Anasayfa Genel AMERİKA’NIN TAHRİBATI VE TSK’NIN TAVRI

AMERİKA’NIN TAHRİBATI VE TSK’NIN TAVRI

Yazar: yonetici
0 Yorum 254 Görüntüleyen

AMERİKA’NIN TAHRİBATI VE TSK’NIN TAVRI

 

Erdoğan’ın izinde olduğu Özal darbecilere kalbi şükranlarını sunmaktaydı!

Başbakan Erdoğan’ın sık sık “devamıyız” diye gurur duyduğu ve afişlerinde birlikte fotoğrafını koyduğu Özal’ın 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren’e darbe yaptığı için teşekkür mektubu yazdığı ortaya çıkmıştı. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun yaptığı çalışmalar kapsamında ortaya çıkan belgelere göre, Turgut Özal’ın, Kenan Evren’e darbe yaptığı için teşekkür ettiği mektupta, 12 Eylül’ü gerçekleştirdiğiniz için en kalbi şükranlarımı arz ediyorum” dediği anlaşılmıştı.

“www.gercekgundem.com”un ortaya çıkardığı belgede: Özal, Kenan Evren ve arkadaşlarına, darbenin dördüncü yıldönümünde:

“Sayın Cumhurbaşkanım, Memleketi büyük bir badireden kurtararak tekrar Atatürkçü bir görüşle demokratik sisteme geçirmekteki büyük hizmetiniz hiçbir zaman unutulmayacaktır. Bu vesile ile zat-ı âlilerine ve muhterem Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerine 12 Eylül’ün dördüncü yıldönümünde kalbi şükranlarımı arz ediyorum.” Şeklinde şükranlarını sunmuşlardı. Çünkü Özal’a iktidar yolunu açan 12 Eylül cuntasıydı. Şimdi Recep Erdoğan’a bugünkü fırsatları sunan da 28 Şubat tezgâhıydı.

ABD’li Siyonist stratejistler neden Türkiye’ye yoğunlaşmıştı?

 

Siyonist merkezler ABD, AB bütün gücüyle Türkiye’ye odaklanmıştı. Başbakan Erdoğan’ı ilk keşfeden ABD Ankara büyükelçisi Morton Abromowitz ile her gittiği ülkeyi karıştırmış olan Eric Edelman rapor bile hazırlamıştı. “ABD Türkiye’nin iç politikasına daha fazla müdahale etsin” tavsiyesinde bulunmuşlardı. Türkiye’yi avuçlarında tutmak ve çıkarlarını korumak için CIA’sı, MOSSAD’ı, MI5’i, … hepsini devreye sokmuşlardı. Erdoğan “Meclis’e türbanın girmesinden” sonra Kızılcahamam kampında sık sık “Yeni Türkiye” ifadesini kullanmıştı, kurumlarda TC’lerin kaldırılma çabasının ardından bu “Yeni Türkiye” vurgusu anlamlıydı. Türk Ordusuna yönelik yıpratma operasyonları ortadaydı. Emekli General Haldun Solmaztürk’ün deyişiyle “Türk Ordusu Türkiye’de bir güç olmaktan çıkarılmaktaydı.” Askerler kışlada ve karakolda oturmakta. PKK’lıları görünce neredeyse kafasını çevirmek zorunda bırakılmaktaydı. Ergenekon gibi “tahmini ve tahayüli” değil, 28 Şubat gibi “fiili” bir darbenin sanıklarının peş peşe tahliyesine Milli Görüşçülerin itirazı karşısında daha fazla kayıtsız kalınamamıştı. HSYK, yazılı bir açıklamayla aradan çekilip, tahliyelerde bizim dahlimiz yok diyerek sorumluluktan sıyrılmaya çalışmıştı. Peki o zaman bu kararları hangi odaklar almaktaydı?

28 Şubat Post-Modern darbesinin aktörlerinin bir bir serbest bırakılmasından, kamuoyu vicdanı rahatsızdı. 28 Şubat davasındaki çarpık işleyişin ve maksatlı tahliyelerin sıkça gündeme getirilmesine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) daha fazla sessiz kalamamıştı. HSYK Milli Gazete’nin manşetlerinin ardından  “Ne milli kamuoyunun yakından takip ettiği diğer davalarda ne de 28 Şubat davasında yargı yetkisini kullanan hâkimlere yönelik olarak tavsiye ve telkinde bulunması ya da yönlendirme yapması mümkün değildir”açıklaması yapılmıştı. Peki bu tahliyelerde HSYK’nın dahli yoksa kimin dahli vardı? ‘Siyasi irade mi, yoksa ‘başka merkezler mi, 28 Şubat davasını örtbas etmeye çalışmaktaydı?

Tahliyelerin arkasında hangi odaklar vardı?

Balyoz ve Ergenekon davalarındaki, uzun tutukluluk süreleri, müebbet hapisler ve sakız gibi uzayan bir süreç işletilirken, darbe yaptıkları tescillenen 28 Şubatçılar için ne yazık ki aynı özenden kaçınılmıştı. Darbeciler adeta nispet yaparcasına sırayla tahliye edilip serbest bırakılmıştı. Darbe iddialarını her gün çarşaf çarşaf haber yapan gazeteler ve kalemşörleri 28 Şubat davasında yaşanan garipliklere ilgisiz kalmışlardı. Türkiye tarihine post-modern darbe olarak geçen 28 Şubat’ı hiç olmamış farz edip, sosyal ve ekonomik yıkımlarını görmezden gelerek verilen bu kararların arkasında mutlaka bir irade vardı. HSYK bu açıklamasıyla o irade ben değilim demiş olmaktaydı. O zaman şu soruyu soruyoruz. Kamuoyu vicdanını yaralayan bu tahliyelerin arkasında kim vardı? Yapılan darbe, yapanların yanına kâr kalacaksa, o zaman Balyoz ve Ergenekon davalarında kopartılan o yaygara  sadece TSK’yı yıpratmayı mı amaçlamıştı?

Buna Kargalar Bile Güler

Darbeye teşebbüs ettikleri için çok sayıda kişi hakkında açılan Balyoz ve Ergenekon davalarındaki sanıkların tutuklu yargılamaları ve sanıklara verilen müebbet hapis cezaları tartışılmaya devam ederken, teşebbüsten öte açıkça darbe yapan kişilerin kaşla göz arasında serbest bırakılması, mide bulandırmıştı. Darbeye teşebbüse verilen müebbet hapis cezaları, bizzat darbe yapanlara neden uygulanmamıştı? Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alan bir darbenin yargılanma süreci bu kadar kısa zamanda nasıl sonlandırılmıştı? Bunu hangi eller ve ne maksatla yapmıştı? 28 Şubat davasındaki bu tutum Balyoz ve Ergenekon davalarındaki kararları da sorgulanır noktaya taşımıştı. Ne yani 28 Şubat darbesini cezaevinde tahliye bekleyen 5 kişi mi yapmıştı? 28 Şubat’ta kararan hayatlardan sadece bu 5 kişi mi sorumlu tutulacaktı? Buna kargalar bile kahkaha atardı. Yoksa sıra darbenin sivil ayaklarına ve ABD talimatlarına gelecek diye mi korkulmaktaydı?

Çetin Doğan’ın Silah Arkadaşlarını Suçlayan Yalman’a Sert Çıkışı Psikolojik Bir Telaşı mı Yansıtmaktaydı?

Eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan ile eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman arasındaki “Balyoz” tartışması kafa karıştırıcıydı. Tartışmaya son olarak eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de katılmıştı. Balyoz davasına dayanak gösterilen 5-7 Mart 2003’teki 1. Ordu Komutanlığı’nda yapılan Plan Semineri’nde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yalman’ın Milliyet Gazetesine yaptığı açıklamalardan sonra da dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök gazeteye açıklama yapmış, Yalman’ın söylediklerinin doğru olduğunu vurgulamıştı. Çetin Doğan’ın bu iddialara: “haberim yok diyorsa Kara Kuvvetleri Komutanlığı koltuğuna niçin oturdu?” sorusu yöneltmesi üzerine Yalman yeni bir açıklama yaparak, “o koltuğa layık olanlar oturur. Layık olmayanlar oturamaz” şeklinde yanıtlamıştı. Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın 28 Şubat davasının görüldüğü Ankara 13. Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda yazıp avukatı aracılığıyla gönderdiği açıklamada şunları vurgulamıştı: “Yalman’ın gerçek dışı beyanı: ‘plan seminerinde EMASYA planının görüşüldüğünü, seminere gönderdiği müşahit generalden öğrendiğini, bunun üzerine bu emre itaatsizliği sorgulamak ve ilgilileri ikaz etmek için 1. Ordu bölgesine gittiğini ve gereken ikazları yaptığını belirtmiştir.’ Bu talihsiz beyanın gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Yalman’ın bazı konularda hafıza kaybına uğradığı görülüyor. Hafıza kaybı, bir bakıma kişinin içgüdüsel olarak kendini koruma çabasından kaynaklanır. Geçmişle yüzleşmek güç ve cesareti olmayanlar için ‘değerli yalnızlığın’ hayaller içinde yaşamanın hayatta kalabilmek için yararlı olduğu da söylenebilir. Ancak unutulmaması gereken bu süreçte hafızalardan silenlerin yerine sanal dünyada fabrikasyonlar üretilmesi kişinin onulmaz bir hastalığa yakalandığının işaretidir. Biz bu tür hastalıklara yakalananlara kızmaz sadece acırız. Yalman’a acil şifalar dileğiyle birkaç hususu hatırlatmak isterim. Plan Semineri’nde EMASYA planının emrine rağmen görüşüldüğü iddiası mesnetsizdir. Yalman’ın ‘emre itaatsizliği sorgulamak ve ilgilileri ikaz etmek için 1. Ordu bölgesine gittiğim’ ifadesi en hafif tabirle hezeyandır.” 

 

..

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi