Anasayfa Genel AKP’li Karaçör, Pişmanlığını Dile Getirerek Vicdanmı Dindirmek İstiyordu?

AKP’li Karaçör, Pişmanlığını Dile Getirerek Vicdanmı Dindirmek İstiyordu?

Yazar: yonetici
0 Yorum 213 Görüntüleyen

‘Ayaklarını öpmekten haz aldığım hocam’

Ayaklarını öpmekten haz aldığım hocam’ Reklamı İle AKP’li Karaçör, Pişmanlığını Dile Getirip Vicdanmı Didirmek İstiyordu??

Ankara Mamak Belediyesi’nin Ak Partili Başkanvekili Karaçör, Necmettin Erbakan için verdiği vefat ilanına, “Ayaklarını öpmekten haz aldığım değerli hocam” diye yazdı

Ankara’daki Mamak Belediyesinin AK Partili Başkanvekili ve Meclis üyesi Eşref Karaçör, eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın vefatı dolayısıyla verdiği başsağlığı ilanına, “Manevi liderim, ayaklarını öpmekten haz aldığım değerli hocam” diye yazdı.

Gazeteci Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu, bu ilginç ilanın yer aldığı gazete kupürünü twitter sayfasında yayınladı. Mamak Belediye Meclis Üyesi Eşref Karaçör, vefat ilanında yurt dışında olduğu için cenaze törenine katılamadığını da belirterek, Erbakan’a rahmet diledi.

AKP ERBAKAN’IN GÜDÜMÜNDE MİYDİ?

Bir konuya yaklaşım ve yorumlarımızda:

 

 

Kuranı Kerim’in zahiri ve muhkem (herkesin aynı şeyi anlayacağı şekilde açık ve net) ayetlerini esas alarak ve Allah’ın rızasını amaçlayarak bir kanaat ve karara varmaya çalışılırsa, bunda isabet edilse iki sevap, hataya düşülse bir sevap vardır.

 

 

Ancak, İslam’ın zahiri hükümlerini hesaba katmayarak, kendi zan ve tahminleri (kuruntu ve kurgularıyla) yapılan yorumlarda,  isabet etse bile bir günah, yanlış karar verilse iki günah yazılacaktır.

 

 

Bu durum, siyasi tercih ve tarafgirliğimizde de geçerli ve gerekli bir kuraldır.

 

 

“Ey iman edenler, eğer kendine kitap verilenlerden herhangi bir fırkaya tabi olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürüp (dönekleştirirler)” (Ali İmran:100)

 

 

“Kendilerine izzet (kuvvet ve hükümet) sağlasınlar diye Allah’tan gayrı ilahlar edindiler” (Meryem: 81)

 

 

“Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve Elçinin hak olduğuna şahitlik ettikleri (ve kanaat getirdikleri halde) imanlarından sonra (tekrar) küfre sapan (hıyanet ve nankörlüğe kalkışan) bir topluluğu Allah nasıl ve niçin hidayete erdirsin?” (Ali İmran: 86)

 

 

“……..Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde, Allah’a karşı yalan düzmektedirler…

 

 

Hayır; kim ahdine vefa eder, (zulüm ve kötülük ve nankörlükten) sakınırsa, şüphesiz Allah muttakileri sevendir.

 

 

Allah’ın ahdini ve yeminlerini (hak ve davaya bağlılık sözlerini, dünyalık makam ve menfaatler için) az bir değere karşılık satanlar (var ya)… İşte onlar için ahirette hiçbir nasipleri olmayacaktır, Allah onlarla konuşmayacaktır, onların yüzüne bakmayacaktır ve onları (bağışlayıp arındırıp) temize çıkarmayacaktır. Ve onlar için acı (ve alçaltıcı) bir azap vardır” (Ali İmran: 75 son kısım. 76 ve 77. ayetler)

 

 

“Şunu bilin ki Allah’ın resulü içinizdedir. Eğer o, birçok işte sizin (beklenti ve isteklerinize) uysaydı, elbette siz sıkıntıya düşerdiniz. Oysa Allah, (çok daha hayırlı ve yararlı olmak üzere) size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi; ve size inkarı, fıskı ve isyanı (itiraz edip haktan kopmayı) çirkin gösterdi. İşte irşat olanlar (ve gerçeği bulanlar) bunlardır.” (Hücurat:7)

 

 

Koyu Erbakancı geçinip AKP yalakalığı yapan ve AKP’nin bütün hıyanet ve rezaletlerinin günahını Erbakan’ın sırtına yüklemekten şeytani bir zevk duyan malum bir kesim 14 Mart 2010 tarihinde şunları yazmışlardı:

 

 

“ABD’nin Ermeni tasarısını değerlendiren Başbakan Erdoğan kararın oylamasında yapılan katakulliler nedeniyle tam bir komedi oynandı derken; amacına ilişkin olarak da “Bu karar ABD’ye mi; Ermenistan’a mı yaradı” diye sordu.

 

 

Açıkça belirtilmese de bu sorunun zımnen göndermede bulunduğu tartışmasız cevabı “Bu karar ne ABD’ye, ne de Ermenistan’a yaradı; aksine her iki ülkeye zarar verdi. Eğer gözetilen bir yararı varsa sadece İsrail için söz konusudur” şeklindedir. (Recep Erdoğan’ın safsataları kahramanlık gibi tefsir ediliyordu)

 

 

“Keza Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da “Kararın oylanmasında sonucun Türkiye aleyhine çıkması için Yahudi Lobisinin oynadığı belirleyici role ilişkin ne düşünüyorsunuz” şeklindeki bir soruya cevap verirken “Olayı bir Yahudi meselesi haline getirmek istemiyoruz” deyip alakası yok demeyerek yine İsrail faktörünü zımnen kabul etti.” (Hayır, aslında kendisi de Kırım Kökenli bir Sabataist ve Moon Tarikatının bir dönem Gençlik eğitim görevlisi olan Ahmet Davutoğlu Siyonizm faktörünü aklamaya ve saklamaya çalışıyordu)

 

 

“Ermeni Tehciri sadece, Selanik ve Balkanlardan Müslüman diye göç ettirilip Anadolu’ya getirilen Sabetayist Yahudilerin kurucu unsur olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni bir gizli Yahudi devleti olarak inşa etmeleri amacına hizmet etmiştir.” (Sanki Balkan muhacirlerinin hepsi Yahudiymiş gibi bir hezeyan ve iftira savruluyordu. Oysa bir milyondan fazla Pomak, Boşnak Arnavut ve Türkmen asıllı göçmen arasında Sabataist kökenliler kırkta bir dahi tutmuyordu)

 

 

“Daha sonra Türkiye’yi 12 Eylül sürecindeki çizgiden koparıp yeniden 1980 öncesi şablona geri getirip oturtmak için bu kez 28 Şubat post modern darbe süreci başlatıldı. Çok kısa sürede bu süreç de tersyüz edilerek 12 Eylül çizgisi güçlendirilerek sürdürülürken; potansiyel karşı hamlelere fırsat verilmemek üzere her sahada büyük tasfiyeler gerçekleştirildi.

 

 

Sonuçta Sabetayist Toplum unsurlarının sermaye, medya ve siyasetteki tekelleri kırılıp ülkenin yönetimi hızla tamamen el değiştirmeye başladı. Nihayet Millî Görüş geleneğinden gelenler Başbakan, Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı olup ülke yönetimi tamamen Sabetayist unsurlardan kurtarıldı. Üstüne üstlük Ergenekon Davası ile de Sabetayist Unsurlar yargı önüne çıkartılıp Cumhuriyetin kurucu iradesini temsil eden unsurlar itibarsızlaştırılarak ülke yönetiminde söz sahibi olmaktan tamamen uzaklaştırılmaya başlandılar.”[1] (Oysa AKP’nin ve Onu iktidara getiren Sabataist Masonik kesimin, bütün gayesi ve gayreti 12 Eylül Anayasasını ve Milli Kurumlarını tasfiyeye yönelikti. Hatta AKP hazırladığı Anayasa değişikliği paketine, Masonik merkezlerin teşvikiyle ve sürpriz biçimde, Anayasanın geçici 15. maddesini kaldırmak suretiyle, 12 Eylül komutanlarının yargılanması yolunu açma gayretindeydi.  Tezat ve tutarsızlık, kendi zan ve kuruntularını gerçek diye pazarlamak, düne kadar sövdüklerini bugün övüp göklere çıkarmak veya tersini yapmak, zaten bunların karakteri olmuştu.)

 

 

Siyonist Yahudi güdümlü Uluslar arası Masonluğun, “Erbakan’ı devre dışı bırakma ve Milli Görüş’ü dağıtma” talimatı ve İsrail’e uyumlu ve ılımlı oluşumları ve AKP iktidarını hazırlama kararı:

 

 

Fransa Yüce Konseyi vasıtasıyla Türkiye Büyük Mason Locası Üstadı Necip Arıduru’ya:

 

 

“Üstadı bulunduğunuz Türkiye Büyük Mason Locası’nda meydana gelen skandallar, endişe verici talihsiz olaylardır. Büyük Locanızda irşad edilmiş bazı masonlar, masonluğun vakarına ve yeminlerine ihanete kalkışmıştır. Bu kişiler, en gizli toplantılara kadar bütün faaliyetlerimizi mikro kameralar aracılığıyla kaydetmiş bulunmaktadır; bu affedilmez dikkatsizlik, çok ciddi neticeler doğurmuştur. Mason olmayan milyonlarca kişi eski ve kabul edilmiş İskoç Riti’nin törenlerine ve sırlarına şahit olmuş durumdadır.

 

 

Ayrıca tapınaklarınızda başıboş dolaşan bu “dönek masonlar” 33. derecedeki kutsal ayin ve törenleri gizlice kaydetmişlerdir; bu filmlerin, gerici ve İslamcı bir televizyon (O zaman Milli Görüş çizgisindeki Kanal 7) kanalı ararcılığı ile yayınlanması sonucunda; milyonlarca Türk seyircisi, aşağı derecelerdeki biraderlerimiz tarafından dahi bilinmemesi gereken kutsal ayini, ne yazık ki, izlemiştir, böylece sırlarımızı açığa çıkarmıştır. İsrail Yüce Konseyi, bu skandalla ilgili tahkikata başlamıştır. Nizamnamemiz mucibince, konu hakkında tahkikat yapmaya yetkili tek otorite olan İsrail Yüce Konseyi, olayın müsebbiplerini açıklama, gerekli önlemleri alma ve 27 Mart 1997’ye kadar geniş bir tutanak fezlekesini hazırlama görevini bize bırakmıştır. Tebliğ tezkeresinde Refah Partisi yönetimindeki hükümetin cemiyetimize karşı bir tavır koyduğu belirtiliyor, biz de aynı düşünceyi paylaşıyoruz. Refah-Yol Hükümeti başlangıçtan itibaren dincilerin zorlamalarına boyun eğmiştir. Bilhassa Refah Partisi ve yöneticileri bir TV vasıtasıyla; masonluk ilkelerine aykırı yayınlara hoşgörü göstermişlerdir. Hükümet localarımıza baskı uygulayarak, adli tahkikat açarak ve polisi arşivlerimizi aramayla görevlendirerek, düşmanca tavrını belli etmiştir. Bu baskıyı, derhal ortadan kaldırmak kaçınılmaz görülmektedir.

 

 

RP’nin tutumu kâfi derecede açık olduğundan, Fransa Yüce Mason Konseyi ılımlı bir hükümetin teşkil edilmesinin elzem olduğuna karar vermiştir. Buna binaen Fransa Yüce Konseyi “kardeşçe” şunları tavsiye etmektedir:

 

 

1. Türk basınındaki ve ilgili kuruluşlardaki biraderleri örgütleyerek Refah Partisi’ni iktidarı bırakmaya mecbur etmek için gerekli diğer bütün tedbirleri alınız.

 

 

2. RP iktidarının tamamen yok olması ve seçmenlerinin ümidini kaybetmesi ile neticelenecek siyasi bir konjonktür oluşturmaya başlayınız.

 

 

3. Her çeşit belgeyi, tutanağı, sirküleri ve riskli mektupları Büyük Sekreterlikten uzaklaştırınız.

 

 

4. Locaların toplantılarını belli bir zamana kadar, alışılmış merkezlerde gerçekleştirmekten kaçınınız.

 

 

5. Size ikinci bir talimat ulaştırılıncaya kadar müracaat edenler konusunda son derece dikkatli işlemler yapınız; aynı yanlışlıklara fırsat tanımayınız.

 

 

6. Mason olmayanların ve mason cemiyetinden çıkarılmış eski masonların tapınaklara girişini kesin bir şekilde yasaklayınız.

 

 

7. Masonluğa ihanet etme suçunu işlemiş masonlara karşı tahkikatlara devam edip, dönekleri, İskoç Riti’nin prensiplerine, adetlerine ve geleneklerine uygun bir şekilde cezalandırınız.

 

 

8. Masonluk Aleyhindeki radyo, gazete, televizyon, kitap, dergi gibi yayınları izleyip bunlara engel çıkarınız.  Refah Partisi’ne mensup İslamcı basını ekonomik, siyasi ve adli baskı yoluyla görevini yapamaz hale getirmeye çalışınız.

 

 

9. Bağımsız Büyük Komitemiz’e, bu skandala yol açan belirsizlikle ilgili ayrıntıları içeren bir tutanak fezlekesi hazırlayınız ve neticeleri Fransa Yüce Konseyi’ne ulaştırınız.

 

 

14 Şubat 1997

 

 

Fransa Yüksek Konseyi

 

 

Not: Bu metin Yeni Şafak Gazetesi 27.08.1997 ve Milli Gazete’de yayınlanmıştır.

 

 

Recep Erdoğan’ın akıl hocası ve AKP’nin Siyonist mimarı Siyonist Abromowitz Yahudi Meclisi 300’ler reisi Rockefeller’in talimatıyla, Alan Makovsky’le beraber, Erbakan’ı yıkmak üzere 28 Şubat’ı tezgâhlıyordu.  Şimdi koyu bir AKP yalakası Star Gazetesi Yazarı Ergun Babahan o dönemdeki medya manüplasyonunu şöyle itiraf ediyordu: (15. Mart 2010 Taraf Neşe Düzel)

 

 

Abramowitz: “Erbakan’a sabreden asker sünepeleşmiş” diye kışkırtıyordu!

 

 

Şimdi soralım:

 

 

AKP’yi destekleyen bütün Siyonist stratejistler ve Yahudi mahfiller mi ahmaktı, yoksa “AKP Erbakan’ın güdümündedir” diyenler mi sapıktı?

 

 

AKP ve Masonlar:

 

 

20.12.1999’da Nar Locasında Avrupa Birliği için konferansı Üstad Mason Can Baydarol veriyor ve AKP’nin cesur girişimlerin övüyordu.

 

 

Can Baydarol, 8.4.2002 tarihinde “Cehalet ve Taassup” adlı konuşmasını yine Nar Locası’nda yapıyordu…

 

 

Bir başka Üstad adayı Nasuh Mahruki ise 11.05.2000 tarihinde “Değişik kültürler, farklı coğrafyalar” konusunda bildiklerini kardeşlerine anlatıyordu…

 

 

Ahmet Emin Aslan 2001 yılında “Kendini Bil” başlıklı konuşmasıyla Pusula Locası’nda arzı endam ediyordu…

 

 

Bingür Sönmez, Locaların tababetle ilgili en fazla konferans veren Üstadlarından oluyor ve AKP’yi övüyordu.

 

 

Ahmet Mete Işıkara, Masonları Deprem konusunda eğitiyordu.

 

 

Zaman Gazetesi yazarlarından Eser Karakaş, 20.12.1999 tarihinde mason kardeşlerine II. Cumhuriyet’ini anlatıyordu…

 

 

Sanatçı Ediz Hun ve Zeki Alasya Mason Localarının kıdemli konferansçıları olarak mason saflarında yerlerini alıyordu.

 

 

Mason Güneri Ersel Ceyhun

 

 

12 Ocak 2003 tarihli Yeni Şafak gazetesinin haberine göre Ankara Mason Doğuş Locası biraderlerinden Güneri Ersel Ceyhun, AKP hükümeti tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nda Avrupa Birliği Koordinasyon Genel Müdür Yardımcılığına getiriliyordu.

 

 

Mason Mehmet Haberal

 

 

Ecevit’in Ankara Doğuş Locası masonlarından Mehmet Haberal’ı Cumhurbaşkanlığına aday göstermesi basında şu şekilde yer alıyordu:

 

 

“Ecevit’te Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile Başkent Hastanesi’nin sahibi Mehmet Haberal’ı aday gösterdi. Burada Ecevit’in tercihlerine bir paragraf açmak gerekiyor. Ecevit’in Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterdiği İsmail Cem, kısa bir süre sonra DSP’yi parçalayarak YTP’yi kurdu. Mehmet Haberal ise Ecevit’in rahatsızlığında yanlış tedavi uygulamakla suçlandı. Yani Ecevit’in seçtiği iki isim de ilerleyen günlerde kendisinin hasmı oldu. Ne kadar acı değil mi?”

 

 

09.08.2003 tarihinde basın organlarında “Ecevit’in Eski Doktoruna Suçlama” başlığı ile şu konular işleniyordu:

 

 

“Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, bir dönem Ecevit’i tedavi eden Başkent Hastanesi sahibi Mehmet Haberal’ın, üniversite ile hastanenin yapımı için aldığı 60 milyon dolarlık krediyle Hazine’yi zarara uğrattığını iddia etti.

 

 

TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, hakkında “Meclis soruşturması” açılmasını isteyerek “Yüce Divan” sürecini başlattığı eski Başbakan Bülent Ecevit’ten sonra doktoru Mehmet Haberal’ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesine yönelik de usulsüzlük suçlamasında bulundu.

 

 

Komisyonun raporunda, Ecevit’in Başbakanlığı döneminde tedavi gördüğü ve daha sonra kendisine yönelik “Komplo” yapılmaya çalışıldığı iddiasıyla terk ettiği Başkent Hastanesi’nin de sahibi olan Mehmet Haberal’a ait Başkent Üniversitesine kampus ve hastane projesi için kullandırılan 60 milyon dolarlık kredi ile Hazineyi zarara uğrattığı basına yansımıştı.

 

 

AKP’li Yahudi ve Masonlar TAÇ Vakfında buluşuyordu

 

 

Taç Vakfı, internet sitelerinde kurucularını şöyle açıklıyordu: “Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma Vakfı (TAÇ Vakfi), Lütfi Tokoğlu, Mukadder Sezgin, İlhan Evliyaoğlu, Namık Kemal Şentürk, Halit Ziya Yavuzer, Nurhan Atasoy, Orhan Alsaç, Hüsrev Tayla, Mustafa Sinan Genim, Ömer Sedad Hakkı Eldem, Yümnü Doğan Kuban, Aptullah Erdoğan Kuran, Mehmet Muhittin Güven, Hayrullah Örs, Muharrem Nuri Birgi, Emel Esin, İbrahim Seyfullah Esin, Hayati Tabanlıoğlu adlı bilim adamları ve yöneticiler ile T.C. Turizm Bakanlığı ve T.C. Turizm Bankası A.Ş. tarafından 1976’da İstanbul’da kurulmuş bir vakıftır…”

 

 

Vakıf kurucularına baktığımızda ilk göze çarpan isimlerden; Orhan Alsaç, Namık Kemal Şentürk, Hayrullah Örs gibi isimlerin üstat mason olmalarıydı. İnan Kıraçla, Kadir Topbaş aynı saftaydı!

 

 

Çoğunluğunu üstad masonların ve onların kalfa ve çıraklarının oluşturduğu Masonlar tarafından kurulan TAÇ Vakfı, adı “Bizim Avrupa’mız” anlamına gelen ve Merkezi Londra’da olan Europa Nostra adlı Avrupa Kültür ve Tarih Kalıtını Koruma Derneği Uluslar arası Federasyonu’nun üyesi olduğunu ilan ederek, kuruluşunun onuncu yılı olan 1986’da Lioness Klübü’nün teşekkür plaketini aldığını duyuruyordu.[2]

 

 

Atatürk’ten intikam alacağız diyen masonlar neden AKP’li oluyordu?

 

 

1993 yılında Yahudi Mason Jak Kamhi’nin oğlu Mason Jefi Kamhi ile Kürtçe eğitim(!) yapacak diye bazı derslikler açan Mehmet Nazif Ülgen “Ufuktaki Cumhuriyet” adlı kitabı kaleme alıyorlardı. Baştan sona hezeyanlarla dolu olan kitabın onuncu sayfasında şöyle deniyordu:

 

 

Cumhuriyet, egemenliği halka vermedi. Sadece Osmanlıdan hanedanlığı alıp asker ve sivil bürokrasiye verdi..” (Hayret, Yahudi Masonlarla Erbakancı geçinen AKP yandaşları aynı görüşteydi)

 

 

On birinci sayfada; diyoruz ki, Birinci Cumhuriyet’i askerler kurdu. Osmanlı hanedanının devamı olan bu Cumhuriyet’i paşalar kurdu. Buna bağlı olarak, askerin ülke yönetimine hakim olması. MGK’nın hükümetin üstünde olması, bugünkü Cumhuriyet anlayışıyla bağdaşmaz. Bu Cumhuriyet anlayışı 70 yıl öncesinin anlayışıydı.”

 

 

“Tasarladığımız bu Cumhuriyete 2000’li yılların Cumhuriyeti de diyebiliriz. Ne dersek diyelim bir farklı addan söz etmek lazım…”

 

 

Kitabın on yedinci sayfasında, “Gerçek halk idaresi neden oluşmamıştır. Çünkü birinci Cumhuriyeti kuran güçler, gücünü çekip, Cumhuriyeti halka devretmek istememiştir” deniyordu.

 

 

Yirminci sayfada; mevcut siyasi partilerin birinci Cumhuriyetin ürünleri, yapısını; devletçi, merkeziyetçi ve asker kökenlilerin oluşturduğu, bu partilerin Cumhuriyeti yeni ufuklara taşımasının imkânsız olduğu vurgulanıyor ve şöyle deniyordu:

 

 

“Birinci Cumhuriyetin yarattığı liderlerin ve siyasi partilerin tamamı bu yapıdadır. Bu kadrolarla Ufuktaki Cumhuriyetten söz edilemez…

 

 

Ufuktaki Cumhuriyeti kurabilmek için öncelikle siyasi kadroların gençleşmesi lazım. Siyasi kadroların dünya gerçeklerini bilen, eğitilmiş genç beyinlere bırakılması lazım.

 

 

Siyasi kadrolarda bu kabuk değişimi olmamışsa korkarım Ufuktaki Cumhuriyet’te gündeme gelmez…

 

 

…Ufuktaki Cumhuriyet tartışmalarına başlamadan ve fiiliyata geçmeden bu felsefeyi sırtlayacak bir siyasi oluşumun doğması bir zorunluluktur. Ya da mevcut siyasi partilerin yeniden yapılanması bir zorunluluktur.

 

 

Devrimler bir anda olmaz. Devrimler uzun yıllar kapalı kapılar ardında kahve köşelerinde, aile toplantılarında konuşulur. Birileri çıkar bir kibrit çakar, cayır cayır yanmaya başlar…”

 

 

Ufuktaki Cumhuriyetlerinin öncelikli olarak paranın arkasındaki sıfırları silmesinin gerektiğini belirtirlerken, eğitimde özelleştirilmenin iyice yaygınlaştırılması hatta devletin eğitimden elini çekmesi şu sözlerle vurgu yapılanarak isteniyordu:

 

 

“70 yıl öncesinin şartlarına göre düzenlenen eğitimin dikilen elbisesi dar geliyorsa, teğeller atmışsa, değiştirmek lazım. Sırf Atatürk bu elbiseyi dikti diye değiştirmemek Atatürk’ün devrimlerine ters düşer.”

 

 

İsrail istihbarat örgütü MOSSAD’la yakın ilişkide olan Kamhi’lerin desteklediği ve yazımına ortak olduğu kitabın yetmiş beşinci sayfasında Türklük düşmanlığı şu sözlerle yer alıyordu:

 

 

“Diğer taraftan bugünkü Türkiye Cumhuriyetimin milli hudutları içinde o kadar çok ırk yaşamış ki, bugün bu topraklarda yaşayan insanların Türklükleri bile tartışılır…”

 

 

Türkçe konuşmayan insanların zindanlarda çürütüldüğü gibi yalan ve iftiralarla dolu kitapta “Osmanlıdan kalan Rumlara, Ermenilere ve Yahudilere T.C. hudutları içinde kültürel serbestiyetler verilmesine karşın Kürtlere verilmemesi bugün ortaya çıkan terörün esas kaynağıdır” deniyordu.

 

 

“Herkes çalışıp sağlığını kurtaracak” diyerek devletin sağlıktan elini çekmesini isteyen Yahudi ve kardeşleri, Kürtler söz konusu olduğunda çark ediyor ve şöyle yazıyorlardı:

 

 

“Bölgede Kürtçe konuşmak serbest olmalı. İsteyenler Kürtçe tedrisat yapan okullar açabilmeli. Ermeni ve Yahudilere tanınan haklar Kürtlere de tanınmalı, her köşeye yetişecek ve hizmet verecek eğitim kurumları açılmalı, halkın sağlık ve eğitim sorunları halledilmeli…”

 

 

“Ordu Savunma Bakanlığı’nın emrine verilsin” kampanyasını AKP’li Yahudi ve Masonlar yürütüyordu

 

 

Mason Kamhi’lerin desteklediği kitabın 85. sayfasında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını isteyerek şunları vurguluyorlardı:

 

 

“Gelişmiş ülkelerin ordularına bakıyoruz. Genelkurmay Başkanları, Milli Savunma Bakanlığı emrindedir. Oysa Türkiye’deki Milli Savunma Bakanlığı’nın fonksiyon ve görevi ordu için iyaşe ve ibade yapan bir sayman niteliğindedir….”

 

 

Kitaba destek veren diğer isimler 3. sayfada şu sözleri ile belirtiliyordu:

 

 

Mehmet Altan; (gazeteci-Yazar) ‘Çok mükemmel bir çalışma. İkinci Cumhuriyet çok sistematik bir şekilde anlatılmış.’

 

 

Bediî Okyay (İşadamı) Görüşlerinin % 95’ine katılıyorum. Ülke sorunlarını çok güzel deşmiş ve çözüm önerileri getirmişsiniz.

 

 

Kitaba destek veren diğer isimler ise şöyle aktarılıyordu: Gökhan Serter, Şerif Kaynar, Murat Bekdik, Avni Demirci, Yılmaz Men, Tarık Ustaoğlu, Gültekin Okan Salgar, Hüseyin Papila, Hadi Türkmen, Zafer Çevik, Ahmet Hamamcıoğlu, Ahmet Çalık…

 

 

Kitabın 100. sayfasında, Genelkurmay Başkanlığının Savunma Bakanlığı’na bağlanacağı anlatılıyordu. MGK’nın ve DGM’lerin kaldırılacağı, paranın arkasındaki sıfırların atılacağı, Aydın din adamlarınca İslam dininin reformlara tabi tutulacağının, Kürtlerin kültürel haklarının verileceğinin, kendi dillerinde okul açma, radyo, TV kurma haklarının sağlanacağı da vurgulanıyordu. “Ordu hiçbir şekilde içeride polisiye tedbirler içinde kullanılamayacak” deniyor ve ilave ediliyordu. “Askerlik profesyonelleşecek ve paralı hale getirilecek.”

 

 

Bunları kim yapacak?… Tabii ki Yahudi desteği ile yazılan kitapta bu da düşünülmüş, zaten kitabı okuduğunuzda bahsedilen ve “Yenilikçi” diye tanımlanan kişilerin kimliğini ve AKP’yi hemen tanıyorsunuz. Kırk dokuzuncu sayfada bu kişilerle ilgili bilgi verilmeye devam ediliyordu:

 

 

Bu kitabın ardından bugün Tayyip’in kurmay kadrosunda yer alan isimlerce “Yeni Türkiye” adlı bir kitap türünde dergi çıkarılıyordu. Yeni Türkiye’yi kurmak için bu kitapta Demirel’den Tayyip Erdoğan’a, Rahmi Koç’tan Sakıp Sabancı’ya, Haşim Kılıç’tan Yekta Güngör özden’e, İlber Ortaylı’dan Mahir Kaynak’a, Abdurrahman Dilipak’tan Şakır Süter’e, Toktamış Ateşten Doğu Perinçek’e, Ömer Dinçer’den Osman Altuğ’a, Şükrü Karatepe’den Sönmez Köksal’a kadar birçok isim yer alıyor, ancak ipi Tayyip Erdoğan ve kurmayları göğüslüyordu.

 

 

Sahte Atatürkçülerin tiyatro sahnesi haline gelen ülkemizde, gerçek Atatürkçülerin sesleri çıkmıyordu. Yıllardan beri ne kadar çapsız, milli ruhtan yoksun kişi varsa birçoğunun maskesi olan Atatürkçülük bugün masonların elinde oyuncak durumuna düşüyordu.

 

 

Yahudi destekli Masonlar, “Atatürk’ün fikirlerini biz yaşatacağız” diyordu, ama bu kendi uydurdukları sahte Kemalizm oluyordu.

 

 

Recep T. Erdoğan, Yahudi ve Masonların emrinde olduklarını şöyle açıklıyordu:

 

 

18 Ekim 2005 tarihli Star Gazetesi’nde Faruk Mangırcı “Bu kadar demokrasi fazla” başlıklı yazısında, Sesar adlı internet sitesinde yer alan ve Başbakan Erdoğan’a sorular başlığı ile yazılan yazılara dikkat çekiyordu. Bu haberler gazete sayfalarına yansımasına rağmen cevap verilemeyişi de olayı ilginç kılan gelişmeler arasına katıyordu. Erdoğan ve mason ilişkisinin açıklandığı ve Erdoğan’ın AKP Genel İdare Kurulu’nda söylediği iddia edilen yazıda özetle şöyle deniyordu: “Tüm dünyadaki Yahudi Lobilerinin ve Masonların desteğini aldık. Türkiye’de her istediğimizi yapabiliriz. Ordu da masonların kontrolündedir. Tüm paşalar mason ya da masonların kontrolündeki kimselerdir. İsrail’le stratejik işbirliği yapıldığı için paşaları İsrail bağlantılarımız ile bağladık. Masonlar, Mason Localarının kapatılmasının hesabını soracaklar. Atatürkçülüğü ve Atatürk’ü Türkiye’den silerek intikamlarını Atatürk’ten alacaktır. İshak Alaton bana bu konuda teminat verdi”

 

 

Siyonist Yahudi B’NAİ B’RİTH’in Türkiye kolu “Fakirleri Koruma Derneği”ne 1984’te intihab eden yeni idare heyeti üyeleri arasında, 246 kişinin tamamı Türkiye Yahudi olup bunlar arasında Sami Kohen, David Aseo ve Bernard Nahum gibi meşhurlarda bulunmaktadır.

 

 

Diğer üyeler arasında ise Sezen Aksu (şarkıcı)

 

 

Musa Saffet Bayramaşık (Müslümanlar arasında bir casus: Amerika’daki Yahudi Lobileri adına, Milli Görüşe Sabataist (gizli Yahudi) Müslüman sokmak üzere, Erbakan’la “aksi halde partinizi kapatırız” diye pazarlık eden kişi)

 

 

Dinç Bilgin (gazete patronu)

 

 

Mehmet Ali Birand (medyacı)

 

 

Güneri Civaoğlu (medyacı)

 

 

Haldun Dormen (Tiyatrocu- AKP’ye ve Türkiye’nin bölünmesine destek amaçlı Diyarbakır’da Kürtçe tiyatro açılımları yapılmıştı)

 

 

Sibel Egemen (Hafif müzik)

 

 

Gibi bugün tamamı hararetli AKP yanlısı ve Recep Tayyip reklamcısı sabataist ve masonlar göze çarpmaktadır.

 

 

Ayrıca Kapaniler kolundan ve Çavuşoğullarından Nazlı Ilıcak’ın ve Elazizci’lerin bir zaman çok büyük hakaretlerle saldırdıkları ve Meclisteki başörtüsü olayının kahramanı Merve Kavakçı’da koyu birer AKP taraftarıydı.

 

 

 

 

 

 

 


 

[1] 14 Mart 2010- www.el-aziz.com

 

 

[2] Tarikat, Siyaset, Ticaret ve Cinayet- Ergün Poyraz Togay yy.

 

 

 Kaynak URL: http://www.millicozum.com/mc/mart-ozel-2011/akp-erbakanin-gudumunde-miydi.html

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi