bir tarzda ve iktiza-yı makam münasebetinde şu tarzların birisiyle ifade edilmiştir.”
Çünkü bu İlâhî hazinede, beşeriyetin kıyamete kadar karşılaşacağı bütün meseleler sarahaten yani açık ve net olarak bulunsaydı, mevcut Kur’an’ın binlerce misli kadar bir kitap olması gerekirdi. İmam-ı Şa’rânî’nin buyurduğu gibi: “Eğer Peygamber Efendimiz (ASM) Kur’an-ı Kerim’deki icmalleri yani toplu, öz ve kapalı olarak bir arada bulunan ilimleri açıklamasaydı, Kur’an-ı Kerîm tam istifade edemeyeceğimiz ifadeleri üzere kalırdı. Aynı şekilde, müçtehid din imamları, Sünnette bulanan icmalleri (hadislerdeki kısa ve kapalı hikmetleri) açıklamasalardı, Sünnet (ve hadislerin çoğu) kendi özet hâliyle kalırdı.”
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…