AFRİN HAREKÂTI VE SONRASIYLA İLGİLİ
ÇOK İBRETLİ VE YÖN VERİCİ BİR RÜYA
Fatma BETÜL ERİŞKİN / KONYA / 20.03.2018
Rüyamda:
Evimin zili çalınıyor, kapıyı açıyorum. Dışarıda sivil kıyafetli ve ellerinde gizli görevli olduklarına dair rozet ve belgeler bulunan 4 tane görevli bekliyor. Ellerime kelepçe takıp beni tutukluyorlar: “Eşimi arayıp haber edeyim, çocuklarımın yanına gelsin bari” diyorum. Telefonu kullanmama izin veriyorlar, fakat eşimin gelmesini beklememe müsaade etmiyorlar. Arabaya binip şehrin dışında bir binaya gidiyoruz, ancak gittiğimiz yer adliye binası veya karakol gibi bir yer değil daha bakımlı, korunaklı ve iç açıcı bir bina oluyor. Eşim ve çocuklarım da arkamızdan gelip yetişiyorlar. Onlarla vedalaşıp içeriye giriyorum. On dakika kadar sonra Muhterem Ahmet Hocamızı da tutuklayıp getiriyorlar. Ahmet Hocamız selam veriyorlar ve: “Buraların tadına bir de sen bak bakalım!” buyuruyorlar gülerek. Görevliler bileklerimizdeki kelepçeleri çıkarıyorlar. O esnada kapı vuruluyor ve “Genelkurmay Başkanı makamında bir zat” içeriye giriyor, içerideki görevlileri de dışarıya çıkartıyor. Kapıyı kapatır kapatmaz Ahmet Hocamızın mübarek ellerini öpüyor ve: “Hocam, lütfen kusura bakmayın. Sizi bu şekilde buraya getirtmek istemezdim, ama istişare için buna mecbur kaldım. Biz bugüne kadar aldığımız kararları sizin yazılarınız ve konuşmalarınız istikametinde, Erbakan Hocamızın vefatlarına kadar yaptıklarına ve vefatlarından sonra rüyalarda hatırlattıklarına uygun şekilde, bu rüyalara sizin yaptığınız te’villere göre aldık. Şimdi Afrin’deki galibiyetimiz sonrasında, Cumhurbaşkanımız “Başka bölgeler için de ansızın gelebiliriz” söylemlerinde bulunuyor. Biz ise sizden bir işaret alamadığımız için bu konularda istişare etmek istedik. Acaba yön verici bir rüya görülür mü? Erbakan Hocamız bu konuda ne buyuruyorlar? Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?” diye sordu. Ahmet Hocamız iki ellerini iki yanlarına açarak: “Bekleyeceğiz ve göreceğiz!” buyurdular. Tam 28 gün o binada kaldık ve hiçbir tanıdığımızla görüştürülmedik. Bizim tutuklu değil de misafir gibi olduğumuzdan hiç kimsenin haberi olmadı. Birer odamız vardı. Odalarımızda her türlü imkânımız hazırlanmıştı. Mescidimiz, Ahmet Hocamızın çalışmalarını yaptıkları, makalelerini yazmaya devam ettikleri bir çalışma odası bulunmaktaydı, özetle her türlü imkân sağlanmıştı. Ahmet Hocamız her gün vakit namazlarını kıldırıp ardından 1saate yakın sohbet, tefsir yapıyorlar, söyledikleri her şeyi not aldırıyorlardı. Bu sohbetlerde Suriye ile ilgili de konuşuldu, başka mevzular da konuşuldu ama hiçbir sohbetinde “Suriye’de yapılması gereken yapıldı, artık o topraklardan çıkılmalıdır” şeklinde veya buna yakın bir cümle kurmadılar. Dikkatimi çeken şey, bu 28 günün yarısından itibaren Ahmet Hocamızın yorgun, durgun ve halsiz olmalarıydı. Ben: “Muhterem Hocam, sizi üzen veya rahatsız eden bir şey mi oldu?” diye sordum. Ahmet Hocamız: “Vücudum sızlıyor, iltihap tüm vücudumu kaplamış, ne yapsam, hangi çareye başvursam rahatlayamıyorum ve hiçbir şeyden tat alamıyorum!” buyurdular. Öyle üzüldüm ki, “Acaba bu durum için ne yapabiliriz diye Google’dan baksam mı?” diye aklımdan geçirirken kapı vuruldu. “Genelkurmay Başkanı makamındaki zat” selam vererek içeriye girdi. Ahmet Hocamızla kucaklaştıktan sonra: “Hocam, yok mu bir haber? Yeni bir rüya falan yok mu? Ne yapalım? Nasıl bir yön çizelim?” diye sordu. O esnada kapı tekrar vuruldu. “Genelkurmay Başkanı makamındaki zat”: “Rahatsız etmeyin dememiş miydik!” diye sert bir şekilde çıkışınca dışarıdan seslerin en güzeliyle Aziz Erbakan Hocamız selam verdiler. “Genelkurmay Başkanı makamındaki zat” hemen kalkıp kapıyı açtı. Erbakan Hocamızın mübarek elini öpüp kucaklaştılar. Zaten biz de kapıya kadar çoktan gelmiştik. Erbakan Hocamızın mübarek ellerini öptük. Erbakan Hocamız: “Günlerdir rüyamıza gelecek diye bekliyorsunuz. Oysa ayık durumda ve bizzat çağırsaydınız şimdiye kadar elli kez gelmiştik!” buyurdular gülümseyerek. Sonra oturdular ve: “Şimdii, Kahraman ordumuz Allah’ın izni ile girer, Afrin gibi zulüm altında olan bütün toprakları tek tek temizler. Hepsine de huzur ve barış getirir. Fakat oyuna gelmemek gerekir. Türk bayrağının dalgalandığı bölge sayısı arttıkça, Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli kardeşlerimizi bir bir “Sizi burada oyalarlarken, sizin vatan topraklarınıza tek tek bayraklarını dikip, sonra da kendi topraklarına katacaklar. Ardından da sizi yurtsuz bırakacaklar!” şeklinde bir propaganda ile dolduruşa getirip kışkırtacaklar… Yetmeyecek, hepsini silahlandıracaklar… Yetmeyecek, “Başka bir ülkeye müdahale ettiniz” bahanesiyle tüm ülkeler birleşecek ve bize karşı saldırı başlatacaklar… Aman haa, bu günler çok kritik günlerdir. Oyuna gelmeyin, plan ve programlarınızı ince ince gözden geçirin!” buyurdular. Sonra masanın üzerine açtıkları büyük bir harita üzerinde uzun uzun çalışırlarken ben uyandım.
Te’vili:
1- Ülke yönetiminde yetkili ve etkili şahsiyetlerin Milli Çözüm Dergimizi dikkatle takip ettiklerine, hayırlı, yararlı ve milli duyarlı tespit ve tavsiyelerini yerine getirdiklerine…
2- Milli Çözümün üst düzey ekibine yönelik bir tutuklama olabileceğine, bu kararın hain merkezlerin yoğun baskıları neticesi alınabileceğine, ancak çok kısa süreceğine ve istişari mahiyette görüşmeler gerçekleşeceğine…
3- Aziz Erbakan Hocamızın şahsında, tüm ruhani ve nurani zevatın, şühedanın ve Allah’ın manevi ordularının, Devletimize ve Silahlı Kuvvetlerimize manen destek verdiklerine…
4- Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin Afrin gibi, Münbiç’ten İran’a kadar tüm Suriye ve Irak sınırımız boyunca ABD, AB ve İsrail’ce yapılandırılan terör devletçiğini tepeleyip temizlemesi ve Sn. Cumhurbaşkanının bu konudaki çıkışlarının edebiyattan fiiliyata geçirmesi gerektiğine ve Allah’ın izniyle bunu rahatlıkla başarabileceğine…
5- Ancak; Afrin gibi, terörden temizlenen ve sivil halka her türlü hizmet götürülen bu bölgelere, asla yerleşici ve işgalci değil, huzur ve güvenlik temin edici olarak geçici ve tarihi bir görevle girdiğimizi, hem yöre halkına hem de tüm dünyaya gösterecek bir tavır sergilenmeli, iç ve dış medya yoluyla bu durum sürekli servis edilmelidir. Kahraman Mehmetçiğin haklı bir gurur ve heyecanla binalarına diktikleri şanlı bayrağımız da, sürekli ve sistemli bir davranışa dönüştürülmemeli, hain çevrelere ve dış merkezlere, Türkiye’miz aleyhine kullanacakları bir koz verilmemelidir.
6- Ülkemizde yıllardır misafir ettiğimiz 3,5 milyon Suriyeli kardeşlerimizi, bize karşı kara propagandalar ve kışkırtıcı politikalarla doldurmaya, hatta silahlandırmaya yeltenecek tüm Batılı (Haçlı-Siyonist) odaklara (ki Rusya ve İsrail de bunlara dâhildir) ülkelere ve PKK-PYD ve HDP gibi işbirlikçilerine bu şeytani fırsat verilmemeli ve bu konuda asla gaflete düşülmemelidir.
7- Türkiye’nin bu şanlı ve şaşırtıcı zaferlerini ve yeniden diriliş hamlelerini içlerine sindiremeyen, sömürü ve zulüm saltanatlarının sarsıldığını gören Birleşik Düşman Cephesinin açıkça Türkiye’yi hedef alan saldırılarına karşı da hazırlık görmeli ve kaçınılmaz olarak yaşanacak bir büyük hesaplaşmanın; Cenabı Hakkın inayeti, Kahraman TSK’nın yüksek cesaret ve kabiliyeti, Aziz Milletimizin de destek ve dirayetiyle, tarihin en büyük zaferiyle neticeleneceğinden asla şüphe etmemelidir. Bu noktadan sonra geri adım atmak, bütün kazanımlarımızın kaybedilmesine ve Türkiye’ye duyulan güvenin zedelenmesine yol açabilir.
8- Oldukça kritik ve kaotik bir dönemden geçilmektedir. Tüm Şeytani güçleri hizaya getirecek ve Türkiye’yi tüm mazlumların umut kaynağı ve sığınağı konumuna yükseltecek bu cesur ve onurlu adımlar atılırken, bütün plan projeler titizlikle gözden geçirilmeli, her türlü tedbir ve tedarik yerine getirilmeli ve ama sonunda Allah’a güvenip, tam kararlı ve tutarlı bir mücadele yürütülmeli ve artık tarihin seyri değiştirilmeli, Milletimizin kem talihi düzeltilmeli, İslam’ın ve insanlığın yüzü yeniden güldürülmelidir. İnşallah.
En doğrusunu Allah bilir.