Amerika’nın Gizli İktidarı: ROCKEFELLER VE CFR KRALLIĞI
Başkan Wilson’ın Akıl Babası CFR Kuruluşuydu
20. yüzyılın başına gelindiğinde, Amerika’daki pek çok entellektüel, yayılmacı politikayı benimsiyordu. Ancak Amerikalıların bir bölümü, Püriten-Yahudi geleneğinden kaynaklanan yayılmacı politikaya karşı çıkıyor ve Amerika’nın da dünyanın hemen hemen bütün diğer ülkeleri gibi asıl olarak kendi sorunlarıyla uğraşması gerektiğini, başka toplumların içişlerine karışmak gibi bir “misyon” ya da hak sahibi olmadığını söylüyordu. Bu görüşü savunanlar “isolationist” (izolasyoncu), Amerikan yayılmacılığını savunanlar ise “internationalist” (uluslar arasıcı) olarak tanımlanıyordu. “İzolasyoncu”larla, “uluslararasıcı”lar arasında onyıllarca süren tartışma, 1917 yılında ikinci grubun zaferiyle sonuçlanıyordu. Bu tarih, Amerikan emperyalizminin resmen doğduğu tarih olarak da kabul ediliyordu. O yıl, Başkan Woodrow Wilson, her ne kadar seçim öncesinde Amerika’yı savaşa sokmayacağını vaad etmiş olsa da, Amerika’nın I. Dünya Savaşı’na girmesi gerektiği ile ilgili olarak Kongre’ye çok önemli bir mesaj yolluyordu. Ve o tarihten sonra da Amerikan yayılmacılığı ülke dış politikasının asıl amacı haline geliyordu. Bugün Amerika’da izolasyoncu görüşü savunmaya devam edenlerin çoğu, Wilson’ı, Amerika’yı normal bir devlet olmaktan çıkarıp, “dünyanın başına bela” haline getiren adam olarak görüyordu. Söz konusu izolasyoncu entellektüellerin arasında birisi, Dan Smoot ise konuya daha farklı bir yaklaşım getirerek, Wilson’ın bu kararı kendi başına almadığını ve onun da “arkasında” birileri olduğunu yazıyordu. Smoot’un, CFR’yi konu edinen The Invisible Government (Görünmeyen Hükümet) adlı kitabında yazdığına göre, Amerika’yı savaşa sokan ve de kesin olarak yayılmacı yapan bu güç, CFR oluyordu.
Smoot, CFR’nin Wilson politikaları üzerindeki büyük etkisinden söz ederken, Wilson’un özel danışmanı Albay Edward Mendell House üzerinde çokça duruyordu. Çünkü rütbesinden çok daha büyük bir güce sahip olan House, CFR’nin önde gelen kurucularındandı ve Wilson üzerinde de büyük bir etkiye sahip bulunuyordu. Smoot, Wilson’ın ve House’un anılarından bu gerçeğin açıkça belli olduğunu anlatıyor ve şöyle diyordu: “House, Wilson’ın çoğu iç ve özellikle de dış politikalarını üretti, kabine üyelerinin seçiminde büyük rol üstlendi ve Wilson’ın Dışişleri Bakanlığını büyük bir ustalıkla yönetti.” House’un Başkan üzerindeki olağanüstü etkisi, Britannica’nın İngilizce baskısında da şöyle vurgulanıyordu: “House, kabinede herhangi bir görev almayı reddetmesine rağmen, Wilson’un ‘sessiz partneri’ konumuna taşındı. Kabine ve Kongre üyeleri üzerindeki kişisel etkisi, Wilson’ın politikalarını denetlemesini sağladı. Özellikle dış politika konularında çok etkiliydi ve yakın ilişkiler kurduğu Avrupalı liderlerle birlikte Amerikan dış politikasını koordine etme şansını yakaladı.”
Wilson başbakanlık için seçilmeye çalışırken, ABD’yi savaşa sokmayacağını vaad ediyordu. Ancak yaptığı bunun tam tersi oluyordu. Amerika’yı hem savaşa, hem de 20. Yüzyılın akışını belirleyecek olan yayılmacı emperyalist çizgiye sokmuştu. Ancak bu kararı kendi başına almamıştı. Onu, Amerika’yı yayılmacı hale getirmesi için zorlayan “birileri” vardı. CFR’nin kuruluşunu da finanse eden bu “birileri”, “ırk bilinci” yüksek Yahudi bankerlerden başkası olamazdı. Bu bankerler, Amerika’nın açılmasını, “yayılmasını”, dünya politikasına egemen olmasını istiyorlardı. Haksız da sayılmazlardı; bu ülke zaten bu iş için tasarlanmamış mıydı? Böyle bir tablo karşısında, doğal olarak, “House’un gücü nereden geliyordu?” diye sormak gerekiyordu. Bu noktada, House’ın çok yakın ilişki içinde olduğu bazı New York bankerlerinin adlarını öğreniyoruz. Smoot, Albay House’un; Paul ve Felix Warburg, Otto H. Kahn, Henry Morgenthau, Jacob ve Mortimer Schiff, Herbert Lehman gibi büyük finansörlerle yakın ilişki içinde olduğunu, hatta bir anlamda onların Washington’daki temsilciliklerini yaptığını söylüyordu.[1] İşte House’un büyük gücü de arkasındaki bu sermaye desteğine dayanıyordu. House’un bu “banker bağlantısı” başka kaynaklarda da vurgulanıyordu. Örneğin, Amerikalı yazar George Sylvester, 1932 yılında yazdığı ve House-Wilson ilişkisini konu alan (Tarihteki En İlginç Dostluk: Wilson ve House) adlı kitabında şöyle diyordu: “Schiff, Warburg, Kahn, Rockefeller gibi dev finansörler, House’a çok güveniyorlardı. House, bu finansörler ile Beyaz Saray arasındaki aracıydı.”
İşte bu noktada çok ilginç bir şeyle karşılaşıyoruz. Çünkü bu büyük bankerlerin çok önemli bir ortak özelliği vardı: İstisnasız hepsi Yahudi çıkıyordu! Encyclopaedia Judaica, söz konusu bankerlerle ilgili önemli bazı bilgiler veriyordu:
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…