AKP SAYESİNDE
TÜRKİYE’NİN ”BATI MERKEZLİ EKSENİ” KAYMAMIŞ,
AMA ÇİVİSİ ÇIKMIŞTI!
Türkiye’nin AKP sayesinde ekseni değil, sadece aksanı (söylem tarzı) kaymıştı. Yani “Recep T. Erdoğan Hükümeti Batı’ya ve İsrail’e kafa tutuyor, İslam dünyasına yaklaşıyor” şeklindeki iddialar, AKP’yi kahramanlaştırmaya ve ayıplarını kapatmaya yönelik senaryoların bir parçasıydı. AKP’nin ekseni, zaten Milli Görüş gömleğini ve kimliğini çıkarıp Yahudi Lobilerine kiralandığında kaymıştı. Artık kaypaklardan kahramanlık beklemek saflıktı.
Eski Zaman yazarı, ve o sırada Fetullahcı ve AKP yanlısı Ali Bulaç; “Dış politikada sorular” başlıklı yazısında ayarını ortaya koyuyordu:
“Şu soru önemli: Türkiye, sahiden ABD ve AB’nin stratejik öngörüleri dışında mı hareket ediyor? Cevap tek kelime ile ‘hayır’. Nitekim Flautre, ‘Türkiye, özünde AB’nin sessiz düşündüğü İran ve Filistin politikasını sesli ve aktif bir şekilde hayata geçiriyor. Bu tespit sadece AB kamuoyu için değil, AB’nin başkentleri ve Brüksel’de Türkiye politikasını yürüten kadroların da görüşüdür’ diyordu. İran’a yaptırımların onaylandığı Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin ‘hayır’ oyu vermesi Obama’nın bilgisi dahilinde atılmış radikal bir adımdı. Bunu Erdoğan defalarca dile getirdi. Davutoğlu da ‘Türkiye attığı her adımda Obama’nın politikalarının önünü açıyor.’ diyor (Taraf, 11.06.2010) Zbigniew Brzezinski de ‘Genel anlamda bölgede Türkiye’nin daha aktif rol oynamasının son derece yapıcı olabileceği’ kanaatini izhar ediyor.” sözleriyle Türkiye’nin ABD ve AB eksenine sadık kaldığını, ama Recep Erdoğan’ın “izinli rol oynadığını” vurguluyordu. Ardından da;
“Ama bazı kaygılar söz konusu. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1) Bugünkü gayri safi milli hasılamızı ikiye, hatta üçe katlamadan bu ‘görece gelişmiş ekonomi’yle bu yükün altından kalkabilir miyiz?
2) Askeri ve savunma sistemimiz neredeyse yüzde 95 ABD ve dolaylı olarak İsrail’e bağımlı iken Ortadoğu liderliğine soyunmak ne kadar doğru?
3) 30 senedir süren ve 50 bin insanın hayatına mal olan bir Kürt sorunu hâlâ can yakmaya devam ederken iç barış ve istikrarı sağlayamadan bölgenin liderliğine kalkışmak ne kadar rasyonel?
4) Aktif nazım rol oynamaya kalkıştığımız dünyanın (İslam ve Ortadoğu’nun) dilini iyi bildiğimizden emin miyiz?
5) Batı’nın sosyo-kültürel değerlerinin taşıyıcılığını üstlenmek -mesela ‘yumuşak gücümüz(!?)’, ‘Türk dizileri’, ‘türbanlı feminizm’ veya ‘emredici laiklik’le Ortadoğu’yu dönüştürmek- bu bölgenin ve bizim ne kadar hayrımıza olacak?” sorularıyla “bize bu halimizle patronluk değil piyonluk yakışır” demeye getiriyordu.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ