AKP’NİN İFLASI, ADİL DÜZEN’İN İHYASI!…
Türkiye petrol ve doğalgaz zengini bir ülke değildir. Su zengini bir ülke de değildir. Bu nedenle mutlaka sanayi ve teknolojisini güçlendirmek, tarım ve hayvancılığını geliştirmek, bor ve kömür gibi madenlerini kendisi işleyip ihraç etmek ve yetişmiş insan potansiyelini verimli değerlendirmek ve kesinlikle üretken bir ülke haline gelmek mecburiyetindedir. Enflasyonist büyüme modeli 2001 kriziyle tamamen çöken Türkiye, cari açığının finansmanına dayalı bir büyüme modeline geçmeye mahkûm edilmiş ve böylece uluslararası konjonktürün de yardımıyla nispeten düzelme göstermiştir. Cari açığını uluslararası mali piyasalardan veya direkt dış yatırımla finanse edebilmesi için AKP rejimi, aldığı dış desteğin devamı için, güya “hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına ve temel hak ve özgürlüklere saygılı, demokratik, kurumsal ve öngörülebilir olmak”kılıfıyla Siyonist sermayenin hizmetinde olmaya mahkûm edilmektedir. Aksi halde Türkiye’ye cari açığını kapatmaya yetecek kadar para girişi kesilecek, bu kez hükümet batmamak için o yabancı parayı piyasadan toplamaya yönelecek, devalüasyon kaçınılmaz hale gelecek, büyüme daha da düşecek ve bunlar çok kısa sürede ağırlığını hissettirecektir. Cemaat Hükümet çekişmesiyle psikolojik dengesini, ahlaki ve hukuki disiplinini iyice yitiren Erdoğan, ülkeyi karanlık bir mecraya doğru sürüklemektedir. Faizci bir sistemde enflasyon %2,5 ile %5 arasında tutabilmek büyük bir maharettir ve ekonomik dengeye zararsız hale getirilebilir. %5 ile %10 arası enflasyon kötü gidişe işarettir. Ama %10’dan fazlası bütün sistem için tehlike sinyalidir. Ve hele %20’leri aştığında o ekonomi iflasa sürükleniyor demektir. AKP yönetimindeki Türkiye’de enflasyon fiilen %13’e erişmiştir ve bu çok kötü bir süreçtir. (Resmi ağızların %9-10 demesi bu gerçeği gizlemeye yöneliktir) Aslında küresel sömürü sisteminin kalesi olan ABD bile, sadece silah gücüyle ve karşılıksız doları “dünya parası” yapıp zorla satmak sayesinde varlığını sürdürmektedir, ama bunu daha fazla devam ettirmesi mümkün değildir.
AKP’nin yürüttüğü Türkiye ekonomisi, yapısal hiçbir sorununu çözemediği için; sıcak para, borçlanma ve tüketim destekli büyüme çabasıyla şimdiye kadar sadece günü kurtarabilmiştir. Dünya üzerinde bolca bulunan sıcak parayı yüksek faizle ülkeye çekip, adeta “el parasıyla” sağlanan hormonlu bir büyümeyle pembe tablolar çizilmektedir. Ne zaman ki, FED’in tahvil alımlarını azaltacağını açıklaması ve neticesinde de dışarıdan rahatça borçlanma imkânlarının daralacağının anlaşılması, diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’yi de sarsıvermiştir. AKP-Cemaat savaşı ve dövizdeki hızlı yükselişle birlikte faizlerin artması da hükümet tarafından “kendilerine operasyon yapıldığı, komplo kurulduğu” şeklinde gerekçelendirilmiştir. Hâlbuki Merkez Bankası’nın faiz arttırdığı günlerde diğer gelişmekte olan ülkelerde de benzer durumlar gözlenmekteydi. Bir anda gelişen ülkeler safından, kırılganlar saflarına savrulan sadece Türkiye değildi. “Kırılgan 5’li” olarak nitelenen ülkelere bakınca, FED’in kararıyla birlikte gelişen ülkelerin benzer bir savruluş yaşadıkları daha da iyi belirginleşmişti. Yani, iç siyasetteki kargaşa sadece durumun üzerine tuz biber ekmişti. Bu arada, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye’den oluşan “Kırılgan 5’li” içinde en yüksek ikinci faiz yüzde 13 ile Türkiye’dedir. Dolar hızla yükselişe geçmiş, Başbakan’ın çizdiği pembe tablolar bir anda grileşmiş, büyük sosyal patlamalara ve siyasal çatışmalara doğru gidişi fark eden fareler, gemiyi terk etmeye yönelmiştir.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…