“ARAP BAHARINA” BOP PENCERESİNDEN BAKMAK!..
Aldığımız duyumlara göre, Mısır’daki Askeri Konsey, bizim mevcut Anayasamızı isteyip Arapçaya tercüme ettirmiş, yapılan değişiklik ve düzenlemeleri ve AKP’nin tecrübelerini de dikkate alarak, yeni Mısır anayasasını hazırlama çalışmaları başlatılmıştır.[1] Yani Arap Baharı, BOP’un yeni bir aşamasıdır.
Bu arada bizdeki AKP hükümeti ve Cemaat gibi, şimdi Mısır’da da “İhvanı Müslümin’i-Müslüman Kardeşler’i” ılımlaştırma ve Siyonist dünya düzeniyle uyumlaştırma çabaları yoğunlaşmıştır. Sözde ve zahirde, İsrail ve ABD’ye atıp tutan, ama özde ve fiilde İsrail’in çıkarlarına, Amerika’nın küresel ve bölgesel politikalarına uygun davranan bir “ılımlı ihvan” hazırlıkları son aşamadadır. Muhammed Mursi’nin kazandığı seçim sonuçlarını, önce erteleme ve “istersek iptal ederiz” tehdidiyle gözdağı verme, ardından “unutma, seni halk seçti, ama cumhurbaşkanlığı makamına biz getirdik” pozisyonlarına girme senaryoları, bu tezgâhın birer parçasıdır.
Muhammet Mursi, Cumhurbaşkanlığını kazandıktan sonra Tahrir Meydanında yaptığı konuşmada, İsrail ve ABD’yi ağzına bile alamamıştır. Hatta Askeri Konseyi bile açıkça eleştirmekten sakınmıştır. Mursi “Mısır’a yönelik saldırıların yanıtsız kalmayacağı ve hiçbir ülkenin taşeronluğunu yapmayacağı” gibi imaen konuşmak zorunda kalmıştır. Üstelik Muhammet Musri, ne İsrail’le yapılan Camp David anlaşmasına ve ne de Gazze ablukasına bir kelime olsun değinmeyerek, halkını ve kendisine umut bağlayanları hayal kırıklığına uğratmıştır.[2]
Kürtçü ve AKP destekli ideolü Kemal Burkay’ın: “Suriye 1-Sünni bölgesi, 2- Nusayrı-Hıristiyan bölgesi, 3- Kürt bölgesi diye üçe ayrılacaktır” itirafları üzerinde nedense hiç durulmamıştır.
Suriye’nin stratejik önemi ve tarihi mirası
“Suriye, Ortadoğu bölgesinin en önemli stratejik konuma sahip bulunmaktadır. Suriye’ye hâkim olunmadıkça hiç kimse gerçek anlamda Ortadoğu’ya hâkim olamayacaktır. Tarih boyunca tüm büyük imparatorluklar, Suriye için savaşmışlardır. Örneğin dünyanın ilk yazılı antlaşması olan Kadeş antlaşmasının konusunu da Suriye oluşturmaktadır. Hitit ve Mısır’dan başlamış, Romalılar, İslam devletleri, Osmanlılar ardından Fransız ve İngilizler burası için mücadele yapmışlardır. Anadolu’nun güvenliği Suriye’den başladığı gibi Mısır’ın güvenliği de Suriye’den başlamaktadır. Suriye’ye egemen olan bir güç, bu iki bölgeyi de tehlikeye sokacaktır. Filistin bölgesinin ve Kudüs’ün güvenliği de Suriye’den başlamaktadır. Selahattin Eyyubi, Mısır ve Suriye’ye egemen olduktan sonra ancak Kudüs’ü haçlılardan kurtarmıştır. Bu iki bölgeye egemen olan güç Filistin’e egemen olur. Bugün Yahudilerin arzı me’ud yani vaad edilmiş topraklar kavramı aslında dini olmaktan çok stratejik bir durumu hatırlatır. Filistin’de kalıcı olmak isteyen bir devlet Fırat ve Nil arasındaki toprakları elinde bulundurmak zorundadır. Ya doğrudan veya dolaylı olarak bu bölgeyi egemenliğine almadığı sürece Filistin’de barınması imkânsızdır.
Haçlılar bile Kudüs’e sefer düzenlediklerinde önce Suriye bölgesinin stratejik noktalarını almış, ardından Kudüs’ü kuşatmışlardır. Hatta Urfa’nın Müslümanların eline geçmesi üzerine Kudüs tehlikeye düştü diyerek ll. Haçlı seferi yapılmıştır.
Günümüze gelindiğinde de durum aynıdır ve Suriye stratejik konumunu hala korumaktadır. Suriye İslam dünyasının Stratejik merkezi olmak yanında Arap ve İslam dünyası açısından dini, kültürel ve entelektüel merkezi konumundadır.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…