KATAR DALAŞI VE DOLAR SAVAŞI
Basra Körfezi’nde Katar ile Suudi Arabistan’ın başını çektiği altı ülke arasında haftalardır tırmanan gerginlikle ilgili son derece sert bir karar alınmıştı. Katar bölgede tecrit edilip, abluka altına alınmıştı. Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen ve Libya’nın aldığı Katar’la diplomatik ilişkileri kesme kararı uyarıcı, edilgen bir tavır değil tam tersine baskılayıcı, saldırgan ve çabuk sonuç almaya dönük bir adımdı. Körfez beşlisi kendi elçilerini geri çekmekle kalmayarak, Katarlı diplomatlara ülkelerini 48 saat içinde terk etmeleri için süre tanımıştı. Katar Yemen’de Husilere karşı savaşan Uluslararası Koalisyon’dan atılmıştı. Söz konusu ülkeler hava sahalarını, kara sularını ve limanlarını da Katar’a kapatmıştı. Suudi Arabistan’dan Basra Körfezi’ne uzanan bir yarımada olan Katar böylece kelimenin tam anlamıyla kuşatılmıştı. Anakarayla olan bütün sınır yolları da kapatılarak dış dünya ile bağlantısı neredeyse koparılmıştı.
Bu hamle ABD’de Donald Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte yürürlüğe sokulan İran’ın kuşatılması politikasının bir devamıydı. Trump geçen ayki Suudi Arabistan ziyareti sırasında bu politikayı iyice sağlama almış ve Suudi Arabistan’ı İran kuşatmasının merkezi konumuna taşımıştı. Riyad ile yapılan yüz milyarlarca dolarlık silah anlaşması bunun bir yansımasıydı. Oysa Katar yönetimi ise İran ile daha dengeli ilişkiler kurmaktan yanaydı. Umman ile birlikte Körfez İşbirliği Konseyi’nde İran’a karşı zayıf halkayı oluşturmaktaydı. Katar Emiri’nin daha sonra yalanlanan “İran’ın İslam dünyası içinde saygın bir güç olduğu” sözleri ve ABD’ye karşı İran’ı destekler tavrı Katar’ı Suudi Arabistan’ın hedefi yapmıştı.
İran ile birlikte dünyanın en büyük doğal gaz kaynaklarına sahip olan, 15 milyar kanıtlanmış petrol rezervi bulunan Katar; jeopolitik konumu dolayısıyla da İran ile birlikte hareket ettiğinde Körfez dengelerini etkileyebilecek bir potansiyele sahip konumdaydı. Bu nedenle Suudi Arabistan Katar’ı, İran karşıtı koalisyonun bir parçası olmaya, bunu başaramazsa izole edilerek etkisini kırmaya çalışmaktaydı. Ayrıca Katar öteden beri Müslüman Kardeşler örgütüne hem siyasi hem de finansal destek sağlamaktaydı. Katar merkezli büyük Arap yayın kuruluşları bu örgütlerin yanında yer almakta ve bu Arap dünyasını etkilemeyi başarmaktaydı. Başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer körfez krallıkları Mısır’dakine benzer bir isyan dalgasını rejim güvenliği açısından hayati bir tehlike saymaktaydı. Bu nedenle Katar’ın El Cezire gibi yayınlara son vermesini, bu tür örgütlere verdiği desteği kesmesini istiyorlardı.
Katar ablukasının arkasında ABD derin devletinin (Siyonist merkezlerin), Ortadoğu’da Şii-Sünni savaşını başlatma stratejisi yatmaktaydı. Suudiler Katar’a müdahale ederse, İran buna sessiz kalmayacaktı. Böylece asıl kavgayı başlatan taraf İran sayılacak ve İslam coğrafyası (Ortadoğu) daha bir karıştırılacaktı. Bu durumda İran’ın soğukkanlı davranması, kışkırtmalara kapılmaması hayati önem taşımaktaydı. Türkiye’nin ise arabulucu rolünü oynaması ve yıllardır ihmal ettiği Erbakan’ın D-8 oluşumunu yeniden canlandırması lazımdı. AKP iktidarı, Amerika’nın Katar’ı sıkıştırıp İhvan’ın ve Hamas’ın belini kırma hesaplarına asla alet olmamalıydı. Çünkü eğer “arabuluculuk”, Siyonist odakların bu şeytani amaçlarına hizmetkarlığa kılıf yapılırsa, bu vebalin altında bulunanların 77 sülalesi kalkamazdı!..
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…